Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Prof. Murat Somer ile söyleşi: Türkiye’de olağanüstü demokratik siyaset mümkün mü? Nasıl?

“Olağanüstü demokratik siyaset” kavramı ne demek?

Devlet kurumlarına güvenin azaldığı bir ortamda demokrasi isteyen bir muhalefet nasıl bir siyasetle başarılı olabilir?

Zamanı daralan muhalefetin hangi kararları vermesi gerekiyor?

Altılı Masa başarılı olursa küçük partiler nasıl kazanacak?

Ortak aday için Prof. Dr. Murat Somer’in dört formül modelinde hangi isimler var?

Zor şartlar altında muhalefet seçimi nasıl kazanabilir? Sonrasında nasıl yönetebilir?

İmamoğlu krizini, muhalefet fırsata çevirebildi mi?

HDP, adayını açıklayacak, peki ortak adayı destekler mi?

Kılıçdaroğlu’nun Altılı Masa’yı bir arada tutan özelliği, Meral Akşener’in hitabet gücü, İmamoğlu’nun her kesimden insana hitap eden bir siyasetçi olması ve dahası…

Ruşen Çakır soruyor, Koç Üniversitesi’nden siyasetbilimci Prof. Dr. Murat Somer yanıtlıyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Koç Üniversitesi’nden siyâsetbilimci Prof. Murat Somer konuğumuz. Kendisiyle “olağanüstü demokratik siyâset”i konuşacağız. Belki ilk defâ duyuyorsunuz bu kavramı. Ben de ilk kez Murat’ın yazısında gördüm ve çok da hoşuma gitti. Bu Türkiye’de mümkün mü? Nasıl mümkün? Tabiî ki seçimleri konuşacağız. Hoş geldin Murat.

Murat Somer: Hoş bulduk.

Ruşen Çakır: Önümde çok sayıda yazın var. PolitikYol ve Deutsche Welle’de çıkmışlar; bunların hepsinin ana teması muhâlefet: “Muhâlefet Saraçhâne’de ne başardı?” “Muhâlefetin ortak adayı kim olmalı?” “İmamoğlu Dâvâsı”. İmamoğlu’yla ilgili de çok yazı var ve aslında birbirini tâkip eden yazılar bunlar. Ben de bunların hepsini birden okudum. Daha önce kısmen görmüştüm. Bayağı iyi bir beyin fırtınası oldu. Bu yayında biraz o fırtınayı ortak yapalım ve izleyicilerimiz de yararlansın dedim. “Olağanüstü demokratik siyâset” lâfının çok hoşuma gittiğini de söyledim. Bir özetlesene, kastın nedir?

