Manchester City’den Barcelona’ya transfer olan İlkay Gündoğan, The Players’ Tribune‘e yazdığı “Teşekkürler City” başlıklı mektupla eski takımına veda etti. Medyascope Spor’dan Uğurcan Kanca sizin için çevirdi.
İlkay Gündoğan: “Hepinizi hayatımın sonuna kadar hatırlayacağım”
Sevgili City,
Buraya ilk geldiğimde çocuğu olmayan ve bir sürü hayali olan genç bir adamdım. İnanması zor ama yedi yıl sonra, tüm hayallerini gerçekleştirmiş bir baba olarak buradan ayrılıyorum.
Bugün acı tatlı bir gün. Vedalar asla kolay değildir ama bu takımla çok daha zor. Grup sohbetimizde çocuklara ayrılacağımın haberini vermek zorunda kaldığımda çok duygulandım. Dürüst olmak gerekirse hepsini özleyeceğim. Ama buradan şampiyon olarak ayrıldığımı söylemekten mutluluk duyuyorum ve kalbimde kulübe duyduğum sevgiden başka bir şey yok. Kaç futbolcu üçleme yapan bir takımın kaptanı olarak veda edebilir?
Başardıklarımız inanılmaz. Burada geçirdiğim yedi yılda beş Premier Lig şampiyonluğu, İki FA Kupası ve bir tane de Şampiyonlar Ligi kazandım. Ama bunlar sadece kazandığım kupalar. En çok hatırlayacağım şey takımın içindeki duygu, özellikle de bu sezonki, futbolda hiç böyle bir şey yaşamamıştım…
Genelde oldukça çekingen bir insanımdır. Açılmam biraz zaman alır. Ancak bu takımla ilgili en güzel şey, ne kadar baskı altında olursak olalım hepimizin birbirimizle şakalaşırken rahat hissetmemizdi. Antrenmanlarda ceza sahasında 5’e 2 oynardık ve benim en sevdiğim şey Ruben Dias ile şakalaşmaktı. Sanırım genelde basit bir oyuncu olduğum için, biraz teknik gösterdiğimde çocuklar bana “Zidane” demeyi çok komik buluyorlardı.
Ne zaman iyi bir seans geçirsem, Rúben bana “Zidane” diye seslenirdi.Ben de derdim ki, “Hayır, hayır, bugün Pirlo’ydum. Yarın Zizou olacağım.”
Her gün gülüyorduk ve bu futbolda nadir görülen bir şeydir. Bu sezon bizi birbirimize çok daha fazla yakınlaştırdıkları için eşlerimize ve partnerlerimize gerçekten teşekkür etmeliyim. Grup sohbetlerinde çok sayıda barbekü düzenlediler ve bu büyük bir fark yarattı. Bu şimdiye kadar parçası olduğum en yakın takım oldu ve sanırım Şampiyonlar Ligi kupasını nihayet kaldırabilmemizin bir nedeni de bu.
Benim için Şampiyonlar Ligi son 10 yıldır biraz takıntı haline geldi. Aslında biraz değil. Gerçekten bir saplantı oldu. Dortmund takımım 2013’te finalde Bayern’e yenildiğinde yıkılmıştım. Final kaybetmek gibi bir duygu yoktur. Cidden 10 yıl boyunca peşimi bırakmadı. O zamandan beri kariyerimde verdiğim her karar o kupayı kaldırmakla ilgiliydi. City’ye bu yüzden geldim. İki yıl önce Chelsea’ye karşı finali kaybettiğimizde korkunçtu. Geçen sezon Etihad’da Madrid’e karşı oynadığımız yarı finalde yedek kulübesindeydim ve bu benim için belki daha da zordu. Pep takımı açıkladıktan sonra yalnız kalmak için odama gittim ve evet… Tek kelimeyle yıkılmıştım. Bunu çok istiyordum, anlıyor musunuz?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Bu sezon bir şeyler oturdu. Başaracağımızı biliyordum. Sadece Şampiyonlar Ligi’ni kastetmiyorum. Premier Lig, FA Cup, her şey. Haftalar geçtikçe her şeyin mükemmel bir şekilde sıralandığını hissettim. Arsenal’in 10 puan gerisindeyken bile ligi kazanacağımızı biliyordum. Kevin, Kyle, John, Phil, Bernardo ve Ederson gibi oyuncularla zaten uzun yıllardır çok güçlü bir temelimiz vardı ama Erling ve Jack gibi karakterleri de eklediğinizde bu bize başka bir avantaj sağladı.
