Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Türkiye İşçi Partisi seçimlerde ne yapar?

Türkiye İşçi Partisi (TİP), en genç görünümlü ve en dinamik hareket olarak göze çarpıyor. TİP’in de bir parçası olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nda ortak liste tartışması sürüyor. TİP, kendi listesiyle seçime girmekte ısrar ediyor.

TİP’in bir zamanların ÖDP’sinden farkı ne? Partinin önünde nasıl riskler ve fırsatlar var? Ruşen Çakır yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Bugün uzun zamandır yapmayı düşündüğüm bir konuyu ele almak istiyorum: Türkiye İşçi Partisi. Türkiye İşçi Partisi şu anda Türkiye’de en dikkat çeken siyâsî oluşumlardan birisi, belki de birincisi. Çünkü Türkiye’de çok bildiğimiz siyâsî partilerin genel başkanları ya da yöneticileri genellikle yaşlı. Ve hep aynı şeylerin, küçük küçük detaylar üzerinde giden kısır tartışmaların yapıldığı, halbuki sorunların çok geniş olduğu bir ülkede, ana akım siyâsî partilerin siyâset yapma yolunda gerçekten çok kısır olduğu bir dönemden geçiyoruz. Seçim yapılacak olmasına rağmen bu kısırlık sürüyor. Örneğin iktidardan herhangi bir gündem yok. Belki bir seçim ekonomisi. Bir de son günlerde, seçimi daha erken bir târihe alma konusundaki birtakım çıkışları dışında iktidardan pek bir şey duyamıyoruz. Muhâlefette, özellikle Altılı Masa’da, ortak adayın kim olacağı üzerine Masa’da yapılmayan ama kamuoyunda yapılan tartışmanın dışında pek bir şey yok. Böyle bir ortamda Türkiye İşçi Partisi gerçekten dikkat çekiyor. 

Dikkat çekmesinin birçok yönü var. Birincisi: Ana akım siyâsî parti olmaması. İkincisi: Genç bir parti olması. 7 Kasım 2017’de kuruldu. Daha sonra kurulan partiler de var mâlûm: Gelecek de var, DEVA da var, Zafer Partisi var. Onların içerisinde biraz daha eski, onlara göre daha yaşlı olmasına rağmen, açık söylemek gerekirse en genç gözüken parti o. Bunun da en önemli nedeni kadrolarının öne çıkan isimleri. 4 milletvekilleri var biliyorsunuz: Birisi Genel Başkan Erkan Baş, diğerleri Barış Atay, Sera Kadıgil ve Ahmet Şık. Bu milletvekillerinin performansları ve –Ahmet çok da genç sayılmaz ama– yine de genç duruşlarıyla berâber bu partinin böyle bir yönü var. Bir başka özelliği de, Türkiye’de iyi kötü bir geleneği olan sosyalist solun en öne çıkan partisi olması. Türkiye’de sosyalist hareket ya da sol hareket özellikle 60’lı yıllardan îtibâren çok ciddî bir ivme kazandı. 