Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Atomic Heart incelemesi: Sovyet Rusyası Soğuk Savaş’ı kazansaydı ne olurdu?

Sovyet Rusyası hakkında pek çok siyasi konudan bahsedilebilir ancak oyunlarda bu etkiyi görmek o kadar da kolay değil. Hatta neredeyse Rusya toprakları dışında oyunlara konu olabilecek bir dönem olmasına rağmen pek de işlenmemiş. Ancak Mundfish tarafından 2023 yılında karşımıza Atomic Heart olarak çıkan oyun tam da bunu teknoloji odağında işliyor. Özellikle Ukrayna-Rusya Savaşı’nın 24 Şubat 2022’de başlaması ve halen devam etmesi, oyundaki “Sovyet esintilerini” daha eleştirilebilir kıldı.

Kıbrıs merkezli ancak içinde pek çok Rus oyun geliştiricisinin bulunduğu oyun stüdyosu, oyunu sunduğunda pek çok eleştiriyle karşılaştı ancak oyun bu eleştirileri pek de hak etmiyor.

Atomic Heart 21 Şubat 2023 tarihinde PC başta olmak üzere PS4 ve PS5, Xbox Series X/S, Xbox One tarafında çıkış yaptı. Steam’de oyunun incelemelerine baktığımızda ise çok olumlu olduğunu görüyoruz. 16 bine yakın incelemesi bulunan oyunla ilgili belki de yapılabilecek en büyük ve olumsuz eleştiri bazı sistem sorunları olabilir. Özellikle çıktığı ilk gün Xbox Game Pass’e eklenmesiyle aynı hafta oyunu oynayanlardan biri olarak bıyıklı robotların üstümüze tekme ile saldırdığı sahnelerde donmalar yaşadım ve bu hem yakın dövüş dinamiklerinde sorun yaşamama neden oldu hem de performans kayıplarına.

Bu birkaç güncellemeden sonra düzelen bir sorun olsa da oyun genel anlamda başarılı dinamiklere sahip.

Sunduğu atmosfer, Sovyet dönemini buram buram hissetmenize ve yaşamanıza neden oluyor. Oyunda İngilizce dahil toplam 13 dil destekleniyor ancak Türkçe, altyazı tarafında bile desteklenmiyor. Ben İngilizce altyazı ve İngilizce dublaj olarak başladığım oyunu ilerleyen saatlerde İngilizce altyazı ve Rusça olarak orijinal dilinde oynamayı tercih ettim. Çünkü sunulan atmosferi çok daha iyi yaşamanızı sağlıyor.

Gelelim oyunun konusuna…

Yoldaş bizi alt edebilecek misin?

Oyunda birbirine “Yoldaş” diye seslenen robotları görmek şaşırtıcı olmasa gerek. SSCB’nin genel dünyasına sokan bu tabir, alternatif bir Sovyet dünyasında olduğumuzu hissettiriyor.

Oyun yukarıdaki paragraflarda da kısaca bahsettiğim gibi robotlarla insanların bir arada yaşadığı alternatif bir Sovyet döneminde geçiyor. Öte yandan da distopik bir dünya sunuyor. Normalde alışık olduğumuz bölge, dönem ve ülkelerden farklı olarak 1950’lerin Sovyetler Birliği’ne götürüyor. Yapay zekâlı robotlar, otomasyon sistemleri, insanların cyborg olması ve pek çok detay gerçekte yaşanan dünyanın çok dışında karşılıyor.

Karakterimiz bir kutlamaya giderken, kan gölüne dönen şehirde verilen görevleri yapmaya çalışıyoruz.

Bu açıdan bakıldığında aklıma direkt çok sevdiğim Wolfenstein serisi geliyor. Bu oyun serisinin 2014 yılından sonra çıkan New Order ve 2015 yılında çıkan Old Blood tarafında temelde İkinci Dünya Savaşı’nı Nazi Almanyası kazansaydı neler olurdu konusu işleniyor. Atomic Heart’ı ise bunun ters açıdan işlenişi gibi düşünebiliriz. Eğer Sovyetler 1950’lerde teknolojisini inanılmaz geliştirseydi nasıl olurdu…

Oyun elbette sadece Wolfenstein esintisi taşımıyor, yer yer BioShock, yer yer Far Cry ile benzerlik taşıyan yönleri bulunuyor. Zaten oyunun içinde doğrudan BioShock göndermesi olarak Rapture şehri de var. Ancak bunlar biraz da oyundan spoiler vermek olur o yüzden detaylara girmek istemiyorum.

