Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AKP’nin 2005 yılından beri çözemediği sorun: Schengen vizesi | “Yaşanan sorunlar siyasi bir tercih”

Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve STK çalışanları Schengen vizesi almakta zorlanıyor. Vize merkezlerine 2021 yılında yapılan toplam 271 bin 977 Schengen vize başvurusundan 45 bin 16’sı reddedildi. Vize almak için şartların gittikçe daha da zorlaştırıldığını belirten Özgürlük Araştırmaları Derneği Direktörü İsrafil Özkan, “Schengen vizesiyle ilgili yaşanan sorunların siyasi bir tercih olduğunu düşünüyorum” diye konuştu. Gazeteci Tûbâ Çameli ise vize sorununun aslında yeni bir problem olmadığını söyledi ve Türkiye’de 2005 yılından beri bu konuda sıkıntı yaşandığına dikkat çekti.

Sivil Toplum Kuruluşları (STK) eğitim çalışmalarına katılmak için yurtdışına çıkarken zorlanıyor. Schengen vizesi alırken birçok zorluk yaşandığını söyleyen Özgürlük Araştırmaları Derneği Direktörü İsrafil Özkan, başvuru süreçlerinin uzadığını, cevapların geç geldiğini ve başvuru maliyetlerinin arttığını vurguladı. Özkan, bu durumun pandemiden ziyade siyasi bir tercih olduğunu düşünmeye başladığını vsöyledi.

Türkiye’de reddedilen Schengen vize başvuru oranları son yıllarda artarak 2017’de yüzde 6,4’ten 2021’de yüzde 16,5’e kadar yükseldi. Gazeteci Tûbâ Çameli müzakerelerin başladığı tarihten beri masada vize sorununun hep olduğunu belirtti.

Verilerle Schengen Vizesi başvuruları ve retleri

schengenvisainfo.com’un verilerine göre, 2020 yılında Türkiye’den Schengen vizesi için başvuranların sayısı 229 bin 282 kişi iken, bu sayı 2021’de 271 bin 977’ye yükseldi. Türkiye’de Schengen vizesi veren elçiliklere, konsolosluklara ve vize merkezlerine yapılan toplam 271 bin 977 Schengen vize başvurusundan 45 bin 16’sı reddedildi ve her bir vize başvurusu için 80 euro ücret ödendi. Bu ücret vize başvurusu kabul edilmese de geri ödenmiyor.

Schengen Vize İstatistikleri verilerine göre Türkiye’den yapılan vize başvurularının çoğunluğunu reddeden ülkeler sırasıyla şöyle: Almanya – 20 bin 807, Fransa – 5 bin 929, Hollanda – 3 bin 885, Yunanistan 3 bin 777, İtalya – bin 494, İspanya – bin 274, Estonya bin 102, İsviçre – 913.

Reddedilen Schengen vize başvuru oranları da son yıllarda arttı. 2017’de yüzde 6,4 olan ret oranı 2018’de yüzde 8,4’e, 2019’da yüzde 9,6’ya, 2020’de yüzde 12,5’e ve 2021’de yüzde 16,5’e kadar yükseldi. Veriler, Schengen vizesi başvurularının reddedilme oranlarının dünya çapında da arttığını ortaya koydu. 2014’te yüzde 5,1 olan ret ortalaması 2021’de yüzde 13,4’e yükseldi. 

İZLEYİN: Şu benim vize meselem!

İZLEYİN: Tüm yönleriyle vize krizi: Türk vatandaşlarına neden vize verilmiyor?

İZLEYİN: Ruşen Çakır’dan Fransa ve VFS Global’e | “Vize değil sadece paramı geri istiyorum!”

