Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ata İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan, Ruşen Çakır’a konuştu: “Türk siyasetinde gelmiş geçmiş en büyük sürprizi yapacağız”

Ata İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan, Medyascope yayınında Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı. Oğan, projelerini, adaylık sürecini, seçimlerin ikinci tura kalması halinde izleyeceği yol haritasını, seçim güvenliğini anlattı. Oğan, çok büyük bir sürpriz yapacaklarını söyledi, “Tabanda inanılmaz konsolidasyon var ve Türk siyaset tarihinde gelmiş geçmiş en büyük sürprizi yapacağız” dedi.

Seçim çalışmalarının nasıl gittiğini yanıtlayan cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan, “Biraz zorlanıyorum. 81 ilde kampanya yürütmek çok zor bir iş. Paranız yoksa, devlet imkânınız yoksa, medya gücünüz yoksa, emrinizin altında 14 uçak, 81 vali, 973 kaymakam, binlerce istihbarat elemanı, yandaş, yalaka yoksa zor gidiyor” dedi.

Adaylık süreci

Cumhurbaşkanı adayı olma serüvenini anlatan Oğan, “Türkiye’de siyasal akımları incelediğimizde şu manzara çıkıyor karşımıza: Yüzde 10’luk bir HDP kitlesi var. O HDP kitlesinin tabanı bu ülkenin parçası, tavanı ise başka alemlerde olan bir yapı. Geriye kalıyor yüzde 90. Bunu da üçe bölmek lazım. Bir, aşağı yukarı yüzde 25-30 sol kitle var. Türkiye’de siyasal İslam’ın oyları da yüzde 25-30’dur. İki tane yüzde 25-30’luk kitle var, bunların her birinin adayı var. Siyasal İslamcıların adayı Erdoğan, solcuların adayı da Kılıçdaroğlu. Geriye yüzde 30’luk bir kitle kalıyor ve bu kitlenin adayı yoktu. Biz de şu iddiayla yola çıktık: Neden Türk milliyetçilerinin adayı yok? Bu sorum bizim tabanda çok ciddi bir karşılık buldu ve Türk milliyetçisi, Atatürkçü kitle bu soruyu hızla tabanda birbirine sormaya başladı. Ben ikinci bir soru daha sordum: Sinan Oğan’ın derdi koltuk değil. Eğer üzerinde uzlaşılan bir aday olursa destek veririz, yoksa eğer ben sizi adaysız bırakmayacağım diyerek içinden çıktığım camiaya söz verdim. Baktık ki aday yok, o zaman biz adayız dedik. Aday olduğumuz yeniden kitle yaratma derdine düşmedik, hazır olan yüzde 30’luk bir kitlemiz vardı” diye konuştu.

Ruşen Çakır’ın “Muharrem İnce nerede?” sorusuna Oğan, “Solun iki adayı var. CHP’nin 2018’de adayı olan birisini nereye katmamız gerekiyorsa, oraya katıyoruz. Yoksa kendisini yok saymıyoruz” cevabını verdi.

Oğan, şöyle devam etti: “Bizim yüzde 30’luk kitleyi hem Erdoğan hem de Kılıçdaroğlu, yedek lastiği gibi görüyordu. Bizim kitleyi yönetme iddiasında olanlar, hep bu kitleyi bir yere yamamaya çalıştılar. Hiç kimse bu kitleyi ayağa kaldırıp, devlet yönetme iradesini veremedi. Hepsi bu kitle üzerinde bir ittifaka yaslanıp, oradan bir şey devşirmeye çalıştı. İlk defa biz bu kitleye devlet yönetme ufku kazandırdık. Bu bizim kitleye özgüven getirdi. Paramız yok ama kitlemizin inancı var, gönülden teşekkürü var.”

“En büyük sürprizi yapacağız”

Oğan, çok büyük bir sürpriz yapacaklarını söyledi: “Biz ayrışma yaşamıyoruz. Örneğin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli cumhurbaşkanı adayı olsaydı, MHP tabanıyla bir ayrışma yaşayabilirdik. İYİ Parti Genel Başkanı olsaydı yaşayabilirdik, BBP Genel Başkanı cumhurbaşkanı adayı olsaydı yaşayabilirdik. Yani milliyetçi muhafazakâr tandanslı tüm siyasi partiler bize şunu diyor: ‘Ben MHP’liyim ama milliyetçiliği ayaklar altına alan Erdoğan’a oy vermeyeceğim.’ Ya da ‘Ben İYİ Partiliyim ama demokrasinin yolu Gazi Meclisimiz yerine yolu Diyarbakır’dan geçer diyen, HDP’yle yan yana duran Kılıçdaroğlu’na oy vermeyeceğim’ diyenler bana oy vereceğini söylüyor. Tabanda inanılmaz konsolidasyon var ve Türk siyaset tarihinde gelmiş geçmiş en büyük sürprizi yapacağız.”

Mansur Yavaş aday olsaydı kendisinin aday olmayacağını da söyleyen Oğan, “Üzerinde uzlaşılan bir aday olsaydı, ben olmayacaktım. Mansur Yavaş Türk milliyetçisi. Yavaş aday olsaydı ben aday olmayacaktım. Mansur Yavaş artık bir kadro, çünkü cumhurbaşkanı yardımcılığı kadrodur, görev değildir” diye konuştu.

Kemal Kılıçdaroğlu, Recep Tayyip Erdoğan ve Muharrem İnce’nin daha aşağıda olduğunu söyleyen Oğan, “Önce bizi görmezden geldiler. Muharrem İnce hep medyanın gündemindeydi. Ben bundan rahatsızlık duymadım, ‘Medya Muharrem İnce’yi tüketiyor’ dedim. Öyle de oldu. O kadar çok her yönüyle tartıştı ki, bu da İnce’nin tükenmesine sebep oldu. Burada İnce’nin de hataları oldu. Biz ise istikrarlı bir şekilde önce görmezden gelindik, ardından medya bizi gördü. Diğer rakiplerimizin konuştukça daha da aşağı olduğunu gördük. Yukarı çıkan Erdoğan, Kılıçdaroğlu, İnce yok. Yukarı çıkan Sinan Oğan var. Vatandaşın dün ile bugünkü ilgisi arasında fark var. Bunu medyadan, sosyal medyadan, anketlerden görüyorum” diye devam etti.

