Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın izleyicilerle ortak yayını | CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı programı beklentileri karşıladı mı?

CHP, İkinci Yüzyıla Çağrı programını 3 Aralık’ta açıkladı.

Programda, ABD’li kuramcı Jeremy Rifkin, ekonomistler Daron Acemoğlu, Hakan Kara, Refet S. Gürkaynak, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo birer sunum yaptı.

Ülkenin kaderini değiştirmek istediklerini vurgulayan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Yeni Türkiye hayaliyle yola çıktıklarını vurguladı.

CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı programı beklentileri karşıladı mı?

İzleyicilerin de soru, yorum ve eleştirileriyle katıldığı yayında Ruşen Çakır yorumluyor.

İzleyin: CHP’nin vizyon belgesi açıklandı | İşte gün boyunca yaşananlar

CHP vizyon belgesini açıkladı | Selin Sayek Böke: “Halkı zenginleştiren ekonomik düzen kuracağız”

CHP’nin Ekonomi A Takımı | Daron Acemoğlu kimdir?

CHP’nin Ekonomi A Takımı | Refet Gürkaynak kimdir?

CHP’nin Ekonomi A Takımı | Hakan Kara kimdir?

CHP’nin Ekonomi A Takımı | Ufuk Akçiğit kimdir?

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Bugün sizlerin de katılımıyla cumartesi günü İstanbul’da Lütfi Kırdar Salonu’nda yapılan CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı” toplantısını değerlendirmek istiyorum — sizlerin sorularıyla, yorumlarıyla, eleştirileriyle. Bunu nasıl yapacağız? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfasında chat bölümünde sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi yazabilirsiniz. Bu arada sesim, üşütmekten kaynaklı olarak biraz sorunlu. Şimdiden çok özür diliyorum. 

Cumartesi günü bütün gün oradaydık. Medyascope olarak canlı yayın da yaptık. Bayağı da ilgi gördü ve onu hem olay sırasında, yani yaşanırken, hem de o günün Ana Haber Bülteni’nde yorumladım ve dünkü Medyascope yazımı da bu toplantıyla Erdoğan’ın yapmış olduğu Türkiye 100 Yılı Toplantısı’nın kıyaslaması üzerine yaptım. Orada birçok şeyi söyledim. Burada bunların bâzılarını tekrârlamak gerekecek tabiî ki, ama en çok sizlerin görüşlerinizi merak ediyorum. Dün Twitter üzerinden bir anket yaptım, tâkipçilerime sordum: “Nasıl buldunuz? Başarılı buldunuz mu?” diye. Büyük bir çoğunluk, %70’e yakın bir çoğunluk başarılı bulduğunu söyledi. Hattâ %35’ten fazlası yanılmıyorsam, şimdi önümde değil, çok başarılı bulduğunu söyledi. “Başarısız, pek başarılı değil” diyenler ve “hiç başarılı değil” diyenlerin toplamı %30 civârındaydı. Tabiî bu tek başına bir gösterge değil; ama böyle küçük çaplı bir deneme de yapmış oldum. 

Burada şöyle bir şey var tabiî ki: Neredeyse 5-6 saat süren bir olay var; içinde çok sayıda konuşmacı var. Açılışı ve kapanışı Kılıçdaroğlu yapıyor. Konuşmacıların bir kısmı –ki CHP’li konuşmacılar diyelim buna– salonda konuştular. Yani Kılıçdaroğlu’na ek olarak Faik Öztrak, Hacer Foggo ve Selin Sayek Böke konuştu. Onun dışındaki konuşmacılar online olarak bağlandı. Bunlardan üçü Amerika Birleşik Devletleri’nden: Jeremy Rifkin, Daron Acemoğlu, Ufuk Akçiğit. İkisi Ankara’dan: Refet Gürkaynak ve Hakan Kara. Kaç kişi yapıyor? 9 kişi konuştu. Erdoğan’ın “Yüzyıl Toplantısı”nda tabiî Erdoğan’dan başka kimse konuşmamıştı. Bu konuşmalar içinde, salonda CHP’lilerin yaptığı konuşmalar daha siyâsî; uzaktan bağlanan uzmanların yaptığı konuşmalar daha akademik dile yakın, ama siyâseti de içeren konuşmalardı ve bir bütün olarak bakıldığı zaman, CHP’nin ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun dünya çapında ve Türkiye’de kalburüstü ekonomi uzmanlarıyla birlikte bir şeyler yaptığını, yapmakta olduğunu ve yapacağını gösterdi. Bu ise, bakıldığı zaman, imaj olarak çok büyük başarıydı ve iktidârı da herhalde rahatsız etmiştir — ki ilk tepkilerden bunu anlıyoruz. Şimdi sorulara, yorumlara bakalım, oradan hareketle devam edelim. Benim daha söyleyecek çok şeyim var. Ancak buradakilerden hareketle yapsak daha iyi olur. 

