İBB Kültür Daire Başkanı Tolga Volkan Aslan ile söyleşi: “İstanbul sahnelerimizi deprem bölgesindeki sanatçılara ve sanat emekçilerine açtık”

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından farklı kültür-sanat kurumlarıyla orta ve uzun vadeli projeler düzenleme kararı aldı. Sanatın toplumu iyileştirici gücünden yola çıkan İBB Kültür Dairesi Başkanlığı, projelerle deprem bölgesine destek faaliyetleri yürütüyor. İBB Kültür Dairesi Başkanlığı’nın faaliyetlerini Kültür Daire Başkanı Tolga Volkan Aslan ile konuştuk.

İBB Kültür Sanat Daire Başkanı Tolga Volkan Aslan, başkanlığın projelerini ve deprem bölgesine destek faaliyetlerini anlattı.

İBB Kültür Dairesi Başkanlığı olarak birçok sanatsal faaliyet düzenlemektesiniz. Başkanlık görevine atandıktan kısa bir süre sonra depremler meydana geldi. Hızlı aksiyon alarak depremden etkilenen tiyatro sanatçılarının sahne almalarına destek oldunuz. Ayrıca deprem bölgesinde de etkinlikler düzenlediniz. Bu süreci anlatır mısınız?

Böyle bir felaket ve gündemle karşılaştığınızda aklınıza ilk gelen soru “Ne yapabilirim?” oluyor. Hem kişisel hem de kurumsal olarak bu soruyu kendi kendinize soruyorsunuz. Depremin ilk günlerinde insanların akın akın yardımlaşma için koşmasının altında da bu düşünce vardı. Bizim de insani bir refleksle o an elimizden gelen en makul ve faydalı olan duygumuz dayanışmaydı. Ben, kurumların da kişilerin duygularıyla yürüdüğü kanaatindeyim. Bunda çok da yanılmamışım ki bu konuda kurumumuzun duygusu da “dayanışma” oldu.

İlk olarak bizler de herkes gibi Şehir Tiyatroları, Orkestralar, Kültürel Etkinlikler ve Turizm Müdürlüğü’nde çalışan arkadaşlarımızla “Nasıl yardım toplarız, bu yardımları deprem bölgesine en kısa zamanda nasıl ulaştırabiliriz?” düşüncesine kapıldık ve İBB çatısı altında Yenikapı ile Kartal lojistik merkezlerinde görev aldık. Kültür merkezlerimizi yardım toplamak üzerine konumlandırdık. Bu süreç yaklaşık 10 gün sürdü. Sonrasında ise bölgedeki hareketlilik ve duruma göre alan çalışması yapmaya karar verdik. Bu esnada özellikle de çocuklar için rehabilitasyon sürecini nasıl kolaylaştırabileceğimiz üzerine kafa yorduk. Biz, özellikle büyük yıkım alan Hatay bölgesinden sorumluyduk ve hızlıca yaptığımız alan taramasında insanların yerleşimlerini, çocukların durumlarını, halihazırda kültür-sanat alanında bize bir ihtiyaç olup olmadığını tespit ettik. Bölge her anlamda çok büyük yara almıştı ve kaybedilecek zaman yoktu. Dolayısıyla bu tespit çalışmaları esnasında rehabilitasyon amaçlı sanat çalışmalarına başlamıştık bile. Çadır kentte sabit kalmak ile mobilize olmak arasında fayda sağlama acısından büyük fark vardı. Bu nedenle mobilize olmayı tercih ettik. Depremin 15. gününde kurduğumuz mobilize ekiplerimizle Hatay’ın en ücra köşelerine dahi giderek, çocuklarla bir arada olmaya çalıştık. Tabii bu esnada hem bölgeye yardım götürüyor hem de fizibilite çalışması yaparak veri topluyorduk. Bu arada bize birçok gönüllü arkadaşımız da eklendi. Sendikalar, kooperatifler ve kültür-sanat hayatının birçok aktörü bizimle birlikte sahada olmaya başladı.

