Yarım yüzyılı deviren İstanbul Müzik Festivali, 1 Haziran’da müzikseverlerle buluştu. 17 Haziran’a kadar devam edecek olan festivalde cumhuriyetin 100. yılına özel programlar ve etkinlikler düzenlenecek. Müzikseverleri farklı isimler ve orkestralarla buluşturan festivalin direktörü Efruz Çakırkaya ile festivali konuştuk.
Müziğe ilginiz nereden geliyor? Bu yolculuğunuz nasıl başladı?
Bildiğim en eski müzik hayali annemin sesi sanırım, çok güzel bir sesi vardı, hep şarkı söylerdi ve klasik müziğe de özel bir ilgisi vardır. Aslında her türlü müziğin bol bol dinlendiği bir ailede büyüdüm. Bunun mutlaka bir etkisi vardır diye düşünüyorum. Çok arzu etmeme rağmen konservatuvar eğitimi alamadım, fakat ailem bu sevdamda beni hep destekledi, özel dersler almamı sağladı. Üniversitede İtalyan Dili ve Edebiyatı okudum. O dönem “Orff-Schulwerk” yaklaşımı ile ilgili çalışmaları ülkemizde ilk başlatan müzik eğitimcisi de olan; değerli hocam Muzaffer Arkan’ın Ankara Devlet Konservatuvarı’ndaki derslerine konuk öğrenci olarak katıldım. İtalya’da yüksek lisans eğitimimi tamamlayıp döndükten sonra kader ağlarını ördü diyelim yakın bir arkadaşımın vasıtasıyla Bilkent Senfoni Orkestrası’nın (BSO) bir yönetici aradığını öğrendim. Sanırım konuya büyük bir ilgim ve potansiyelim olduğunu gördüler, böylece BSO’da meslek hayatıma başladım. Orkestranın sezon konserlerinin programlanması, yurtiçi-yurtdışı turne organizasyonları, CD kayıtları, eğitim programları vb. gibi birçok farklı alanda altı yıl çalıştıktan sonra İstanbul’a taşınmaya karar verdim ve burada sektördeki tanıdıklarımı aramaya başladım. Tam o dönemde festival direktörlüğünün ikinci yılında, yeni bir ekip kurma hazırlığında olan –bir diğer öğretmenim, sevgili mentorum Yeşim Gürer Oymak’la yollarımız kesişti ve onun daveti ile sevinçten uçarak İstanbul Müzik Festivali’ne, festivalin direktör yardımcısı olarak transfer oldum. Zorlukları, sevinçleri ve sayısız heyecanları ile birlikte dirsek dirseğe 10 yıl çalıştıktan sonra kıymetlim Yeşim İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın genel müdür yardımcısı pozisyonuna atandı, ben de son beş yıldır festivalin direktörü olarak bayrak yarışını sürdürüyorum.
İlk hangi müzik festivaline katılmıştınız?
İlk kez 2005 yılında 33. İstanbul Müzik Festivali’ne geldim. O yıllarda Bilkent Senfoni Orkestrası için çalışıyordum ve festivalin o dönem direktörü şimdi Borusan Kocabıyık Vakfı Genel Koordinatörü olan sevgili Ahmet Erenli idi. Aya İrini Müzesi’nde gerçekleşen konseri, mekânın büyüsünü unutmam mümkün değil.
Bu sene 51’incisi düzenlenecek İstanbul Müzik Festivali’nin direktörlüğünü yapıyorsunuz. Yarım asrı devirmiş bu festivalde direktör olmak size kendinizi nasıl hissettiriyor?
Mesleğe başladığım zaman, bir gün böylesi kıymetli bir görevi hayal bile etmemiştim ne yalan söyleyeyim. Ülkenin en köklü, en prestijli klasik müzik festivalinin direktörü olmak gerçekten gururla ve büyük bir sorumlulukla taşıdığım bir unvan. Müziğe, sanata, kültürel üretime merakım ve tutkum, bana sıra dışı bir hayat sundu. Ben de bana tanınan bu kıymetli fırsatın çok çalışarak hakkını vermeye çalışıyorum.