Emre Kardeş: “Aday kimliği yine de hâlâ kritikliğini korumakta mıdır? Kılıçdaroğlu adaylığını yine de riskli görüyor musunuz?” Şunu söyleyeyim: Bu toplantı Kılıçdaroğlu’nun adaylık iddiasında önemli bir yer tutuyordu ve bu toplantının yaratacağı atmosferle berâber Kılıçdaroğlu, adaylığını Altılı Masa’ya daha iyi anlatabileceğini düşünüyordu herhalde. Bu işini kolaylaştırdı mı? Bir ölçüde kolaylaştırmış olabilir; ancak Kılıçdaroğlu’nun seçilebilir aday olup olmadığı sorusunun hâlâ masada olduğunu düşünüyorum. Bu toplantının, dünkü yazımın son cümlesinde de söylediğim gibi, Kılıçdaroğlu’nun adaylık ihtimâlini kesinleştirdiği kanısında değilim. 

“Ne yapması gerekiyor acaba? Çay poşeti mi fırlatsalar bu milletin suratına? Bu mu olmalı seviye?” Tabiî ki bu olmamalı. Burada çok ciddî bir şey yapıldı ve büyük ölçüde de insanlar bunu takdir ettiler. Ancak bunun siyâsî dile tahvilinin o kadar kolay olmadığını kabul etmek lâzım. Birincisi, burada dile getirilen görüşlerin, programların seçim kampanyası boyunca sloganlaştırılabilmesi gerekiyor ve bunların kamuoyuna, seçmene anlatılabilmesi gerekiyor. İkincisi, bu toplantıya katılan uzmanların CHP ile ilişkisi çok net değil. Bir tek Jeremy Rifkin’in başdanışman olduğunu biliyoruz; ama diğer 4 kişinin CHP ile organik bir ilişkisi sanki yok gibi — orası biraz muğlak. Dolayısıyla CHP’nin ekonomi ekibinin kimlerden oluştuğu meselesi var. Meselâ şu anda görüyorsunuz: Selin Sayek Böke bunlardan birisi. Faik Öztrak bunlardan bir başkası. Ama şunu gördü insanlar: CHP bir ekip kurabilir, kurabiliyor. Böyle bir toplantı için vizyon belgesi hazırlamada birbirinden farklı isimleri bir çatı altında toplayabiliyorlar, şeklinde bir olay çıktı. Bu anlamıyla da bu atılan adımın önemini kabul etmek lâzım. Ancak şunu özellikle vurgulamak lâzım: Bence geç kalmış bir toplantı, geç kalmış bir faaliyet. Bunu CHP’nin çok daha önceden yapması daha akıllıca olurdu diye düşünüyorum. 

Doğan Özkan demiş ki: “Gerçekçi olmayan beklentilere girenler dışında, herkes beklediğini buldu. Bir tek ‘sınıf’, ‘emek’ sözü geçmeyen bir metin”. Sınıf, emek sözü geçiyor mu geçmiyor mu? Geçmiyor olabilir. Ama özellikle Hacer Foggo’nun yoksulluk üzerine söylediklerinin özellikle altını çizmek lâzım. Hacer Foggo, doğrudan CHP içerisinde bu çalışmaları yürütüyor. Onun sınıf, emek deyip demediğini şu anda hatırlamıyorum; ama özellikle dargelirli kesimlere devletin, sosyal devletin gereklerini yerine getirme konusundaki projeleri anlattığını da unutmayalım. 

