Levent Köker yazdı – Yargının siyasete müdahalesinde son perde: YSK kararının eleştirisi

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 30 Mart günü verdiği kararlarla, cumhurbaşkanı adayları ile ilgili îtirazları reddetti ve kesin aday listesini açıkladı ve bu liste 31 Mart Cuma günü Resmî Gazete’de yayınlanarak kesinleşti. YSK bu kararıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez cumhurbaşkanı seçilebilmesine imkân sağlamış oldu. Oysa Anayasa’nın 101. maddesi, “Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir” diyordu. 10 Ağustos 2014 ve 24 Haziran 2018 tarihlerinde, yani iki defa cumhurbaşkanı seçilmiş olan Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesi mümkün değilken ve bu nedenle aday olamayacağı itirazları yapılmışken, YSK acaba hangi gerekçeyle bu itirazları reddetmiş ve Erdoğan’ın adaylığını kesinleştirmişti? Resmî Gazete’de yayınlanan YSK kararlarında bu sorunun yanıtı yok. YSK sadece itirazları toplu olarak ve oybirliği ile reddettiğini açıklıyor ama bir gerekçe açıklamıyor. Oysa, yine Anayasa’nın açık hükmüne göre yargı kararları gerekçesiz olamaz. Bu da, YSK’nın Anayasa’yı ciddîye almadığının bir diğer ifâdesi olmalı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez seçilmek üzere aday olabilip olamayacağı konusu, uzunca bir süredir kamuoyunda tartışılan bir konuydu. Bu tartışmalarda anayasa ve kamu hukukçularının çok büyük bir bölümü, TBMM tarafından bir erken seçim kararı alınmaması durumunda, Erdoğan’ın aday olamayacağı görüşündeydi. Azınlıkta kalan görüş ise buna bir engel olmadığını ileri sürüyordu. YSK kararının açıklanmayan gerekçesinde de muhtemelen bu azınlık görüşünün ağır bastığı anlaşılmaktadır. Bu yazıda bu azınlık görüşünün temel argümanlarının neden geçersiz olduklarını açıklamaya çalışacağım. 

  1. İddiâ: 101. madde tümüyle değiştirilmiş ve 30 Nisan 2018’de yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla 24 Haziran 2018’deki cumhurbaşkanı seçimi yeni 101. maddeye göre ilk seçimdir. Bu iddiâ geçersizdir çünkü 101. madde ileri sürüldüğü gibi tümüyle değiştirilmiş ve yeniden yazılmış değildir. Anayasa değişikliği Kanunu’nun 7. maddesi, “101. madde kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir” demektedir. Yine aynı kanunun 18/b maddesi, “101. maddede yapılan değişiklikler”in 30 Nisan 2018’de yürürlüğe gireceğini öngörmüştür. Bunlardan anlaşılıyor ki ortada yeni bir madde değil, yürürlükteki 101. maddenin değiştirilmesi söz konusudur. 101. maddenin tümüyle yeniden yazılması veya bütünüyle yeniden düzenlenerek yeni bir madde niteliğinde yürürlüğe konması söz konusu olsaydı, Anayasa değişikliği Kanunu bunu açıkça ifâde ederdi. Nitekim aynı kanun hangi maddelerin yürürlükten kaldırıldığını da açıkça belirtmektedir ve bu maddelerden biri de 102. maddedir. 2017 Anayasa değişikliği ile birlikte, 102. madde yürürlükten kaldırılmış ve 101. maddeye buna göre bazı yeni fıkralar eklenmiş veya bazı fıkralar değiştirilmiştir. Bununla birlikte 101. madde yürürlükten kaldırılmamış, “Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir” kuralı, yani 2. fıkra, kelimesi kelimesine aynen korunmuştur. Dolayısıyla, “bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir” kuralı, 2007’den beri kesintisiz olarak yürürlüktedir.