İkinci turdaki rakibinin Kılıçdaroğlu olabileceğini söyleyen Oğan, “Çünkü Kılıçdaroğlu yanlışlarına rağmen yine de Erdoğan’ın aşırı yıpranmışlığının karşısında ikinci tura daha yakın bir aday gibi duruyor” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun Alevi videosuyla ilgili konuşan Oğan, “Devletin dini adalettir ve devleti yönetenlerin dini görüşünü, mezhepsel tavrını yansıtması doğru değil. Vurgu yapmanız gereken nokta sizin bu ülkeyi adil bir şekilde yöneteceğiniz kararlılığıdır. Ben vurgulama gereği duymuyorum, bunu hissetmemeliyim” diye konuştu.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi akşamlar. ATA İttifâkı cumhurbaşkanı adayı Dr. Sinan Oğan stüdyo konuğumuz. Kendisiyle kampanya sürecini, seçildiğinde ne yapmak istediğini, ülkeyi nasıl yöneteceğini konuşacağız. Sinan Bey, hoş geldiniz.

Sinan Oğan: Hoş bulduk. 

Ruşen Çakır: Çok güzel bir kampanya sloganı bulmuşsunuz: “O An geliyor”. Sizin soyadınızdan hareketle yapılmış bir slogan. Siz mi buldunuz bu sloganı?

Sinan Oğan: Şimdi diplomat olan eski bir asistanım vardı, onunla berâber tamamladık. 

Ruşen Çakır: Nasıl gidiyor kampanya süreciniz?

Sinan Oğan: İyi gidiyor. Ben gidişattan memnunum; ama biraz zorlanıyorum, onu söyleyeyim. 81 ilde kampanya yürütmek çok zor bir iş. Paranız yoksa, devlet imkânınız yoksa, medya gücünüz yoksa, arkanızda havuz medyası yoksa, havuzda biriken paralar yoksa, emrinizin altında 14 uçak, 81 vâli, 973 kaymakam, binlerce istihbârat elemanı, polis, emniyet müdürü, yandaş, yalaka yoksa, zor gidiyor ve ben gerçek anlamda zorlanıyorum.

Ruşen Çakır: Belki yandaş ve yalaka olmayınca daha kolaydır.

Sinan Oğan: O konuya geleceğim. Şöyle zor: Fizîken yoruluyorum. Ancak, bir yayından öteki yayına, bir programdan öteki programa giderken, arada uyursam uyuyorum. Meselâ Bolu programından çıkıp hızlı bir şekilde buraya geldim. O arada uyudum. Günde 2 saat uykuyla duruyorum. Allahtan fizîken kendime dikkat ediyorum; yoksa buna dayanmak mümkün değil. Bu anlamda zor. Ama yandaş, yalaka olmadan bunu yürütmek kolay. Çünkü biz, doğruyu bulmak için arkadaşlarımızla çatır çatır tartışıyoruz. Hiç kimse, “Aman efendim, canım efendim”ci değil. O anlamda kolay.

Ruşen Çakır: Biraz önce para, örgüt, teşkilât olmadığından bahsettiniz. 

Sinan Oğan: Örgüt ve teşkilât var, ama para yok.

Ruşen Çakır: Siz ATA İttifâkı’nın adayı olarak çıktınız. Orada en çok dikkat çeken Zafer Partisi.

Sinan Oğan: Orada da para yok. 

Ruşen Çakır: Evet, onlarda da para yok. Onlar da yeni bir parti. 

Sinan Oğan: Hiçbir partimiz devlet yardımı almıyor.

Ruşen Çakır: Ama gerek siz gerekse Ümit Özdağ siyâsette yeni değilsiniz; yıllardır siyâsetin içindesiniz. Hattâ ayrı ayrı, MHP’de başkanlığa tâlip oldunuz. Ülkücü hareketten geliyorsunuz.

Sinan Oğan: Evet, doğru. 

Ruşen Çakır: Bu kampanya boyunca bunun artılarını nasıl yaşıyorsunuz?

Sinan Oğan: İnanılmaz bir artımız var, bunu söyleyebilirim. Türkiye’de siyâsal akımları incelediğimizde, karşımıza şöyle bir manzara çıkıyor: %10’luk bir HDP kitlesi var. O HDP kitlesinin tabanı, bu ülkenin bir parçası. Tavanı ise başka âlemlerde olan %10’luk bir yapı. Onu bir kenara koyduk. Geriye %90 kalıyor. Bu %90’ı da aşağı yukarı üçe bölmek mümkün. Bir %25-30’luk bir kitle var. Yani Türkiye’de sosyal-demokrat ve solun oylarının toplamı %25-30’dur. Türkiye’de siyâsal İslâm’ın da oyu %25-30’dur. Yani 2 tâne %25-30’luk kitle var. Bunların her birinin adayı var. Siyâsal İslâmcıların adayı Erdoğan, solcuların adayı da Kılıçdaroğlu. Geriye kocaman bir 30’luk kitle kalıyor. Bu kitlenin adayı yoktu. Biz “Neden Türk milliyetçilerinin adayı yok?” iddiasıyla yola çıktık. Bu soru, bizim tabanda ciddî bir karşılık buldu. Türk milliyetçisi, Atatürkçü kitle, bu soruyu tabanda hızla birbirine sormaya başladı.

Ben ikinci bir şey daha söyledim: “Sinan Oğan’ın derdi koltuk derdi değil. Eğer üzerinde uzlaşılan bir aday olursa, biz destek vermeye hazırız. Öyle bir aday yoksa, bizim hedefimiz, bir Türk milliyetçisi, Atatürkçü bir aday olmasıysa, o zaman ben sizi adaysız bırakmayacağım” deyip, içinden çıktığım câmiaya, kitleye bir söz verdim. Millet İttifâkı aday olarak Sayın Kılıçdaroğlu’nu gösterdiğinde, Cumhur İttifâkı aday olarak Sayın Erdoğan’ı gösterdiğinde, baktık ki aday yok. Yani birisi siyâsal İslâmcı, diğeri solcu: O zaman “Biz adayız” dedik. Biz aday olduğumuzda, sıfırdan yeni bir kitle arama yaratma derdine düşmedik; zâten hazır olan %30’luk bir kitlemiz vardı.

Ruşen Çakır: Bu arada bir Muharrem İnce var ama. Onu sola mı katıyorsunuz?

Sinan Oğan: Katmayalım mı? Herkesin geldiği ev belli. 

Ruşen Çakır: Kılıçdaroğlu artı Muharrem İnce diyorsunuz yani. 

