Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Amnesia: The Bunker incelemesi | Bir savaşın ortasında yaratıklarla kapışmak mı? Neden olmasın!

Amnesia serisi, Frictional Games imzalı, ilk olarak 2010’ların başında piyasaya sürülmesiyle karşımıza çıktı. Karanlık, depresif ve melankoli saçan bu oyun, ürkütücü hikaye örgüsüyle de kısa sürede popüler hale geldi. Üç ana oyunu olan ve beş kısa hikayeden oluşan oyun serisi, her versiyonda farklı bir dönemin işlenmesiyle dikkat çekiyor. Örneğin Amnesia: The Dark Descent, 1839’da geçiyor ve ana karakterimizin hafızasını kaybetmesiyle başlıyor. Sonra kabus gibi bir hikayenin içine giren karakterimiz hayatta kalmaya çalışıyor.

Oyun için bir DLC yayınlanmasının (Amnesia: Justine) ardından 2013’te Amnesia: A Machine for Pigs geldi. İlk oyunun devamı niteliğinde görülen oyun, bu sefer 1899’un Londra’sında geçiyor. Aynı ortamda ancak başka karakterlerle oyunu oynuyorsunuz.

2020’de yayınlanan Amnesia: Rebirth ise yine ilk oyunun hikayesine odaklanıyor. Ancak 6 Haziran 2023’te yayınlanan Amnesia: The Bunker 1916’da geçiyor ve bir Fransız askeri olan Henri Clement’in hikayesine odaklanıyor.

Amnesia serisinin yeni oyunu The Bunker için Birinci Dünya Savaşı dönemine gidiyoruz. Bir askeriz ve cephede düşmanlardan kaçarken, zaman zaman da savaşırken, bir sığınağa giriyoruz ve olaylar başlıyor. Aslında öncesinde başlamış da biz yeni öğrenmeye başlıyoruz. Karakterimiz aldığı darbeye bağlı travmadan kaynaklı eski anılarını hatırlamıyor ve topladığımız mektup, günlükler ve notlar ile yaşanan olayları anlamaya çalışıyoruz.

Yani klasik Amnesia… Hafıza kaybının ardından geçmişi hatırlayarak ana hikayeyi öğrenmeye başlayacağız.

Genel anlamda dinamikleri iyi olan Amnesia: The Bunker, kayıt alma noktasının tek bir yer olması ve enerji tankerine (jeneratöre) sürekli benzin bulup doldurmanız gerekmesiyle biraz can sıkıyor. Bahsettiğim dinamik elbette kişisel bir yorum. Bu durumu beğenenler de olabilir. İşin gerginleşen ve eğlenceli hale getiren kısmı da o ancak bazen bazı odalarda çok zaman harcanıyor ve kısıtlı olan envanter sebebiyle benzin bidonunu almak için bazen sargı bezlerini ya da diğer ekipmanları yere atmak zorunda kalıyorsunuz. Sonra gidip benzini doldurup, tekrar aynı noktaya gelip yere attığınız ürünleri toplamanız gerekiyor. Kısacası kaynak yönetimi oyunun en önemli mekaniklerinden biri. Bu bir noktadan sonra yorucu olsa dahi oyunu bitirmek, zorlasanız 4 saat kadar sürüyor.

Oyunu normal zorlukta oynayarak ve bazen karanlık çöktüğü için (!) yavaş yavaş odalar arasında gezerek ve yaratıktan kaçarak, 4 saatte bitirdim. Yani belki de kolayı seçerseniz oynama süreniz değişebilir.

Farklı oynanışları olsa da sonu hep aynı biten oyun, kasvetli havasıyla da o dönemi sevenler için iyi bir deneyim sunuyor. Oyun 6 Haziran’da 235 TL’den çıktı ve kısa süre içinde pek çok kişi oyunu oynayarak hakkında incelemeler yazdı. Steam’de binin üzerinde yer alan incelemede ortalama “çok olumlu” olarak görülüyor. Yakın zamanda Xbox Game Pass kütüphanesine de eklendi.

Oyun şu şekilde özetleniyor:

“Amnesia: The Bunker, terk edilmiş bir 1. Dünya Savaşı sığınağında geçen bir birinci şahıs korku oyunudur. Karanlıkta dolanan bunaltıcı dehşetlerle yüzleş. Silah ara ve elindekileri iyi kullan. Işıkları ne pahasına olursa olsun açık tut ve oradan sağ çık.”

Oyunun DNA’sında ise eski Amnesia’ların etkisi olsa da Outlast ve Resident Evil etkisini de göz ardı etmemek gerekiyor. Oyunun neredeyse tamamı sığınakta geçiyor ve gün ışığını görmek için gerçekten çabalamak gerekiyor.