Ali Arısoy demiş ki: “Ben o gün oradaydım Ruşen Bey. Sizce Kemal Bey’in sunduğu vizyon, oraya gidenlere ulaşabildi mi? Çünkü benim gibi üniversite öğrencileri de vardı. Ama kahveden gelmiş dayılar da vardı.” Herkes kendince bir şeyler almıştır. Kimisi oradaki her cümleye kulak kesilmiştir; kimisi oradaki ortama kulak kesilmiştir. Sonuçta oraya giden insanların büyük ölçüde mutlu olduğunu ben gördüm. Bu mutluluklarının nedeni orada söylenenler kadar, belki de ondan daha fazla, partilerinin böyle bir faaliyet yapabiliyor olmasıydı. Hattâ o kadar büyük kalabalık vardı ki giremeyenler oldu ve onlar bayağı bir rahatsız oldular — öyle bir notu da düşelim. Yani sonuçta bu tür faaliyetlerin detayları üzerine bir şeyler söylenebilir. Ama bir bütün olarak bakıldığı zaman, orada insanlar memnundu. Meselâ çok ilginç, benim yanımda ᅳyerde oturuyordu hattâ beni tanıdı, benimle konuşmaya başladıᅳ bir beyefendi vardı. Meğer benim memleketimdenmiş, Hopa Kemalpaşa’nın belediye başkanıymış. Hâlinden çok memnundu meselâ. Türkiye’nin değişik yerlerinden gelen CHP’liler de vardı. Tabiî ki orada daha kısa, daha vurgulu konuşmalar, meselâ bir Selin Sayek Böke’nin konuşması çok daha fazla coşku yarattı ya da Hacer Foggo’nun ya da Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmaları… Uzman diye tanımlayabileceğimiz kişilere de bir ilgi vardı; ama onlar birazcık ᅳbâzıları özellikleᅳ ders verir gibi konuştukları için o siyâsî havayı yükseltemediler belki. Ama genel olarak bakıldığı zaman, oraya gelenlerle bir gösteriydi bu aslında sonuçta. O gösterinin yapılmasından ve onun içerisinde yer almaktan mutlu olduklarını gördüm. 

Mustafa Hakyemez demiş ki: “Karmaşık sunumlar yerine zamânında Refah Partisi’nin ‘Ȃdil Düzen’ gibi kısa, net ve halkın daha rahat anlayacağı pratik bir slogan üretilse daha iyi olmaz mıydı?” demiş. Şimdi, “Ȃdil Düzen” benim uzmanlık alanıma giren bir konu. O slogan çok kısaydı; ama o programın kendisi acayip zordu. Hattâ adaylar seçim dönemlerinde bunu anlatmak için bayağı bir zorlanırlardı. Gözümün önündedir hattâ, hiç unutmuyorum: Malatya’da Oğuzhan Asiltürk 1991’de seçim mitinginde “Ȃdil Düzen”i anlatmaya çalıştı ᅳbir de onun sesi incedirᅳ, anlatamamıştı. Böyle bir karıştırmıştı. Ama slogan olarak güzeldi tabiî. Burada böyle bir slogan var mı? “Türkiye Vizyonu: İkinci Yüzyıla Çağrı”, bunlar bir “Ȃdil Düzen” vizyonu değil tabiî. “Ȃdil Düzen” kadar somut bir şey değil. Ama Erdoğan’ınkinin de “Türkiye Yüzyılı” olduğunu düşünürsek, onunla yarışabilir bir şey. Ama sizin de söylediğiniz gibi, evet, “Ȃdil Düzen” daha iyi. 

Doğancan Heperler: “Şimdiye kadar Kılıçdaroğlu’nun neoliberalizme karşı söylemleri olmuştu sıkça. Toplantıda ise neoliberal bir çizgi çizildi çoğunlukla. Bu bir tezat yarattı mı sizce?” Evet, bu konu bayağı tartışmaya muhtaç bir konu. Çağrılan uzmanların, katkı sunan uzmanların genellikle daha liberal politikalara yatkın olduğunu biliyoruz. Onları herhalde Kılıçdaroğlu da biliyordu ya da organizasyonu yapanlar da biliyordu. Bunun bir tezat oluşturduğu muhakkak; ama o kişilerin uzmanlıklarının da değerli olduğu muhakkak. Bunun nasıl bir sentezini yapar CHP? Açıkçası onu bilmiyorum. Ama bu tezat meselesi sâhici bir mesele. Onu kabul etmek lâzım.

Kadir Berk Demirkan: “Jeremy Rifkin’in video-konferansla bağlanıp konuşması hangi karşı mahalle oyunu alacak? Bu seçimi kazanmak isteyen bir siyâsî propaganda biçimi olabilir mi?” İlk bakışta doğru. Evet, orada salondakiler de, çeviri yapılmadığı için kulaklığı olmayanlar da anlamadı. Ama şunu unutmayın: Günlerdir, cumartesiden bu yana iki gündür iktidar yanlıları “Rıfkı’nın vizyonu” diye dalga geçiyorlar. “Rıfkı”yı Jeremy Rifkin’den hareketle söylüyorlar. Hattâ en son bir tâne gördüm: “Rıfkı’nın sözleri bizden intihal, araklama” dediler. Yani koca Jeremy Rifkin, Türkiye’deki AKP programından araklamış. Neyse, burada önemli olan onun seçmene hitap etmesi değil; ama Kılıçdaroğlu’nun, “Bakın, dünya çapında danışmanlarım da var” demesi. Herhalde onunla bir şey almaya çalışıyorlar. Bunun bir etkisi oldu ki iktidar yanlıları Rifkin’e yönelik olarak kendilerince birtakım karalamalar yapmaya çalışıyorlar. Daron Acemoğlu da meselâ, dünya çapında Türkiye’nin yetiştirdiği bir ekonomist. O kadar rahatsız oldular ki, onun Ermeni olmasını bir ayıpmış gibi kullanmaya çalıştılar ve o ırkçı yaklaşımlar ellerinde patladı. Sonuçta Daron Acemoğlu’nun ya da Hakan Kara’nın doğrudan seçmene hitap edip ondan oy istemesi söz konusu olmayacak. Önemli olan husus şu: Onların söylediklerini siyâsetçiler, Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, ᅳtabiî ki Altılı Masa’nın adayı CHP’den birisi olursaᅳ Kılıçdaroğlu ya da İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’ın halka aktarabilmesi ve onların aynı zamanda nasıl bir ekiple çalıştıklarını anlatabilmesi. Yoksa Rifkin’i çıkartıp kimseden oy alamazsınız. Ama, “Yanımızda Rifkin gibi dünya çapında uzmanlar var” dediğinizde işin rengi değişik olabilir. 