Murat Somer: Bu herhalde şu anda içinde bulunduğumuz siyâsal ortamı okumadan çıkartabileceğimiz bir şey. Yani uzun süredir olağanüstü bir hal yaşıyoruz aslında biz. Hem yasal, OHAL, zâten yaşadık; ama fiilî anlamda da olağanüstü bir hal yaşıyoruz. Yani normal siyâsetin kurallarının geçerli olmadığı, kurumlara güvenemeyeceğimiz, normal siyâsal stratejilerin de işe yaramayacağı bir dönemden geçiyoruz aslında. İktidar bunu kullanıyor, fiilî OHAL uyguluyor. Kendisini hiçbir kurala, kuruma bağlı, kısıtlı hissetmiyor. Böyle bir ortamda muhâlefet, demokrasi isteyen bir muhâlefet, nasıl bir siyâsetle başarılı olabilir, yani demokrasiyi yeniden inşâ edebilir? Yani normal siyâset olsa güvenebileceği kurumlara, kurallara güvenemez. Olağanüstü bir başarı göstermesi lâzım. Bunu nasıl yapacak? Yani bunu biraz belki futbol metaforuyla da anlatabiliriz. Yani düşünün, öyle bir takımla karşı karşıyasınız ki hiçbir kurala kendisini tâbi görmüyor. Hakemi zâten baskı altına almış. Bütün sâha şartlarını kendi lehine biçimlendirmiş. Gayrinizâmî bir oyun oynuyor. Yani size karşı her türlü faulü yapıyor, karambola getiriyor. Hakem baskı altında zâten, “Devam edin” diyor. Kendi kalesini küçücük yapmış, 5 metre; sizin kalenizi yapmış 12 metre. “Ya, bu olmaz” dediğiniz zaman, “Ya, göz yanılması. Müfettişleri gönderdik, ölçtürdük. Doğru” diyor. Böyle gayrinizâmî bir siyâsete karşı, o zaman nasıl bir oyun planı başarılı olabilir? Böyle bir takımı nasıl yenebilirsiniz? Şimdi bunu düşünebiliriz. İşte “olağanüstü demokratik siyâset” biraz da buradan çıkıyor. Şimdi şöyle enteresan bir şey var aslında: Bir defâ, böyle tamâmen haksız bir maç oynanıyor, gayrinizâmî; ama o maçın varlığını muhâlefet kabul etmek durumunda. Yani şunu demek çözüm değil: “Ya, bu maçı biz kabul etmiyoruz. Bu gerçek bir maç değil. Biz sâhadan çıkıyoruz, terk ediyoruz sâhayı. Boykot ediyoruz.” Siyâsette bu da vardır. İşe yaramıyor böyle durumlarda, dünyadan da biliyoruz. O zaman da diyor ki: “İşte bak! Muhâlefet korktu kaçtı”. Sizin yerinize birkaç uydu parti koyuyor. Bu çözüm değil. Meşrûiyetiniz maçın varlığında. Yani her ne kadar haksız da olsa sizin maçın varlığı inancını diri tutmanız lâzım. Meşrûiyet oradan geliyor çünkü. Bunun dışında, takım oyunu çok önemli. Böyle bir rakip karşısında ancak çok disiplinli bir şekilde bir takım oyunu oynayarak başarılı olabilirsiniz. Taraftarın desteğini çok güçlü bir şekilde almanız lâzım. Taraftarın coşkusunu canlı tutmanız lâzım. Çünkü sizin en büyük desteğiniz orada. Hakem arkanızda değil ve bunun yanında da karşı takımı şaşırtacak, sürprize uğratıp paralize edecek bir oyun planını devreye sokmak lâzım. Yani öyle bir gol atmanız gerekiyor ki, reddetmek, inkâr etmek mümkün olmasın. Yani biraz böyle Real Madrid oyun planı gibi, hızlı oynayacaksınız. Öyle, işte, “Ben kısa paslarla oynayayım, manevra yapayım, o şekilde gole gideyim” diyemiyorsunuz; çünkü siz bir top dolaştırmaya başladığınızda, ânında bir çelme takıyor, faul yapıyor. En iyi oyuncunuzu sakatlıyor, oyun dışı bırakıyor ya da kırmızı kart gösteriyor. Öyle bir uzun pas atacaksınız ki… stratejik, o herkesin gözü önünde, hiç kimsenin reddedemeyeceği, inkâr edemeyeceği bir şekilde o golü atacaksınız. Böyle bir oyun planı ortaya koymanız lâzım ve bu takım oyunu içerisinde de tek bir yetenekli oyucuyla yapamazsınız bunu. Çünkü tek yetenekli oyuncuyu saf dışı bırakıyorlar. Elinde böyle bir gücü var iktidârın. Dolayısıyla elinizdeki oyuncuların, özellikle en yetenekli birkaç oyuncunun artıları neyse, güçlü tarafları neyse onları bir arada kullanabileceğiniz bir oyun planı koymanız gerekiyor.

Ruşen Çakır: İstersen burada, bunun daha devâmı gelecek gibi, ama şu hâliyle baktığımız zaman muhâlefetin bâzı şeyleri yapmasına rağmen birçok şeyi… Çünkü senin söylediğin olay, verili durumun ötesinde bir performansı, bir inceliği gerektiriyor. Ama şu âna kadarki Altılı Masa’yı ve Altılı Masa’nın kendi dışındaki muhâlefet odaklarıyla ilişkilerine baktığımız zaman, henüz yolun çok başında gibi — ki sen yazılarında da bunları söylüyorsun ve yolun da bitmesine az bir süre kaldı. 

Murat Somer: Evet. Zamâna karşı oynuyoruz, artık çok fazla zaman kalmadı. Hızlı karar vermesi gerekiyor muhâlefetin ve zinde bir oyun planını bir an önce devreye sokarak taraftarın da o coşkusunu yakalaması gerekiyor. Muhâlefet birçok şeyi doğru yaptı; yani şunu inkâr etmeyelim, bunu da her zamân teslim edelim: Muhâlefet bir defâ bir araya geldi — bu çok önemli bir şey. Normal siyâsette bu partilerin bir araya gelmesi aslında gerekmez. Ama bir Altılı Masa oluşturdular ve “Önce program” dediler. Program konusunda şu âna kadar muhâlefetin hazırlıklarını küçümsememek lâzım. Oldukça önemli hazırlık yaptılar. Fakat bütün bu hazırlıkların sonunda, artık o noktadayız, bu Ocak ayının çok önemli bir ay olduğunu düşünüyorum ben. Bu ayın sonuna kadar bu kritik kararların verilmesi gerekiyor. Bu kritik kararları ilki de şu: Öncelikle tabiî muhâlefetin programı ne olursa olsun bunu topluma en güçlü şekilde temsil edecek, anlatacak, onun yüzü olacak adaylık konusunu halletmesi lâzım. Bunu da siyâsal dengeleri bozmayacak bir şekilde yapması lâzım. İkincisi de: Karar verme mekanizması.

Ruşen Çakır: Aklıma Ahmet Davutoğlu geldi şimdi hemen. 