Sinan Oğan: Tabiî; hattâ solun iki adayı var. CHP genel başkanı adayı olan, CHP’nin 2018’de cumhurbaşkanı adayı olan, CHP’nin 20 sene milletvekilliğini yapmış birisini nereye katmamız gerekiyorsa oraya katıyoruz. Yoksa, yok saydığımızdan değil. Ben siyâsal yelpâze açısından bakıyorum. Bizim hazır bir kitlemiz var. Sâdece bu kitleyi ayağa kaldırmak gerekiyordu. Şimdi o kitleyi ayağa kaldırdık. “Avantajı nedir?” diye sordunuz ya; avantajı, hazır %30’luk bir kitlemiz vardı. Bu kitleyi çok ilginç bir şekilde hem Erdoğan hem de Kılıçdaroğlu kendi yedek lastiği gibi görüyordu. Maalesef yıllarca bizim kitleyi yönetme iddiasında olanlar hep bu kitleyi birilerine yamamaya çalıştılar. Hiç kimse bu kitleyi ayağa kaldırıp devlet yönetme irâdesini ve ufkunu bu kitleye vermedi, veremedi. Hepsi bu kitle üzerinde bir ittifâka, bir yapıya yaslanıp oradan bir şeyler devşirmeye çalıştı. İlk defâ biz bu kitleye doğrudan devlet yönetme ufku kazandırdık. Bu, bizim kitleye bir özgüven getirdi, bir ufuk kazandırdı. Paramız yok, ama kitlemizin inancı var. Paramız yok, ama Türk Milleti’nin bizim onu seçeneksiz bırakmadığımız için gönülden teşekkürü var. Beni en çok arayıp teşekkür edenler, telefonda ağlayanlar diyor ki: “Bizi seçeneksiz bırakmadınız, sonsuz teşekkürler. Bizi Kandil Dağı ile domuz bağı arasına sıkıştırmadınız, teşekkürler. Bizi iki ucu bölücü değnek arasında bırakmadınız, teşekkürler”. Vatandaşlar farklı dese de ben bölücü değnek olarak ifâde ediyorum. “Bizi HDP ile HÜDA PAR arasına sıkışmaktan kurtardınız, teşekkürler.” 

Ruşen Çakır: Söylediğiniz yerlerde Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek veren İYİ Parti var — ki Ümit Bey de siz de onların birçok kadrosuyla yakın zamâna kadar birlikte siyâset yaptınız. Diğer yanda, MHP ve Büyük Birlik Partisi var. Onlar da ülkücü hareketten; hattâ birisi de ülkücü hareketin ana merkezi olarak biliniyor yıllardır. Burada bir ârıza çıkmıyor mu? Sonuçta gittiğiniz yerlerde MHP de var, İYİ Parti de var, belki Büyük Birlik Partisi de var. Ve siz gidiyorsunuz onların seslendiği tabana, “Bana oy verin” diyorsunuz. Tabanı karıştırmıyorum, ama özellikle teşkilâtlarından size bir rahatsızlık yansımıyor mu?

Sinan Oğan: Teşekkür yansıyor, rahatsızlık yansımıyor. Birincisi bir düzeltme yapayım. Biz İYİ Parti’deki arkadaşlarımızla, İYİ Parti’de berâber siyâset yapmadık. MHP genel başkanı adaylığı ve MHP içerisinde siyâset yaptım. Dolayısıyla Türkiye’deki yeni kurulan siyâsî partilerin temel, ana kaynağı aslında MHP idi. Sonradan Büyük Birlik Partisi, İYİ Parti, Zafer Partisi, Türkiye İttifak Partisi kuruldu. 

Burada bir ayrışma yaşamıyoruz. Neden yaşamıyoruz? Örneğin MHP Genel Başkanı cumhurbaşkanı adayı olsaydı MHP tabanıyla bir ayrışma yaşayabilirdik. İYİ Parti Genel Başkanı veya Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı cumhurbaşkanı adayı olsaydı yaşayabilirdik. Zafer Partisi Genel Başkanı cumhurbaşkanı adayı olsaydı yaşayabilirdik. Zâten biz Zafer Partisi ile ortak ATA İttifâkı’nı kurmuşuz. Adalet Partisi, Zafer Partisi, Türkiye İttifak Partisi ve Ülkem Partisi. Geriye İYİ Parti, Büyük Birlik Partisi, Turan Hareketi Partisi, Millî Yol Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi kalıyor. Yani milliyetçi-muhafazakâr tandanslı tüm siyâsî partiler bize şunu diyor: “Sinan Bey, ben MHP’liyim. MHP’ye oy vereceğim; ama milliyetçiliği ayaklar altına alan Tayyip Erdoğan’a oy vermeyeceğim”. “Sinan Bey, ben İYİ Parti’deyim, İYİ Parti’ye oy vereceğim; ama ‘Demokrasinin yolu Gazi Meclisimiz yerine Diyarbakır’dan geçer’ diye HDP ile yan yana duran Kemal Kılıçdaroğlu’na vermeyeceğim, size oy vereceğim” diyor. Dolayısıyla teşkilâtlarında, “Evet, Biz İYİ Partiliyiz Kemal Bey’e oy vermeliyiz…” Hayır, öyle bir âidiyet yok. “Biz İYİ Partiliyiz, İYİ Parti’ye oy vereceğiz” diyor. “Biz Milliyetçi Hareket Partiliyiz. Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy vereceğiz” diyor. Eğer birileri milliyetçiler üzerine bir hesap yapıyorsa yanlış yapıyor. Tabanda inanılmaz bir konsolidasyon var. Tabandaki bu konsolidasyon anketlere yansımıyor. İddia ediyorum: Türk siyâset tarihinde gelmiş geçmiş en büyük sürprizi yapacağız. 

Ruşen Çakır: Mansur Yavaş konusunu sormadan edemeyeceğim; çünkü biliyoruz ki Ümit Özdağ birkaç kere Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı adayı olması için çağrı yaptı. Belki de ilk o dile getirdi. Zâten herkesin aklında vardı; ama o doğrudan çağrı yaptı ve çağrısını tekrarladı. Ama Mansur Yavaş aday olmadı. Şimdi Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak. Mansur Yavaş aday olsaydı, siz aday olur muydunuz?

Sinan Oğan: Ben açıkça ifâde ettim zâten: “Üzerinde uzlaşılan bir Türk milliyetçisi aday olursa ben olmayacağım” dedim. Mansur Yavaş da bir Türk milliyetçisidir. Aday olsaydı ben olmayacaktım, ama olmadı. Şu an Sayın Yavaş artık bir kadro; çünkü cumhurbaşkanı yardımcılığı Türkiye’de bir kadrodur, siyâsal bir görev değildir.

Ruşen Çakır: “Anketler tabandaki konsolidasyonu göstermiyor, çok büyük sürpriz yapacağız” diyorsunuz. Siz şu âna kadar kaç şehirde gezdiniz?