Birçok farklı yerde gerçekleşecek olan festival 25 konserden ve 60’tan fazla sanatçıyı barındırıyor. Müzikseverleri bu sene nasıl bir festival bekliyor?
Bu topraklarda yaşayan tüm halkların yeniden doğuş mucizesi olan cumhuriyetin sıra dışı reformları ile başlayan kalkınma, eğitim ve aydınlanma seferberliğinin, akılcılık, bilimsellik, eleştirel düşünce, bağımsızlık, barış, insan sevgisi ve eşitlik gibi her biri, bir diğerini tamamlayan önemli ideallerini hatırlayacağımız, cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını kutlayacağımız çok özel bir festival programı hazırladık.
Bu yıl Borusan Holding sponsorluğunda gerçekleştireceğimiz 51. İstanbul Müzik Festivali programında bu görkemli kutlamaya ve cumhuriyetin en önemli toplumsal reformlarından biri olan eşitlik ilkesi ışığında cumhuriyetin ilanı ile güçlenen Türk kadını imgesine odaklandığımız bir çerçeve çizdik. Asırlar boyunca Anadolu topraklarında yaşamış birçok önemli kadın figürden ilhamla yazılan eser siparişlerinden, cumhuriyetimizin ilk yıllarında yapıtlarını vermiş geleneksel Türk müziği ile İstanbul tangosu bestecilerine, günümüz klasik müzik dünyasının yıldız solistlerinden prestijli orkestralarına ve disiplinlerarası projelere uzanan çok renkli ve çok sesli bir festival programı sunacağız müzikseverlere. Ulu önder Atatürk’ün geleceğimizin teminatı olarak gördüğü gençlerimiz de festivalimizin ana kahramanları olacak.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
51. İstanbul Müzik Festivali birçok sanatçıya ev sahipliği yaptığı gibi birçok müziksevere çeşitli bir müzik şöleni şansı sunuyor. Bu sene ise festival programında cumhuriyetin 100. yılına özel olarak geliştirilen yeni projeler olacak. Biraz detaylandırabilir misiniz?
Bu yıl rekor sayıda yeni eser dinleyeceğiz festivalde. Sekiz eser dünya prömiyerini, dört eser ise Türkiye prömiyerini yapacak. Cumhuriyetin 100. yılı kutlamaları şerefine, festivalin siparişi üzerine yazılan çok özel projeler var programda. Çağımızın en üretken bestecilerinden Fazıl Say, cumhuriyetimizin 100. yılı kutlamaları çerçevesinde “Dünya Anne” başlıklı yeni bir proje yarattı. Sevgili Fazıl’ın, Nilgün Marmara, Gülten Akın, Birhan Keskin, Sezen Aksu gibi bu topraklarda yaşamış; hüzünlerini, umutlarını, barış arzularını, iyiliği, huzuru, karanlığı ve aydınlığı dizelerine taşımış sembol şairlerin şiirlerinden esinle bestelediği yeni şarkılarını Serenad Bağcan’ın güçlü sesinden dinleyeceğiz. Festival izleyicileri ile Atatürk Kültür Merkezi ve Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda gerçekleştirilecek iki konserde buluşacak projede; başarılı caz sanatçıları Ferit Odman (davul) ve Volkan Hürsever (kontrbas) Fazıl’a eşlik edecek.
Türk edebiyatının en güçlü kalemlerinden Yaşar Kemal’in destansı romanı “Binboğalar Efsanesi”, 1940’larda Çukurova’nın tükenen bir Yörük obasının yaşadıklarından esinlenerek 1971’de yayımladığı romanında, kadim bir kültürün yok oluşunu ve bu süreçte insanın çaresizliğinin boyutlarını dile getirmişti. Asırlardır konar göçer olarak yaşayan Yörüklerin yerleşik yaşam düzenine zorlanmalarının ve yaşadıkları baskıların yarattığı sonuçları anlatan usta yazarın; bir toplumun varlık mücadelesini, kendi kimlik, kültür ve yaşam biçimlerini korumaya yönelik gayretlerini ve tutunma çabalarını sahici bir acıyla yansıttığı romanı Binboğalar Efsanesi, multidisipliner bir müzikli tiyatro uyarlamasına dönüşecek.