Jack Grealish’in bazı medya kuruluşları tarafından çok yanlış anlaşıldığını söylemek istiyorum. Futbolda tanıdığım en iyi adamlardan biri. Etrafında olmak çok eğlenceli ve çok alçakgönüllü. Bu sezonki başarısından dolayı çok mutlu oldum çünkü büyük bir kulübe büyük paralar karşılığında gelmenin nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Bu sezon başka bir seviyeye çıkmak için çok çalıştı ve bizim için harikaydı.
Sonra Erling Haaland var. Dürüst olmak gerekirse buraya geldiğinde ne bekleyeceğimi bilmiyordum. Dortmund’da attığı golleri ve gördüğü ilgiyi görünce gruba uyup uymayacağını merak ediyorsunuz. Ama onu tanıdığımda, bir insanın nasıl bu kadar yetenekli olabileceğine ve her gün daha da iyi olma isteğine sahip olabileceğine çok şaşırdım. Asla tatmin olmuyor. Onun için sınır yokmuş gibi hissediyorum. Messi ve Ronaldo onun ulaşabileceği seviye için tek kıyaslama.
Hayatımda kişisel düzeyde büyük bir fark yaratan bir diğer kişi de ikinci kalecimiz Stefan Ortega’ydı. Almanlar olarak pek çok ortak noktamız vardı ve geçen yıl boyunca her gün birlikte espresso içmemiz bile daha fazla açılmama yardımcı oldu. Eğer o burada olmasaydı, aynı sezonu geçirebileceğimi sanmıyorum. Futbolda çapalara ihtiyaç duyarsınız ve Stefan benim için bu çapaydı. Ayrıca bu sezon Kevin De Bruyne ile çok daha yakınlaştım. Onunla her konuda konuşabileceğimi hissettim ve takım arkadaşlarınıza iş arkadaşından daha fazlası olarak güvenebileceğinizi bilmek gerçekten büyük bir fark yaratıyor.
Soyunma odasında sahip olduğumuz karakterlerle, sahaya her çıktığımızda kazanabileceğimize dair çok fazla güvenim vardı. Takım arkadaşlarınıza gerçekten güvendiğinizde, korkmadan veya hiçbir şeyi fazla düşünmeden basitçe oynayabiliyorsunuz ve o zaman sihir gerçekleşiyor. Belki de bu yüzden bu sezon bu kadar çok kilit gol atabildim.
(Merak edenler için söylüyorum; evet, Everton’a karşı o falsoyu yapmak istedim. Biraz tekniğim var. Ruben’e sorabilirsiniz!)
Tüm sezon bir film gibiydi. Ama finalin İstanbul’da olmasından daha iyi bir son hayal edebileceğimi sanmıyorum. Benim ve ailem için biraz eve dönüş gibiydi. Uçağın şehrin üzerine iniş için geldiğini ve pencereden dışarı baktığımda dedemin memleketinde bir Şampiyonlar Ligi Finalinde City’nin kaptanı olacağımı fark ettiğimi hatırlıyorum.
Otele giden otobüse bindiğimizde Scott Carson’ın yanında oturuyordum ve belli ki o da 2005 yılında AC Milan karşısında 3–0 geriden gelen Liverpool takımının bir parçasıydı.
Dedi ki, “Merak etmeyin çocuklar. İstanbul’a her geldiğimde bir Şampiyonlar Ligi kupasıyla ayrılıyorum.”
Hahahah. Scott kadrodayken kaybetmemiz mümkün değildi sanırım.
Tek sorun finalin yerel saatle 22:00’ye kadar başlamayacak olmasıydı, yani otelde oturup düşünmek için tüm günümüz vardı. Telefonumu kapattığımı hatırlıyorum çünkü gelen mesajları okumak bile istemiyordum. Kestiremedim bile. Televizyon izleyemedim. Çok gergindim. Otel odasında maçı kafamda yaklaşık 500 kez oynadım. Bunu istiyordum. Belki de çok istiyordum.
Hiç unutmayacağım bir şey de Pep’in ısınmadan sonra soyunma odasında beni kenara çekip Kyle Walker’ın çocuklarla konuşması için biraz zaman ayırmamı söylemesiydi. Bence bu grubumuz ve sahip olduğumuz özel duygu hakkında çok şey anlatıyor çünkü Kyle maça başlamayacaktı.