Sinan Oğan: Vallahi saymam lâzım.

Ruşen Çakır: 30 oldu mu?

Sinan Oğan: Hayır 30’a yaklaşmadık. Ama Trakya’yı, Marmara’yı gezdik. Öncesiyle berâber 30 oldu aslında. 

Ruşen Çakır: Sizde bu konsolidasyon ve büyük sürpriz beklentisini neler tetikledi? Nelere tanık oluyorsunuz?

Sinan Oğan: Biz başlangıçta çelik çekirdeği hedefledik. Biz %7’lik sağlam, damardan ülkücü, milliyetçi, Atatürkçü çelik çekirdek oyu bir araya getirebilir miyiz diye baktık. Ve gördük ki %7 ânında bir araya geldi. İkinci aşamada %7-9 ve %9-16 bandı üzerinde çalışıyoruz. Üçüncü aşamada %9-16 bandını yaptıktan sonra, %16-30’luk bandı hedefliyoruz. Bunlar anketlere tam yansımadı, doğru. Önce bizi görmezden geldiler, bunun farkındaydık. Muharrem İnce hep medyanın gündemindeydi. Ben bundan çok rahatsızlık duymadım. Arkadaşlarıma, “Medya Muharrem Bey’i tüketiyor” dedim. Öyle de oldu. Medya Muharrem İnce’yi tüketti. Her yönüyle o kadar çok tartıştı ki, bu çok hızlı bir şekilde Muharrem İnce’nin tükenmesine sebep oldu. Tabiî Sayın İnce’nin de medyada bazı hatâları, fevrî çıkışları oldu. Biz ise istikrarlı bir şekilde, önce medya tarafından görmezden gelindik. Ardından medyada, “Aa, bir dakika, bir bakalım buraya da” yaklaşımı geldi. Sonra diğer rakiplerimizin, hem Sayın İnce’nin, hem listeler dolayısıyla Sayın Kılıçdaroğlu’nun, hem zâten yıpranmışlığı dolayısıyla Sayın Erdoğan’ın konuştukça daha da aşağı indiğini gördük. Şu an yukarı çıkan bir Sayın Erdoğan yok. Yukarı çıkan bir Kılıçdaroğlu da yok — hele Sadullah Ergin vakasından sonra. Yukarı çıkan bir Muharrem İnce de yok. Yukarı çıkan tek bir aday var, o da Sinan Oğan. İndiğim sâhada bunu net bir şekilde görüyorum. Vatandaşın, bugünle dün arasındaki ilgisi arasında çok büyük bir fark var. Bunu medyadaki, sosyal medyadaki etkileşimden görüyorum. Bunu katıldığım programlar sonrasında geri dönüşlerden ve anketlerden görüyorum. Önce %1,5 diyorlardı, sonra, birkaç gün içerisinde bunu %3’e çıkardılar %100 katlayarak artırdılar. Şimdi bu %3’ü, %5-6’ya çıkardılar. Yani artık hiçbir anket %4’ün, %5’in altında göstermiyor.

Ruşen Çakır: Siz “İkinci tura kalmayı hedefliyorum” dediniz. İkinci tura kalma ihtimâlinizde rakibiniz kim olacak? 

Sinan Oğan: İki tâne rakip var. Birisi Sayın Erdoğan, birisi Sayın Kılıçdaroğlu.

Ruşen Çakır: Ama iki kişi kalacak ikinci tura. 

Sinan Oğan: Ben de onu anlatacaktım. Sayın Kılıçdaroğlu’nu burada daha şanslı görüyorum. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu yanlışlarına rağmen –ki bana göre son zamanlarda çok yanlış şeyler yapıyor–, ona rağmen yine de Sayın Erdoğan’ın o aşırı yıpranmışlığının karşısında ikinci tura daha yakın bir aday gibi duruyor.

Ruşen Çakır: Kılıçdaroğlu’nun yanlışlar yaptığını söylediniz. Ümit Özdağ, Kılıçdaroğlu’nun son paylaştığı 3 dakikalık Alevî videosunu yanlış olarak tanımladı, net bir pozisyon aldı ve Lübnanlaştırma, yani siyâsetin etnisiteler ve mezhepsel olarak tanımlanması olarak târif etti. Siz bu konuda bir tavır aldınız mı, ya da bir açıklama yaptınız mı?

Sinan Oğan: Ben bir tweet attım ve “Âdil” yazdım. Çünkü devletin dini adâlettir. Devleti yönetenlerin de dinî görüşünü, mezhepsel tavrını yansıtmaları doğru değil. İnsanların sizi bilmeleri gereken yönünüz, hangi etnik kökenden geldiğiniz, hangi inanca mensup olduğunuz değil, bu devleti adâletli bir şekilde yönetip yönetmeyeceğinizdir. Vurgu yapmanız gereken şey, sizin Alevî, Sünnî, Hanefî, Caferî ya da başka bir şey olmanız değil. Vurgu yapmanız gereken nokta, sizin bu ülkeyi âdil bir şekilde yöneteceğiniz kararlılığıdır. Sinan Oğan olarak ben şu etnik kökenden gelebilirdim, şu mezhepsel kökenden gelebilirdim; bunun hiçbir önemi yok. Ben bunu bu ülkede vurgulama gereği hissetmiyorum, hissetmemeliyim. İllâ birisi sizi mezhebinizi soracaksa, ben “Peygamber Efendimizin mezhebindenim” demeyi tercih ediyorum. Siz Türk müsünüz, Kürt müsünüz, Laz mısınız, Çerkez misiniz? Hepimiz Türk’üz. Türk, burada bizim ortak adımızdır, etnik köken değil Bir Amerikan, bir Yunan, bir Fransız neyse… Adam 30 sene önce Fas’tan gelmiş Fransa’ya yerleşmiş, “Ben Fransız’ım” diyor. Bakıyorsun adam Faslı. Ama kökenine indiğinizde, evet, “Fas kökenli Fransız’ım” diyor.  Bizde ise insanların bir kısmı Türk demekten çekiniyor. “Türkiyeli’yim, Fransalı’yım” gibi uydurma şeylere gerek yok. Bizim ortak adımız Türk’tür, devletimizin dini ise adâlettir. Nokta.

Ayrıca biz laik bir cumhuriyetin evlâtlarıyız. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin laiklik ilkesini çiğnediğini de görüyorum. 

Ruşen Çakır: Şu anda Başkanlık Sistemi var. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi. 

Sinan Oğan: Türk tipi Başkanlık.

