Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can yazdı: İfrat tefrit sarkacı – “Tencere dibin kara” polemikleri

Birden daha fazla sayıda hadisenin aynı anda ve aynı olmasa bile yakın ağırlıkta, en azından birinin yok farz edilemeyecek kadar önemli olması neden anlaşılmaz olsun? Neden güncel her tartışma, mutlaka bir önceliğin kesinlikle kabul edilmesini zorunlu kılsın? Oysa siyasal süreçler, birbirini takip eden net ve bağımsız aşamalar halinde gerçekleşmiyor. Çoğu zaman kronolojik sıraya bağlı olmayan karmaşık bir ilişki içinde ve yine çoğunlukla git-gel şeklinde ilerliyor. Fakat teknik bir meseleye indirgenmiş olan günümüz sığ siyaseti, gerçekle ilişkisi zayıf ve hayli kaba genellemeler içeren takvimleri zorluyor. Dönemin akıl yürütme biçimine uygun bir tür “sıralı oyun” (level) mekaniği yaratıyor. Bu çerçevede güncel siyaset gündemindeki en sert ayrışmalar da bu öncelikler hiyerarşisi hakkında oluyor. Neredeyse bütün aktörler, önceliklerden birine sarılarak bütün sürecin tarifini yapmaya çalışıyor. Elbette tartışmalar ve bazen suçlamalar da -arkalarındaki gizli ajandalara- referans verilerek, öncelik tercihlerine bağlı sertleşiyor. Öncelik hiyerarşisi ileriye doğru olduğu gibi geriye doğru da aynı şekilde işliyor. Farklı milatlardan başlatılan hikayeler, aynı bütünde o kadar kolay buluşamıyor.   

Bugün muhalefetin ister Altılı Masa ister daha geniş zeminde yaşadığı en kritik sorun, neredeyse her aktörün geçmişe ve geleceğe dair başka bir takvim ve elbette farklı bir “öncelik takımı” kullanıyor olması. Her farklı takvimin, geçmişin kritik dönemeçleri hakkındaki fikirleri, gelecek yol haritalarında belirledikleri menziller ve dolayısıyla öncelikleri başka. Ertelenen veya “günü gelmeden” masaya konular pazarlıklar, “kazanacak aday”, “dayatılan aday”, aday tartışmasının iç ittifakları, “oligarşiler”, adayın -iktidarın- nasıl denetleneceği, “siyasi vesayet” gibi başlıklar, hep aynı paltonun altından çıkıyor ama çıkar çıkmaz başka köşelere uzaklaşıyor. Meseleye sadece muhalefet ittifakı penceresinden bakıldığında bile durum böyle. Mesela Kılıçdaroğlu’nun bu iktidarı yenebilmek için aradığı ittifaklar hikayesi, 2014 “Ekmek için Ekmeleddin” kampanyasına kadar geriye gidiyor. İYİ Parti için 2018  ve “2019 ruhu” başlangıç noktası. DEVA ve Gelecek için ise Altılı Masa’dan öncesi yok. HDP ile temas-mesafe sorunları açısından da her aktörün farklı takvimleri var. Ekonomiden dış politikaya kadar konu başlıklarında da benzer takvim (milat) farklılaşmaları söz konusu. Sadece Suriye politikasına bakılsa yeter. 

Konuyu biraz daha daraltıp son haftaların tartışmaları etrafında konuşursak şöyle bir tablo ile karşı karşıyayız. Çok yüksek bir gerilimin konusu olacağı ve sert bir rekabetin yaşandığı düşünülen adaylık meselesi açık mutabakata bağlanmadan, belirlenecek aday nasıl denetlenecek üzerine fikirler ve açıklamalar gündemi dolduruverdi. Önce Karamollaoğlu, Eşgüdüm Kurulu gibi bir öneri ve cumhurbaşkanı adayının taahhüdü gibi bir başlık açmıştı. Ardından Davutoğlu, “Cumhurbaşkanı içeriden veya dışarıdan olsun, genel başkanlar her stratejik kararda imza yetkisine sahip olacak” dedi. HDP’nin kendi adayını çıkaracağı açıklaması, Babacan’ın bir soruya cevaben verdiği “Ben gösterilirsem seçilirim” sözleri denkleme eklendi. Bu çıkışlar, iktidarın hatta bizzat Erdoğan’ın son derece verimli bulduğu istismar imkanına dönüşürken, muhalefet kamuoyunda gerilim biriktirmiş fay hatlarına yeni yükler taşıyan argümanlar haline geldi. Çoğunlukla İYİ Parti ve “kazanacak aday” tezinin mücavir alanında dile getirilen “Altılı Masa’nın asimetrisi” yeniden önemli sorun olarak ileri çıktı. Sayısal olarak etkisiz aktörlerin aday belirlemedeki ağırlıklarına itiraz edilirken, iktidarın denetimi konusunda erkenci talepler duymak rahatsızlığı büyüttü. 