“Schengen vizesi ile ilgili yaşanan sorunların siyasi bir tercih olduğunu düşünüyorum”

Özgürlük Araştırmaları Derneği Direktörü İsrafil Özkan, Schengen vizesi ile ilgili sorunları pandemiden hemen sonra yaşamaya başladıklarını belirterek bu süreci şöyle anlattı:

“Pandemide durumumuzu bilemiyorduk ama pandemiden hemen sonra bütün vizelerde inanılmaz bir yoğunluk vardı. Biz ilk başta ‘Pandemi boyunca insanlar seyahat edemediği için sanırım yoğunluk oluştu gayet doğaldır, bir süre sonra olup biter’ diye düşünmüştük ama vize başvuruların çoğu reddedildi. Başvuru sürelerinde, istenilen evraklarda ve para miktarlarında da çok ciddi artış yaptılar. Özellikle Almanya, Fransa İtalya gibi büyük ülkelerde normalde başvuru süreçleri çok uzun sürmez. Bir hafta içinde vizeler gelirdi. Ama vizeler inanılmaz uzamaya başladı. Mesela Polonya’ya bir-bir buçuk ay önce yapılan başvuruya, başvurduğumuz başvuruya, uçak kaçtıktan sonra, Polonya Büyükelçiliği’nden aranıp ‘Uçağınızı zaten kaçtı, gelin pasaportunuzu alın, rtd işlemi yapmayalım pasaportunuza durduk yere’ gibi uyarılar almaya başladık. Başvuru süreçlerinin bu kadar uzun olması, cevapların bu kadar geç gelmesiyle beraber açıkçası pandemiyle alakası olmasından ziyade bunun siyasi bir tercih olduğunu düşünmeye başladım. Hâlâ da öyle düşünüyorum.” 

“Karşılıklı güvensizlik var”

Pandemiden önce insanların banka hesabına üç-beş kuruş bir para yatırıp onunla vize randevusu alabildiklerini vurgulayan Özkan, “Şimdi büyükelçilikler, kişisel banka hesaplarında son üç ayda yüklü miktarda para olması isteniyor, şartlar iyice ağırlaştırıldı” diye konuştu. 

Özkan, otel randevularının gerçek mi değil mi diye uzun uzun kontrol edildiğini belirterek, istenilen belgelerde yaşanan sorunları şöyle anlattı:

“Kendimden örnek vereyim. Otel rezervasyonunda Sayın İsrafil Özkan yerine sayın İ. Özkan yazıyor. Visa Facilitation Services’de (VFS) çalışan kişi ‘Bunu kabul edemeyeceğim eksik evrak bu. Büyükelçilik kabul etmiyor’ dedi. Bunu bile kabul etmeyecek, eksik evrak diyecek kadar sıkıştırıyorlar insanları. Avrupa vizelerle ilgili sorun yaratıyor. Bankadan hesap özeti alıyorsunuz, bankanın imza sirküleri çift imzayla isteniyor. Müthiş bir karşılıklı güvensizlik var bu anlamda.”

“Gazetecilerin, STK çalışanlarının, öğrencilerin siyasi baskıdan kaçıyor olma ihtimali yüksek deniyor”

Özkan, mültecilerin Türkiye’deki büyükelçilikler üzerinden başvuru yapıp yurtdışına gitmek istemesi ve kalifiye Türk vatandaşlarının iltica etmek istemesinin vizelerin ret sebepleri arasında bulunduğunu söyleyerek, “Gazetecilere, STK çalışanlarına, öğrencilere, akademisyenlere vize verilmek istenmiyor. Bunların siyasi baskıdan ve iş aramak için kaçıyor olma ihtimalleri çok yüksek deniyor” diye konuştu. 

“Avrupa kalifiye eleman istemiyor”

Bütün bunların bir tercih olduğunu ve aslında sorunun bir kısmının Türkiye’den kaynaklandığını gösterdiğini belirten Özkan, Avrupa ülkelerinin neden kendini geliştirmiş kalifiye eleman istemediğini şöyle açıkladı: 

“Ülkedeki otoriter rejimden kaçmak isteyen gençlerin soluğu Avrupa’da almak istedikleri zaman Avrupa ülkeleri de bunu görüyor, bunu engellemeye çalışıyor. Az eğitimli ya da düşük nitelikli işleri yapmaya geliyorsanız bu daha mümkün. Sınırdan kaçarak gittiğiniz zaman Avrupa kolay kolay geri göndermiyor. Mesela gidip kamyon şoförü olabilirsiniz çünkü düşük nitelikli işleri yapan insanlara ihtiyaçları var, fiziksel işleri yapacak insanlara ihtiyaçları var ama bir sivil toplum kuruluşu çalışanına ihtiyaçları yok. Zaten bu tarz işleri kendi vatandaşları yapıyor.” 