12 Eylül 1980 darbesiyle berâber büyük bir gerilemeye girdi. O gerileme hâlâ sürüyor ve onların içerisinde, o geleneğe yaslanarak giden çok sayıda parti ve irili ufaklı grup var, örgüt var. Bunların içerisinde hiç tartışmasız en dikkat çekeni Türkiye İşçi Partisi. Meselâ şu anda TKP’nin ve Sol Parti’nin de yer aldığı sol bir ittifak var. O sol ittifâkın tamâmından daha fazla Türkiye İşçi Partisi’nin gündemde olduğunu söylemek hiç abartı olmaz. Tabiî ki burada 4 milletvekili olması ve bu milletvekillerinin bir şekilde sürekli gündemde kalmalarının rolünü yabana atmamak lâzım. Örneğin milletvekillerinden Barış Atay geçtiğimiz günlerde bir video yayınına çıktı. Babala TV’de Oğuzhan Uğur’un programına çıktı ve orada hemen hemen tamâmı sola antipatik bakan, sosyalizme, sola, komünizme antipatik bakan, genellikle Türk milliyetçiliği üzerinden giden; ama aynı zamanda büyük bir kısmı da mevcut iktidâra sempatik bakmayan izleyicilerin soru yağmuruna tutuldu ve gösterdiği performans günlerdir konuşuluyor. Milyonlarca kere izlenmiş video ve TİP’ten yapılan açıklamalara göre o videonun ardından binlerce kişiyi –en son gördüğüm 5000’di galiba rakam– birdenbire yeni üye yapmışlar, maddî yardımlar gelmiş vs.. Yani bir kişi –ki bunun üzerine söylenecek çok şey var tabiî–, bir yayın nasıl böyle etkili olur? Bu açıdan Cenk Saraçoğlu’nun Gazete Duvar’da yazdığı çok iyi bir yazı var, onu tavsiye ederim. Bu olayı, sâdece bir videodan hareketle Barış Atay ve Türkiye İşçi Partisi’ni ve hakîkat sonrası çağı ve solu ele alan bir yazısı var. Ondan çok istifâde ettim, onu da özellikle vurgulamak isterim. Bu da gösteriyor ki Türkiye İşçi Partisi’nin kadroları, öne çıkan isimleri tamâmen kendilerine yabancı çevrelerde bile bir ilgi yaratabiliyorlar.

Bunun bir örneğini aslında –notlarıma bakıyorum–, evet, 20 Ocak 1996 yılında ÖDP kurulmuştu; ÖDP çok büyük bir heyecan yaratmıştı, çok sayıda farklı sol grubun bir araya gelmesiyle uzun görüşmeler sonucunda ortaya çıkmıştı ÖDP. Çok büyük bir heyecan yaratmıştı. Yeni bir sol dalga denmişti; ama uzun ömürlü olamadı. ÖDP daha sonra adını Sol Parti’ye çevirdi, hâlâ varlığını sürdürüyor; ama o 96’daki parlak, ilgi uyandıran çıkıştan geriye hiçbir şey kalmadı. Acı bir deneyim olarak târihe geçti. TİP’in kuruluşu ÖDP gibi olmadı aslında. Parlak başlayıp sonra sönmek yerine, biraz sönük başlayıp sonra parlayan bir İşçi Partisi görüyoruz burada. İlk kuruluşu 7 Kasım 2017. TKP’den, yani Türkiye Komünist Partisi içerisindeki birtakım kopmaların sonucu ortaya çıktı. Oradaki kopuşlar ve yeni partiler filan bunlar çok karışık hikâyeler. Onlara girmeye gerek yok. Ve sonunda bir dönem TKP’nin ve ardından kurulan partilerden Halkın Türkiye Komünist Partisi’nin genel başkanlığını yapmış olan Erkan Baş’ın liderliğinde bir grup insan Türkiye İşçi Partisi’ni kurdu. Şimdi, Türkiye İşçi Partisi deyince, 60’lı yıllara gitmek gerek ve Türkiye’de sâdece sola değil Türk siyâsî hayâtına çok ciddî damga vurmuş olan bir partiden bahsediyoruz. Yıllar sonra, yani kaç yıl oluyor, neredeyse 60 yıl sonra o ismi birisi taşıyor. Tabiî o isim büyük bir isimdi. Uzun bir zaman sürdü. İlk çıkışıyla sonraki gelişimi arasında farklar oldu, ama bayağı bir sürdü. Ve yıllar sonra bu isim