Ruşen Çakır: Evet. Siz bundan râzı mısınız? Çünkü buna tâlip oluyorsunuz. Ama bu sistem sizce doğru bir sistem mi?

Sinan Oğan: Yanlış bir sistem. Zâten benim MHP’den ikinci defâ ihrâcımın sebebi, “Hayır” kampanyasına katılmamdı. Biliyorsunuz MHP’den ihraç edildim. Mahkemeye gittim ve partime geri geldim. Sonra, “Türk milliyetçileri referanduma ‘Hayır’ diyor” diye bir kampanya başlattım. İl il gezdim ve bir daha ihraç edildim. Çünkü ben o zaman bu sistemin yanlış olduğunu, ucûbe ve garâbet dolu bir sistem olduğunu ifâde ediyordum. Nitekim öyle de çıktı.

Şimdi cumhurbaşkanı adayıyım. Eğer cumhurbaşkanlığını kazanırsam bu sistemi değiştireceğim. Bu sistemi değiştirirken, başka bir garâbeti getirmeyeceğim. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem deniyor. Depremde çöken veya çökme tehlikesi olan bir binâyı güçlendirirsiniz, değil mi? İstanbul’da yapılıyor bu. Sütunun yanına bir tane takoz sütun koyuyorlar, güçlendirilmiş oluyor. Ne yapacağız yani? Parlamenter sisteminin altına bir takoz mu koyacağız? Biz net bir şekilde, “Biz parlamenter sisteme geçeceğiz” diyoruz. Ama bu parlamenter sistem şimdi geçilecek bir sistem değil. Bir dönem sonra geçilecek bir sistem. Cumhurbaşkanlığını kazandım, “Hadi yarın parlamenter sisteme geçelim” olmaz. Bunu Anadolu’da çok kolay ve güzel bir dille ifâde ediyorlar: “Bir konu çözülsün istemiyorsan, komisyonlara havâle edersin. Komisyonlar toplanır, konuşur dağılır”. 

Şimdi Parlamento’da AKP’nin de bir çoğunluğu olacak değil mi? AK Parti Millet İttifâkı’nın çoğunluğunun olacağı gibi. Çoğunluktan kastım 300+ değil. En azından 280 olacak, 270 olacak, 250 olacak. Bu, Parlamento’da birçok şeyin ciddi müzâkerelere sebep olacağı anlamına gelir. Sistemde o kadar çok bozulan şey var ki. Cumhurbaşkanı kafasına göre kararnâmeyi dayamış, bozmuş. Biz de o bozulan sistemi kararnâmeyle düzelteceğiz. Ondan sonra parlamenter sisteme geçeceğiz.

Ruşen Çakır: Ekibinizi sormak istiyorum; çünkü bu sistemi bir müddet yürütmek gerektiğini söylüyorsunuz. Bu sistem genellikle de seçilen cumhurbaşkanı tarafından atanan kişilerce yönetiliyor; Meclis’in rolü ikinci planda kalıyor. 

Sinan Oğan: Ama seçildikten sonra hemen parlamenter sisteme geçme şansım yok. 

Ruşen Çakır: Hayır, yani onu bir veri olarak alıp soruyorum. Kimlerle yapacaksınız? Meselâ ben, dikkatimi çeken, ortaya çıkmış isimlere pek rastlamadım. Gittiğinizde yanınızda bir ekibiniz var mı?

Sinan Oğan: Var.

Ruşen Çakır: Kimler var biraz târif eder misiniz?

Sinan Oğan: Zafer Partisi’nin, Adalet Partisi’nin, Türkiye İttifak Partisi’nin ve Ülkem Partisi’nin kadroları var. Biz bir ittifâkız ve bu ittifak içerisindeki kadrolardan istifâde edeceğiz. İkincisi, ben de, Ümit Bey de eski akademisyeniz. Akademide, Türkiye’deki üniversitelerde çok ciddî kadrolarımız var. Üçüncüsü, biz liyâkati esas alacağımız için, bu hükûmet içerisinde olup, liyâkatsizlik yüzünden itilmiş, kenarda bırakılmış çok ciddî kadrolar var. Zaman zaman bize brifingler veriyorlar, toplantılar yapıyoruz. Kuracağımız bu yeni hükûmet içerisinde onların aktif olarak görev almasını isteyeceğim. Dördüncüsü, geçtiğimiz günlerde, depremle ilgili Sayın Naci Görür’den bir brifing ricâ ettim. Sağ olsun, lütfettiler ve brifing verdiler. Görüyorum ki Türkiye’de bu konuda çok ciddî bir eksiklik var. Kimse, Prof. Naci Görür başta olmak üzere uzmanları dinlemiyor. 

Beşincisi, biz uzun bir süreden beri “Sinan Oğan Gönüllüleri” diye bir hareket başlatmıştık. Yeri gelmişken ifâde edeyim; Türkiye’de ilk defâ bu gönüllü hareketini biz başlattık. Buradaki hedefimiz de Türk siyâsetine yeni kadrolar kazandırmak. Biz diyoruz ki: “Eğer Büyük Türkiye ve Kutlu Turan yolunda yürümek istiyorsanız, sinanogan.com sitesine girin, ‘Gönüllüler’ bölümünden kaydınızı yaptırın; Türkiye’yi gelecekte berâber yönetelim”. Çünkü Türk siyâseti yoruldu, yıprandı ve biz, Türk siyâsetine yeni isimler kazandırmak istiyoruz.

Ruşen Çakır: Yaklaşık kaç kişi var burada?

Sinan Oğan: Birkaç 10 bin. Öyle isimler var ki… Yani ben meselâ maaş vermeye kalksam, maaş veremem. O kadar kıymetli isimler var. Şimdi buradan söylemek istemiyorum, ama şu an çok önemli projelerde çalışıyorlar, ama gönüllü kaydını yaptırmışlar ve diyorlar ki: “Biz Sinan Oğan gönüllüsü olarak hiçbir para, hiçbir şey talep etmeden sizin bu çalışmalarınıza destek vermek istiyoruz”.  Destek veriyorlar ve mesâî harcıyorlar.

Altıncısı, yurtdışında çok sayıda insan tanıyorum. Dünya Bankası’nda, IMF’de, uluslararası derecelendirme kuruluşlarında, denetim kuruluşlarında, uluslararası büyük şirketlerde çok tecrübeli Türkler var. Hepsi çok yetkin insanlar ve bunların birçoğu Türkiye ile yatıp Türkiye ile kalkıyorlar. Kendilerine fırsat sunulsa gelip burada çalışacaklar. Onların önemli bir kısmının tecrübelerinden istifâde edeceğiz. Aslında en kolay şey kadro. 

