Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Dindar Kürtleri kim kucaklayacak?

PKK’nın Abdullah Öcalan’dan sonra 1 numaralı ismi Cemil Bayık’ın seçim sonrası bir medya organına verdiği söyleşide “Dindar Kürtler” mevzusuna odaklandı. Ruşen Çakır, Bayık’ın “AKP, dindar insanları suistimal ediyor, etrafına topluyor. Buna karşı mücadele etmek lazım. Bu toplumu kucaklayamazsanız Türkiye’de sonuç alamazsınız” sözlerinden hareketle “Dindar Kürtleri kim kucaklayacak?” sorusuna yanıt aradı. Çakır’a göre AKP, söylemleri ve politikaları ile dindar Kürtler’den oy almayı planlıyor.

Yayına hazırlayan: Selin Işık

Merhaba, iyi günler. Bundan tam 29 yıl önce, Türkiye’de 1994 Yerel Seçimleri’nden bir süre sonra bir yaz vakti, Alevilik üzerine Milliyet gazetesine bir yazı dizisi yapıyordum ve o sırada Alevi kuruluşlarıyla görüşmek için de Avrupa’ya gitmiştim. Almanya’da özellikle çok sayıda görüşme yapıyordum. Tesadüfen Berlin’de yapılacak “Demokratik İslam Kongresi” diye bir toplantının duyurusunu gördüm -bu PKK’ya yakın yurtdışına çıkan bir gazetede gözüme çarptı ve atladım gittim. Bu PKK’nin örgütlediği bir olaydı. Türkiye’den az sayıda ama genellikle bölgeden, yani Irak’tan, Suriye’den, İran’dan birtakım isimlerin bir araya geldiği bir toplantıydı ve toplantı tamamen Kürtçe yapılıyordu. Hiçbir şey anlamazken Abdullah Öcalan’ın toplantıya yolladığı ses kaydını dinlettiler ve Öcalan orada “demokratik İslam” çizgisini anlattı, İslam tarihinden referanslar verdi vesaire, şu bu… Neye uğradığımı şaşırdım, çok büyük bir sürpriz olmuştu. Milliyet’e bunun haberini yaptım, manşetten girmişti ama tabii manşetin nasıl girdiği ayrı bir hikâye…

Bu olaydan tam 20 yıl sonra yani 2014’te Diyarbakır’da, 10-11 Mayıs’ta bir toplantı yapıldı, “Demokratik İslam Kongresi” diye. Bu sefer artık aynı perspektifteki olay Diyarbakır’da gerçekleşti ve buraya Öcalan’ın yine mesajı yollandı, İmralı’dan devletin denetiminde, devletin onayıyla bir mesaj ve Öcalan orada da ilginç bir şekilde Arabi Selefi akımlarla İrani Şia akımlara karşı halkı önceleyen bir İslam anlayışını toplantıya katılanlara bir şekilde telkin etti.

Bu olay 1994, tam Refah Partisi’nin yükselişte olduğu, yerel seçimde de bunu gösterdiği ve Türkiye’de ve dünyada İslamcılığın siyasette ağırlık kazandığı bir dönemdi. PKK’nın da Soğuk Savaş’ın bitmesiyle beraber son söylemden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladığı bir dönemdi. Ve burada bir şekilde İslam realitesiyle karşılaşan bir PKK olayını gördük. Türkiye’de bilindiği gibi Kürtler ortalama olarak bakıldığı zaman bayağı dindar bir topluluktur. Ama buna karşı da PKK hareketi başından itibaren, daha Marksist ve materyalist bir çizgide hareket etti. Özel olarak din konusunda, dine yönelik olarak negatif olmasa bile pozitif hiçbir şey yapmadı. Buna rağmen belli bir örgütlenmeye geldi ve tıkandı. O tıkanıklığı aşmak için de 90’lı yıllardan itibaren dine bakışını, özellikle Kürt dindarlığına bakışında belli bir yumuşamaya gitti. Bu yumuşama tabii ki sadece PKK’nın ve Öcalan’ın yaptığı değil, ona bağlı olarak da yasal hareketlerde de kendisini gösterdi. Özellikle 2015’te HDP’nin çok ciddi bir yükselişe geçtiği dönemlerde, orada işte çok daha aktif bir dindar katılımı olduğunu görüyoruz.