Alternatif Sovyetler yapay zekâlı tuhaf bıyıklı robotların etrafınızı sarmasıyla işlerin karışmasına neden oluyor.

Atomic Heart alternatif bir dünyada geçen Sovyetler sunuyor. Distopya, bilimkurgu ve entrika kırıntılarını değil, direkt açık açık bize sunan oyun, oyunseverleri kurgusal Facility 3826’ya götürüyor. Burada robotlar bütün şehirde aktif bir şekilde kullanılıyor ve neredeyse insanların yerine geçmiş. Oyunda eski bir asker olan Sergey Nechaev karakterini oynuyoruz ve daha çok P-3 kod adıyla anılıyoruz. Sovyetler Birliği’nin yaşayan aktif nüfusunu Kollektiv olarak bilinen ortak bir projede birleştirmeyi amaçlayan “polimerizasyonun” büyük mimarı Dr. Sechenov’un sağ kolu Sergey Nechaev’in hikayesini soluksuz bir şekilde oynuyoruz.

Özel bir görev kapsamında gittiğimiz tesiste yaşanan bir patlama sonrası ve yolunda gitmeyen olaylar silsilelerinin ardından robotların insanlara saldırdığını ve en büyük düşmanlarımız haline geldiğini görmeye başlıyoruz. Bir şekilde insansı robotların dışında farklı formlardaki robotlar da insanlara saldırmaya başlıyor ve biz de bunların başında geliyoruz.

Karakterimizin yapay zekâ yardımcısı CHAR-les, temelde P-3’e entegre edilmiş akıllı bir sistem. Bu sistem tıpkı bilinçli bir insan gibi bize görevlerimizde yardımcı olduğu gibi yaşanan olayları da anlatıyor. Karakterimizin elinden çıkan sistem bir dokunaç gibi görünüyor olsa da oldukça faydalı oluyor. Geçtiğimiz mekanlardaki eşyaları bu dokunaç sayesinde saniyeler içinde topluyoruz.

Oyun farklı anlarda farklı sürprizler yapıyor olsa da kendi içinde diğer oyunlardan olumlu olarak da ayrılıyor. Bana kalırsa direkt Sovyet renklerinin kullanılması bu dünyayı sevmemi sağladı. Robotların ansızın saldırması, alışılmadık tekme ve itme hareketleri ise ayrı bir tat veriyor.

İnsan formunda iki ana robot türü bulunuyor: Biri kadın robotlar, bir diğeri ise kesinlikle kâbusunuz olacak doblolu enişte bıyıklı erkek robotlar.

İşin elbette esprili kısmı ancak kadın robotlar çoğunlukla yardımcı olan tarafta yer alıyor. Örneğin kadın robotlardan birine bir aşamada yardımcı oluyoruz ve o da bize bazı bilgiler veriyor ancak asıl düşmanlarımız ve bize uçan tekme atan bıyıklı robotlar. Bu bıyıklı robotlar ise bizi fark edince acayip bir şekilde üstümüze koşuyor ve bazen uçan bir tekme bazense gerinip attığı tokatsı yumruklarla dumura uğratıyor. Oyunda bu konuda en eleştirdiğim ve hoşuma gitmeyen dinamikten bahsetmek istiyorum.

Bu insansı robotlar size saldırdığında ya geriye kaçmanız gerekiyor ya da vuruşu savunmanız gerekiyor. Ancak saldırı hamlesini yapmışsa ne silahla vurabiliyorsunuz ne de kaçabiliyorsunuz. Oyunun yakın dövüş dinamiklerinde bir problem var. Yani akmıyor. Ancak onu da ilk birkaç saat içinde çözüyorsunuz, sonrasında hamleler geliştirebiliyorsunuz.

