Medyascope deprem bölgesinde | Edanur Tanış’ın Hatay izlenimleri: Hakkını helal etmeyen yurttaşlar

Hatay-Antakya’da Tarım Kredi Kooperatifi’nin alt yüklenici bir firmasında çalışan işçilerle dükkânları gezdik. İşçiler kurtarılabilecek demirbaşları almaya gelmişti. Daha sonra Narlıca’da depremin ardından yapılan kimsesizler mezarlığına ve dağdan kayaların düştüğü Hacı Ömer Alpagot Mahallesi’ne gittik. 

Hatay’da ilk olarak Rönesans Rezidans’tan geriye kalanlara bakmaya gittim. Onlarca insandan haber alınamayan ve yüzlerce insana mezar olan rezidanstan artık geriye hiçbir şey kalmamıştı. Enkaz tamamen kaldırılmış, alan binalar sanki hiç var olmamış gibi düzenlenmişti. Rezidansın olduğu alanın hemen yan tarafında ise bir aile tahta ve naylon kullanarak kendi yaptıkları çadır benzeri barakada yaşıyordu. Rezidansın tam karşısında ise binalardan geriye hiçbir şey kalmamış olmasına rağmen askerler nöbet tutuyordu.

Tarım Kredi Kooperatifi işçileri endişeli

Biraz daha ilerleyip yürürken oldukça ağır hasarlı bir binanın önünde duran altı-yedi işçiyle karşılaştım. Binanın giriş katında yer alan Tarım Kredi Kooperatifi’nin mağazasına girip girmeyeceklerini konuşuyorlar, merkezden haber bekliyorlardı. İşçiler, Tarım Kredi Kooperatifi’nin alt yüklenici bir firmasında çalıştıklarını söylediler. Ben binanın fotoğraflarını ve videolarını çekerken, “Abla bizi çekme, başımıza iş açılmasın” dediler. Her ne kadar merkezden haber bekleseler de “girin” emri gelirse bu binaya nasıl gireceklerinin endişesi yüzlerinden okunuyordu. Aradan 10 dakika geçtikten sonra merkezden binaya girmeme talimatı geldi. İşçiler, civardaki diğer şubeleri gezmeye devam edeceklerdi ve bana “Gelmek ister misin?” diye sordular. Her biri Adana’dan gelmişti. Depremin ilk günleri hem Adana’da hem de Hatay’da arama kurtarma ve erzak dağıtımında yer almışlardı. İşçilerle birlikte dört şube daha gezdik. Hiçbir şube için “girin” talimatı verilmedi. Zaten şubelerin yer aldığı binaların da hiçbiri iyi durumda değildi. İşçilerle şubeleri gezdikten sonra beni tekrar aldıkları yere, Rönesans Rezidans’ın önüne bırakmayı teklif ettiler. Her ne kadar hayır desem de “Seni biz getirdik, aldığımız yere bırakmalıyız” dediler ve yola çıktık.

“Hakkımı helal etmiyorum”

Cebrail Mahallesi’nden geçerken sadece bir katı tehlikeli bir şekilde duran, geri kalanı tamamen enkaz olmuş bir binanın üstünde ağlayan bir kadın gördüm ve aracı durdurup indim. Kadın omuzuna bir pantolon ve kazak atmış çaresizce etrafta bir şeyler arıyordu. Annesi enkazın önünden, “Kızım, baban öldü senin” diyerek onu aşağıya yanına çağırdı. Kızı Cansu Öcal ise öfkeyle “Ölürsek biz öleceğiz” dedi. Anne bana, oğlunun kendisini depremden bir gün sonra enkazdan çıkardığını, koluna platin takıldığını ve bacağından ameliyat olduğunu anlattı. Annenin ayakları çıplaktı. Bana, ameliyattan dolayı çorap ve ayakkabı giyemediğini, kızını enkaza girmemeye ikna edemediği için mecbur bu halde kızının peşinden geldiğini söyledi.