Tanju Güneş demiş ki: “Ülkenin krizden hızlı çıkması için sıcak paraya ihtiyâcı var ve topladığı kadro ile buna yönelik bir çalışma içerisinde olduğunu gösteriyor”. Evet, bu çok doğru bir gözlem. Rifkin ne kadar olur, bilmiyorum; ama özellikle Acemoğlu, Akçiğit gibi isimler, hattâ Refet Gürkaynak, Hakan Kara gibi isimler ᅳtabiî bunların CHP ile organik ilişkisi bildiğim kadarıyla yok amaᅳ, bu tür isimleri yanına alırsa CHP, sıcak para bulmak daha kolay olabilir. Çünkü bu isimler en azından uluslararası finans çevreleri tarafından bilinen ve büyük ölçüde güvenilen isimler. Dolayısıyla böyle bir boyutu olduğu muhakkak.

“Kılıçdaroğlu kesinlikle adaylığını îlân etmeli. Yoksa siyâsî hayâtı biter. Meral Akşener başbakan adayı olduğunu açıkladı, cumhurbaşkanı olarak da başkası aday gösterilirse”. Şimdi sorun şu: “Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adaylığını açıklamalı, yoksa siyâsî hayâtı biter” diyorsunuz, ama bâzıları da diyor ki: “Kılıçdaroğlu aday olur kaybederse siyâsî hayâtı biter”. Dolayısıyla iş biraz karışık. Onun için biraz daha sabretmekte yarar var. 

“İmamoğlu tweet’inin çok fazla ilgi görmesi sizce fazla mı tesâdüf? Sizce toplantının önüne geçti mi?” Toplantıyı bayağı bir gölgede bıraktı. Toplantıda Kılıçdaroğlu’nun da bahsettiği, Atatürk’ün bir sözü aslında o. “Halkın sesi Hakk’ın sesi” — yanlış hatırlamıyorsam. Ama bunu koymasını tabiî ki, “Halk beni söylüyor, demek istiyor” şeklinde yorumlayanlar oldu. Ben ilk gördüğümde, “Ya, bunu zâten Kılıçdaroğlu söylemişti” dedim. Ama sonra gördüğü yüksek ilgi gerçekten İmamoğlu’nun bir anlamda rol çaldığını gösteriyor bence. Bunun İmamoğlu taraftarlarını sevindirip, İmamoğlu’nu aday görmek istemeyenleri rahatsız etmesi de bence bir gösterge. 

Doruk Samuray demiş ki: “Kılıçdaroğlu’nun son aylarda söyledikleri, uzaktan bağlanan uzmanların söyledikleriyle çelişiyor. Ekonomistler etkileyici, ama Kılıçdaroğlu onları dinliyor mu?” Bilemiyorum; ama en azından dinleyeceğini söyledi. Bakalım, göreceğiz. Şu âna kadar söyledikleriyle uzmanların söyledikleri arasında çok fark olduğu da muhakkak. Ama Kılıçdaroğlu mâdem vizyon diye onların çizdiği şeyleri benimsediğini söylüyor, herhalde önümüzdeki dönemde kendisini ona göre adapte edecektir.

