Burak Bilgehan Özpek yazdı: Sosis imalathanesi

Başkanlık seçimlerinde hangi adayın kazanacağına dair bir tartışmaya saplanmanın bir alemi yok. Bu tartışmanın bizi götüreceği bir yer de yok. Ama bu tartışmanın kendisi bile, Altılı Masa mekanizmasının benimsediği ve adayı önemsizleştiren, sistemi öne çıkaran yaklaşımın toplum tarafından pek benimsenmediğini gösteriyor. Yani seçimi halihazırda kazanılmış bir ganimet gibi görmek ve seçim sürecinin gerektirdiği siyasi işbirliklerini üretmekten kaçınmak toplumu ikna eden bir tutum değil. Bu yüzden hararetli bir tartışma sürüyor ve bir türlü bastırılamıyor. Zira, Erdoğan’a karşı ilk defa seçime girenlerin idrak etmesi zor olsa da kıdemli muhalifler bir kez daha seçim gecesi hayal kırıklığını yaşamak istemiyorlar ve seçim dönemlerinde Erdoğan’ın neler yapabileceğinin gayet iyi farkındalar. Kampanya sürecini, doğru ittifak yapısıyla seçime gitmeyi ve lider profilini önemsemelerinin sebebi de bu. 

Tartışmanın kendisi, Altılı Masa’yı muazzam bir uyum ve başarı hikayesi gibi sunan insanları muhtemelen rahatsız ediyor. Uyum olarak lanse ettikleri şey, oy oranı toplam yüzde 5’in altında olan dört parti ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhtemelen Ekrem İmamoğlu adaylığı ile sonuçlanmayacak işbirliği. Dolayısıyla, bu resimde ne İYİ Parti var ne de  Erdoğan’dan kurtulmak için her seçimde hiç sorgulamadan tıpış tıpış CHP’ye oy veren doğal taban. Üstelik, Altılı Masa müdafileri, kentli seküler sınıfı “azgın azınlık” veya “beton Kemalist”, İYİ Parti seçmenini de “faşist” olarak damgalayarak, HDP’nin ve seçmenlerinin de oyunu ceplerine koyduklarını düşünüyorlar muhtemelen. Böylece, masadan ayrılanı ahlaki söylemlerle muhaliflere linç ettirmekle tehdit eden ve mevcut durumdan hiç de hoşnut olmayan muhalifleri kuşatarak, bir bakıma rehin alarak ilerlemeyi düşünüyorlar. Yine de her gelişme, her toplumsal patlama veya her gerilim onları geri adım atmaya zorluyor ve seçimin halihazırda kazanılmış olduğuna dair argümanlarına bir koşul eklemek zorunda kalıyorlar. Bu koşul, seçimi kazanmak için Altılı Masa’nın devam etmesi gerektiği. Yani seçimi herhangi bir aday kazanır ama Altılı Masa devam ettiği sürece. Bu argüman, “herhangi” bir adayın geleceğini Altılı Masa’ya bağlıyor. Bunu söylerken, Altılı Masa içinden Kemal Bey’in dışında bir adayın çıkmayacağının da özgüveni içindeler. Yani onların dünyasında muhalifleri temsil edecek tek mekanizma Altılı Masa, Altılı Masa’yı temsil edebilecek tek kişi ise Kemal Kılıçdaroğlu.

Bu tatlı hayal dünyası, geçtiğimiz hafta epeyi sarsıldı. Açık konuşmak gerekirse, Ekrem İmamoğlu’na verilen siyasi yasağa, demokrasiye vurulmuş bir darbe gözüyle bakıp, şiddetli bir reaksiyon vermeyi pek istemedi Altılı Masa müdafileri. Zira bu tip mağduriyetleri şişirmenin mağdur olanı siyaseten ve organik olarak öne çıkartacağı korkusu zihinlerindeki matematiği bozuyordu. Onları rahatsız eden şey, kararın kendisinden çok, karar karşısında ortaya çıkan toplumsal tepki ve İmamoğlu ile Akşener’in Saraçhane’de yaptıkları miting oldu. Bu sayede, muhalif seçmenin, kurdukları Altılı Masa mekanizmasının disiplininin dışına çıkabileceğini gördüler. Bu taşkınlık, hem Altılı Masa’nın elitist yapısını hem de Kemal Bey’in başkan adaylığını sorgulatan bir hal alabilirdi. Seçimin kazanılmış olduğuna dair argümanlarından geri adım atmalarının sebebi yine bu korku oldu. Artık Altılı Masa’nın ateşli savunucuları, seçimden sonra inşa edilecek demokratik Türkiye ezberini tekrarlamaktan vazgeçti ve nihayet muhalif ittifakın birlik beraberlik içinde olmasını seçimi kazanmanın ön koşulu olarak sunuyorlar. Yanılmıyorsam geride bıraktığımız bir yıl içinde ilk defa seçimi kazanmak için gerekli bir koşul olduğunu tartışıyorlar. 