 Özellikle ilk seçimde, haziran seçiminde dilini “Türkiyelileşme” adı altında tüm Türkiye’ye, ama aynı zamanda Kürt dindarları kucaklama yolunda çok ciddi bir faaliyet vardı. Birtakım isimler öne çıktı. Partide milletvekili olarak, üst düzey yönetici olarak birtakım isimler mesela Altan Tan, Ayhan Bilgen, hep bu dindarlara yönelişin birtakım simgesel isimleri oldular. Ve her dönemde HDP içerisinde ya da HDP öncesi partilerde -ama esas olarak HDP’de- dindar, muhafazakâr, hatta İslamcı kimlikleriyle tezahür etmiş isimler oldu. Mesela en son dönemde baktığımızda Hüda Kaya, Ömer Faruk Gergerlioğlu ilk akla gelen isimler ya da Nimetullah Erdoğmuş gibi isimler… 

Şimdi ama işin rengi biraz değişmiş gibi. Araştırdım, soruşturdum, bilenlere danıştım ve şu aşamada baktığımız zaman HDP-YSP listesinden seçilmiş isimler muhafazakâr kimliğiyle, dindar kimliğiyle öne çıkmış isim pek yok. Ömer Faruk Gergerlioğlu var ama Ömer Faruk Gergerlioğlu, İslamcı kimliğinden ziyade insan hakları savunuculuğu yönüyle öne çıkmış bir isim. Ama yine de onu katabiliriz. Bir başka isim Mehmet Kamaç var, Diyarbakır’dan seçildi. İnsan ve Özgürlük Partisi’nden -ki insan ve özgürlük partisi Hizbullah’ın Menzil kolunun devamı olarak biliniyor. Yani nasıl HÜDA PAR, Hizbullah ilim koluyla irtibatlı olarak görülüyorsa, İnsan ve Özgürlük Partisi de ona rakip ve zamanında ilimle çatışmış olan Menzil grubundan bir isim, zaten bu yüzden de hapis yatmış bir kişi Mehmet Kamaç. Ama onun da İslamcı kimliğinden ziyade diğer Kürt partileriyle yapılan ittifak kapsamında alındığı söyleniyor, onu bir not olarak da düşmek lazım ama İslamcı bir kimliği olan bir kişi olarak o karşımızda. Bunun dışında baktığımızda mesela Batman’da Nurten Ertuğrul vardı, kıl payı kazanamadı, seçilemedi. Onun bir altında -o da seçilemedi tabii- DİAYDER başkanı vardı Ekrem Baran. DİAYDER Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği biliyorsunuz. Bunlar Ekrem Baran’ın da dahil olduğu kişiler, bayağı hapis yattılar ve davaları sürüyor. Ekrem Baran bildiğim kadarıyla bir buçuk yıl hapis yattı. Ama o da seçilmesi zor bir yerden seçilemedi. 

Bütün bunları neden anlatıyorum? Önümüzdeki dönemde çok daha ciddi bir şekilde, Türkiye’nin gündeminin bir yerinde dindar Kürtleri kazanma meselesi söz konusu olacak. İktidarın bu konuda bir hamlesi olduğunu biliyoruz. HÜDA PAR’ı kendi bünyesine aldı, AKP listesinden seçildiler, dört milletvekili çıkardılar, bu önemli. Buna zamanın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bir “devlet projesi” olarak bunu tanımlamıştı. HÜDA PAR’ın bu şekilde iktidar tarafından içselleştirilmesi, önümüzdeki dönemde Kürt sorunu bağlamında, Güneydoğu’da HÜDA PAR’ın da bir şekilde dahil olacağı birtakım müdahalelerin olacağı anlamına geliyor. Bunu hiç yabana atmamak lazım. Dindarlık Kürtlerde, Kürt seçmende çok öne çıkan bir özellik. Buna yatırım yapacak iktidar -zaten AKP’nin belli bir gücü hep vardı. Orada her zaman için ya HDP’nin