Berk Selvi çok önemli bir soru sormuş: “Sizce bu gelecek vizyonunun Altılı Masa’nın ortak bir programı olarak tanıtılmamış olması bir kafa karışıklığı yaratmıyor mu? Elimizde 6 parti ve 6 ayrı vizyon var”. İşte esas sorun burada aslında. İYİ Parti bir şey açıkladı, Gelecek açıkladı, DEVA açıkladı, diğerleri açıklıyor. CHP en sona kaldı ve CHP de açıkladı. Ama biliyoruz ki seçime, en azından cumhurbaşkanlığı seçimine ortak adayla gidecekler, gitmek istiyorlar. Dolayısıyla ortak adayın ekonomik vizyonu hangisi olacak? İşte soru bu. Burada şöyle bir çözüm var: 6 partinin ekonomik kurmaylarının bir araya geldiği bir çalışma grubu var, komisyon var. O komisyon ortak bir program çıkartacak. Bu ortak program nasıl çıkacak? Belli ki bütün bu partilerin söylediklerinden hareketle çıkacak. Dolayısıyla bu vizyonun ya da İYİ Parti’nin vizyonunun ya da diğerlerinin vizyonunun bir yerden sonra cumhurbaşkanlığı seçiminde etkisi sınırlı olacak. Ama bu vizyonu nerede kullanacaklar? Milletvekili seçimlerinde. Fakat iki seçim aynı gün olacağı için bir kafa karışıklığı olacak. Yani CHP milletvekili adayları ekonomik görüş olarak bunu, İYİ Parti milletvekili adayları da ekonomi görüşü olarak partilerinin hazırladığını anlatacaklar. Ama cumhurbaşkanı adayı ortak saptanacak vizyonu anlatacak. Evet, burada bir karışıklık var ve bunu nasıl çözecekleri açıkçası büyük bir soru işâreti. Bu bir zenginlik gibi de gözükebilir; ama bir sorun potansiyeli de taşımıyor değil. Dolayısıyla daha önceden açıklanması iyi olurdu derken biraz da bunu kastediyorum. CHP programını açıkladı, şu açıkladı, bu açıkladı ve sonra kurmayları oturdu ortak bir program açıklıyor, demek daha kolay olurdu. O kurmaylar bir program üzerinde çalışırken CHP çıktı, kendi vizyon belgesini açıkladı. Evet, ortada bir sorun olduğu muhakkak. 

Ulaş Doruköz demiş ki: “Sendikalaşma ve örgütlenme haklarını artıracağız gibi hiçbir şey yoktu. Patronları ürkütecek hiçbir öneri yoktu”.

Betal Özay: “Bu belge ve katılımcıların niteliği, farklı iktisâdî çevrelerin beklentileri arasındaki dengeyi sağlayabilecek nitelikte miydi sizce?” Çok zor bir şey tabiî. Farklı beklentileri olan iktisâdî çevreler dediğiniz zaman, zâten dünyanın temeli bunun üzerine kurulu. Sosyal demokrasi de emek-sermaye arasındaki dengeyi kurma iddiasında. Buradan bir sosyal demokrat ekonomi perspektifi çıktı mı sorusunu uzmanlara bırakmak lâzım. Ama şunu tekrar söyleyeyim: Toplantıya katkıda bulunan uzmanların CHP ile bundan sonra çalışıp çalışmayacağı belli değil. Burada şöyle bir notu düşmeme izin verin — çok konuşulmadı üzerinde ama: Toplantıdan hemen bir gün önce yanılmıyorsam, Prof. Özgür Demirtaş ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir yemek yediği ᅳhattâ “Hilton Oteli’nde” diye söylendiᅳ ve orada Prof. Demirtaş’a ekonomi yönetimini önerdiği haberi çıktı ve bu haber tekzip edilmedi. Şimdi buraya katkıda bulunan ekonomistler, uzmanlar, Özgür Demirtaş’ın yönetimindeki bir ekonomi politikasına mı katkı verecekler; yoksa ne olacak, nasıl olacak? Bu da aslında ciddî bir soru olarak ortada duruyor. Benim bildiğim kadarıyla bu isimlerden bâzıları, ”O varken zâten bize ihtiyaç yok” diyebilirler. Bunu kimisi pozitif anlamda der, kimisi negatif anlamda der. Onun da bir sorun yarattığını özellikle vurgulamak lâzım. Ama o uzaktan bağlanan Rifkin dışındaki dört Türk akademisyenin diyelim, CHP ile ilişki içerisinde olup olmayacaklarını kestirmek şu anda mümkün değil. 