Ben cumhurbaşkanı yardımcılarını yavaş yavaş açıklamaya başladım. Meselâ bir kadın cumhurbaşkanı yardımcısı, Sayın Sevda Özbey’i açıkladım. Şimdi üzerinde çalıştığımız ve yakında açıklayacağımız, engellilerden sorumlu, ortopedik engelli bir arkadaşımızı açıklayacağız. Yine, Türk milliyetçiliği içerisinde önemli isimlerden Hakkı Şafak Ses’i açıkladık. Biz cumhurbaşkanı yardımcılığını, daha farklı bir şekilde, farklı gruplar üzerinde çalışmalar yapacak, özellikle dezavantajlı grupları gündeme getirecek, kadın, engelli, gençlik gibi alanlarda ön plana çıkaracağız.

Ekonomi politikalarımıza gelince: Ben de ekonomistim, hem de diplomalı. Çok ciddî ekonomistlerle çalışıyoruz. İsmini vermeyeceğim, ama eğitim alanında çok simge bir isim var. Televizyonlardan herkes biliyor. Onunla görüşüyoruz. Çok büyük bir memnûniyetle, sonrasında bizimle olacak. Bunun gibi, böyle çok görüştüğümüz isimler, insanlar var. Ama bu hükûmetin hışmını da bildiğimiz için, onları zorda bırakmak istemiyoruz. Görüşüp mutâbakata vardığımız böyle çok isim var.

Ruşen Çakır: “100 gün” ya da “İlk ay” denilir. Seçilmeniz durumunda sizin en temel önceliğiniz ne olacak? Ekonomi mi, dış politikadaki bazı hususlar mı, dış ilişkilerdeki konular mı?

Sinan Oğan: Açıkçası, ben bu 100 gün, 500 gün, şu gün gibi bu tür simgesel işlerden hep uzak durdum. Ben son derece mâkul, mantıklı işler yapmaya çalışıyorum ve devleti de rayına oturtarak bu işi yapacağım. Hiçbir zaman, lâf olsun diye, gösteriş olsun diye bu işlere tevessül etmedim. Devlet yönetiminde de bir şeyi fark ediyorum: Devlet, tüm kurum ve kuruluşlarıyla rayından çıkmış. Devleti yeniden rayına oturtmak lâzım. Kurumların içi boşaltılmış. Ben şuna inanıyorum: Kurumlar güçlü olmadan demokrasi güçlü olmaz. Önce kurumlar demokrasisini geliştirmek lâzım. 

Herkes bu ülkeye demokrasi vaat ediyor. Ama kimse 12 Eylül’den kalma Siyâsî Partiler Kanunu’nu değiştirmek istemiyor. Ben de diyorum ki: “Evini pislik götürüyor, sen memleketi temizlemekten bahsediyorsun”. Önce parti içlerine demokrasi gelmesi lâzım. Parti içi demokrasi olmadan ülkeye demokrasi gelmez. 

Şimdi sizin sorunuza gelecek olursak: Bütün bu işlerin temelinde adâlet yatıyor. Bu ülkeye en önce, amasız fakatsız adâleti getireceğiz. Adâlet olmadan, “Enflasyonu düşüreceğiz” desem, adâlet olmadan olmaz; boşa düşürürüm kendimi. “Sığınmacıları göndereceğim.” Benim 1 numaralı kararnâmem bu olacak. Adâlet olmadan bu da olmaz. Biz Stalin gibi insanları trenlere vagonlara doldurup, kapıyı da dışarıdan çivileyip göndermeyeceğiz. Hukukî, adâletle, adâletle hukuk içinde göndereceğiz. Onun için, en önce adâleti sağlayacağım bu ülkede. İçinde “Adâlet” kelimesi geçen Adâlet ve Kalkınma Partisi’nin mahvettiği adâleti geri getireceğim. 

Ruşen Çakır: Bunun adımı nedir? Aklımıza mahkemeler geliyor meselâ. 

Sinan Oğan: Yargı bağımsızlığı. Ceberrut gibi Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay’ın, hâkimlerin tepesine çökmekten vazgeçeceğiz. Kesinlikle bir yandaş hâkim, yandaş savcı istemiyorum; bunu açıkça söyleyeyim. Olur da benden habersiz, benim bakanım, benim müsteşarım, benim yanımdaki yöremdeki kimse, hâkimin birisine gidip farklı bir şey isterse, “Doğrudan bana şikâyet edin” diyeceğim. Ben bunu dedikten sonra yanımda yöremde kimse buna cesâret edemez; o hâkime, o savcıya da cesâret gelir. O yüzden yargı bağımsızlığını sağlayacağız. Şimdi bakıyorsunuz: HSYK’dır, HSK’dır, şudur budur, hepsinin temelinde hükûmetin yargıyı kontrol etme amacı var. Oralardan mâkul ölçüde çekileceğiz. Oralarda karar alma alanı tanıyacağız.  Adalet bakanının yargıya müdâhale etme imkânlarını mümkün olduğunca kısıtlayacağız. Hâkim ve savcıların yaşam koşullarını ve maddî koşullarını düzelteceğiz, iş yükünü azaltacağız. Biz, teknolojiyi son derece yüksek oranda kullanan bir iktidar olacağız. Meselâ Yapay Zekâ ile bazı dâvâların görülmesini sağlayacağız. Nedir? İlk derece mahkemelerinde görülen bazı katalog suçlar var; çoğunda usûl yüzünden vakit harcanıyor, usûl hatası yapılıyor, bir üst mahkemeden dönüyor. Basit bir suçun dâvâsı 7 sene sürüyor. 7 sene sonra gelen adâlet de adâlet değildir. O yüzden biz Yapay Zekâ ile bunları yarım saat içerisinde çözeceğiz. Hâkimlerin, savcıların, adâletin iş yükü azaldıktan sonra, vicdânî reyin belirleneceği konularda hâkimler daha az dosya üzerinde daha rahat çalışacaklar. Bu da, hâkimlerin böyle banka memuru gibi çok hızlı karar verip hatâ yapmalarını azaltacak.  

Bir de şu an liyâkat sorunu var. Adâlet sağladıktan sonra liyâkati de sağlamak lâzım. Liyâkati sağlamadan adâleti sağlayamazsın. Liyâkati sağlayacağız. Sığınmacıları göndereceğiz. Âfet Bakanlığı’nı kuracağız. Vaktimiz az olduğu için hızlı hızlı söylüyorum bunları.

