Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: İslamcılar Atatürkçüleri yenip Atatürk’e yenildiler

19 Mayıs Perşembe günü SADAT üzerine yaptığım bir yorumun son bölümünde bir okuyucu/izleyicimin, İslami çevrelerde büyümüş biri olarak, öncelikle 19 Mayıs törenlerine, genel olarak ise Atatürk’e bakışının nasıl değiştiğini anlatan e-postasını aktardım ve epey ilgi gördü. (Mektubun tamamını okumak için: https://medyascope.tv/2022/05/21/iste-eski-bir-islamcinin-rusen-cakira-yolladigi-19-mayis-mektubu/)

Mektubu yazan kişi, belli bir süredir Medyascope’ta yaptığım yorumlardan ya da gündemde öne çıkan konulardan hareketle gerek kendisinin, gerekse hâlâ içinde bulunduğu muhafazakâr kesimdeki insanların görüş, davranış, kaygı ve beklentilerini anlatıyor. Anlattıkları, kendisiyle benzer profilde olan başka kişilerden doğrudan ya da dolaylı olarak duyduğum şeylerle büyük ölçüde örtüşüyor.

Siyasi iktidar, özellikle de Erdoğan Türkiye’yi mahallelere ayırmak istiyor. Bunun ilk akla gelen nedeni tabii ki kutuplaşma üzerinden iktidarını muhafaza edebilmek. Fakat aynı ölçüde önemli başka bir husus var: Farklı kesimlerin birbirlerinden haberdar olmaması, önyargılarla yetinmesi ve bunları iyice keskinleştirmesi. Halbuki hiçbir mahalle kendi içinde yekpare değil. Örneğin; İslamcılar içerisinde siyasi iktidarın nimetlerinden yararlanmaktan memnun olan ve bunları kaybetmemek için çabalayanlar, yani kendilerini ebedi galip olarak görenler olduğu kadar, tam da siyasi iktidarın yapıp ettikleri nedeniyle kendilerini çoktan kaybetmiş hisseden ve yoğun bir sorgulama/muhasebe sürecine girenler de var. Erdoğan ve destekçileri işte bunun görünür olmasını istemiyorlar.

İslami hareketin varlık nedeni olarak Atatürk ve Atatürkçülük

İslami kesimde kendilerini “galip” görenlerle “mağlup” görenlerin ana ekseni Atatürk ve Atatürkçülük. Zira Türkiye’de Atatürk ve Atatürkçülük, İslamî hareketin bir nevi varlık nedeniydi. İslamcılar genellikle kendilerini Atatürk karşıtlığı üzerinden tanımladı. Siyasal İslamcılara ek olarak, hepsi olmasa da toplumsal alanda varlık gösteren Sünni cemaatler de kendilerini sert bir Atatürk ve tek-parti dönemi eleştirisi üzerine konumlandırdılar.

Atatürk karşıtlığı iki ana eksende gidiyordu: Dinî açıdan Atatürk’ü dinle alakası olmayan, hatta ona düşman biri olarak göstermeye çalıştılar. Siyasi eleştirileri de esas olarak dine dayalıydı: Onun kamusal alandaki dinî görüntüleri, dinî varoluşları alabildiğine sınırlandırması, cemaatleri yasaklaması ve tabii ki laikliği benimsemesi ve ilan etmesi…

Atatürk yaşasaydı Refahçı olur muydu?

İslamcılar merkeze doğru harekete geçince Atatürk’le ilişkilerini de yeniden tanımlama ihtiyacı duydular. Örneğin; Necmettin Erbakan yükselişteki Refah Partisi döneminde “Atatürk yaşasaydı Refahçı olurdu” demişti. Burada daha çok kastedilen, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki duruşu, Batılı emperyalist güçlere karşı verdiği mücadeleydi. Ama Atatürk’ün ulus-devleti inşa ederken dini dışlamasına Erbakan’ın sıcak bakmadığı açıktı. Sonuçta Atatürk’ü bir anlamda Gazi Mustafa Kemal olarak tutma eğilimi öne çıktı.

Tabii şu noktanın da altını çizmek lazım: “Atatürk yaşasaydı Refahçı olurdu” denildiğinde Atatürk’ten ziyade Refahçılık öne çıkarılıyor, yüceltiliyordu.