Cafer Bakım demiş ki: “Kılıçdaroğlu’nun söylemlerinde birinci tekil şahıs kullanıp, ‘Ben yapacağım, ben edeceğim’ demesi cumhurbaşkanlığına aday olduğunun göstergesi mi?” Evet, tam da öyle. Dünkü yazımda bunu da bayağı bir ele almaya çalıştım. Evet, bunu yapıyor. Bu eskiden Kılıçdaroğlu’nun pek yaptığı bir şey değildi. Ama haksızlık etmemek lâzım. “Ben”in yanında “Biz” de diyor. Ama “Ben” vurgusunun çok güçlü olduğunu görüyoruz. “Ben sistem kurarım, ben şunu yaparım, bunu yaparım…”, yani belli ki cumhurbaşkanı adaylığı vurgusu var. Aday olmazsa o zaman ne olur onu bilemiyoruz; ama bütün bu “Ben, Bay Kemal” vurguları, cumhurbaşkanlığı adaylarında ısrarcı olduğunu gösteriyor. 

Atilla Sönmez demiş ki: “Uzun süredir ilk defâ bu kadar heyecanlandım. Bence de çok güzeldi. Seviyesinin yüksek olması anlaşılır olmasını biraz etkilemiş olabilir”. Evet, bu önemli bir husus. Yüksek seviye; ama siyâsî bir faaliyet. Arada bir dengesizlik olabilir. Ama sonuç olarak bir paket olarak bakıldığı zaman, CHP’lilerin bundan çok memnun olduğu muhakkak. 

Yusuf Hatay: “Program veya vizyon açıklama, seçim kazanma stratejisinin yüzde kaçını veya ne kadarını oluşturuyordur sizce?” Yüzde vermek mümkün değil; ama bir yolculuksa bu, yolculukta ne yaparsınız? Bilet alırsınız, bavul yaparsınız vs.. Programlar, bütün bunlar yolculuk için yanınıza almanız gereken bir şey. Ne kadar etkili olur, onu kestirmek çok güç. Ama sonuç olarak insanlara iknâ olacakları bir şeyler söylemeniz lâzım. İnsanların, seçmenin ekonomik olarak rahatsız olduğu öncelikle ortada. Dolayısıyla onlara ekonomideki rahatsız oldukları konularda neyin nasıl yapılacağını, nasıl yapacağınızı anlatabilmeniz herhalde önemli olacaktır. Ama tabiî orada Daron Acemoğlu’nun ya da Hakan Kara’nın anlattığı gibi anlatırsanız, olmayacaktır. Onların anlattıklarını filtre edip sloganlaştırırsanız, daha anlaşılır cümlelere ve vaatlere dönüştürürseniz etkili olabilir. 

“Halkın çoğu kesimi programda kullanılan akademik dili anlamayacaktır. Kemal Kılıçdaroğlu, halka ekonomik sorunları anladığını ve çözebileceğini anlatacak ve iknâ edecek bir dil kullanmalı.” Tam da şimdi bizim değindiğimiz husus bu. 

Yunus Emre Özkul: “CHP’nin sosyal demokrat kimliğini hemen hemen hiç kullanmaması ve son lansmanında genelde neoliberal isimleri öne çıkararak buna uygun bir söylem tutturması seçmende ne derecede bir karşılık bulabilir?” Yani seçmen dediğiniz, “Ya, bunlar neoliberal, bana sosyal demokrat uzman bulun” demeyecektir. Seçmen, onlara ne vaat ettiğinize, nasıl vaat ettiğinize bakacaktır. Bunun arkasında kimlerin olduğu çok da fazla önemli değil. Ama bu toplantıya gelenlerin büyük bir kısmının CHP’nin kadroları olduğunu varsayarsak ve bu kişilerin de burada dile getirilenleri seçmene anlatacak kişiler olduğunu varsayarsak, katılımcılar önemli, onu özellikle vurgulamak lâzım. Neoliberal-sosyal demokrat meselesinde; evet, neoliberal gibi adlandırılabilecek isimler daha ağırlık kazanmış olabilir. Ama sosyal demokrat olarak tanımlanabilecek pozisyonlar da vardı. Özellikle Hacer Foggo ve Selin Sayek Böke’nin konuşmaları bu anlamda önemliydi. 

“Kaftancıoğlu ile İmamoğlu’nun tokalaşmaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Aralarında problem olduğu söyleniyor. Seçim döneminde bu ciddî bir risk yaratır mı?” Tokalaşmadıklarını görmedim, ama duydum. Bu tamâmen tesâdüf de olabilir. Aralarında bir sorun olduğu söyleniyor. Bu doğru da olabilir. Ama bu doğruysa, kendileri için, iki taraf için de yanlış olur. Şunu kabul etmek lâzım: Canan Kaftancıoğlu İstanbul İl Başkanı olmasaydı, Ekrem İmamoğlu o seçimi kazanamazdı. Eğer Ekrem İmamoğlu önümüzdeki dönemde, hele cumhurbaşkanı adayı olmayı düşünüyorsa ᅳNe demiş? “Allah bilir” demişᅳ, Canan Kaftancıoğlu’na çok ihtiyâcı olacak. Olmasa bile, İstanbul’un bu seçimlerde önemi çok büyük. İstanbul’daki o iki en yüksek düzeyde kadronun arasındaki sorun CHP’yi çok olumsuz etkiler. Herhalde yoktur, ama siyâsetçilerin sağı solu belli olmaz. Varsa da Kılıçdaroğlu bunu çözmek için bir şeyler yapacaktır diye tahmin ediyorum.