“Davetleri kaçırıyoruz, hiçbir yere insan gönderemiyoruz”

Vize engeli dışında da birçok ciddi engel sebebiyle seyahat edemediklerini belirten Özkan, şöyle devam etti:

“Bir de üzerine pasaport engeli var. Pandemiden beri pasaport için randevuyu en az 15 gün sonrasına bulabiliyorsunuz ve başvurduğunuz zaman pasaportunuz ortalama iki ayda geliyor. Aşağı yukarı iki ay pasaport almak için, vize randevusu bulabilmek için de en az iki-iki buçuk ay önceden randevu alıyorsunuz. Toplamda beş-altı ay yapıyor. Bizim altı ay öncesinden başvurulabilecek hiçbir eğitimimiz ve konferansımız yok. Her şey maksimum bir ay öncesinden belli olur. Onun için bu davetleri kaçıyoruz. Hiçbir yere insan gönderemiyoruz.”

“STK çalışanı olmak için kitapta yazan kurallar silsilesi yok, eğitimlere gitmek şart”

Pandemide işe giren STK çalışanlarının hiçbirinin yurtdışına çıkamadığını vurgulayan Özkan, bu durumun STK’lar için önemine dikkat çekerken “Açıkçası sivil toplum çalışanı olmak için kitapta yazan kurallar silsilesi yok. Bizim sürekli eğitimlere, seminerlere gitmemiz gerekir ve başka insanların nasıl çalıştığını görmemiz gerekir. Hem vizyonunuzun genişlemesi hem bilginizin genişlemesi için seyahat halinde olmanız gerekir” dedi. Normalde Avrupa’da yapılan birçok etkinlikte kuruluş olarak çağrıldıklarını veya iş yaptıklarını söyleyen Özkan, “Şimdi herhangi bir mesaj gelmeden önce bizi arayıp ‘Böyle bir etkinliğe davet etmek istiyoruz sizi ama kurumunuzdan iki kişi gelecek olsa seyahat sorunuz var mı? Vize sorununuz var mı? Bir yıl boyunca her çağırdığımızda gelebilir misiniz’ diyor” diye konuştu.

“STK’ların destek bulamayacağı bir ortamda özgürlüklerden bahsedilemez”

Özkan, vizelerin daha fazla ret yediği ve STK’ların destek bulamayacağı bir ortama gelindiğinde artık Türkiye’nin zaten demokratik olarak yaşanılabilir bir yer niteliğini tamamen kaybedeceğini düşündüğünün altını çizdi:  

Burası artık tamamen Rusya gibi bir ülkeye döner. Bir STK’nın yurtdışından destek alması terörist bir faaliyet olarak nitelendirilir hale düşerse küçük bir Rusya olarak hayatımıza devam ederiz. O ortamda da bu saatten sonra özgürlüklerden bahsetmek, sivil toplumda çalışılmayan alanlarda çalışmak, dezavantajlı grupları temsil etmeye kalkmak gibi imkanlar elimizden alınır.

“Hiç unutmuyorum Dink, ‘Eğer sivil toplum diyaloğundan söz ediyorsanız bu vize problemi çözmeniz gerekir’ demişti”

Gazeteci Tûbâ Çameli de Schengen vizesi sorununun aslında çok eskiye dayandığını belirterek bu konuyla ilgili bir anısını anlattı:

“İstanbul Pera Palas’ta 2004 yılında bir yuvarlak masa toplantısı yapıldı. Sivil toplum örgütleri katıldı ve o dönem ilerleme genişlemeden sorumlu parlamenterler geldiler. Bir Yunan parlamenter vardı toplantının başında şimdi ismini hatırlamıyorum. O büyük bir hevesle sivil toplum diyaloğundan, yeni açılacak fonlardan bahsetti. Genelde sivil toplum örgütlerinden gelen insanlar yeni fonlarla ilgili soru sorarken, toplantıyı bulunduğu köşeden sakince ve dikkatlice dinleyen Hrant Dink, ‘Siz toplum diyaloğundan bahsediyorsunuz ama ben yurtdışına gitmek istediğinde pasaportum ve vize almam ya da o ülkede karşılanışım bu diyaloğa elverir nitelikte olmuyor. Eğer diyalogdan söz ediyorsanız bu vize problemini çözmeniz gerekir’ dedi. Çok net ifade etti, bunu hiç unutmuyorum. Karşısındaki Yunan parlamenter cevap veremedi çünkü aslında bir süredir anlattığı sivil toplum diyaloğunun çok önemli bir ayağını Hrant Dink dile getirmiş oldu. Bu soruyu sorduktan sonra hatta Hrant Dink yemeğe bile kalmadı. ‘Toplantıdan gidiyor musunuz, yemeğe kalsaydınız’ dedim. ‘Yok gidiyorum, ben cevabımı aldım’ dedi ve gitti.”