Murat Somer: Evet, Ahmet Bey de bunları çok düşünüyor gerçekten. O anlamda, entelektüel anlamda da bir şey katıyor. 

Ruşen Çakır: Ama en son söylediğini biliyorsun: “Başkan kim olursa olsun, stratejik kararlar genel başkanlardan geçecek” dedi ya? “Karar mekanizması” deyince onu kasdettim. Yani senin yazılarından şöyle okuyorum ben: Başkan, yardımcıları vs.; altta da bu partilerin oluşturduğu bir danışma gibi. Ama meselâ Halk TV’deki o yayında, karar mekanizması olarak parti liderlerini göstermişti. 

Murat Somer: Bu bir müzâkere. Ahmet Bey tabiî o görüşü ileri sürdü; ama şunun da farkında olduğunu düşünüyorum, yani siyâsetin de içinden gelen bir kişi olarak bu karar mekanizmalarında mutlaka partilerin temsil ettikleri seçmen tabanlarının görece ağırlığı, o partilerin büyüklüğü mutlaka etkili olacaktır. Yani bu partilerin, bir defâ… bu biraz, ilişkilerdeki gibi; yani her tür ilişkide ilk başta bir balayı dönemini geçirdikten sonra, balayı döneminde bâzı kararlar ertelenir. Ama o ilişkide bir noktaya gelinir ve tüm taraflar şunu düşünür: Bir defâ bu var olan eksilere ya da sorunlara rağmen devam edecek miyiz? Bir de şu soru ortaya çıkar: Tek başıma acaba daha iyi bir alternatif olabilir mi? Bu ortak hareket etmenin verdiği başarıyla ve özgüvenle de aslında o Altılı Masa içerisindeki partilere de bir özgüven geldi ve şu soru da ortaya çıkabiliyor tabiî: “Acaba biz tek başımıza daha başarılı olabilir miyiz?” gibi. Ama eğer bu temel sağlamsa… ki Altılı Masa’nın da şu anlamda temeli çok sağlam, berâber yapmak zorundalar; eğer başarılı olurlarsa büyük küçük bütün partiler kazanacaklar. Yani eğer bunu başarırlarsa, daha küçük partiler de Türkiye’de demokrasiyi yeniden inşâ eden partiler olarak toplum nezdinde çok büyük bir prestij kazanacak ve gelecekleri çok parlak olacak. Ama başarısız olurlarsa, hep berâber çok kötü kaybedecekler, kaybedecekleri çok şey var. Yani Altılı Masa artık berâber devâm ettiremezse, kazanamazsa, toplum nezdinde çok büyük bir fatura, bedel ödemek durumunda kalabilir. Bunu da biliyorlar. Dolayısıyla devam etmek durumundalar. Karar verme mekanizmasında boşluk kaldırmıyor siyâset. Yani son karârın kimde olduğunun çok açık olması lâzım. Bu son kararı verecek olan liderlik tek başına karar verecek; ama böyle tek adam, tek kadın tarzı bir liderlik olacak anlamına gelmiyor. İstişâreyle alacak; ama son karârın mutlaka nerede olduğunun belli olması lâzım. Bence şunu herkes görebilir ve kabul etmek lâzım: Yani Altılı Masa’nın omurgası Millet İttifâkı’ndan oluşuyor. 

Ruşen Çakır: CHP+İYİ Parti.

Murat Somer: CHP+İYİ Parti. Yani elbette omurgası o. Dolayısıyla bu karar verme mekanizmasında elbette onların farklı bir rolünün olması son derece doğal. Ancak tabiî bu kararları alırken bunun bir istişâreyle alınması, özellikle bu ortak programı ilgilendiren meselelerde, temel konularda ortak bir akılla oluşturulması son derece doğal. 

Ruşen Çakır: Burada tam yeri diye tahmin ediyorum, cumhurbaşkanı adayının yanında yardımcıların vs. — ki bu benim de ne zamandır nâçizâne, kendi çapımda söylediğim bir şey ve burada senin yazılarında da karşılaşınca hoşuma gitti, yani fikirdaşlık anlamında – bir aday; ama bir ekip diyorsun ve o anlamda da son karar derken, ama buradaki yardımcılara vs.’ye de tabiî ki bir anlam yüklüyorsun. O sonuçta tek adam ya da tek kadın yönetimi olmaktan çıkıyor herhalde. O şeyi biraz açar mısın? Türkiye’de örneğinin daha önce olmadığını söylüyorsun — ki olmadı hakîkaten. Yani bir cumhurbaşkanı adayı ve aynı zamanda yardımcıları. En çok bildiğimiz örnek de Amerika Birleşik Devletleri. 