Bu noktada Altılı Masa’nın bir arada kalması için gerekli koşullar da elbette ki konuşulmak zorunda. Birlik ve beraberlik mesajlarının bir ittifakı ayakta tutmak için yeterli olmadığını biliyor olmalılar. Siyasetin gerçekleri o noktada devreye girecek ve Kemal Kılıçdaroğlu ile Ekrem İmamoğlu adaylığı arasında tıkanan bir süreç izleyeceğiz muhtemelen. Başkan adayına oybirliği ile karar verilecekse, bu oybirliğinin sağlanması oldukça zor görülüyor. Dört küçük partinin tavırlarının, bu partileri yöneten seçkinlerin siyasi beklentileriyle aynı doğrultuda ilerleyeceğini hesap edebiliriz. Bu partiler, son bir sene içinde siyaset yapmak yerine tamamen Ankara’ya sıkıştılar ve bütün ikballerini Altılı Masa’ya bağladılar. Bu yüzden masa kurulmadan önceki oy oranlarının gerisine düştüler. Yeni seçilecek başkan adayını görev süresi boyunca desteklemek gibi bir amaçları var fakat bunun olabilmesi için meşru tek anayasal kurum parlamento. Yani parlamentoya girmeleri için CHP veya İYİ Parti’nin desteğine ihtiyaç duyacaklar. Bu partilere mensup ve son dönemde öne çıkan siyasetçilerin söylemlerine bakarsak, ve tabii ki Akşener’in masaya BTP’yi dahil etme çabasına  hep birlikte kendilerini siper etmelerine, Kemal Bey’in adaylığını desteklemeye daha eğilimli olacaklar. Bu sayede hem Meclis’e girmeyi hem de Altılı Masa’nın seçimden sonra da devam edeceği umuduyla yürütme erkine müdahil olmayı planlıyorlar. Öte yandan, İYİ Parti, Kılıçdaroğlu adaylığına destek verdiği takdirde iki büyük tehditle karşı karşıya kalacağını düşünüyor. Birincisi, seçimi kaybetmek. Akşener, Altılı Masa’nın diğer üyeleri kadar umutlu değil ve siyasi aktörlerin sonuçlar üzerindeki etkisini yadsımıyor. İkincisi de Kılıçdaroğlu adaylığından ve helalleşme stratejisi üzerinden yürütülen adaylık stratejisinden tedirgin olan, büyük çoğunluğunu İYİP ve CHP seçmeninin oluşturduğu kitlenin sandığa gitmemesi, hatta Zafer, Memleket, Yeniden Refah gibi partilere kayması. Bu kayıştan en çok İYİ Parti tabanının etkileneceğini ve partisinin oy oranının dramatik şekilde düşeceğini düşünüyor. Bu yüzden parçalı halde bulunan muhalif grupları, zorlama ve toplumu geren söylemler yerine, siyaset yapma tarzı ve toplumu heyecanlandıran söylemler üzerinden bir araya getirebilecek bir başkan adayı ihtimalini gündemde tutmak istiyor. Neticede, başkanlığı kaybetmek ve oy oranını düşürmek Akşener’in kendi siyasi kariyeri için de arzuladığı bir gidişat değil. 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Altılı Masa’nın devam etmesi gerektiğini savunan ve bunu büyük bir demokrasi projesi olarak sunan insanların bu noktada bir şeyler söylemesi gerekiyor. Helalleşme söylemi üzerinden CHP tabanının sırtına yükledikleri mahcubiyet ve kefareti, Kılıçdaroğlu’na yaptıkları tabanını dönüştüren lider tezahüratlarıyla ve CHP’nin parti içi disiplin mekanizmasıyla bastırabilirler. 2019 yılından sonra AKP’den kopan partilerin oy oranlarına yansımasa da milyonlarca insanı temsilen masada oturmasını verilerle desteklenmeyen ve birkaç entelektüelin muhafazakar seçmen fantezisi dışında kimseyi tatmin etmeyen açıklamalarla meşrulaştırabilirler. Bu işlerin hepsini hallettiklerini sanıp, son aşamaya geldiklerini düşünebilirler. Ancak İYİ Parti’nin niçin hem kendinin hem de muhalefetin kaybedebileceği bu sürece ortak olması gerektiği sorusuna cevap vermek zorundalar. Muhtemelen İYİP-HDP gerilimini öne süren, İmamoğlu’nu ikinci Erdoğan olarak yaftalayan ve Akşener’in çekincesini medya gücü sayesinde boğmak isteyen bir strateji zihinlerinde dönüp duruyor. Ancak bu hiçbir yaraya derman olmaz. Siyaset Ankara yazıhanelerinde veya televizyon stüdyolarında yapılan bir şey değil. Bizzat sokakta, insanları ikna ederek ilerleyebilirsiniz. Ve sonucu değiştirmediği sürece yaptığınız ahlaki şovlar ile sadece kendinizi tatmin edebilirsiniz. Bununla çatışanlar ise bir Yunan trajedyası yaşayabilir ve dört elle sarıldıkları Altılı Masa’dan moral bozukluğuyla ayrılabilirler.