“Türkiye vize problemini zaman zaman istişare konusu yapmak istedi”

Müzakerelerin başladığı, hızlandığı, “büyük bir olay” gibi kullandığı tarihlerde de vize probleminin hep olduğunun altını çizen Çameli, “Bunu Türkiye zaman zaman istişare konusu yapmak istedi. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında 2013 yılında bir vize serbestisi diyaloğu ve geri kabul anlaşması başladı. Bir yol haritası hazırlandı. Beş tematik grupta toplandı. 72 tane kriter sıralandı” diye konuştu. 

Türkiye’nin AB’ye “Mültecileri, göçmenleri göndermeyeyim siz de bizim vatandaşlarımıza vize kolaylığı sağlayın” demek istediğini belirten Çameli, durumu şöyle açıkladı: 

“Bu anlaşmada AB ilerledi. Göçmenler, mülteciler Türkiye’ye geldi ama bu vizede yol alınamadı. Sonra ne oldu? Zaman zaman hükümet bunda yol alındığını ifade etti ama bu gerçekte olmadı. Yani biz aslında mültecilere karşılık yaptığımız pazarlığın parçası olan bu konuda ilerleme kaydedemedik.

“Türkiye, vatandaşlarının başka ülkelere sığınmacı olmak istediği bir ülke haline geldi”

Çameli, Schengen vizesi başvurularının reddedilmesinin sebeplerini ise sırasıyla şöyle açıkladı: 

“İlk tutuklamalar ve antidemokratik uygulamalar ve adalet terazisindeki bozukluk devreye girdi biliyorsunuz, iki pandemi devreye girdi ve bu arada göçmenlerin bir kısmı -sayısını bilemiyoruz net sayıyı söylemiyorlar biliyorsunuz- Türkiye vatandaşı oldu ve dolayısıyla Schengen uygulanan ülkeler için Türkiye göçmenleri de Türkiye pasaportu aldı. Türkiye, vatandaşlarının başka ülkelere gidip başvuruda bulunduğu, sığınmacı olmak istediği bir ülke haline geldi.”

“Türkiye sivil toplumla ilgili fonları da şeffaf ve doğru yönetemedi”

AB Komisyonu, eski AB Bakanı Egemen Bağış dönemine ait, Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi’ndeki (Ulusal Ajans) “AB fonlarının usulsüz kullanımı ve personel alımları”na ilişkin iddiaları incelemek üzere soruşturma başlatmıştı.

Çameli, aslında sivil toplum diyaloğunda ve sivil toplumun hareket kabiliyetinde bir azalmanın olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:

Çünkü artık antidemokratik uygulamaları da barındıran, adaleti yok sayan, savaş ve kıtlık yokken sadece ekonomi ve geleceksizlikten dolayı vatandaşlarının gidip başka ülkelerde yaşamak istediği bir ülkesiniz. O yüzden tabii ki bu durum sivil toplumu da etkiliyor. Ortak faaliyetler ve proje ortakları bulmayı, gidip oralarda ziyaretler yapmayı etkiliyor.

“İçişleri Bakanlığı’nın uzun süren soruşturmaları STK’ları yıldırdı”

Türkiye’de İçişleri Bakanlığı’nın uzun incelemeler yaptığı ve yıldırdığı bir sivil toplumun olduğunu vurgulayan Çameli, özellikle fon alıp fonla işbirliği yapan yapıların birçok açıdan çok tedirgin olduğunu belirtti. Çameli, “Çünkü sürekli beyannameler, sürekli incelemeler… İnsan hakları doğrultusunda ya da hak arayışları konusunda yüksek sesle konuşan bütün sivil toplum örgütleri için bu risk var. Soruşturma geçiriyor, altı-yedi tane denetime tabii tutuluyorlar” diye konuştu.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.