Murat Somer: Evet, bu demokratik başkanlık sistemlerinde var. Cumhurbaşkanları kampanyaya yardımcılarıyla birlikte giriyorlar, yardımcı adaylarıyla birlikte giriyorlar. Yani insanlar oy verirken cumhurbaşkanı kim olacak, yardımcısı kim olacak bunu bilerek oy veriyorlar. Bu sistem zâten demokratik anlamda doğru bir sistem. Ama özellikle içinde bulunduğumuz olağanüstü durumda bizim için çok doğru bir sistem olarak ortaya çıkıyor. Biraz önce bahsettiğim futbol metaforu üzerinden gidersek: Nasıl bir adaylık formülü bir defâ seçim döneminde muhâlefeti uçurur? Yani muhâlefetin bir defâ açık farkla kazanması lâzım. Hem cumhurbaşkanlığını kazanmak istiyor, hem Meclis’i kazanmak istiyor. İstediklerini yapmak için açık farkla kazanmaları lâzım. Nasıl bir adaylık formülü bunu yapabilir? Tek tek adaylara baktığımız zaman, her adayın kendine göre birtakım güçlü tarafları var, zayıf tarafları var; avatajları var, dezavantajları var. İdeal bir şeye ulaşamıyoruz. Öte yandan siyâsal dengeleri de göz önüne almak durumundayız. Siyâsette o da var; partilerin belli bir ağırlıkları var, örgütleri var, onların beklentileri var, bir hiyerarşi var, en çok oyu olan parti ve ondan sonra gelen parti. Bütün bunların üstüne bir de daha önce bahsettiğim bu iktidârın uygulayabileceği gayrinizâmî müdâhaleler söz konusu — ,şte, siyâsal yasak. Sayın İmamoğlu’na siyâsal yasak getirmeye çalışacaklar, çok belli bu. Dolayısıyla bir esnekliği de olması lâzım bu adaylık formülünün. Yani sizin adayınıza bir yasak gelirse ne olacak? Bunu da göz önüne almak lâzım. Bu açıdan baktığımız zaman, bu bilet formülünün ben en ideal formül olduğu kanaatindeyim. Yani açıkça söylemek gerekirse burada birkaç tâne formül var. 

Ruşen Çakır: Onlara geleceğim. Bilet dedin ve “Ortak aday kim olmalı?” yazında dört tâne formül var. Bu formüllerde üç isim geçiyor: İmamoğlu, Akşener, Kılıçdaroğlu. Dördünde de İmamoğlu var. 

Murat Somer: Evet.

Ruşen Çakır: Şimdi adın çıkacak “İmamoğlucu” diye. Kılıçdaroğlu – İmamoğlu; Kılıçdaroğlu – Akşener – İmamoğlu; İmamoğlu – Akşener; İmamoğlu – Kılıçdaroğlu. İlk söylediğin kişiyi cumhurbaşkanı adayı, yani ilk formülde yazdığın Kılıçdaroğlu – İmamoğlu ortak bileti diyorsun. “Bilet” diye çeviriyoruz, şimdilik en azından öyle. Yani Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı, İmamoğlu yardımcısı ya da Kılıçdaroğlu – Akşener – İmamoğlu diyorsun; Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı, Akşener ve İmamoğlu yardımcısı, iki yardımcı yani. 

Murat Somer: Evet.

Ruşen Çakır: İmamoğlu – Akşener biletinde de Kılıçdaroğlu koordinasyonu üstlenir, hattâ diyorsun ki parlamenter sisteme geçtikten sonra cumhurbaşkanı olabilir. O zaman İmamoğlu cumhurbaşkanı, Akşener yardımcı ya da İmamoğlu – Kılıçdaroğlu diyorsun; demin söylediğimizin tersi diyorsun ve hattâ burada bir şeyi de herhalde düşmüştün; yani İmamoğlu’nun yasal sorunu olma ihtimâlini de hesâba katıyorsun.

Murat Somer: Evet. Yani bu son formül daha çok Sayın İmamoğlu’na bir yasak gelmesi senaryosu için geçerli olan bir şey. Eğer Altılı Masa, Sayın İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı yapmak gibi bir tercihte bulunursa, tabiî burada şöyle bir risk var: Siyâsal yasak seçimden bir hafta, iki hafta önce gelirse ne olacak? Böyle bir durumda Sayın Kılıçdaroğlu’nun da aday olması senaryosu düşünülebilir. Bu şekilde söylenebilir. Şimdi açıkçası şunu düşünelim: Yani bu kadar belirsizliklerin olduğu, zor şartlar altında bir seçimi muhâlefet nasıl kazanabilir? Sonra da nasıl yönetebilir? Yani ben düşündüğüm zaman, aslında Sayın Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı, örneğin Sayın Akşener ve Sayın İmamoğlu’nun da yardımcıları olacakları bir kampanyanın müthiş bir heyecan yaratacağını düşünüyorum bir defâ.

Ruşen Çakır: Berâber çıktıkları takdirde ve diğer liderler de herhalde mitinglerde filan olacaklardır.