ardından ya da HDP’nin önünde bazı bölgelerde önde, bazı bölgelerde gerisinde geldi ve bölgede ikinci parti zaten AKP. Bazı yerlerde birinci, onu biliyoruz. Şimdi önümüzdeki dönemde, bu konuyu çok daha fazla gündemine alacak. Şunu da özellikle vurgulamak lazım: LGBTİ meselesini, Erdoğan başta olmak üzere iktidar sözcülerinin bu kadar çok kullanıyor olması ve bunu sürekli tüketiyor olmasını bu boyutunu hiç yabana atmamak lazım. Özellikle dindar Kürtlerde bu konu bir şekilde alıcı buluyor ve HDP-YSP’nin bu konuda LGBTİ haklarına sempatik yaklaşması yolunda çıkan haberler ve açıklamalar, birtakım kırılmalara yol açıyor. Erdoğan burada bir damar bulmuşa benziyor ve bunu işlemeye devam edecek. Ve önümüzdeki süreçte göreceğiz, Anayasa değişikliği meselesinde de bu konuyu gündeme getirirken dindar Kürtlerden de -mesela bir referandum söz konusu olacak olursa- destek almayı bayağı bir kafasına koymuş olsa gerek.

Beni bu yayını yapmaya iten esas mesele Kandil’den gelen bir açıklama aslında. Cemil Bayık PKK’nın fiilen birinci kişisi -Öcalan’ı saymazsak. Kendilerinin bir televizyon kanalına uzun bir röportaj vermiş, seçim değerlendirmesi yapmış ve onu bir yayın organı özetleyerek yayınlamış. Ben de oradan gördüm. Orada baştan çıkartılan husus, Kürt milliyetçileriyle ilgili lafları, onun da tabii ki bir anlamı var ama bence o söyleşide ettiği bazı laflar var ki altını çizmek lazım, o da tam bahsettiğim husus: dindar Kürtler meselesi. Diyor ki:

“AKP dindar insanları suistimal ediyor. Etrafına topluyor. Buna karşı mücadele etmek lazım diyor. Bu kesim Türkiye’de güçlüdür, büyük bir kesimdir. Bunu göremez, buna göre bir siyaset geliştiremez, bu toplumu kucaklayamazsan, aranıza dahil etmezsen, Türkiye’de sonuç alamazsın.”

Seçim değerlendirmesinde Cemil Bayık gibi bir ismin, bu konuyu bir şekilde gündeme getirmesinin hiç yabana atılacak bir husus olmadığı kanısındayım. Cemil Bayık, “Erdoğan yaptığı suistimale engel olmak için Öcalan’ın demokratik İslam perspektifini hayata geçirelim” diyor. İşte burada, Kürt hareketinin seçim değerlendirmelerinde yaptığı -en azından Kandil’den bu gözüküyor- en önemli değerlendirmelerden birisi dindar Kürtlerle aradaki makasın açıldığı tespiti ve bunun kapatılması gerektiği. Bunu bir yere ciddi bir şekilde not etmek lazım ve önümüzdeki dönemde bu arayı kapatmak için, yapılanları telafi etmek için, HDP ya da YSP artık ne olursa oralardan birtakım hamleler gelmesini bekleyebiliriz. Fakat ortada çok ciddi bir sorun var. Bunu kimlerle nasıl yapacaklar? Çünkü birtakım kırgınlıklar oluşmuş. Yaptığım araştırmalara göre çok sayıda HDP-YSP listelerinden aday adaylığı başvurusu yapan, muhafazakâr kimliğiyle öne çıkmış ismin ya reddedildiği ya da seçilemeyecek yerlere konulduğu söyleniyor. Kendilerini tam olarak temsil edilmiş hissetmedikleri iddiası var. Onun dışında yapılan değerlendirmelerde -zaten hep söylenen, aslında HDP’nin de kendi açısından söylediği bir husus var-  örgütün toplumla, tabanla bağlarında birtakım sorunlar olduğu. İşte burada din hususu, İslam hususu önümüze çıkacağa benziyor. Çok ilginç bir şekilde daha fazla bu konulara vurgu yapıldığına tanık olabiliriz. Çünkü yapılan çok merkezi anlamda yapılan saptamalar buna işaret ediyor.