Enkazın başındaki Cansu Öcal’ın yanına giden polisler onu aşağıya indirdiler. Cansu hem hüngür hüngür ağlıyor hem de öfkeyle bağırıyordu. Ben yanına yaklaşmaya cesaret edemedim. Annesiyle biraz uzakta sohbet ediyorduk. Yanıma gelip, gazeteci olup olmadığımı sordu. “Evet” deyince “Aç kameranı” dedi ve ağlayarak babasının enkazdan üç gün ses verdiğini, gördüğü herkese yalvardığını, kimseyi yardıma ikna edemediğini söyledi. Devlet yetkililerine seslenen Cansu, “Günlerdir neredeydiniz siz?” diye sordu, babasının soğuktan can verdiğini, hakkını helal etmediğini söyledi. Kamerayı kapattıktan sonra ise bana, “Videoyu paylaşacak mısın, sana güvenebilir miyim?” diye sordu. 

https://twitter.com/medyascope/status/1633412363322814465?s=46&t=ukazxBaoqqGA_NyBGAT14w

Bir babanın mezara ihtiyacı…

Daha sonra Odabaşı Mahallesi’nde Mehmet Hayrettin Bozkır ile buluştuk. Mehmet Bey, depremin ilk gününden beri 29 yaşındaki kızı Meral Bozkır’ı arıyor. Enkazdan damadı canlı olarak çıkarılsa da kızı maalesef vefat etmiş. Mehmet Bey’in edindiği bilgiye göre kızının cenazesi 8 Şubat’ta enkazdan çıkarılıp yol kenarına bırakılmış. Sonrası ise belirsiz. Mehmet Bey yapabileceği her şeyi yapmış: DNA örneği, kimsesizler mezarlığında katalog tarama ve sosyal medyadan sesini duyurmaya çalışma… Ancak hâlâ kızından hiçbir haber yok. Bir baba olarak tek çocuğunun akıbetini öğrenmek istediğini anlatan Mehmet Bey, kızının öldüğünü kabullendiğini ama bir mezara ihtiyacı olduğunu çaresizlikle dile getirdi. 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Mehmet Bey kızının enkaza dönen evinin önünde 

Mehmet Bey ile Narlıca Kimsesizler Mezarlığı’na gittik ancak girişte askerler aracımızı durdurup, mezarlıktan savcılık ve adli tıp kurumu yetkilerinin ayrıldığını, katalog bakmak için şehir hastanesine gitmemiz gerektiğini söylediler. Mehmet Bey ile ayrıldıktan yaklaşık bir saat sonra tekrar mezarlığın yakınına çekim yapmak için geldim. Polisler, savcının şu anda mezarlıkta olduğunu ve kimsenin yaklaşmaması ve görüntü çekmemesi talimatı verdiğini söyleyerek beni uzaklaştırdı.

Daha sonra depremlerden dolayı dağlardan kayaların düştüğünü duyduğumuz Hacı Ömer Alpagot Mahallesi’ne gittik. Durum gerçekten de korkutucuydu. Mahallenin dağa yakın üst taraflarında her yerde büyüklü küçüklü kayalar vardı. Mahalleli, aşağı taraflarda çadır kentlere alınsa da yurttaşlar evlerine girip çıkıyordu.

Oldukça büyük bir kaya da bir esnafın dükkânın içine düşmüştü. Nispeten daha küçük parçalar dükkânın duvarını yıkarak aşağıdaki evlere zarar vermişti. Bize yaşananları anlatan yurttaş, kayayı gördüklerinde şok olduklarını, vinç çağırdıklarını ancak gelen kişinin kayanın çok büyük olduğunu ve çıkaramayacağını söyleyip geri gittiğini anlattı. Yurttaş ve ailesi kendi imkânlarıyla kayayı kırarak parça parça çıkarmaya çalışıyorlardı. Kaya, dükkânın yanındaki evin ise duvarını delmiş, yaş almış bir kadının bacağını kırmıştı.

İşyerine kaya giren yurttaş 

Güneş batmaya başlarken, mahallenin çok yakınlarında yer alan ve dünyanın ilk “mağara kilisesi” olarak kabul edilen St. Pierre Kilisesi’ne çıktım. Yolu yürürken oldukça fazla sayıda kolluk kuvvetini uzaktan gördüm. Kilisenin girişine varınca öğrendim ki bu kolluk kuvvetlerinin hepsi aslında mesai bitimlerinde kiliseyi ziyarete gelmiş. Kilisenin önünde bekleyen ne bir görevli ne de polis vardı. Kilisenin iletişim numarasını aradığımda ise telefonu açan olmadı. Kilise depremden zarar gördü mü? Bilmiyorum. Umuyorum ki dağın içindeki binlerce yıllık bu kilise zarar görmemiştir.