Murat Somer: Bu onların karârı. Olacaklardır büyük bir ihtimalle. Bâzı mitingleri öyle yapabilirler, bâzılarını yapamazlar. Ama şunu düşünürsek; Sayın Kılıçdaroğlu her şeyden önce Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı. Çok önemli siyâsetler güttü son yıllarda. Altılı Masa’nın mîmârı olarak kabul ediliyor. Tabiî onun bir cumhurbaşkanlığı iddiası var, bu da doğal — Cumhuriyet Halk Partisi açısından da. Kılıçdaroğlu kitleleri çok heyecanlandıran tarzda bir siyâsetçi değil. Bir kalabalığa hitap ettiğinde birdenbire onları hareketlendiren, coşku yaratan bir lider değil. Ama Sayın Kılıçdaroğlu’nun şöyle bir özelliği var: Bir defâ, bir arada tutma gibi bir özelliği var. Bu Altılı Masa’yı bir arada tutmak gibi, yani yine bir futbol metaforuyla bir ön libero gibi. Öyle bir özelliği var. Öte yandan ben çok saygı duyuyorum, Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir defâ çok iyi niyetli ve dürüst bir siyâsetçi olmasına. Bence cumhurbaşkanlığı makamında bizim çok ihtiyaç duyduğumuz da bir isim. Sayın İmamoğlu veya Sayın Akşener’den gidelim. Yani Sayın Akşener, gerçekten hitâbet yeteneği çok yüksek bir siyâsetçi. Kitleleri heyecanlandırabiliyor ve öte yandan da onun şöyle bir özelliği var: Sayın Erdoğan’dan gelen herhangi bir söylemi, saldırıyı ânında çok etkili bir şekilde geri gönderme özelliği var. Aynen o söylenen lâfı iâde ediyor ve karşı tarafı zor durumda bırakabiliyor. Dolayısıyla onun böyle bir topu oyuna sokan kaleci gibi bir özelliği var. O, özellikle sağ siyâset tabanında da tabiî çok etki yaratacaktır, onu mobilize edecektir. Sayın İmamoğlu’na gelince de, bu değişik adaylar arasında en genç olan aday kendisi. Çok değişik kesimlerden tabana, seçmenlere hitap edebiliyor. Onları heyecanlandırabiliyor. Çok enerjik, dinamik bir kampanya yapma yeteneği var. Dolayısıyla onun da kampanyaya müthiş bir katkısı olacaktır diye düşünüyorum. Dolayısıyla örneğin böyle bir formül hem seçimi kazanma ihtimâlini çok artırır, kitlede heyecan yaratır. Burada üçlü bir ekipten bahsettiğimize göre esnekliği de var — tabiî cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu olmak üzere. Bir siyâsal yasak tarzı müdâhaleler olduğunda, muhâlefetin adayı tamâmiyle ortada kalmaz, adaysız kalmaz muhâlefet ve her adayın da güçlü taraflarını kullanmayı mümkün kılan ve birbirlerini tamamlamalarını sağlayan bir formül. Peki seçimi kazandıktan sonra ne olacak? Bir defâ, dediğim gibi, bu seçim dönemini yönetmek çok çok önemli. Yani Sayın İmamoğlu’na mahkûmiyet verildiği gün Saraçhâne’de hemen çok hızlı düşünüp hemen bir araya gelmek ve bir miting yapmak gibi. Seçim günü her şey olabilir. Brezilya’da olanları unutmayalım. Bolsonaro taraftarları Başkanlık Sarayı’nı işgal ettiler, yani her türlü şey mümkün. Böyle bir durumda çok dik, kararlı, çabuk hareket edebilen bir yapı oluşturmak lâzım. Burada karar verme mekanizmalarında hiçbir boşluk olmaması lâzım. Kimin son karar verici olduğunun belli olması lâzım. Dolayısıyla böyle bir formül örneğin bunları sağlar. Ama bunun dışında formüller de var. Dediğim gibi Sayın Akşener zâten başbakan olmak istediğini söylemişti. Dolayısıyla bu formülün dışında kalabilir ya da ilk formülde cumhurbaşkanı yardımcısı olarak kampanya yapar; ama sonra parlamenter sisteme geçtikten sonra başbakan olmayı hedefleyebilir. Dediğim gibi Kılıçdaroğlu – İmamoğlu bileti de bu anlamda düşünülebilir. 

Ruşen Çakır: Evet, Saraçhâne’den bahsettin. Saraçhâne’yle ilgili peş peşe yazılar yazdığını görüyorum. Hattâ sıcağı sıcağına yazılmış da var. Ama “iki Saraçhâne” oldu, biliyorsun. Bir, ilk günü Saraçhâne’si, bir de ikinci gün Saraçhâne’si ve hattâ ilk günün Saraçhâne’sinden dolayı bir kriz de çıktı. Kılıçdaroğlu – Akşener yemeğinin o krizi gidermek için yapıldığını da basit bir akıl yürütmeyle bulabiliriz. Ne diyorsun? İkinci günün fotoğrafının ilk günden verilmesi gerekiyordu herhalde; ama fizikî şartlar nedeniyle, Kılıçdaroğlu’nun Almanya’da olması nedeniyle olmadı, ikinci güne kaldı. Bu –demin de verdin örneğini verdin ya–, ânında hareket etmek; ama ânında hareket ettiği zaman da sorun çıkıyor. 