Tartışmayı daha da daraltır, kazanılacak seçim veya seçimi kazanmanın yolu başlıklarına sıkıştırırsak ayrışma iki hatta biçimleniyor. Birinci hat, “kim olsa seçtirme” iddiasına yaslanarak adayı ve iktidarı değersizleştirenler ile “Kazanacak aday bize seçimi getirsin” diyerek adayı (cumhurbaşkanını) bağımsız değer haline getiren ve onu belirleyen olarak güç kazanma hevesinde olanlar arasında. Çizginin bir tarafında “terliği bile seçtirebilme” iddiasıyla ortaya çıkan ölçüsüzlük, çizginin diğer yanında ise “neyi kazanacağını unutan” (en azından unutmak gerektiğini savunan) bir iktidar iştahı var. Önem ile değer arasındaki ilişki iki tarafta da bozuk. İkinci ayrışma hattı ise seçim kazanma stratejilerinde seçmen reflekslerine biçilen roller açısından. Hattın bir tarafında iktidara yakın veya araftaki seçmenin endişelerinin belirleyiciliği, hattın diğer tarafında muhalefet kararlılığının taşıyıcısı olanların endişelerinin belirleyiciliği öne çıkıyor. Bir kanat, neye karşılık olduğu belirsiz taahhüt taleplerini seçmen desteği için gerekli gösteriyor. Diğer kanat ise muhalefetin kemik tabanı saydıkları CHP-İYİ Parti sadeleştirmesinin motivasyona yeteceğine, herkesi kendine mecbur edeceğine inanıyor. 

Yazının başında söylediğim gibi hem zaman hem başlık açısından daha geniş bir pencere açmayan, aynı anda birkaç noktayı bir arada konuşmaktan kaçınan yaklaşım belki daha somut (anlaşılır ya da ikna edici) bulunuyor ama sonuçtan daha uzağa sürükleyen bir savrulmaya neden olabiliyor. Hedefe odaklanmak adı altında süreci kısaltan, hedefi küçülten ve böylece üretilen acil önceliğe göre kendine pozisyon yaratan tutumlarla karşı karşıyayız. Üstelik bu gerilimli alanda hareket eden herkes, bir diğerini oyun bozanlık veya dayatma ile suçlamaktan ve kendisinin memleket için en gerekli seçeneği ortaya koyduğu iddiasından vazgeçmiyor. Benzer bir durum, açık ve net tavır almak ile siyasetin gerekleri (gerçekçilik) iddialarında da önümüze geliyor. “O gelirse biz gideriz” veya “Öyleyse biz kalkalım”, “Beni ikna edin” sözleri ortalıkta uçuşup duruyor. Bu pencereden bakınca, dayatma ve şantajın, yüzde biri, yüzde on beşi ya da yüzde yirmi beşi arkasına alarak gelmesinde fazla fark olmuyor. İyice gerilmiş muhalefet seçmenini her seferinde yerinden sıçratan ölçüsüz (mesnetsiz) çıkışlar hemen bir karşı savrulmayı tetikliyor. İfrat – Tefrit Sarkacı, ritmini artırarak daha geniş bir salınım yapmaya başladı. Bir tarafın tuhaflığına gösterilen reaksiyon başka bir kabulü zor sapmanın haberini veriyor. Bu salınımın, seçmende hipnotizma etkisi yaratması bekleniyorsa, baş dönmesini artırması da olası.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.