Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Fatih Börekçi yazdı: Doğa, çevre ve yeni liberal ekoloji

Yeni liberalizmde yönetim, yeni liberalci teori gereği toplumu oluşturan paydaşlarla yönetimden daha fazla, sermaye ve uluslararası kurumlarla yönetişim olarak belirir. Yeni liberal sistem bu yolla sermayenin yeniden dağıtılmasını ve toplumsal denetimin sağlanmasını uluslararası kurumlarla izdüşümde, sermayenin çıkarına ve toplum geneline uygular. Bu yüzden güç, liberalizmde öngörüldüğü üzere piyasayı koruyan güven sağlayıcı bir mekanizmadan çok, yeni liberal politikayı uygulama görevi olan otoriter bir aygıta dönüşür.

Bu teorilerin ışığında oldukça uzun bir süredir gündemimizde olan sürdürülebilirlik kavramının “ne’liği” üzerine düşünüyorum. Fotoğrafçı Matthieu Paley’ nin Hindistan’da sanayi kirliliğini işlediği projesindeki fotoğrafları gördükten sonra ise sürdürülebilirlik üzerine dikkatim daha arttı. Yeni liberal dünyanın söylemdeki ve sahadaki kurulumuna bakınca düşüncenin ince kıvrımlarında “sürdürülebilirlik” kavramının zihinsel tasarımı üzerine belki daha fazla kafa yormalıyız diye düşünüyorum.

Bilimi algılarımızın türlü nesnelerle etkileşebildiği ölçüde yaparız ve bu ise bize, onların az ya da çok hatalı ve eksik bir görüntüsünü verir. Çünkü bir ön kabul gereği bizler soyut ya da somut olan şeyleri anlayışımıza ve dile indirgeyerek biliriz, şeylerin “gerçekte” öyle olduklarını savunmak ise çok başkadır. Hele ki post-truth çağında hakikat, dayanaklarından yoksun bırakıldığında işler iyice karmaşıklaşmaktadır. Hakikatin, bireylerin ya da kurumların kanıtsız kanılarına indirgendiği, belirsizlikten beslenen post-truth argümanların sahadaki karşılığını bulmak ne kadar mümkün? Diğer bir deyişle “ifade” ve “maddi” zeminler ne kadar örtüşüyor? Uluslararası politika yapıcıların, doğanın yok edilişii karşısında oluşturduğu söylem hangi hakikat zeminine oturuyor?

Bu soruların cevaplarını kestirmeden söylemek kolay değil. Sermayenin dilde geliştirdiği en önemli post-truth söylemlerinden biri, “doğa”nın indirgenerek oluşturulduğu “çevre” kavramı olabilir. İnsanın merkeze alındığı antroposen çağda, ontolojinin (varlık-bilimin) insanı varlıklar hiyerarşisinde üstte konumlandırdığı ve hakikati de ona göre kurduğu yapıda doğa artık vahşi ve yabanıl değil, ehlileştirilmiş ve sömürülmüş “çevre”ye dönüşmüştür. Böylece, altı ve üstüyle “çevre”, “hammade”ye, “yeryüzü” ise “arsa”ya dönüştürülmüştür.

Ecocid çağında geriye dönmek artık zor. Eco/oikos- Yunanca “ev” anlamına geliyor. “Cide” ise kökeni Latince “caedere”, “kesmek-öldürmek” fiilinden gelmektedir. Ecocide teriminin de imlediği gibi biz aslında evimizi yok etmekteyiz. Ecocide’e zemin oluşturan yeni liberal teorinin içinde kalarak oluşturulan düşüncenin uygulanmasında, doğa tahribatının ne kadarını geri koyabileceğiz hayli tartışmalıdır. Doğa üzerinde yeni çevreci yaklaşımların uygulanmasında, “yeni teknolojiler” yardımıyla sürdürülebilirliğin sağlanacağı tezlerden birisi ancak bilginin kaynağı ve kapsamı doğa yasalarının nedenselliğini dışlayınca çatı daha baştan eksik kuruluyor. Bireysel tüketim anlayışlarını değiştirerek sürdürülebilirliğin fetişleştirildiği, yapılandırılmış çevre krizleriyle, doğanın nesneleştirilmeden kurtulamadığı bir “yeni liberal ekoloji” kurmak ne süreyle mümkün olacak, sanıyorum kısa zamanda bunu öğreneceğiz. Bir sonraki yazıda bu konuya devam edeceğim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.