Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Demirtaş’ın HDP’ye batırdığı iğne

Ruşen Çakır, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş‘ın “İğneyi kendimize” başlıklı son yazısında HDP’ye yönelttiği eleştirileri değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Zübeyde Beyaz

Merhaba, iyi günler. Bugün benden kurtulmak yok. Dün Diyarbakır’daydım, yayın yapmadım; onu telâfî edercesine bugün biraz fazla konuşacağım. Zâten “Transatlantik” ve “Adını Koyalım” yayınları var. Onun dışında bu yayında HDP’yi ve Demirtaş’ı anlatmak istiyorum kendimce. Ama bir sonraki yayın saat 15:30’da, Sedat Peker üzerine bir şeyler söylemek ve Sedat Peker’in yeni oyun planı hakkında düşündüklerimi anlatmak istiyorum. Pazartesi günkü yayında bahsetmiştim, HDP Kongresi’ni değerlendireceğimi, salı günü Diyarbakır’da olacağımı oradaki izlenimlerimle birlikte HDP’yi dönüşte değerlendireceğimi söyledim ve öyle yapıyorum. 

Tabii burada ilginç bir şey oldu. Dün ben Diyarbakır’dayken Selahattin Demirtaş’ın T24’teki “İğneyi kendimize” yazısı ve Diyarbakır’da DİTAM’ın (Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi) düzenlediği çok önemli bir toplantı vardı, bir rapor sunumu. Oraya gitmiştim. “Kürt Sorunu Bağlamında Kürtler’in Türkiye Medyası Algısı” araştırmasının sonuç raporu okundu, paylaşıldı ve daha sonra geniş bir katılımla tartışıldı. Oraya benim gibi Diyarbakır dışından gelenler de vardı; ama özellikle bölgeden gazeteciler ve birtakım kanaat önderleri de vardı. Orada bir gün boyunca hem bu tartışmayı yaptık –ki konumuzla doğrudan alâkalı–; ama onun dışında da bayağı sohbet etme imkânı oldu. Bunların içerisinde, Pazar günü Ankara’da yapılan Kongre’ye gitmiş ve dönmüş olanlar da vardı. Ve Kongre hakkında çok fazla konuşulduğuna tanık olmadım. HDP üzerine çok fazla konuşulduğuna tanık olmadım. Bu HDP’nin önemsenmediği anlamına gelmiyor; anladığım kadarıyla HDP zâten orada, bölgenin en önemli partisi olarak duruyor. Ne olursa olsun, bütün baskılara, engellemelere rağmen HDP varlığını sürdürüyor. Eğer kazâra kapatılacak olursa –ki ben Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir karar vereceğini sanmıyorum; ama bunun olabileceğini ciddî ciddî düşünenler olduğunu da biliyorum, her neyse–, kapatılsa da yeni bir şekilde yoluna devam edeceğini herkes biliyor. 

Orada inşâ edilmiş bir yasal siyâsî parti var ve bunun %10’un üzerinde sâbit bir oyu var — kimi zaman çok yükseliyor, kimi zaman biraz iniyor. Ama son kamuoyu yoklamalarına baktığımız zaman %12 civârında gözüküyor — ki daha da artma potansiyeli bence var. Böyle bir parti; ama partinin kendisi, yapılan baskılar, gözaltılar, tutuklamalar dışında, kendi taraftarlarını da çok fazla heyecâna getirmiyor — böyle bir durum var, ilginç bir durum. Aslında Türkiye’de bu kadar çok sorun yaşanırken, özelikle ekonomide çok ciddî sorunlar yaşanırken, siyâsî hayatta bir garip bir dinginlik var, fark ediyorsunuzdur. Arada sırada birtakım çıkışlar olsa da, siyâsette bayağı bir dinginlik var. İşte bu bağlamda, Sedat Peker’in Twitter üzerinden yaptığı paylaşımlar –ki saat 15:30’da onu ayrıca konuşacağım– çok fazla dikkat çekebiliyor. Normalde siyâseten çok fazla şey olması beklenirken garip bir durgunluğun içerisindeyiz ve HDP de buna dâhil. HDP’nin kongresine baktığımız zaman, zâten eş genel başkanlar değişmedi, verilen mesajlar çok kişiyi şaşırtmadı; özellikle Altılı Masa’ya yönelik birtakım mesajlar verildi, ortak aday konusunda verildi. Bir de Danışma Kurulu diye bir şey oluşturuldu; orada hepsi olmasa bile önemli bir kısmını kamuoyunun değişik şekillerde bildiği kişilerin bir araya geldi –ama daha sembolik anlamı var sanki–; onun dışında Kongre’den çok da böyle üzerine konuşulacak bir şey çıktığını açıkçası düşünmüyorum. Bir de tabii ki atılan sloganlar nedeniyle hemen devletin devreye girmesi, bâzı kişilerin gözaltına alınması ve soruşturma açılması gibi artık hiç şaşırtmayan olaylar var. 