Ruşen Çakır: Bu adâlet kısmıyla doğrudan ilgili bir husus var — diğer adaylarla da görüştünüz bunu: Seçim güvenliği meselesi. İktidarda olmayan bir siyâsetçi olarak, Türkiye’de seçimlerin âdil, eşit bir şekilde yapılacağına inanıyor musunuz?

Sinan Oğan: Hayır. Bu çok önemli bir konu. Benim Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın İnce ile görüşmemin ve Sayın Erdoğan’dan randevu talep etmemin –ki üçünden de talep ettim, ikisi verdi, birisi bekliyor hâlâ– temelinde yatan sebep, Türkiye’de seçim güvenliğine olan inançsızlığım. Seçim güvenliği konusunda çok ciddî endîşelerim var. Ben, Türkiye’de 1 milyondan fazla bir seçmen fazlalığı olduğu kanaatindeyim. İstatistikleri inceledik; normalde olması gerekenin üstünde seçmen var — daha doğrusu yeni seçmen. 

İkincisi, deprem bölgesini terk eden 3 milyon insan var. Bunun çok cüz’î bir miktârı, 130 bini kayıt yaptırmış. 450 bini vatandaş olarak kayıt yaptırmış. Üçüncüsü, ne kadar insan öldüğünü bilmiyoruz. Onların yerine kim oy kullanacak? Kimden kastım, gizli bir şekilde, bilmiyoruz. Parmak boyasını istedik, getirmediler. Türkiye’de kaç tane Suriyeli, Afganlı, Pakistanlı oy kullanacak bilmiyoruz. O sebeple orada bir gri alan var. Biz, o gri alanın seçim sonucunu değiştirecek kadar güçlü olduğu kanaatindeyiz. Bu iktidârın, İstanbul seçimlerini 13 bin farkla alan bir mantıktan çok büyük dersler çıkardığını ve yedek bir gri oy deposu hazırladığını düşünüyoruz.

Ruşen Çakır: Peki, siz ne yapabilirsiniz bu konuda? 

Sinan Oğan: Tek başıma bunu gündeme getirebilirim. Bunu tek başıma önleyebilecek büyük teşkilâtlara sâhip değilim, ama bunun organizasyonunu yapacak cumhurbaşkanı adayları olarak bir teşebbüste bulunabilirdim, bulundum. Sayın Kılıçdaroğlu’ndan böyle bir talepte bulundum. Sağ olsun, o, bizim ilgili arkadaşlarımızın görüşebileceğini, kendilerinin bize bu konuda veri akışı sağlayabileceklerini söyledi — Sayın İnce ile de aynı şekilde. Bizim sandık görevlisi koyma yetkimiz yok. Çünkü bizi destekleyen partilerin son seçimlere girmediğini biliyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin böyle bir yetkisi var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin sandık görevlisi açığı varsa biz tamamlayabiliriz. Oy ve Ötesi diye bir grup var. Ben onlara cumhurbaşkanlığı seçimi için cumhurbaşkanlığı müşâhit kartı bastırdım, onlardan destek istedik; onları da dağıtacağız. Bizim Sinan Oğan Gönüllüleri’nin bu çalışması var. Bizi destekleyen ATA İttifâkı bileşenlerinin böyle bir çalışması var. Ve tabiî, kamuoyuna yapmış olduğumuz kamuoyunda bilgilendirme çalışma ve çabalarımız var. 

Dolayısıyla da ben iki şeyi murâd edinmiştim: Biri, kamuoyunu ve diğer cumhurbaşkanı adaylarını da bilgilendirmek. İkincisi, cumhurbaşkanı adaylarının konuşabileceklerini göstermek. Bunu başardım. Cumhurbaşkanı adayları konuşabilmeli Ruşen Bey. Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adaylarıyla ilgili, 4 aday netleştikten sonra bu konudaki ilk demeci nedir biliyor musunuz? “Birisi, terör örgütlerinin desteklediği ‘Bay Kemal’; öteki ’Yürü Muharrem’; berikini saymaya bile gerek yok”. Bu nasıl bir tavırdır? Bu nasıl bir seviyedir? Bu nasıl bir çaptır Allah aşkına? Türkiye’ye yakışıyor mu? 

Sevgili vatandaşlarım, arifedeyiz, yarın bayram, ben Cumhurbaşkanı’ndan şunu beklerdim: Sayın Cumhurbaşkanı’nın telefon edip: “Sayın Oğan, sayın cumhurbaşkanı adayı, bayramımızı tebrik ediyorum”. “Sayın İnce, sayın cumhurbaşkanı adayı, bayramımızı tebrik ediyorum”. “Sayın Kılıçdaroğlu, sayın cumhurbaşkanı adayı, bayramımızı tebrik ediyorum”. 

Ruşen Çakır: Belki yarın edecektir.

Sinan Oğan: Yani umarım. Ben şunu bekliyorum: Biz bir cenge çıkmadık. Biz, âdil bir yarış olsun ve Türk milleti kimi istiyorsa o kazansın diye çıktık. Türkiye’de ortamı germeye, insanları kutuplaştırmaya gerek yok. O yüzden ben çok temiz bir dil kullanmaya çalışıyorum; hem mizâcım gereği hem inancım gereği. Diğer adaylar kusura bakmasın lütfen ama, Türkiye’de cumhurbaşkanı adayları içerisinde en genci, en donanımlısı, en eğitimlisi, dünyayı, trendleri en çok tâkip edeni benim. Gençleri en kolay anlayacak kişi benim. O açıdan, diğerlerinden yaşça küçük olmama rağmen bu rolü üzerime aldım. Sürekli iyi şeyler vaat ediyorum, sürekli cumhurbaşkanı adaylarıyla bir diyalog ortamı yaratmaya çalışıyorum — ki halk içerisinde, tabanda kutuplaşma, kamplaşma olmasın. Evet, insanlar farklı düşünebilir. Bu, ülkenin zenginliğidir. Bu bir kavga sebebi değildir, olmamalıdır.

Ruşen Çakır: Yavaş yavaş programı bitireceğiz, çünkü bir başka yayına sözünüz var, oraya yetişmeniz gerekiyor. Yoksa daha konuşacağımız çok şey var.

Sinan Oğan: 45 dakika da rüzgâr gibi geçti. 

Ruşen Çakır: Evet, ama bayağı da bir şeyleri konuştuk aslında.

Sinan Oğan: Evet, doğru.

Ruşen Çakır: Geçen gün şöyle bir haber gördüm: ATA İttifâkı’nın, 2. tura kalamazsanız, desteklemek için şartlarınız olduğunu, İçişleri, Dışişleri Bakanlığı gibi talepleriniz olduğu söylenmişti haberde.