Edindiğimiz bir diğer görev de depremden etkilenen bölgelerde, özellikle Hatay’da kendini toparlayabilmiş, enstrümanına dokunmaya başlamış, seyircisine oyununu sahnelemek için heves etmiş arkadaşlarımızla buluşmaktı. İlk olarak İstanbul sahnelerimizi bölgedeki sanatçılara ve sanat emekçilerine açtık. Bu dayanışmanın amacı bölgedeki kültür-sanat alanındaki insanlara hem maddi anlamda bir katkı sağlamak hem de onların bir an önce tekrar sahneye çıkmalarına, o motivasyonu yakalamalarına destek olmaktı. Bu bağlamda geliştirdiğimiz ilk projemiz de İstanbul Tiyatro Kooperatifi ve Akdeniz Tiyatro Kooperatifi ile hayata geçirdiğimiz “Dayanışma Sahnesi” oldu. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü kapsamında gerçekleştirdiğimiz bu projeyle bölgedeki sekiz tiyatro grubuna sahnelerimiz açtık ve “Sahnemiz, sahnenizdir” dedik. Onların tekrar seyirciyle buluşmalarına tanık olmak çok özeldi. Ardından “Antakya Medeniyetler Korosu” ve “Hatay Akademi Orkestrası” ile “Dayanışmanın Müziği” projesini başlattık. 31 Mart ve 1 Nisan’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda başlattığımız proje müthiş bir müzisyen dayanışmasına da sahne oldu. Konserler esnasında her birimiz çok özel ve duygusal anlar yaşadık. Bu süreçte deprem bölgesinden birçok sanatçı arkadaşımızla tanışma fırsatı bulduk. Şimdi de onlarla programlar yapıyoruz. Bölgedeki ihtiyaçlar bitene kadar dayanışmaya ve projelerimize devam edeceğiz.

Tolga Volkan Aslan

İstanbul tarihi yapısı ve dokusuyla dünyanın en özel şehirlerinden biri. Siz de İBB Miras’ın İstanbul’a tekrar kazandırdığı tarihi yapılarda etkinlikler düzenliyorsunuz. Tarihi yapılarda düzenlenen etkinliklerin organizasyon süreci nasıl ilerliyor? Katılımcılar bu eşsiz deneyimler hakkında neler düşünüyor? 

İBB Kültür Dairesi Başkanlığı olarak restorasyon sürecinin tamamlanmasından sonra ilk aşamanın, alanların kültür-sanat insanlarına ve kurumlarına tanıtılması olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda o mekânlar için çeşitli etkinlik programları düzenliyoruz. Bunu yaparken de restore edilmiş alanın fiziki yapısına ve ruhuna uygun etkinlikler planlamaya çalışıyoruz çünkü restore edilip, halkın kullanımına açılan alanlar herhangi bir biçimde ticarileştirilmeden, sanatçılar ve kültür-sanat üreticilerinin sanatsal aktiviteler için kullanması anlayışıyla hayata geçiriliyor. Onların fikirlerinin, katılımcılıklarının, katkılarının olduğu, hep beraber yönetilen ve etkinliklendirilen alanlar olarak düşünüyoruz buraları. Ayrıca bu mekânlar tekrar açıldıktan sonra sürekli bizim ürettiğimiz ve etkinliklendirdiğimiz bir konum değil, yavaş yavaş kültür sanat alanının insanlarına terk ettiğimiz ve alandaki arkadaşlarımıza bıraktığımız formu benimsiyoruz.

İBB Kültür Dairesi Başkanı olarak aynı zamanda Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak “Kültür Politikaları” dersi veriyorsunuz. Derslerinizde öğrencilere neler öneriyorsunuz?

Kültür-sanat yönetimi alanının en önemli kaynağı ve iş alanı yerel yönetimlerdir çünkü kültür-sanat yönetimi aynı zamanda kültür-sanatı üretebilmek için elde edilecek ekonominin de yönetimi anlamına gelir. Kültür-sanat ekonomisinin Türkiye’de en yoğun döndüğü, en büyük payın yürütüldüğü yerler de yerel yönetimlerdir. Ben de derslerimde öğrencilerime kültür politikalarının tarihini, içindeki tanımlamaları anlatıyor, son bölümde de yerel yönetim deneyimlerimi onlarla paylaşıyorum. Kamuda, yerel yönetimde çalışan bir sanat emekçisi olarak konservatuvarı bitirip müzisyenlikle başladığım yolculuğun kamuyla nasıl buluştuğunu, yerel yönetimlerde yaşadıklarımı, bu süre boyunca edindiğim deneyimleri onlara aktarıyorum. Aslında ileride iş aradıklarında, ekonominin kültür alanında nasıl bir döngü içerisinde olduğunu anlamalarını bugünden pratikleştirmeye çalışıyorum.