İşte böyle bir gündemin içerisine Selahattin Demirtaş’ın “İğneyi kendimize” yazısı düştü ve yazı ben oradayken salı günü çıktı. İnsanlar okumuşlardı, tartışıyorlardı ve anlatıyorlardı. Demirtaş gerçekten artık, esas olarak tabii ki Kürtler nezdinde, ama genel olarak da tüm Türkiye nezdinde bir fenomen, bunu kabul etmek gerekiyor. Siyâsî anlamda yeni bir şeyler söyleyebilen, farklı bir şeyler söyleyebilen, tartışma açabilen az sayıda kişiden birisi. Ve bunu bir de cezâevinde yapıyor, mağduriyet ortamında yapıyor ve meselâ bu yazıda HDP Kongresi’nden övgüyle bahsediyor; ama HDP’ye yönelik çok ciddî eleştirileri var. Bunları yapabiliyor ve bu eleştiriler tahmin ederim HDP yöneticilerinin hoşuna gitmiyordur; çünkü bu belli ki Selahattin Demirtaş’ın bir süredir kimi zaman sorulara verdiği cevaplarda, kimi zaman yolladığı yazılarda dile getirdiği birtakım hususların daha bir berraklaşmış hâli. Açık açık HDP’ye, “Önce kendimize bakalım” diyor. Genellikle HDP’nin yaptığı, “Biz elimizden gelen her şeyi yapıyoruz, ama muhâtaplarımız, özellikle muhâlefetin diğer partileri algıların esîri olmuş durumdalar ve ürkek davranıyorlar” şeklinde bir yaklaşımı seslendiriyorlar — ki bu söyledikleri yanlış değil. Zâten Selahattin Demirtaş’ın yazısında da bu kabul ediliyor; ama diyor ki: “Öncelikle iğneyi kendimize batıralım”. 

Meselâ HDP’nin yaşadığı mağduriyetleri anlatıp diyor ki: “Ancak, HDP’nin yaşadığı mağduriyetler siyâsî kararlar alırken duygusal davranma gerekçesi olamaz. Türkiye’de değişim istiyorsak bunu kendimizden başlatma cesâretini göstermek zorundayız; aksi halde, haklı olmamıza rağmen yeterince inandırıcı olamayız”. Bu bir girizgâh aslında; ama, “Daha da kendimizi değiştirelim” dedikten sonra diyor ki: “Kendi hassâsiyetlerimize saygı beklediğimiz her yerde başkalarının hassâsiyetlerine gerekli saygıyı göstermek zorundayız. Kimse kimseye farklı hassâsiyetleri ortak değer olarak dayatmamalı, hassâsiyetlerinin sınırı demokratik ortak değerlerdir” dedikten sonra, “Eğer muhâlefetten Kürt açılımı bekliyorsak, biz de HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız” diyor — bu çok hayâtî bir cümle. 