Festivalin en heyecan verici konserlerinden biri olacak Kadınlar Yeterince Bekledi’de ise festivalin siparişi üzerine Hollanda, Türkiye ve İran’dan kadın besteciler Meriç Artaç, Kate Moore ve Aida Shirazi tarafından yazılan üç bölümlük eser dünya prömiyerini yapacak. Besteci Meriç Artaç, Anadolu kültürünün en esrarengiz mitolojik kahramanlarından biri olan Şahmeran’dan ilhamla yaylı çalgılar dörtlüsü, soprano ve duduk için eserin ilk bölümünü besteledi. Kate Moore ve Aida Shirazi ise yaylı sazlar dörtlüsü, soprano, kemençe ve kanun için besteledikleri iki ayrı bölümden birini, yine gücü ve cesaretiyle karşımıza çıkan Ortaçağ kadın figürlerinden, Bizanslı başrahibe, şair, besteci ve ilahi yazarı Kassia’ya ve gazeteci yazar Suat Derviş’e adadı. Toplam üç bölümde birleşen, üç farklı besteci tarafından, üç önemli kadın karaktere ithaf edilen eserin librettosunda, kadın hikâyelerine verdiği önemle bilinen başarılı gazeteci ve yazar Ece Temelkuran’ın imzası bulunuyor.
Yarının Kadın Yıldızları konseri de bu yıl, festivalin Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) desteğiyle cumhuriyetin 100. yılı onuruna sipariş ettiği ve genç müzisyen Cem Esen tarafından bestelenen eserin dünya prömiyerine sahne olacak. Sevgili Cem’in viyolonsel ve piyano için yazdığı “A Piece to Joy, Op.33” isimli eseri yine fondan destek alacak genç müzisyenlerimiz seslendirecek.
Ve son olarak festivalin cumhuriyetin 100. yılında, ülkemizin erken dönem tango bestecilerine saygı duruşunda bulunacağı Cumhuriyet Tangoları konserinde izleyiciler, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası şefi ve besteci Hasan Niyazi Tura’nın festivale hediye ettiği, ilk defa dinleyici karşısına çıkacak yeni bir enstrümantal tango eseri dinleme fırsatı bulacak.
Çocuklar ve yetişkinler için düzenleyeceğimiz ücretsiz felsefe atölye ve sohbetleri ile de birlikte düşünmeye, tartışmaya, birbirimizi anlamaya alan açacağız. Farklı yaş gruplarına hitap eden iki atölye, çocukları doğanın içinde felsefeyle tanıştıracak. 8-10 ve 9-12 yaş grubuna yönelik olarak eğitmen ve felsefeci Dr. Özge Özdemir’in Barışı Birlikte Düşünelim atölyesinde çocuklar, Fenerbahçe Parkı’nda, festivalin odaklandığı cumhuriyetin tamamlayıcı ilkelerinden biri olan evrensel barış hakkında düşüncelerini ifade edip birbirlerini dinlediği bir fikir yolculuğuna çıkacaklar.
Ülkemizin yetiştirdiği en önemli felsefecilerden biri olan akademisyen ve yazar Ioanna Kuçuradi hocamızın önderliğinde ve Türkiye Felsefe Kurumu’nun işbirliği ile düzenleyeceğimiz söyleşilerin ilk gününde ahlâk ve etik konularını işlerken, ikinci gününde insan hakları meselesini farklı yönleriyle tartışacağız. Daha iyi ve adil bir dünya düzeninin nasıl kurulabileceğini hep birlikte düşünmek için 10 ve 11 Haziran’da Salon İKSV’de gerçekleşecek söyleşilerde buluşacağız.