sâhiplenildi. İlginç bir olaydı. Bir geleneğin devâmı olarak algılandı tabiî ki. Ardından ilk seçimlerde HDP’nin listelerinden 2 milletvekili soktu Türkiye İşçi Partisi: Erkan Baş ve Barış Atay’ı milletvekili olarak soktu ve onlar da seçimlerden kısa bir süre sonra ayrılıp tekrar partilerine döndüler ve yine TİP’li olmayan, HDP’den seçilmiş olan gazeteci Ahmet Şık HDP’den ayrılıp o da TİP’e katıldı ve de CHP’den seçilmiş olan Sera Kadıgil katıldı. Şimdi 4 milletvekili ile bayağı bir şey yapıyorlar. Burada birçok husus önemli. Öncelikle başta söylediğim gibi, Türkiye’deki ana akım siyâsetin çok ciddî bir tembellikte olması, dinamizm yoksunluğu, heyecan yoksunluğu; ikincisi yaşlılık; üçüncüsü solun diğer partilerinde ve gruplarında yaşanan, oralarda da genellikle yaşlı hâkimiyeti ve bir tür kalıplarını, sınırlarını aşamama meselesi, yani bir cesâret yoksunluğu. Onu sosyalist soldaki birçok harekette görmek mümkün. HDP’de ise bambaşka bir şey var. HDP hep bir güç tabiî ki. Tabanı çok güçlü çünkü. Ama Selahattin Demirtaş ve diğer isimlerin içeriye girmesiyle berâber, daha doğrusu tutuklanmalarıyla, cezâlandırılmalarıyla, siyâsî iktidâr tarafından siyâsî şekillerde devre dışı bırakılmak istenmeleriyle berâber HDP’de çok ciddî bir tıkanıklık yaşanıyor. Gelen eş genel başkanlar bunu aşma yolunda çok çaba sarf ediyorlar; ama meselâ şu hâliyle bakıldığı zaman Selahattin Demirtaş partiden önce geliyor. Kendisi her seferinde HDP’ye bağlılığını tekrarlasa bile, HDP’den daha güçlü bir odak. Dolayısıyla böyle bir ortamda Selahattin Demirtaş’a göre hep biraz zayıf kalıyor tabiî ki. Ama HDP’ye göre bence TİP daha dikkat çekici. Çünkü burada şöyle bir şey oluyor: HDP bir taban üzerinden, bir hareket üzerinden yükselen bir parti, TİP ise bu süreç içerisinde kendi tabanını oluşturmaya çalışıyor ve özellikle de gençlerden bayağı bir ilgi görüyor. Bu gençlerin kimisi zâten sola eğilimli, sol hareket içerisinden gelen ya da âileleri sol hareketten olan gençler; ama siyâsetle TİP üzerinden tanışan çok sayıda genç olduğunu da duyuyoruz. Çünkü bütün bu kısır siyâsî ortamda, değişik, îtiraz eden, bir şeyler söyleyen bir parti. Bunları söylerken, TİP’in söylediği şeylerin hepsinin kişisel olarak çok isâbetli çıkışlar olduğunu söylemiyorum. Yani dışarıdan baktığımız zaman dikkat çekici olduğu muhakkak. Özellikle gençleri etkileyebildiği muhakkak. Ama en son meselâ başörtüsü tartışmasındaki pozisyonları bana göre çok yanlıştı. Ama kendileri de bu konuda çok ısrarlılar, olabilir. Benim perspektifime göre duruşları yanlış ve orada birtakım klişeleri henüz aşabildiklerini sanmıyorum. Tabiî ki onların durumu daha kolay bir şey. Çünkü 20 yıllık ve artık bıkkınlık veren bir AKP iktidârı döneminde başörtüsü filan gibi konularda eski dile daha yakın olmayı daha anlaşılır buluyor olabilirler. 