Daha önce, Selahattin Demirtaş’ın dışarıda olduğu ve partinin başında olduğu dönemlerde, “Türkiye partisi olmak” şeklinde dile getirilmişti ve Haziran 2015’te çok büyük bir başarı yakalamıştı HDP. Daha sonra arada yaşananlardan sonra Kasım 2015’te oylarında bir azalma oldu; ama yine de barajı geçebilmişti. “Biz Türkiye açılımı yapalım, diğerlerinden de Kürt açılımı bekleyelim” diyor. “Mağdur kimliğimizin bizi ezilmişlik veya öfke psikolojisine sokmasına izin vermeden özgüvenle tüm Türkiye’yi kucaklamak zorundayız” diyor. Bunu dediğine göre, HDP’nin bunu yapamadığını görüyor, kabul ediyor ve bu anlamda HDP’ye Türkiye’yi kucaklama perspektifinde mağduriyetleri öne çıkartmak yerine bu arayışı öne çıkartmayı söylüyor burada. “Siyâsetin ve şiddetin bir arada olmayacağını bizim de bildiğimizi…” — çok kritik bir cümle; işte burada, Öcalan, yani İmralı ve Kandil, yani PKK olayı bir şekilde giriyor — adları verilmeden. “Siyâsetin ve şiddetin bir arada olmayacağını…” — bunu söylediğiniz zaman, aslında Kürt hareketinin yasal partisine, diğer yasal olmayan boyutlarıyla arasına –tabii bu açıklıkta söylemiyor ama– bir mesâfe koyması gerektiğini bir şekilde îmâ ediyor. Yani siyâsetle şiddetin bir arada olamayacağını söylemek, HDP’nin bunu bu açıklıkta söyleyebilmesi ne derece mümkün, çok emin değilim. Ama burada, Selahattin Demirtaş’ın bunu bu cümleyle ifâde etmesinin çok anlamlı olduğu kanısındayım. 

“Bizim yapacağımız doğru hamlelere rağmen muhâlefet algılara teslim olmaya devam ederse, işte o zaman çuvaldızı onlara batırma hakkımız doğar. Bunun için ilkelerimizden değil korkularımızdan ve alışkanlıklarımızdan vazgeçmemiz gerekiyor” diyor. Bu çok ciddî bir eleştiri; ama aynı zamanda özeleştiri, çünkü korkular ve alışkanlıklar Selahattin Demirtaş’ın lider olduğu zamanda da, yani dışarıda olduğu, partinin başında olduğu zamanlarda da vardı. Özellikle Haziran-Kasım arasındaki süreçte, Selahattin Demirtaş’ın da eş genel başkan olduğu süreçte, HDP yönetiminin özellikle Güneydoğu’da yaşananlar konusunda şu anda Demirtaş’ın söylediği pozisyonu alabildiğini açıkçası görmedim. Şiddet ve siyâsetin bir arada gidemeyeceğini bu açıklıkta dile getirdiklerini de görmedim. O dönemde yaşananlarda, çok ciddî bir şekilde, olayların birçok boyutu vardı; ama HDP’nin o süreçte bu perspektife sâhip olmaması hâlinde 2015 Kasım seçimleri bambaşka olabilirdi. Dolayısıyla burada Demirtaş’ın sâdece bir eleştirisi değil, ama aynı zamanda bir özeleştirisi olduğu kanısındayım. Bilemiyorum biraz saflık mı yapıyorum; ama kendi eş genel başkanlığı dönemindeki, bu söylediği korkular ve alışkanlıklar meselesini de bir şekilde herhalde özgür olduğu zaman, tekrar dışarıda olduğu zaman bunları herhalde ayrıca daha geniş bir şekilde dile getirecektir. 