Konservatuvar öğrencileri, konserleri her sene olduğu gibi ücretsiz takip edebilecek. Öğrenciler ise bu yıl yine tüm İKSV etkinliklerinde 10 TL’lik Eczacıbaşı Genç Bilet uygulamasından faydalanabiliyor. İKSV her zaman gençlere avantajlar sağlıyor. Bu yıl festivalin bir başka odak noktası ise gençler. Gençler ile çalışmak nasıl bir his? Festivale gelecek olan dinleyiciler gençlerin hangi çalışmaları ile karşılaşacak?
Öncelikle festivalde bu yıl pek çok genç solisti ağırlayacağız. Meriç Artaç, Kate Moore, Aida Shirazi ve Cem Esen gibi genç bestecilerin eserlerini dinleyeceğiz. Müzik eğitimi alan, geleceğini bu sanat dalına adayan ve müziksever tüm gençlerin festival konserlerine erişiminin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Gençlerle bir arada olmak, onların dünyasını anlamaya çalışmak hem algımızı açıyor hem de geleceğe dair müthiş bir umut veriyor.
Uzun yıllardır çocuklar, gençler ve aileler için ücretsiz etkinlikler, atölyeler ve konserlere festival programımızda yer veriyoruz. Özellikle Hafta Sonu Klasikleri serisi ile şehrin kamusal alanlarında gerçekleştirdiğimiz ücretsiz konserlerle her yaştan izleyicinin klasik müzik konserlerine erişimini kolaylaştırmaya, belki rastlantısal olarak o gün konserin düzenlendiğini parkta bulunan İstanbullulara tatlı bir sürpriz olarak sunmaya, klasik müziğin çoksesli büyülü dünyasının perdelerini herkes için aralamaya çalışıyoruz.
Diğer taraftan hayatın çok hızlandığı, gelişen teknolojinin yaşantımıza kattığı süratle sadece gençlerin değil orta yaş ve üzeri jenerasyonun bile aralıksız dikkat süresinin düştüğü bir yüzyıldayız. Standart bir klasik müzik konseri formatını düşünelim, en az 45 dakika kıpırdamadan, konuşmadan, telefonuna bakmadan bir koltukta oturmak özellikle gençler için gerçekten zor. Aynı şekilde sahne üstünde de dünyayı bambaşka algılayan, yepyeni bir kuşak var. Tüm dünyada bu anlamda bir değişim söz konusu. Konser salonları, festivaller “izleyici geliştirmek” konusunda yenilikçi programlar ve içerikler üzerinde kafa yoruyor. Gece kulüplerinde, sıra dışı mekânlarda, elektronik altyapı üzerine canlı çalınan klasik müzik performansları sunuluyor, izleyicinin rahat hareket edebileceği, sahnede olanın bir parçası hissedebileceği, hem müzik dinleyip hem etrafıyla iletişim kurabileceği, müziğin ritmini özgürce yakalayıp tadını çıkaracağı konser formatları uygulanıyor. Bu bağlamda biz de son birkaç yıldır dünyadaki benzer akımları takip ederek kendi festivalimizde nasıl bir içerik sunabiliriz diye çalışıyorduk. Nihayet bu yıl, cumhuriyetin 100. yılını kutladığımız festival programımızda gençlere daha fazla alan açmak ve onlara bu heyecan verici konser formatını hediye etmek düşüncesiyle; gençlerin yine gençler için sahnede olacağı “Disko Klasik” serisini başlatmaya karar kıldık. Çoksesli müziğin olağanüstü büyülü bir dünyası var. Gençleri bu dünyaya önyargısız yaklaşmaya, özgürce müziğin tadını çıkarmaya ve klasik müzikle dans etmeye çağırıyoruz – çünkü bu gerçekten mümkün!