Bunu nasıl yapacaklar, nasıl edecekler? HÜDA PAR ile karşı karşıya geldiklerinde ne olacak? Bunu açıkçası şu anda kestirmek çok mümkün değil. Ama önümüzdeki uzun bir süre Kürt hareketinin daha dini vurgulu birtakım söylemlere sahip çıkması, bunların önünü açması ya da dindarları rahatsız edebileceklerini düşündükleri çıkışları yapmaktan geride durmaları gibi bir olay söz konusu olabilir. Bu da tabii ki çok ciddi bu hareketin içerisinde, kadrolarında bir başka kırılmaya yol açabilir. Çünkü çok ince dengeler var bunun içerisinde, sol hâlâ çok güçlü, Sünni İslam’ın dışında Alevi Kürtler de çok ciddi bir şekilde bu hareketin içerisinde varlar… Bütün bunların hepsini bir uyum içerisinde taşıyabilecek bir liderlikle şu aşamada görüldüğü kadarıyla gözükmüyor. Mesela Selahattin Demirtaş içeriden aktif siyasete ara verdi ya da bıraktı. Bırakmadan önce yaptığı açıklamalarda bu konulara çok özen gösteriyordu -fark edenler olmuştur. Bir İslami dili kullanmaya, yeri geldiğinde kullanmaya çok dikkat ediyordu ve hatta bu yüzden de bazı kişiler ve çevreler tarafından eleştirildiği de oluyordu. Şu haliyle bakıldığı zaman HDP çevresinde bu kesimleri tekrar güçlü bir şekilde partinin, hareketin içerisine aktif bir şekilde katabilecek kadrolar şu aşamada pek göze çarpmıyor. Önümüzdeki dönemde bunun olup olmayacağına bakacağız. Ama tabii ki burada esas bakmamız gereken hususlardan birisi de, iktidarın bu konudaki hamlelerinin ne olacağı. Sadece HÜDA PAR’la yapılacak bir iş değil. Koca bir Diyanet İşleri Teşkilatı var, çok ciddi vakıflar var, tarikatlar var, cemaatler var. Bütün bunları seferber edildiği bir döneme tanık olabiliriz ve önümüzdeki dönemde birçok farklı kesimin dindar Kürtleri kazanma anlamında bir rekabete gireceğini düşünüyorum. 

Bu arada tabii bir nota da düşmek lazım. Bu rekabete -yani iktidar ve HDP diyelim şu haliyle bakıldığı zaman- AKP’yle HDP arasındaki rekabet dindar Kürtleri kazanmak için başlayan ve kızışacağa benzeyen rekabet, aynı zamanda bir yakınlaşmayı da beraberinde getirebilir mi?

Bunu da çok ciddi bir soru olarak gündeme taşımak lazım. Yani Kürt hareketinin bir şekilde muhalefetten, var olan kurumsal muhalefetten uzaklaşıp iktidara doğru belli ölçülerde yakınlaşması ihtimalinde de -ki şu aşamada hiç yok gözüküyor ama asla olmayacağı söylenemez- dindar Kürtler bir tür arabuluculuk yapabilirler. Bunu da erken bir saptama olarak kayda geçirmek istiyorum. 

Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.