Burada bir an durup düşünelim ve farz edelim ki iddia edildiği gibi “ikiden fazla cumhurbaşkanı seçilememe” kuralı 2018 Nisan ayında yürürlüğe girmiş olsun. Bu durumda, bu kural derhâl uygulanacak ve Nisan 2018’de cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Erdoğan için de hüküm ifâde edecektir. Erdoğan, ilk defa 2014’te seçilmiş olduğuna göre, 2018’deki ikinci seçim olacaktı ve yine “iki defadan fazla seçilememe” kuralına tâbi olacaktı. Erdoğan’ın bu kuraldan etkilenmemesi için Anayasa değişikliği ile birlikte bir geçici madde ile bu husus açıkça istisnâ olarak düzenlenmeliydi. Bu yapılmamıştır. Konuyla ilgili olarak, 2017’deki Anayasa değişikliği hakkında, o dönem TBMM Anayasa Komisyonu’nun raporundaki bir ifâdeden söz edilmektedir. Bu ifâdeye göre, iki defadan fazla seçilememe kuralı, bu kuralın yürürlüğe girmesinden, yâni 30 Nisan 2018’den önce cumhurbaşkanlığı yapmış olan kişilere uygulanmayacaktır. Bu, bir görüştür ve bağlayıcı değildir. Kaldı ki bu görüşe îtibar edilse bile, “cumhurbaşkanlığı yapmış kişiler” terimi, kural yürürlüğe girdiği tarihte -yâni 30 Nisan 2018’de görev yapmakta olan cumhurbaşkanını kapsamamaktadır.

  1. İddia: 2017’de parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmiştir. Bu nedenle, 2018’de yapılan seçim, yeni sistemin ilk seçimidir. Bu iddianın farklı biçimde dile getirildiğini görmekteyiz. Bunlardan biri, sistem değişikliğini cumhurbaşkanlığı makamı ile ilgili bir statü değişikliği olarak açıklamaktadır. Bir diğer versiyonda ise cumhurbaşkanı teriminin tanımında bir değişikliğe gidildiği ileri sürülmektedir. Sırasıyla bakalım:

2017 değişikliği ile Türkiye’nin parlâmenter hükûmet sistemini terk ettiği doğrudur. Yeni sistemin, cumhurbaşkanının doğrudan halk oyu ile seçilmesi nedeniyle, başkanlık sistemine benzediği de açıktır. Ancak unutulmamalıdır ki bir devletin hükûmet sistemi değişince, o devlet de yeniden kurulmuş olmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, 2017 Anayasa değişikliğinden önce de sonra da aynı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Aksini iddia etmek, bir anayasa değişikliği ile yeni bir devlet kurulduğunu iddia etmek anlamına gelir ki olgusal olarak da normatif olarak da abestir.

Sistem değişikliğine paralel bir diğer görüş ise anayasa değişikliği ile yeni bir devlet kurulduğu tezinin abesle iştigâl anlamına geldiğinin farkında olarak, cumhurbaşkanının statüsünün değiştirildiğini ve bu anlamda yeni bir cumhurbaşkanı tanımı yapıldığını ileri sürmektedir. Buna göre, değişiklikten önceki sistemde “devlet başkanı” olmanın yanında yürütme organının iki başından biri olma özelliği bulunan cumhurbaşkanı, yeni sistemde “yürütme organı olarak cumhurbaşkanı” biçiminde düzenlenmektedir. Buna göre, 2017 sonrasındaki cumhurbaşkanı yeni bir cumhurbaşkanıdır ve iki cumhurbaşkanı arasında hukukî bir devamlılık yoktur. 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Bu görüş de geçerli değildir çünkü, cumhurbaşkanlığı makamının yasama-yürütme ilişkileri bağlamındaki statüsünün değişmesi, cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet başkanı olduğunu değiştirmez. Değişiklikten önceki makamla yeni makamın statüleri arasındaki farkın, iki makam arasında hukukî bir kesinti yarattığı tezi, iki statünün farklı cumhuriyetlere, yani farklı devletlere tekâbül ettiği anlamına gelir ki önceki paragrafta da değindiğim üzere, bir anayasa değişikliği ile yeni bir devlet kurulduğunu ileri sürmek kadar geçersizdir. Türkiye Cumhuriyeti’nde 1924, 1961 ve 1982’de üç ayrı anayasa yapılmış ve her anayasa da kendi dönemlerinde çok sayıda değişiklik geçirmiş olmasına rağmen, hiçbir zaman yeni bir anayasa yapıldı diye yeni bir cumhuriyet kurulduğu ileri sürülmemiştir. 2017’deki düzenlemeyle yenilenen cumhurbaşkanlığı makamı ile öncekiler arasında hukukî kesinti olduğu tezi, bu açıdan da anlamsızdır.