Murat Somer: Bu tabiî karar verme mekanizmasının ve adaylık formülünün henüz karâra bağlanmamasından kaynaklanıyor. Yani adaylık formülünü artık muhâlefetin kararlaştırması lâzım. Kararlaştırmadığı sürece bu tür güvensizlikler de ortaya çıkabiliyor, tevâtürler ortaya çıkıyor. Yanlış anlamalar ortaya çıkabiliyor. Yani aslında böyle bir şeye gerek yok. Yani “ilk günkü bu sorunlar” mı diyelim artık, neden ortaya çıktı? Acaba Sayın Akşener mi Sayın İmamoğlu’nu daha çok sâhipleniyor ya da öne mi çıkıyor düşüncesi. Aslında öyle bir şey yok. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu Almanya’daydı, akşam döndü aslında. Ama işte bu adaylık ve Altılı Masa içerisinde karar verme mekanizmasında taşlar yerine oturmadığı sürece, bu tür algılar, yanlış anlamalar ortaya çıkabilir. Aslında olması gereken şuydu senin de söylediğin gibi: İkinci günkü performansın ilk gün gösterilmesi. Yani ilk günden eğer Altılı Masa bütün liderleriyle, Sayın Akşener’in yaptığı gibi orada olsaydı, son derece güçlü bir şekilde Sayın İmamoğlu’nun arkasında dursaydı ve aslında bu krizi de bir fırsata çevirseydi. Yani bu olağanüstü durumda muhâlefetin her zaman kendisine karşı yapılan antidemokratik müdahaleleri bir avantaja çevirmesi lâzım, bir haklılık pozisyonu ortaya çıkarmak için kullanması lâzım. Çünkü size bir adâletsizlik yapılmış ve buna karşı siz hemen çok hızlı bir şekilde karar verip, “Biz dik duruyoruz, hep berâber buradayız ve buna karşı da bizim hamlemiz bu. Bakın bizim adayımız da şu” ya da “Biz şunu yapacağız, planımız bu” dediğiniz takdirde, o zaman buradan siz daha kârlı ya da daha başarılı bir şekilde çıkabilirsiniz. İlk gün buna benzer bir mesaj verildi diye düşünüyorum; yani burada, “Biz dik duruyoruz” mesajı verebildi muhâlefet. Konuyu da şöyle çerçevelendirdi: Bu, evet, İstanbul seçmenine, onun irâdesine yapılmış bir müdâhale, ama konu sâdece İstanbul da değil; konu önümüzdeki seçimlerle ilgili. Yani konu muhâlefetin önünü kesmek, asıl mesele bu. Bunu bu şekilde çerçevelendirmek çok çok önemli. İkinci gün bu yapılmadı. Yani başarılı bir miting yapıldı. Orada güzel konuşmalar yapıldı, fakat konuşmaların ağırlığı aslında İstanbul Belediye Başkanlığı ve İstanbul halkının irâdesiydi. Oysa buradaki asıl mesele cumhurbaşkanlığı seçimi. 

Ruşen Çakır: Orada işte, milyonlar çarpıştı biliyorsun. Yani Kılıçdaroğlu, 17 mi İstanbul’un nüfusu, neyse, onu telâffuz edeyim derken; Akşener 84 gibi bir şeyi, Türkiye’yi kastetti hattâ.  

Murat Somer: İki ayrı farklı çerçeve. Tabiî burada asıl meselemiz, bu içinde bulunduğumuz olağanüstü durumdaki 84 milyon, 85 milyon. Asıl meselemiz burada bu. Yani eğer biz Türkiye’de demokrasiyi yeniden inşâ edemezsek İstanbul’u da kurtaramayız ya da başka bir yeri de hiçbir şekilde çözemeyiz.

Ruşen Çakır: Peki şimdi HDP’ye girelim. Senin yazılarında var. En öne çıkan konu olmasa da anladığım şu: Tabiî ki HDP’nin bir şekilde sürece dâhil edilmesini savunuyorsun. O şekil ne olabilir? Şu anda bir kriz var, biliyorsun. Pervin Buldan’ın peş peşe yaptığı açıklamalarla şu çıktı — öyle bir hava var: HDP kendi adayını çıkartıyor. Sonuç kesin ikinci tura kalıyor öyle bir durumda. İkinci tura kalması durumunda Erdoğan’ın seçilme ihtimâli daha yüksek olabilir gibi bir basitlikte. Bu değişebilir mi? Yani HDP ortak bir adayı destekleyebilir mi? Böyle mi olması gerekir? Kimin ne yapması gerekir?