Festivalde 2018’den bu yana TSKB’nin desteğiyle devam eden Yarının Kadın Yıldızları serisi bu sene de genç kadın müzisyenlerin eğitimlerine katkı sağlayacak. 2018’den beri devam eden bu desteği detaylı bir şekilde anlatabilir misiniz?
Uzun yıllar boyunca yurtdışında sürdürdüğü eğitimi için burs arayan sayısız genç müzisyenden pek çok mesaj aldık. İKSV’nin farklı ödül ve destekleri vardı ancak festivalin böyle bir burs sağlama imkânı yoktu. Bu gençler için ne yapabiliriz diye düşündüğümüz bir dönem, festivalimizin kadim gösteri sponsorlarından Türkiye Sınai Kalkınma Bankası ile kafa kafaya verdik ve her alanda kadın istihdamına son derece önem veren ve farkı burslar da sunan TSKB ile festival içerisinde bir eğitim destek fonu projesi oluşturmaya karar kıldık. 2018’den bu yana TSKB desteği ile sürdürdüğümüz Yarın Kadın Yıldızları Eğitim Destek Projesi ile 90 genç kadın müzisyenin hayallerine giden yolda yanlarında olduk. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını kutladığımız ve cumhuriyetin en önemli reformlarında biri olan eşitlik ilkesi ile güçlenen Türk kadını imgesine odaklandığımız bu anlamlı festival programında, bu projenin daha da güçlenerek büyümesi bizi gerçekten çok gururlandırıyor. Projeye önemli bir ek daha oldu bu yıl; yine TSKB desteğiyle cumhuriyetin 100. yılı onuruna başarılı piyanist ve besteci genç müzisyenimiz Cem Esen “A Piece to Joy, Op.33” isimli bir eser sipariş ettik. Viyolonsel ve piyano için yazılan eseri, 11 Haziran’da Süreyya Operası’nda düzenleyeceğimiz konserde projeye seçilen yıldızlarımız seslendirecek. Atamızın teminatı olarak gördüğü yeni nesillere biz de çok inanıyoruz ve onları her alanda desteklemeye de devam edeceğiz.
İstanbullular için İKSV’nin festivalleri hep ayrı bir yerde olmuştur. Geçtiğimiz senelerde olduğu gibi bu senede müzik rotası olacak. Bu sene müzik rotası Balat’ta. Balat’ın müzik rotası olmasına karar verirken nelere dikkat edildi?
2016’dan beri sürdürdüğümüz, festivalin en çok ilgi gören serilerinden biri olan Müzik Rotası her yıl şehrin farklı bir semtinde, birbirine yürüme mesafesinde bulunan sıra dışı mekânlarında müzikseverleri İstanbul’un gizli hazinelerini müzikle keşfetmeye davet ediyor. Restorasyonu uzun süre devam eden Bulgar Kilisesi’nin yenilenmiş yüzüyle hizmete açılması sonrası, her birinin geçmişi Osmanlı İmparatorluğu dönemine uzanan çok değerli yapıların olduğu Balat bir süredir aklımızdaydı. Semtin ve şehrin en dikkat çekici ikonik yapılarından biri olan Kızıl Mektep’in (Özel Fener Rum Ortaokulu ve Lisesi) enfes bir salonu olduğunu da öğrenince aradığımız rota oluşturuldu! Vakfımızın değerli dostu Laki Vingas’ın yardımı ve her yıl desteğini esirgemeyen Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin izniyle Aya Dimitri Rum Ortodoks Kilisesi’ni de rotaya dâhil ettik. İstanbul’un çok katmanlı kültürel, dini ve etnik yapısına dikkat çektiğimiz; şehrin en kıymetli dini mabetlerinde ve tarihi yapılarında düzenlediğimiz serinin sonunda bu yıl bir de ücretsiz konser sunacağız. Saat 18.00’de Balat Sahili Akşemsettin Parkı’nda gerçekleştirilecek The Sarkozy Trio’nun neşeli Macar Roman ezgileriyle günü coşkuyla bitireceğiz. Tüm müzik severleri bekliyoruz.