En göze çarpan şey ise el fenerinin mekanik şekilde çalışan ve gerçekten de 1900’lü yıllarda kullanılan bir alet olmasıydı. Tek sorun ise bu el fenerinin oldukça sesli çalışması. Sesli çalışmasının kötü yanıysa peşinizde yer alan yaratığın sese karşı duyarlı olması ve eğer jeneratörünüzün yakıtı bittiyse ve etraf karardıysa bu el fenerini kullanmak zorunda olmanız. Kullandığınız anda sesleri bulunduğunuz yerden dinlemeye başlıyorsunuz. Ağzından salyalar akan bu korkunç yaratığın peşinizden gelip gelmediğini kontrol etme isteği ise zifiri karanlığa dönen sığınakta bir başka sığındığınız liman haline geliyor.

Çünkü etraf karardığında yaratık bir şekilde belirli olmayan bir zamanda ortaya çıkıp size saldırmaya çalışıyor.

Outlast benzeri oyunlardaki gibi saklanmak, peşinizdeki yaratıktan korunmayı ya da görünmez olmayı sağlamıyor. Çünkü Bunker’daki yaratık farklı bir mekanikle işliyor. Yani saklansanız da bazen tam gaz koşsanız da sizi yakalayabiliyor. Çok kısıtlı olan mermilere güvenerek bu yaratığı öldürmek isteyenlere ise kötü bir haberim var: Öldüremeyeceksiniz. Yani oyunda bu kaçtığınız yaratıktan büyük hasar alıp ölebiliyorsunuz ancak o ölmüyor. Belki birkaç denk getireceğiniz kurşun bu canavarı yavaşlatır ancak öldürmez.

Bunker’da genel olarak Birinci Dünya Savaşı dönemindeki sargı bezleri, mekanik aletler ve ekipmanlar sıklıkla kullanılmış. Girdiğiniz odalarda işinize yaramayacak ya da ekipman olarak toplayamayacağınız eşyalarla bile dilediğiniz gibi etkileşime girebilmeniz oyunun tuzu biberi oluyor.

Oyunda geniş bir silah seçeneği yok zaten Amnesia serisinin “silahlarıyla ünlü olma” gibi bir iddiası yok. Serinin önceki oyunlarına kıyasla Bunker’da silahın olması daha önceki oyunları oynayanlara tuhaf gelse de bence bu gerekli bir detaydı ve eklenmesi oldukça iyi olmuş. (güvende hissettiriyor)

Envanter sistemi de kiminin hoşuna gidecek kiminin ise sinirini bozacak cinsten. Çünkü oyunun başında size sunulan ekipman alanıyla oyunun sonunda genişleterek bitirdiğiniz noktada en fazla 3-4 eşya daha fazla alabiliyorsunuz. Bazı ekipmanlar ise birbiriyle birleştiriliyor ve yeni bir silah ya da canınızı artırmak için sargı bezine dönüşebiliyor. Tabii onları toplarken, yakıtı envanterde tutabilecek kadar yeriniz varsa. Çünkü eğer yakıt tankerini dolduracak bir yakıt bulduysanız koşarak jenaratöre gidiyor ve onu doldurmak istiyorsunuz, yani elinizde molotof kokteyli yapacak ekipmanı bu şekilde saniyeler içinde yere atarak kaybedebilirsiniz! Ya da sizi kabus haline gelebilecek devasa saldırgan yamyam farelerden kurtarmayı sağlayacak bir et parçasını çantanızdan atmak zorunda kalabilirsiniz.

Kim bilir belki de oyunu jeneratörü çalıştırmadan oynamak ve el feneriyle tamamlamak isterseniz, eğer öyle olursa benzin bulup sürekli bir aynı noktaya götürmek zorunda kalmazsınız. Eğer bu şekilde oynamak isterseniz, Steam’de başarım kazanabilirsiniz.

Oyunun sonu ise genel deneyime kıyasla zayıf kaldı. Çünkü zaten sığınakta kapana kısıldığımız andan itibaren farklı talimatlarla oradan çıkmak için birkaç ekipman arıyoruz ve onları oyun içinde “zamanla” buluyoruz. Sonunda ise şaşırtan ya da ters köşe yapan bir taraf yok. Bunker korku ve gerilim oynanışı açısından yepyeni bir şey sunmuyor ancak bu tarz oyunlarda daha önce çok da görmediğimiz “immersive-sim” tarzında bir oynanışa yakın şeyler sunuyor. Kaynak yönetimi, önünüze çıkan problemlerin potansiyel farklı çözümleri olması güzel. Bunun üzerine her oyunun birbirinden farklı olması oyunu tekrar oynanabilir kılıyor ve bence türe yeni şeyler getiriyor. Steam’de alınabilecek “daha uygun fiyatlı” kalan oyunlardan sayabileceğimiz oyunu Game Pass kullanıyorsanız oradan da (sadece abonelik fiyatına/-/ücretsiz)deneyimleyebilirsiniz. Eğer ki silah dinamiklerine odaklanan ya da daha korkunç bir hikaye arıyorsanız Amnesia: Bunker size uygun değil. Yine de serinin diğer oyunlarını oynamış ve sunduğu evreni seven biriyseniz oyun sizi tatmin edecektir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.