Oğuzhan Demir demiş ki: “Adı geçen ekonomistlerin Türkiye’de katıldıkları TV programlarının YouTube izlenme rakamlarına bakınca, bu kadar tantanalı bir toplantı yapılmasının gereği var mıydı diye insan soruyor”. Şimdi bu ilk başta doğru gibi gelebilir; ama bence yanlış bir perspektif. Meselâ ben Daron Acemoğlu’yla bir yayın yaptım yakın zamanda. Çok da iyi bir yayındı ve çok güzel, çok olumlu tepkiler geldi. Eleştirenler de çok kaliteli eleştiriler yaptı. Ne kadar izlendi bilmiyorum; ama Daron Acemoğlu’nun o yayını bana ve biz Medyascope’a çok şey kattı. Hava atıyoruz yani açıkçası; “Daron’la yayın yaptık” diye. Daron diyorum, çünkü kendisi liseden, benden küçük bir kardeşim. Ama gerçekten çok önemli bir isim. Onunla yayın yapmış olmak gerçekten önemliydi ve çok da güzel bir yayındı. Dolayısıyla kaç kişi izledi vs. diye bakarsak, o zaman kimlerle neler yaparsınız ve onlarla nereye kadar gidebilirsiniz? Onu söyleyeyim.

“Altılı Masa, cumhurbaşkanının siyâseti bırakması üzerinde anlaştıysa, genç bir belediye başkanı neden hâlâ cumhurbaşkanı olmak ister ki?” Evet, bu son günlerin en popüler sorularından birisi. Bilmiyorum, ister mi istemez mi? Gerçekten siyâseti bırakması üzerinde anlaştılar mı? Yoksa birtakım ara formüller bulacaklar mı? Bu bir süre daha çok konuşulacak bir olay olacağa benziyor. 

“Birtakım muhâlif kesimin Kılıçdaroğlu aleyhtarı kampanya yürütmesinin, CHP tabanında Kılıçdaroğlu dışında bir adaya tavır koyması ihtimâline ne diyorsunuz?” Sanmıyorum böyle bir ihtimal olsun. Kılıçdaroğlu dışında bir aday çıkarsa, zâten bunu Kılıçdaroğlu saptayacak ve önerecektir. Dolayısıyla ona da en çok sâhip çıkacak olan kişi Kılıçdaroğlu olacaktır. Yani kendisi aday olmazsa Kılıçdaroğlu küsüp bir kenara çekilmeyecek. Dolayısıyla böyle bir sorun çıkacağını sanmıyorum.

“%65 muhâlif kitlenin olduğu bir ülkede muhâlefetin seçim kazanması için gerekli tek şey bir lider. Bu sunumların bir kıymeti olduğunu düşünmüyorum.” Ama böyle sunumlardan bîhaber, böyle önemli insanları yanına almayan bir lider de kolay kolay oy alamaz. Sonuçta lider dediğiniz kişinin bir şeyler anlatması lâzım. Bir şeyler söylemesi lâzım ve o söylediklerini kimlerle gerçekleştireceğini belirtmesi lâzım. Yani siz tek adam rejimine karşı, tek adam ya da kadınla çıkarsanız, kazansanız bile kaybetmeye mahkûmsunuz. Dolayısıyla bu sunumların bir kolektif, ortak akıl oluşturmaya katkılarını yabana atmamak lâzım.

“Ben seçmenim. Neoliberal danışman istemem, sosyal demokrat sol görüşlü danışmanlar ve kadrolar olmasını tercih ederim. Ona göre oy vereceğim. Zîra patron değilim.” Şimdi bir izleyici de demiş ki: “Buradakilerin hiçbirisi neoliberalizmi savunmuyor. Önce öğrenin” demiş. Şimdi bu neoliberalizm meselesi biraz karışık. Meselâ benim bildiğim kadarıyla Daron Acemoğlu, tamam, liberal görüşler söylüyor; ama birçok görüşü de sosyal demokrasiye yatkın. Uyarlanabilecek, sosyal demokratlar tarafından da benimsenebilecek perspektifleri var. Dolayısıyla neoliberal danışman, sosyal demokrat danışman gibi bir piyasa yok. Onun için bu izleyicimize onu söyleyelim. Sonuçta ortaya çıkacak olan sloganlara bakacaksınız. Bunlar aklınıza yatıyorsa ona göre oy verip vermemeye karar vereceksiniz. 