“Değişim cesâret ister; şimdi o cesâreti göstermenin, değişimi kendimizden başlatmanın tam zamânı”. Bunlar şimdi böyle birer cümle gibi gözüküyor; ama bu kadar politik olan bir yapıda, kelimelere, cümlelere çok önem veren bir siyâsî gelenekte bu cümle, “Değişimi kendimizden başlatma zamânı” cümlesi çok önemli. Burada, HDP’de bir dönemdir var olan, karşı tarafı eleştiren –ki eleştirilerinde haklı olabilir, o ayrı bir tartışma konusu–, ama esas olarak bunu yapan tutumunun yerine öncelikle kendisini eleştirmesini, kendisini değiştirmesini ve bu perspektifle siyâsetle şiddetin bir arada olamayacağı ekseni ve Türkiye açılımı… 

Bütün bunlar daha yeni kongresini yapmış, belli bir heyecan –ki o heyecânı Selahattin Demirtaş da yazısında söylemiş– yaşamış bir partiye sıcağı sıcağına, yani Pazar günü Kongre yapıldı, Salı günü bu yazı çıktı ve kongreden çok bu yazı konuşuluyor bu hareketin içerisinde ve bu hareketi tâkip edenlerde. Bu da başlı başına Türkiye’de Selahattin Demirtaş’ın ne kadar önemli bir figür olduğunu ve cezâevi sürecinde bir anlamda tam bir dönüş denemez; ama bahsettiğim, bu “Değişimi kendimizden başlatmamız gerekir” sözünü bir anlamda kendisine de uyguladığını görüyoruz. Bu çizginin HDP’ye hâkim olması mümkün mü? Şu anki hâliyle çok kolay değil; çünkü hâlâ Selahattin Demirtaş’ın bu duruşunda, HDP’nin kendi hatâları üzerinde durup, –kendisi böyle söylemiyor, ama benim akıl yürütmem bu– Kandil ve İmralı’nın müdâhaleleriyle şekillenen bir parti yerine, kendi kendini geliştiren –tabii ki diğerlerini yok saymayacaktır, çünkü bu eşyanın tabiatına aykırı bir durum–, ama kendi yolunu kendi çizen bir parti olduğuna özellikle parti dışındaki kesimlerin iknâ olmasını talep ediyor anladığım kadarıyla: Değişimi kendinden başlatmak. “Muhâlefet iktidar algılarına teslim olabilir, ama bunu kırabilmek için bizim kendimizi değiştirmemiz gerekir” diyor Selahattin Demirtaş. Bu başlı başına çok önemli bir olay. 

Eminim şu anda, bu yazıdan sonra, HDP’nin değişik kademelerinde ve Kandil’de ve –yazı bir şekilde kendisine ulaştırıldıysa ki pekâlâ mümkün– İmralı’da da burada söylenenler bir şekilde değerlendiriliyor olsa gerek.  

Diyarbakır’daki sohbetlerimden, önümüzdeki dönemde iktidârın Öcalan’ı ve hattâ Kandil’i ya da hattâ ikisini birden birbiriyle koordineli bir şekilde devreye sokma girişimlerinin pekâlâ olabileceği izlenimini edindim. Daha doğrusu, tabii ki insanlar bunun kararını vermiyorlar; ama doğrudan bu olayları birinci elden kendileri yaşadıkları için ve bu hareketin geçmişini, yaşananları çok iyi bildikleri için, konuştuğum, önem verdiğim kişilerle yaptığım sohbetlerde bunun hiç de yabana atılacak bir ihtimal olmadığını vurguladıklarını gördüm. Yani iktidârın bir şekilde İmralı ve hattâ Kandil kartını ya da ikisini birden devreye sokmak isteyebileceğini düşünen, önem verdiğim kişiler var. İşte Demirtaş’ın bu duruşu, Erdoğan böyle bir stratejiye yönelirse de şimdiden ona bir hazırlık, onu önleyici bir hazırlık gibi de görülebilir. Gerçekten çok karışık, ama bu hareketin içerisinde çok ciddî tartışmaların olduğunu, tartışmalar olmasa bile bu tartışmaların olabileceğini gösteren bir yazı ile karşı karşıyayız.  

Evet, 15:30’da Sedat Peker değerlendirmemle yine karşınızda olacağım, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.