Murat Somer: Kesinlikle değişebilir. Aslında orada bir nüansın atlandığını düşünüyorum. Çünkü Sayın Buldan konuşmasında, “Şu anki durumda kendi adayımızı çıkartıyoruz” diyor. Bu nüans çok önemli. Aslında Türkiye’de Kürtler siyâset yapmak konusundaki en deneyimli kesimlerden bir tânesi diye düşünüyorum. Bu bir kriz olabilir; ama hem olumlu hem de olumsuz anlamda bir kriz. Biraz önce de söylemeye çalıştım: Siyâsette taşlar birazcık krizler sâyesinde yerine oturuyor, yani kriz gerekiyor. O krizi aşamazsanız olumsuz bir kriz hâline geliyor, bir dağılma yaratabilir, parçalanma yaratabilir. Ama bir sorunun ortaya çıkması, bir gerginliğin ortaya çıkması her zaman olumsuz değildir. Bunu bir tür siyâsî müzâkere olarak da düşünebiliriz. Burada benim için önemli olan HDP’li seçmenler, HDP’nin seçmenleri, onların irâdesi. Demokrasiyi yeniden inşâ edeceğini, etmeyi vaat eden bir muhâlefet, HDP seçmenlerinin irâdesini yok sayamaz. Onların tercihlerini göz önüne almak durumunda. Dolayısıyla HDP’nin zâten hiçbir zaman Altılı Masa’ya katılmak gibi bir talebi olmadı. Yan yana durmak ayrı bir şey. Farklı siyâsal çizgileri olabilir. Ama Türkiye’de demokrasinin yeniden inşâsına liderlik edecek olan cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanlığı diyelim, bu ekip, bilet formülünde düşününce, cumhurbaşkanlığı elbette ki HDP’ye oy veren seçmenlerin de, Kürtler’in de cumhurbaşkanı olacak. Herkesin hakkını hukukunu koruyacak. Herkesin güvenini kazanmış, herkesin güvenini temsil eden bir cumhurbaşkanlığı olmak durumunda. Burada tabiî aslında şöyle bir zorluk var: Olağanüstü siyâset durumu yaşadığımız için, iktidar açısından da… yani medya hâkimiyetini de kullanarak, devlet hâkimiyetini de kullanarak iktidar sürekli muhâlefetin HDP ile olan her türlü ilişkisini istismar edebiliyor, çarpıtabiliyor. Buna karşı muhâlefetin bir defâ cesur olması lâzım, ilkesel olması lâzım. Demokrasi demesi, hukuk demesi lâzım, eşitlik demesi lâzım. Türkiye’deki herkesi temsil eden cumhurbaşkanlığı, hükûmet, demokrasi demesi lâzım. Böyle baktığımız zaman da elbette ki HDP’nin de fikrinin alınması son derece doğal. Burada HDP’nin talebinin aslında bir muhâtap alınma, tanınma talebi olduğunu düşünüyorum. 6 milyon seçmenin de oyunu almış bir parti için bu demokratik bir hak. Bu müzâkere, siyâset içerisinde mutlaka olmalı; meselâ ortak basın toplantısıyla yapılması gereken bir şey değil; aslında dediğim gibi, antidemokratik bir ortamda olduğumuz için bu. Demokratik bir ortamda olsak, zâten herkesin gerçekten düşündüğünü açıkça söyleme imkânı olur. Uzun zamandır öyle bir ortamdayız ki, en içtenlikle söylediğiniz her ilkesel şey tam tersi yansıtılabiliyor, çarpıtılabiliyor. Ama önemli olan, burada dediğim gibi elbette HDP’nin buradaki görüşü. Çünkü HDP’li seçmenler de o cumhurbaşkanına oy verecekler. Şu düşünülmemeli: HDP kapatılırsa, şimdi o da ayrı bir konu, özellikle bu HDP’ye yardımın kesilmesi konusunda, HDP’li belediyelere kayyum atanması konusunda ve HDP’nin kapatılması konusunda Altılı Masa’nın son derece net olması lâzım. Bu konuda aslında durumları çok sağlam diye düşünüyorum. Yani HDP ile aynı görüşte olmak durumunda değiller. Burada savundukları şey önemli.

Ruşen Çakır: Ama meselâ biliyorsun, aynı gün, perşembe günü Altılı Masa’nın toplantısı vardı. Saatler sürdü. Aynı gün HDP’nin Hazîne yardımının dondurulması karârı, bloke edilmesi karârı çıktı. Akşam geç saatlerde bildiri açıklandı. Bildirinin içerisinde her şey vardı. Yani o cinâyet de var, işte, başörtüsü anayasa teklifi de var, ekonomi konuları da var vs.. Ama HDP’ye getirilen bu şey hakkında tek satır bile yok. Benim konuştuğum HDP’liler buna, yani böyle şey gibi olmuşlar, hani ne derler? “Ayıp ya!” Çünkü bu, demokrasiyle çok alâkalı bir şey. Çok rahatsız olmuşlar yani. Bir cümle de olsa. Yani yapılan uygulamanın hukuk devletine filan sığmadığı ortada.