Bir diğer eleştireceğim şey ise oyunda belirli sınırlar dışına çıktığınızda oyunun bug’lanması. Ama bu demek değil ki absürt yerlere gidiyorum. Hayır, aksine kurşunları, silahları ve diğer mühimmatı topladığınız hammaddelerle hazırladığınız için her şey bir noktada sınırlı ve akıllıca kullanmak gerekiyor. Bazen düşmanların etrafından dolanmak istediğimde, otlara, araçların yanlarına, kayalıkların köşelerine takıldığım için oyunu eski kayıt noktasından başlatmak zorunda kaldım.

Bu belki bana özgü bir problemdir, bilmiyorum ancak oldukça sinir bozucu olduğu kesin.

Oyunu çıktığı ilk hafta oynamaya başladım ve mart ayının başlarında bitirdim. Oyun ben oynadıktan sonra yeni güncellemeler almış ve Japonca seslendirmenin yanında, bu sorunun da düzeltildiği yama notlarında yer alıyor. Oyun çıktıktan sonra ek dillerin geldiğini ve sorunların düzelmesini görmek güzel. Türkçe altyazıyı da bekliyoruz.

16-18 saat kadar oynadığım oyunda sevdiğim ve genel olarak sevmediğim yönleri sıralamak istiyorum:

Oyunun artıları:

Güzel bir teknolojik evren sunarken aynı zamanda yemyeşil ve harika bir doğayı da bizlere sunuyor. Dikkat çeken mimari yapılar da bu deneyime eklendiğinde oldukça başarılı bulduğumu söyleyebilirim.

Yapay zekâlı robotlar “yapay” değil de gerçekçi bir düşman deneyimi sunuyorken, oyundaki boss’lar sinirlerinizi hoplatıyor. Bu bir oyunda beklediğim şeyler arasında yer alıyor bu yüzden bana kalırsa artı bir yön. Boss’ları yenmek için farkı silahları ve onların da farklı modlarını kullanmak zorundasınız.

Oyundaki silahlar ise “nişancı oyunu” olduğunu kanıtlar nitelikte. AK-47’nin elbette yer aldığı oyunda bu silahı kullanmak istediğiniz şekilde modifiye edebiliyorsunuz.

Girdiğiniz her oda, geçtiğiniz her doğa harikası alan ve çiftlikler, bilimsel deneylerin yapıldığı laboratuvarlardan ofislere kadar neredeyse her yerdeki nesne ile etkileşime geçmek mümkün. Bu hem eğlenceli hem de her silahın ve diğer ekipmanın geliştirilmesi, topladığınız birimlerle geliştirildiği için oldukça iyi. Ne kadar fazla parça toplarsanız daha fazla can kiti hazırlayabilirsiniz, silaha daha fazla kurşun yapabilirsiniz ya da silahınızın alev ya da buz sıkmasını sağlayabilirsiniz.

Oyun zorlamasına rağmen bir yerden sonra alışıyorsunuz ve tek bir tuşla odanın içinde döndüğünüzde toplanabilir bütün birimleri topluyorsunuz. Bu, oyunun en beğendiğim mekaniklerinden biri.

Eldiven sayesinde farklı yetenekler kazanıyorsunuz ve bu sayede farklı yetenekleri silahlarla birleştirebiliyorsunuz. İnce düşünülmüş bu detay, oyun boyunca CHAR-les olarak bize eşlik ediyor. Eldiven ile eğlenceli saldırılar da gerçekleştirebiliyorsunuz. Elbette geliştirmek kaydıyla. İsterseniz elektrik, isterseniz buz atabildiğiniz bu geliştirmeyi sağlayan aparat, farklı düşmanlarda farklı modların kullanılmasını sağlıyor.

Retrofütüristik dünyasını başarılı hikaye anlatımıyla harmanlayan oyun buna ek olarak, hayal kırıklığına uğratmayan bir sona sahip.

Oyunda aksiyon anlarında sesin yükseldiği metal müzikler oyunu daha heyecanlı kılıyor. Yalnızca metal değil, Çaykovski gibi Rus bestecilerden de esintiler yer alıyor.