Her neyse. Şimdi seçimlerde ne yapacak? Bu bir tartışma konusu. Emek ve Özgürlük İttifâkı’nın bir parçası ve belki de HDP’den sonraki en önemli parçası. HDP, TİP’i istiyor; TİP bu ittifâkı istiyor. Fakat TİP aynı zamanda anladığım kadarıyla kendisi olarak da seçime girmek istiyor. Yeni seçim yasasıyla berâber işler iyice zorlaştı; ama yine de ince işçilikle birtakım formülleri bulunabilir. Bunlar çalışılabilir. Yani belli şehirlerde TİP, şimdi sayıyı hatırlamıyorum ama 40 galiba, en az 40 yerde seçime girmesi gerekiyor partilerin, kendi kimlikleriyle gireceklerse. Bu kadar ilde seçime girmek istiyor; ama HDP ise bütün Emek ve Özgürlük İttifâkı partilerinin hepsinin tek bir listede girmesini istiyor ve bu konuda kendi aralarında bir tartışma olduğunu biliyoruz. Emeğin Partisi de benzer şekilde kendisi girmek istiyor. Bir tartışma sürüyor, müzâkereler sürüyor. İsterseniz buna pazarlık deyin. Ama geçen BirGün gazetesinde, TİP’in en az 20 milletvekili istediği haberi çıktı — ki yalanlandı; önce TİP tarafından ardından HDP tarafından yalanlandı. Böyle bir pazarlık yok; yani buradaki pazarlık benim bildiğim, kaç kişinin milletvekili gösterileceği değil; TİP’in kendisinin ittifak içerisinde olup, ama aynı zamanda kendi amblemiyle seçimlere girmek istemesiyle ilgili bir sorun. Benzer bir tartışma Altılı Masa’da da var biliyorsunuz — özellikle DEVA Partisi. Burada yaptığımız yayında da Ali Babacan tekrarladı, kendi amblemiyle seçime girmek istiyor. Ama bu demek değil ki diğer partilerden, büyük partilerden kontenjan talep etmiyor. Hem onu hem bunu istiyor. Değişik formüller var. Ama bu meselenin şu anda bir sorun oluşturduğu ortada. Bu nasıl aşılacak bilmiyorum

Açıkçası TİP’in kendi başına seçime girmek istemesi çok cesurca bir hareket ve bu anlamıyla takdir edilmesi gereken bir hareket. Ama ne kadar gerçekçi buna çok emin değilim. Zîra şu âna kadar gördüğüm kamuoyu araştırmalarında TİP’in oranı çok yüksek gözükmüyor. Bir ilgi oluşturduğu muhakkak, ama TİP’lilerle konuştuğunuz zaman onlar da bu kamuoyu araştırmalarına çok fazla îtibar etmiyorlar. Çünkü araştırmalarda parti ismi verilerek sorulması, verilmeden sorulması gibi birtakım karışık hususlar var. Araştırmaların özellikle daha az oy alması beklenen partiler aleyhine şekillendiği de muhakkak. Yine de şunu söyleyeyim: Kendi başlarına girmek istemeleri önemli, ama biraz fazla cesurca bir hareket gibi geliyor bana. Eğer dedikleri gibi 40 ve üstü ilde kendi başlarına seçime girerlerse –ki gidişat o yönde gözüküyor– alacakları sonuç ne olur? O sonuç birçok şeye yol açar. Bu bir risk tabiî ki. Yani siz belli bir yüzdeyi tutturursanız bu sizin önünüzü alabildiğine açabilir; ama çok az bir oy alırsanız ya da beklentilerinizin epey altında kalırsanız da kamuoyunda bir “Ya, işte olmuyor” gibi bir duyguya yol açabilir. Anladığım kadarıyla TİP’liler riski göze alıyorlar ve buradan bir fırsat üretmeye çalışıyorlar. 