Murat Somer: Evet. Bu bahsettiğim karar verme mekanizmalarının oluşturulmamış olmasıyla da ilgili olabilir bu. Yani eğer Altılı Masa’nın zâten bu konularda hukuk devletine, demokrasiye amasız, acabasız sâhip çıkmayan bir duruşu varsa, zâten orada bir demokrasi sorunu var demektir. Ama bunun ötesinde ben bu konunun biraz bu karar verme mekanizmalarıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Bahsettiğim tarzda bir karar verme mekanizması oluştuğu zaman, yani Altılı Masa’yı temsil eden, Millet İttifâkı’nı ve Altılı Masa’yı temsil eden bir karar verme mekanizması oluştuğunda, ânında böyle bir kriz ortaya çıktığı vakit karar alındığında, 7/24 yani siyâset beklemez, oturulur, konuşulur. Buna nasıl bir yanıt vermek gerekir, ne söylemek gerekir, buna birkaç saat içerisinde karar verilir ve açıklaması yapılır. Ama böyle bir karar verme mekanizması oluşturulmadığı için ortak bir akıl oluşamıyor. Oluşamayınca da böyle bir tepki verilmiyor diye düşünüyorum. Verilmesi gerekiyordu tabiî.

Ruşen Çakır: Şimdi toparlayalım. 26’sında 11. toplantı İYİ Parti’nin ev sâhipliğinde yapılacak. 30’unda da iki son belgenin, program yol haritasının açıklaması olacak. Herhalde yine Bilkent Otel’de yaparlar. 6 lider gelir; ama genel başkan yardımcıları sunum yapar diye düşünülüyot — en son anayasa değişikliğiyle ilgili yaptıklarında olduğu gibi. Ama bir iddiaya göre ve beklentiye de göre, 26’sında ya da 30’unda aday da açıklanır deniyor – ki 6 Nisan’a kadar seçim yapılmasını destekleyeceğini söyleyen bir Altılı Masa’nın, Ocak sonunda hâlâ aday saptayamamış olması gibi acayip bir durum olacak. Demin de söylediğin gibi, Ocak ayı çok önemli. Sen de ay sonunda adayın açıklanması ve onun etrâfında, onunla berâber çok yoğun bir mobilizasyon bekliyor musun? Yoksa yine biraz daha beklememiz mi gerekecek?

Murat Somer: Yüzde yüz tahmin etmek mümkün değil. Ama bu ay sonuna kadar… yani ben muhâlefet partilerinin de az ya da çok artık bu durumun âciliyetinin farkında olduğunu düşünüyorum. Buna dâir emâreler var. Onlar da bunun farkındalar. Dolayısıyla bu kararları alacaklar diye düşünüyorum. Yani yol haritası çok önemli bir defâ. Bu program ve yol haritası, doğru yaklaşım çok önemli. Doğru adaylık formülünde karar verecekler. Ama tabiî onun, o adayın hangi yol haritasına göre hareket edeceği de son derece önemli. Bu partiler arasındaki anlaşmazlıkları, uyumsuzluk ihtimallerini de ortadan kaldıracaktır. Çünkü uzlaşmış durumda olacaklar. Dolayısıyla herkesin işini kolaylaştıran bir şey bu. Dediğim gibi artık zaman yok. Belki bu noktaya gelmek gerekiyordu. Belki böyle bir kriz yaşamak gerekiyordu. Çünkü bâzı kararlar, siyâsetin doğasından kaynaklanan nedenlerle ertelendi. Ama artık daha çok ertelenemeyeceği anlaşıldı. Ben böyle bir karar verme mekanizmasının bir defâ ortaya çıkmasını umuyorum, bekliyorum. Dolayısıyla artık Altılı Masa’nın ânî kararları nasıl vereceği, nasıl tepki vereceği, bunun kararlarını hangi hiyerarşi içerisinde kimin vereceği belli olacak diye umuyorum. Öte yandan da adaylık formülü; toplumu heyecanlandıracak, kazanacak, farklı bir şekilde kazanacak ve sonrasında da ülkeyi başarılı bir şekilde yönetip düze çıkartacak bir yönetim modelinin, adaylık formülünün ortaya çıkacağını umuyorum. 

Ruşen Çakır: Sen de çok şey istiyorsun.

Murat Somer: İstemek zorundayız yani. Çok bekledik, çok bekledik. 

Ruşen Çakır: Evet Murat, çok sağ ol. Murat Somer’le “olağanüstü demokratik siyâset”i konuştuk. Yaklaşan seçimleri, muhâlefeti, HDP’yi, hepsini konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.