“Ekonomi yorumcuları seçimden sonra iktidar değişiminde IMF’ye gitme veya kemer sıkma politikası olacağını söylüyor. Seçimden önce bunları söylemek ne kadar doğru olur? Geçmişte halkta bıraktığı iz kötü.” Bunu söyleyen çok kişi yok benim bildiğim. Yani “IMF’ye gideriz, kemer sıkarız”dan ziyâde, “Sıkılacak kemer varsa, bu dar gelirlilerinki olmayacak” söylemi daha çok öne çıkıyor. “IMF’ye gideriz” diyen varsa, ben kaçırdım açıkçası. Olduğunu sanmıyorum. Hem bunu seçimden önce bunu söylemek akıl kârı değil, hem yapmak da doğru değil. 

Mehmet Ufuk Dalmış demiş ki: “Anayasa’da yeri olmayan bir kurul üzerinden oy desteği sıfıra yakın olan partilerin yönetim gücüne kavuşması bir meşrûiyet, hattâ anayasal sorun oluşturmaz mı?” Burada kastettiğiniz herhalde Temel Karamollaoğlu’nun bahsettiği, liderler arasında kurulacak olan kurul. Onu şu âna kadar Karamollaoğlu dışında telâffuz eden olmadı. Açıkçası tam ne olduğunu bilmek mümkün değil. Ama onun târif ettiği gibi bir şey olursa, sorun çıkacağı muhakkak. 

“Kanımca Altılı Masa’nın berâber veya ayrı bir şekilde attıkları her adım planlı. Dün muhtemelen Kılıçdaroğlu adaylığını açıkladı.” Planlı adım attıklarını sanmıyorum. Herkes kendi bildiği gibi adımlar atıyor. Belki bir yerde plan olur. Kılıçdaroğlu adaylığını açıkladı mı? Bence açıklamadı; ama adaylığı için güçlü bir hamle yaptı. Bunun adaylığı garantilediğini düşünmüyorum. Bir sonraki Altılı Masa toplantısında bu iyice netleşir. 

Tanju Güneş: “Sizce bu çıkış Kemal Bey için bir seçim startı mıydı? Değilse seçime yönelik ne zaman başlayacaklar konuşmaya?” Şimdi, CHP’nin milletvekili seçimleri için start olabilir. Ama Altılı Masa’nın ortak cumhurbaşkanı adayının seçim startı olması mantıkdışı olur. Onların birlikte bir şey çıkartabilmeleri gerekiyor. Eğer burada söylenenleri ortak adayın ekonomi politikası olarak söylediyse, diğerleri bunu kabul etmeyecektir. Dolayısıyla buna seçim startı demek çok mümkün değil. Ama belki CHP’nin startı diyebiliriz.

Evet, artık toparlayalım. Benim sesim de iyice kötülemeye başladı, fark etmişsinizdir. Son bir soruyla bitirelim. 

“İYİ Parti’den Kılıçdaroğlu’nun adaylığına bu kadar tepki geldikten sonra, Kılıçdaroğlu aday olursa nasıl geri vites yapılacak? Kazanılacak inancı nasıl oluşturulabilecek? Kılıçdaroğlu’nun adaylığını baştan sakatladılar” demiş. Olabilir; ama hâlâ her şey belirsiz. Onu özellikle söyleyelim. Habertürk’te Meral Akşener’e Kılıçdaroğlu’nun adaylığı sorulduğunda çok açık bir şekilde, “Tabiî, neden olmasın?” şeklinde bir destek vermedi dikkat ettiyseniz; ama Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu konusunda daha pozitif konuştu. Muhtemelen İYİ Parti, Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması ve belediye başkanlarından birisinin olması için son âna kadar uğraşacak. Bana öyle geliyor, benim edindiğim izlenim o. Bir kulis bilgisi olarak söylemiyorum; izlenim olarak söylüyorum. 

Evet, toparlayalım. “İkinci Yüzyıla Çağrı” Toplantısı’nın beklentileri karşılayıp karşılamadığını konuştuk — sizlerin sorularıyla, yorumlarıyla, eleştirileriyle. Görüldüğü kadarıyla büyük ölçüde insanlar bundan memnunlar. Yani kendini muhâlif görenler, CHP’ye yakın görenler bundan memnunlar. Ama tabiî birtakım sorunlar var, özellikle uzmanların söylediklerinin halka nasıl aktarılacağı gibi. İşte bunların siyâsî bir dile tercümesi meselesi. O da süreç içerisinde herhalde kendini gösterecek. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.