Sinan Oğan: Hayır.

Ruşen Çakır: O zaman asparagas habermiş.  

Sinan Oğan: Talep edeceğimiz şeyler var, ama biz böyle bakanlık falan seviyesine düşürmedik.

Ruşen Çakır: Nedir onlar?

Sinan Oğan: Birincisi, biz kalacağımızı düşünüyoruz. İkincisi, eğer kalmazsak, bizim buradaki temel yaklaşımımız millîliktir. Nedir millîlik? Örneğin, diyelim ki benim birinci hedefim %7-9 bandına çıkmak. İkinci hedefim, %9-16 bandı, üçüncü hedefim %30 ve üzeri. Varsayalım %30 ve üzeri değil de, ikinci hedefte, %9-16 bandında kaldık. Siyâset bu, olabilir. O zaman, “A İttifâkı, B İttifâkı, gelin masaya bir oturalım. Sizin desteğe mi ihtiyâcınız var? O destek bende var. Ama önce şu terör örgütlerinin uzantılarını uzaklaştırın yanınızdan. Millî bir duruş sergileyin. Ondan sonra oturup konuşalım” deriz. 

Şimdi, ilginç bir şekilde, aslında benim de elimi çok kolaylaştıran bir durum var. Yani eskiden, “Burada HDP var. Burası terör destekçisi” deniyordu. Yahu, evet, Kızıl Kürdistancılar burada; gittiler Yeşil Kürdistancıları da aldılar, yanlarına koydular. Eh peki, şimdi HÜDA PAR ne? Domuz bağı ile Konca Kuriş’i öldüren, HÜDA PAR’ın o temel yapısı olan Hizbullah’ı nereye koyacaksınız? Sayın Bahçeli tarafından “millî ve yerlî” olarak ifâde edildi, ama ben öyle düşünmüyorum. HÜDA PAR’ı son derece tehlikeli buluyorum. Hem geçmiş çağa dönük kafası dolayısıyla kadınlara, insan haklarına, kadın haklarına dönük, hem Türk Bayrağı’ndan Türk isminin çıkarılmasını söyleme cüretini göstermesinden, hem bizim sınırlarımıza dönük farklı ifâdelerinden, hem Yeşil Kürdistancı kafasından. Zamânında, 91 seçimlerinde, Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin (SHP) Halkın Emek Partisi (HEP) ile seçim ittifâkı yapıp, Leyla Zana’ları Meclis’e taşımaları ve Meclis’in ahengini, millî yapısını bozduğu o sürece benzetiyorum. Şimdi aynısını AKP yapıyor. Kızıl Kürdistancıları SHP Meclis’e sokmuştu, Yeşil Kürdistancıları da AKP Meclis’e sokuyor. Ben bunu son derece yanlış buluyorum. 

Bu sebepledir ki buradan vatandaşlarımıza çağrıda bulunmak istiyorum: Sevgili vatandaşlarım. Ne HDP’nin ne HÜDA PAR’ın yan yana bizimle yürümeyeceği, moda olan terimle tamâmen yerlî ve millî olan ATA İttifâkı’nın adayı benim: Sinan Oğan. Sizin desteğinizi bekliyorum. Bir tarafta 14 tâne uçak, bir tarafta belediye imkânları. Bir tarafta örtülü ödenek, bir tarafta devletin Hazîne yardımları. Devletin imkânları ile bu çalışmayı sürdürmeyen, YSK’nın verdiği IBAN’da biriken minnacık paralarla bu çalışmayı götüren Sinan Oğan olarak sizden istirhamım şudur: Benim sosyal medya adreslerimde IBAN bilgileri var. Lütfen DrSinanOgan hesabından bu IBAN bilgilerini alınız. Gönlünüzden ne koparsa bizim kampanyaya destek olunuz. Zîra karşımızda dev gibi bütçelerle, yanlarında terör örgütleriyle bu süreci götüren iki tâne ittifak var.

Ruşen Çakır: Evet, süremiz doldu. Bana kalsa, ben daha sizinle konuşacağım, ama sizin gitmeniz gerekiyor. Kolay gelsin, hayırlı olsun.

Sinan Oğan: Teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Çok sağ olun, geldiniz. Cumhurbaşkanı adaylarından ilk yayınımızı sizinle yaptık. Siz nasıl herkesle görüşmek istiyorsanız, biz de aynı şekilde bütün adaylarla görüşmek istiyoruz. Umarım hepsiyle de yapabiliriz. “Ummak istiyorum” diyeyim. 

Ruşen Çakır: Ruşen Bey, siz tecrübeli bir gazetecisiniz. Ben sizi Türkiye’de özgür tartışma ortamının olduğu dönemlerden, o dönemin gazetecileriyle beraber yaptığınız çalışmalarınızdan hatırlıyorum. Eskiden ne güzel Sayın Demireller, Ecevitler, Özallar, Alparslan Türkeşler, Erbakanlar, bir masanın etrâfına toplaşıp tartışabiliyordu. O nüktedan, kibar tavırlarıyla konuşabiliyorlardı. Şimdi ayrı ayrı bile gelmekte zorlanıyor. Siz “Keşke hepsi gelse” diyorsunuz. Hepsini hem ayrı ayrı, hem de hep berâber buraya alsanız, tartışsak ne güzel olur.

Ruşen Çakır: Keşke. Ama olmayacağını hepimiz biliyoruz. 

Sinan Oğan: Ben yine de hodri meydan diyeyim. Sinan Oğan olarak, ben hazır olduğumu, her cumhurbaşkanı adayına çağrıda bulunarak, dördümüzün birden memleket meselelerini konuşacağımız bir ortamda, gazetecilerin sorularını cevaplamaya hazır olduğumu ifâde etmek istiyorum.

Ruşen Çakır: Evet, bu çağrınızı ben de bir gazeteci olarak destekliyorum. Umarım Türkiye böyle tartışma ortamlarına yeniden kavuşur. Sinan Bey, bize zaman ayırdığınız için çok teşekkürler 

Sinan Oğan: Ben teşekkür ederim. 

Ruşen Çakır: Çok yoğunsunuz ve yoğunluğunuz aynen devam edecek. Size kolaylıklar diliyorum. 

Sinan Oğan: Artarak devam ediyor, evet. 

Ruşen Çakır: İzleyicilerimize de çok teşekkür ediyoruz. ATA İttifâkı cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’la yaptığımız yayını burada noktalıyoruz. Kendisine ve izlediğiniz için sizlere teşekkürler, iyi akşamlar.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.