Kültür-sanat yönetimi alanında bir an önce kültür dairelerinde ya da kültür müdürlüklerinde, tıpkı mühendislik dallarında olduğu gibi teknik eleman yetiştiren okulların mezunlarıyla çalışmanın ve bu eğitimi almış kişilerin görevlendirilmesinin zorunlu hale gelmesi gerekiyor. Bu durumun da şu an için pek mümkün olmayacağını bildiğimden öğrencilerime deneyimlerimi aktarıp, bölümün tercih edilir olmasını sağlamanın görevim olduğunu düşünüyorum.

İstanbul’da her ay 100’den fazla etkinlik düzenliyorsunuz. Bu durumun size geri dönüşleri nasıl oldu? Kültür merkezi sayısında bir artış olacak mı?

Hem kültür merkezlerinde hem de kültürel alanlarda gözle görülen bir artış yaşanıyor zaten şu anda. Yeni hizmete giren alanların yanı sıra hizmete girecek alanlar da var. Bir de restore edilip kültürel alan olarak kazandırılan mekânlar mevcut. Dolayısıyla artış sürüyor ve sürmeye de devam edecek. Ancak kültürel alan sayısının artışı bizi kültürel olarak çok iyi işler yaptığımız noktasına getirmez. Bizi çok iyi işler yapacağımız noktaya getirecek şey kültürel alanların nasıl kullanıldığıyla da alakalı. İçeride insanların olmadığı, sadece duvarlardan ve sahneden oluşan kültür merkezleri yapmanın hiçbir anlamı olmadığını herkes de benim kadar biliyordur zaten. O yüzden de kültür merkezlerinin bulunduğu mahallelerle kurduğu özdeşlikle yürüyecek faaliyetler maksimum fayda üretecek çalışmalar ve katılımcılık gibi konular bizim için kültür merkezlerinin yaşaması ve sürdürülebilir olması açısından çok önemli. Bu hedefle etkinlik sayımızı da her geçen gün artırıyoruz. Sanatın her alanında kültür merkezlerimizin aktif olmasını ve böylece kültür merkezlerimizden yararlanacak kişilerin de mevcudiyetini arttırmayı planlıyoruz. Çünkü bunlar büyük yatırımlar ve bu büyük yatırımların sonuna kadar halk ve sanat emekçileri tarafından faydalanılacak hale getirilmesi lazım ki bu bizim en önemli sorumluluklarımızdan biri. Ayrıca bulunduğu bölgede fayda sağlayabilecek eğitim ve aktivite alanlarında da kültür merkezlerimiz kullanılabilir olmalı.

Kültür merkezlerimizde, katılımcı yani söz veya karar konusunda hem halkın fikirlerinin alınacağı hem de o bölgedeki kültür-sanat emekçilerinin bu kararlarda söz sahibi olabileceği yeni altyapı çalışmaları ve faaliyetler üretiyoruz.

İstanbulluları ve ziyaret edenleri ileride hangi programlar bekliyor?

İBB Kültür Dairesi Başkanlığı’nın Şehir Tiyatroları, Kültürel Etkinlikler, Orkestralar ve Turizm Müdürlüğü olarak dört önemli müdürlüğü var. İstanbul zaten çok renkli ve çok sesli bir şehir. Ayrıca kentimizin tam bir çekim merkezi haline gelebilmesi için İBB çok çaba sarf ediyor. Bizler bu konuda üzerimize düşeni yapmak için gecemizi gündüzümüze katarak çalışıyoruz. İstanbul’u ziyaret etmek için yurtdışından gelenler için yeni restore edilmiş ve kültürel alanlarına kazandırılmış mekânlarımız çok önemli işlev üstlenecek. Turizm Müdürlüğümüzün bu alanda yaptığı çalışmalar, gezi programları, alan yönetimi ve bununla ilgili tanıtım faaliyetleri kısa zaman içerisinde İstanbul’da büyük ses getirecek. Ayrıca cumhuriyetimizin 100. yıl etkinlikleri planlandığı şekilde yürüdüğünde İstanbul’u kültür-sanat alanında ciddi bir cazibe merkezi haline getireceğini düşünüyorum çünkü çok sayıda önemli etkinlik ve güzel program İstanbulluları bekliyor.    

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.