  1. Mazbataların anlamı: Gelelim işin bir diğer yönüne. Yüksek Seçim Kurulu, Recep Tayyip Erdoğan için iki defa cumhurbaşkanı seçildiğine dâir mazbata düzenlemiştir. Bunlardan, 10 Ağustos 2014’teki seçim sonucuyla ilgili olan birincisinde YSK, Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı seçildiğini yazmıştır. İkinci mazbata da ise yine YSK, bu defa Erdoğan’ın 13. Cumhurbaşkanı olduğunu yazmış ama, TBMM Başkanlığı’nın îtirazı üzerine bu mazbatayı düzeltmiş ve 13 sayısını kaldırmıştır. TBMM Başkanlığı, bu 13 sayısına itiraz ederken, 2018’deki seçimin “yeni sistemin ilk seçimi” olduğunu ileri sürmekte miydi? İtiraz yazısında bu konuda bir açıklık yok, sadece 1923’ten günümüze yapılan cumhurbaşkanı seçimlerinin ve cumhurbaşkanlığı yapan kişilerin sayısı bakımından böyle bir 13 sayısına ulaşamadıklarını belirtmekle yetinilmiştir. Kanımca bu düzeltme, Erdoğan’ın ikinci defa cumhurbaşkanı seçilmiş olduğunun YSK tarafından te’yid edildiğini göstermektedir. Çünkü hem Türkiye’de hem de diğer ülkelerde, aynı kişinin arka arkaya iki dönem cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda, ilk seçimde sıra numarası verilmekte ikinci seçimde ise aynı kişi seçildiği için sıra numarası verilmemektedir. Cumhuriyet tarihinde Atatürk dört, İnönü ve Bayar ise üçer kez cumhurbaşkanı seçilmelerine rağmen, Atatürk 1., İnönü 2., Bayar ise 3. Cumhurbaşkanı olarak anılmaktadır. Bayar’dan Erdoğan’a kadarki cumhurbaşkanları için iki kez üst üste (1961 Anayasası) veya iki kez (2007 öncesi 1982 Anayasası) seçilme yasağı olduğu için, aynı kişinin iki defa seçilmesi söz konusu olmamıştır. Bayar’dan, yani 1957’den sonra ilk kez 2014 ve 2018’de Erdoğan iki kez seçilmiş, ilkinde 12. Cumhurbaşkanı iken, ikincide 12. Cumhurbaşkanı olarak kalmıştır. Demek ki YSK da, 13. Cumhurbaşkanı ifâdesini düzelttiği yeni mazbatayla Erdoğan’ın ikinci kez seçildiğini doğrulamış olmaktadır.

Bu durumda, YSK’nın Erdoğan’la ilgili itirazları neden reddetmiş olabileceğini sorduğumuzda, verebileceğimiz tek cevap, YSK’nın hukukî değil siyasî bir değerlendirme yaptığı olacaktır. Bu karar Türkiye siyaset, anayasa ve hukuk tarihine 2007’deki ünlü 367 kararıyla birlikte, yargının siyasete müdâhil olmasının bir örneği olarak geçecektir. Hatırlanacağı üzere 2007’de TBMM’nin cumhurbaşkanını seçmesi, Anayasa Mahkemesi’nin yoktan var ettiği “Toplantı yeter sayısı 367’dir” kararıyla engellenmişti. Şimdi de YSK, iki kez cumhurbaşkanı seçilmiş olan bir kimsenin, iki kez seçilmemiş olduğuna karar vermiş oluyor. Müdahale tamam da bu kadarına akıl erdirmek imkânsız.