Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Fatih Börekçi yazdı: Paradigmalar evreninde sürdürülebilirlik meselesi

Sokrates öncesi Yunan filozofları mitolojik anlatıların yerine, “logos”u yani aklı kullanarak doğayı, insanları ve evreni açıklamaya çalıştılar. Bu nedenle, “mitostan logosa” ifadesi, mitolojik anlatımların yerine, akıl ve rasyonel düşüncenin kullanılması olarak yorumlanabilir. Doğa filozofları belki mitolojiden tamamıyla kopmadılar ama konu edinileni gözlem ve deney yoluyla anlamaya çalışarak varsayımlarını kurdular. Böylelikle nüvesi atılan bilimsel yöntem pozitif bilimlerin kuruluşu ve uygulanmasında kullanılageldi.

Sosyal bilimlerin ortaya çıkmasıyla ise doğa bilimleriyle arasında temel bir ontolojik (varlık bilimsel) farklılık belirdi. Sosyal bilimlerin “nesne” edindiği olgular “varoluşları” itibarıyla bir doğa bilimcinin araştırma konusunda başbaşa çalıştığı şekilde ele alınamıyor ve aynı nedensellikte çözümlenemiyordu. Sosyal bilimler bunu aşmak için olgulara bir nevi yukardan, kuşbakışı bakmamızı sağlayan “paradigma” denen kavramı ürettiler. Böylece paradigma sadece bir dönemin anlayışını kuran ya da kuşaklar arası bilim anlayışındaki bir değişimi değil, bunları inceleyecek yöntem ve araçları da kapsadı.

Paradigma anlayışı “hermeneutik” bir kavramsallaştırmadır. Dinsel hermeneutik ”tefsir” olarak yorumlanabilir. Bu, başladığı dönemde İncil’deki olayları, tarihselliğini de düşünerek konu kapsamındaki “sözün” karşılığı dinsel gerçekliği -ki bu başı sonu olmayan, kapsayıcı ve etkin bir hakikat olarak anlaşılabilir- günümüz dünyasına “yorum” olarak getirmektir. Bunu yapan da mesajı taşıyan Hermes’tir. Hermes, sonlu bir varlık olarak insan türünün dili nedeniyle sınırlı anlama kapasiteli varlıksal düzlemini, tanrısal olanla iletişimini kurandır. Hermeneutik de ismini Hermes’ten alır. Bugüne geldiğimizde artık bizler Dilthey ve Gadamer tarafından temeli atılmış eleştirel hermeneutiği görüyoruz. Burada yorumlamak bir görelilik değil tersine eleştirel bir faaliyetle insan zihninde yeni açılımlar edinmeyi amaçlar. Bu, doğa bilimlerinin yöntem ve araçlarıyla anlaşılamayan sosyal bilimlerde düşüncemizi özgürleştirir, ufkumuzu genişletir. Farklı düşünerek mevcut paradigma içinde dahi onunla çatışan fikirler üretebilir, sorun edinilen nesneye farklı çözümler getirebiliriz. Bu ise “bana göre öyle” keyfiliğinden ya da post-truth döneminin bir özelliği olarak devlet politikası haline gelmiş kamuyu biçimlendirme çalışmalarına farklı açılardan bakmamızı sağlayabilir.

Bütün bunları anlatmamın bir sebebi var. Sürdürülebilirlik hakkında yapılan çalışmalara bakıyorum ve bir türlü ikna olamıyorum. Kirliliği yaratan şirketlerin kendileri en çevreci yaklaşımları ortaya koyduklarını söyleyip bir de bize sanki krizi yaratan bizmişiz (biz, yani halk) gibi davranmalarını kabullenmek zor. Neo-liberal sistemin kendisi bu duruma gelmemizden sorumluyken, aynı sistemi sürdürülebilir kılmak kendi içinde bir çelişki, bir kelime oyunu gibi. Tek tek bireyler elimizden geleni yapalım ama şirketleri, yönetimleri kim denetleyecek? Öte yandan aynı sistem bize bunun değişmeyeceğine dair bir umutsuzluk da aşılamak istiyor. Dünyanın bu halini bu şekilde kabullenip, bu koşullarda yaşamamızı, kabul etmemizi bekliyorlar. Bu bir paradigma olabilir ama işte bizler de başka paradigmalar kurabiliriz. Bir sonraki yazıda buna devam edeceğim.

İlgilisine not: Türkiye Felsefe Kurumu, “Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye’de Felsefe” adında bir kongre düzenliyor TFK’nın web sitesinden ya da Twitter hesabından detaylara ulaşabilirsiniz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.