Atatürk’ü kötülerden kurtarma iddiası

Erdoğan’ın özellikle başkanlık sistemiyle birlikte hem Mustafa Kemal hem de Atatürk’ü birlikte telaffuz etmeye başladığını görüyoruz. Hatta daha ileri gidip Atatürk’ü kötü niyetlilerin elinden kurtarma kurtarma gibi bir iddiayı da ortaya atabiliyor. Özellikle Kemal Kılıçdaroğlu ve partisine yönelik saldırılarında “Atatürk’ün partisi” göndermesi yaparak CHP yönetiminin Atatürk’e ihanet içinde olduğunu bile ileri sürebiliyor.

Fakat siyasi iktidarın, muhafazakâr çevrelerde kök salmış Atatürk düşmanlığıyla mücadele etme gibi bir gündemi olduğu asla söylenemez. Alamet-i farikası Atatürk düşmanlığı olan Kadir Mısıroğlu’na devlet katında gösterilen ilgi ve saygı bunun yeterli bir kanıtı.

Atatürkçülüğe rağmen Atatürk

Günümüzde Atatürk’ün, Atatürk’ü sahiplenmenin, Atatürkçülüğün çok örgütlü bir görüntüsü yok. Halbuki AKP’nin ilk yıllarında düzenlenen mitinglerde Atatürkçülük resmî ideolojinin bir nevi direnci olarak karşımıza çıkıyordu. AKP’nin tasfiye etmek istediği ülkenin eski yönetici sınıfı, esas olarak da ordu, Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü savunma iddiasındaki sivil birtakım kuruluşları AKP’nin karşısına çıkarmaya kalktı. Ama bu mücadele uzun sürmedi. Çünkü söz konusu olan sivil görünümlü ama aslında resmî bir direnişti. Sonuçta siyasi iktidar ve onun destekçileri, dolayısıyla İslamcılar Atatürkçülüğü yendiler.

Ama Atatürk’ü yenemedikleri kısa zamanda anlaşıldı. Öyle ki Erdoğan iktidarına bir alternatif arayışındaki kesimlerin çoğu bir şekilde Atatürk’e referans veriyor, onun bazı yönlerini sahiplenerek öne çıkartıyor. Bu arayışın sadece geleneksel olarak Atatürk’e yakın olan kesimleri değil, aynı zamanda AKP’nin temelini oluşturan, tabanını oluşturan kesimlerde de belli bir etkisi var ve bu etki giderek artıyor.

Tek parti dönemini mumla arayanlar

Atatürk’e yönelik olarak siyasî İslamcı eleştirinin son yıllarda yaşananlardan sonra artık hiçbir anlamının kalmadığını söyleyebiliriz. Örneğin; Fethullahçılar-AK Parti savaşının ardından Türkiye’de yaşananlara baktığımızda tek-parti döneminden daha yoğun ve acımasız bir baskı ortamının olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabii burada birileri Cemaatçiler, Fethullahçılar için, “Onların dindarlığı da tartışmalı” diyebilir. Ama dışarıdan baktığımızda çok net bir şekilde görebiliyoruz ki dinî iddialı bir iktidar, dinî iddialı bir yapıya karşı çok sert tedbirler uyguluyor.

Öte yandan Atatürk’e yönelik olarak dile getirilen tek-adam eleştirisi de pek dile getirilmiyor. Çünkü Türkiye bir süredir tek-adam tarafından yönetiliyor ve Erdoğan’ı desteklemekten vazgeçmeyenler aslında tek-adam yönetiminin hiç de fena olmadığını söylüyorlar.

Yakın bir zamana kadar İslamî kesimin yayınlarında sık sık CHP il başkanlarının validen de üstün vs. olduğunu okurduk, bu tür eleştiriler gündeme gelirdi. Şimdi bunun bir başka versiyonunun, hem de 21. yüzyılda Türkiye’de çok net bir şekilde tekrarlandığını görüyoruz.

Bitirirken: Eğer daha önce okumadıysanız ve bu yazı ilginizi çektiyse şu eski yazıma da göz atmanızı öneririm: Laiklik “out”, sekülerlik “in”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.