Şu hâliyle bakıldığı zaman TİP’in ve benzer sol partilerin aslında önlerinde çok ciddî bir fırsat var. Latin Amerika’da görüyoruz; Latin Amerika’da en son Şili’de yaşanan da böyle bir şeydi. Sol buralarda tekrar çok etkili bir şekilde çıkabiliyor. Solun öldüğü, yok olduğu vs. gibi şeyler bir şehir efsânesi. Bu özellikle sağcıların uydurduğu bir şey. Sol var; Türkiye’de var, potansiyeli var, ama örgütlülüğü büyük ölçüde aşınmış durumda. Ve bunun üzerine, özellikle sağın ve merkezdeki ana akım hareketlerin alabildiğine yıprandığı, çözüldüğü bir ortamda sol bir hareket kendini yenileyebilirse; sol bir hareket, genç bir hareket, yeni şeyler söyleyen bir hareket gerçekten güçlü bir şekilde bir siyâsî hareketi oluşturabilir. Buradaki sorun yeni şeyler söyleyebilmek. Ama Türkiye’de şöyle bir husus var: Özellikle sosyalist sol kendini eskiye çok bağlı hissediyor ve eskiye bağlılığını özellikle vurgulamaya özen gösteriyor. Bu da onu yer yer yeni şeyler söylemekten mahrum bırakıyor. Böyle bir sorun var. Bu sorun belli ölçülerde TİP için de geçerli. Ama diğer sosyalist grup ve partilerde çok daha güçlü. Şu hâliyle baktığımda TİP’in, zamânında ÖDP’nin yakalamış olduğundan daha başka bir şeyi yakalamış olduğunu şahsen görüyorum. Bunun sürdürülebilir olması için şu hâliyle birtakım fırsatlar ve riskler var önlerinde. Gördüğüm kadarıyla, özellikle orta yaş diyelim, ben kendimi yaşlı kuşaktan olarak görüyorum, yani biz 78 kuşağıydık, şimdi 88 ya da 98 kuşakları, artık onlar var; ama özellikle orta kuşak, yani şu anda 30’lu 40’lı yaşlarında olan sol hareketin önemli isimlerinin, belli bir üretkenlik içerisinde olan –akademide olabilir başka sektörlerde olabilir– isimlerin TİP’e bayağı bir ilgisi ve katkısı olduğunu görüyorum. Bu TİP için bence çok büyük bir avantaj. Bunun her geçen gün daha da arttığı ortada. Ama en önemli husus; gençlerin, öğrencilerin ya da yeni mezunların bu harekete gösterdiği ilgi. Eğer çok büyük hatâlar yapmazlarsa –ki Türkiye’de sol ya da sosyalist hareketlerin hepsinin değişik dönemlerde çok sık yaptığı bir şeydir büyük hatâlar, büyük stratejik yanlışlar– Türkiye İşçi Partisi’nin önünün açık olduğunu ve aynı zamanda Türkiye’nin önünün de açılmasına katkıda bulunacağını, bu potansiyele sâhip olduğunu gösteriyor. Ama daha henüz çok erken. Bu seçim bu anlamıyla çok kritik ve bu anlamıyla bakıldığı zaman, tekrar bağımsız olarak, yani daha doğrusu ittifak içerisinde ama aynı zamanda kendileri olarak seçime girme kararlılıklarının çok kritik bir karar olduğunu düşünüyorum. Eğer buradaki tercihlerinde haklı çıkarlarsa, yani hedeflediklerine ulaşırlarsa, seçimden sonraki dönemde TİP’i daha çok konuşacağız demektir. Şu hâliyle zâten konuşuyoruz. Hak ettiğinden daha az konuşuyoruz. Çünkü hakkında daha çok konuştuğumuz partiler ana akım partiler. Aslında bize konuşmak için çok fazla bir materyel de sunmuyorlar. Dünkü yayınımı izleyenler varsa görmüştür, dönüp dolaşıp Kılıçdaroğlu’nun adaylığı meselesini konuşurken, aslında bu tür konuları konuşmaktan bıktığımı, ama mecbûren konuştuğumuzu söylemiştim. Çünkü hep aynı şeyleri dönüp dönüp konuşmaktan başka bir şey sunmuyor bize Altılı Masa. Sunmadı şu âna kadar, yaklaşık bir yıl içerisinde. Ama TİP gibi hareketler, daha genç, daha dinamik hareketler bu kısır siyâsî gündemi kırmaya, ülkenin başka yerlere doğru, başka sorular, sâhici sorular sormasına yardımcı olabilir. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.