Oyunun eksileri:

Yakın dövüş ve savunma dinamikleri kullanışsız. Bana hitap etmiyor, akmıyor ve yavaş. Bir noktada alışana kadar defalarca boşa balta sallıyor, kurşun harcıyor ve kısıtlı olan canlarınızı kullanmak zorunda kalıyorsunuz.

Oyunda farklı birimlerdeki ekipmanları toplamanız gerekiyor ancak taşıma kapasiteniz var ve bunları etkileşimli bir nokta olan cihaza aktarmanız ya da aynı alana gelip yok etmeniz gerekiyor. Her kayıt noktasında bu cihazı bulmanız ve ekipmanlarınızı da ihtiyaçlarınıza göre birleştirmeniz ya da diğer depolama alanına taşımanız gerekiyor. Bu ise oyunun dinamik yapısına ket vuruyor. Nora adı verilen bu otomatları bulmanız ve neyi taşıyıp taşımayacağınıza karar vermeniz gerekiyor.

Oyunda yer alan bulmacalar eğlenceli ve birbirinden farklı birkaç çözüm yöntemi barındırsa da bir noktadan sonra aynı şeyleri yapmaktan sıkılıyorsunuz. Yine de yüzde yüz olumsuz bir yön diyemem. Belki daha az bulmaca olsaydı ya da birbirinden farklı çözüm yolları olsaydı daha eğlenceli hale gelebilirdi.

Bazı düşmanlar çok orantısız güçlüyken, bazıları tek vuruşta ölebilecek kadar zayıftı. Daha dengeli bir düşman dağılımı olabilirdi. Örneğin tekerlek ve film şeridi karışımı bir robot var. Bu robot o kadar sinir bozucu ki doğru şekilde saldırmazsanız öldürmeniz zaman alıyor. Ve sıklıkla karşılaşabiliyorsunuz.

Oyunda kafanıza göre kayıt alamıyorsunuz. Oyunun belirlediği kayıt noktalarını keşfetmeniz gerekiyor.

Sonuçta:

Oyun sıkılmadan bambaşka bir dünyaya giriş yapmayı sağlıyor. Sunduğu yapay zekâlı robot düşmanlar sonlara doğru hikaye ile bağlandığında tadından yenmiyor. İlham veren görsel tasarıma ek olarak düşmanların tarzları, afişler, çalan şarkılar, kullanılan renkler ve genel olarak karakter tasarımı içinde kaybolacağınız bir oyun deneyimi sunuyor. Bana farklı oyunları hatırlattığı için ve bunu genel anlamda başarıyla sunduğu için beğendim. Xbox Game Pass aboneliğim olduğu için bu oyunu ücretsiz oynadım ancak oyun normalde 699 TL’lik bir fiyat etiketiyle satılıyor.

SPOILER UYARISI:

Oyunun kabaca sonlarına doğru aslında zihnimizin bulandırıldığı, bazı anılarımızın silindiği ve bilinçli bazı anıların yüklendiği ortaya çıkıyor. Eski bir asker olduğumuz için pek çok uzvumuzu kaybetmişiz ancak eldiven yani CHAR-les sistemi sayesinde tekrar hayata dönmüşüz ve bu sayede yetenekler kazanmışız. Bu sırada hikayenin işleyişi olarak karımızın olduğunu öğreniyoruz ve bölüm sonu canavarı olarak karşımıza çıkıyor. Karımız bir balerin ve robota da aktarılmış bu yetenekler. Karımızın aslında bilinci ya da bir diğer değişle yetenekleri, şeytani olarak insanları öldürmek için kullanılan bir robota ve ikizinin olduğu bir makineye dönüştürülmüş. Bu detay oyundaki en çarpıcı detaydı.

Eğer oynamadıysanız Atomic Heart ile benzer bir dünya sunan oyunlar şu şekilde sıralanabilir:

BioShock serisi(Infinite)
Doom
Deus Ex
Prey
Wolfenstein: The New Order
Fallout 3
We Happy Few
System Shock 2
Dishonored

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.