Kyle’ın hepimizi ne kadar çok sevdiğini söylediğini hatırlıyorum ve “Bu her zaman benim hayalimdi. Çıkın ve hayallerimi gerçekleştirin.” dedi.
Maç hakkında fazla bir şey söyleyemem. Hâlâ bir bulanıklık var. İtiraf etmeliyim ki en iyi oyunumuzu oynamadık. Sanırım hepimiz biraz tereddütlüydük. Ama tüm şampiyonların yaptığı gibi kazanmanın bir yolunu bulduk.
En çok hatırladığım şey hakemin düdüğünü çaldığı andı. Attığımız golle yere yığıldım. Bu çok fazlaydı. Başımı çimlere koydum. Her şeyi sindirmeye çalışıyordum. Ayağa kalktığımda ilk gördüğüm şey etrafımda gözyaşları içinde oturan tüm Inter oyuncularıydı. Bu duyguyu çok iyi biliyordum ve yanlarına gidip onlara sezonlarıyla gurur duymaları ve savaşmaya devam etmeleri gerektiğini söyledim. Bu benim için her şeyi bir perspektife oturtmaya yardımcı oldu. Bir final sırasında marjlar çok incedir. Her şey kolayca tersine dönebilirdi.
Mücadelenin her zaman bir değeri vardır.
Yıllar süren başarısızlık, zaferi bu kadar ezici ve tatlı kılan şeydir.
Sahanın diğer ucundaki çocuklara doğru yürüdüğümü hatırlıyorum ve gördüğüm ilk kişi Stefan’dı. Uzun süre birbirimize sarıldık ve işte o an beni gerçekten etkiledi. Ben ağlamaya başladım. O da ağlamaya başladı. Çok yoğun bir mutluluk ve en önemlisi rahatlama hissiydi.
Pep’in tek söyleyebildiği, “Başardık. Başardık. Başardık.”
Karıma ve kalabalığın içindeki aileme gittim ve onlar da “Başardınız. Başardınız. Başardın.” dediler.
Ama hayır. Aynen Pep’in dediği gibiydi. Biz başardık.
Her hayalin arkasında bir aile vardır ve onlar da en az oyuncu kadar önemlidir. Ailem bize iyi bir hayat sunmak için çok çalıştı. Babam bir bira şirketinde kamyon şoförüydü. Annem bir yüzme salonu kafesinde aşçıydı. Büyükbabam Almanya’ya ilk olarak madenlerde çalışmak için gelmiş. Orada tüm dünyanın önünde bir şampiyon, bir Gündoğan olarak durmak benim için çok büyük bir duyguydu.
Şunu söylemeliyim ki Pep olmasaydı bunların hiçbiri mümkün olmazdı.
Nasıl oynamamız gerektiği konusunda o kadar talepkâr ve yoğun olduğu zamanlar oluyor ki zihinsel olarak biraz zor olabiliyor. Ancak herkes aynı sayfada buluştuğunda ve sahada uyum içinde olduğumuzda, onun sistemi o kadar etkili ki neredeyse zahmetsiz hissettiriyor.
Pep ile aramda her zaman yakın bir bağ hissettim.
Bir keresinde bana şöyle demişti: “Keşke 11 orta saha oyuncusuyla oynayabilseydim. Hepiniz oyunu beş adım önden görebiliyorsunuz.”
Pep’le yaptığım en zor telefon görüşmelerinden birinde ona ayrılacağımı söyledim. Tek yapabildiğim teşekkür etmekti. Sadece bu sezon ya da tüm kupalar için değil, beni ilk etapta buraya getirdiğiniz için. Dortmund’da sezon sonunda dizimden sakatlandığımda ve ameliyat olmam gerektiğinde City’nin benimle anlaşmaktan vazgeçeceğinden çok endişelenmiştim. Ama Pep beni telefonla aradı ve “Merak etme, bu hiçbir şeyi değiştirmez. Seni burada istiyoruz. Ne kadar uzun sürerse sürsün seni bekleyeceğiz.”
Bu komik isimli sessiz adam Manchester’a büyük paralar karşılığında geldiğinde ve açılış töreninde koltuk değnekleriyle topalladığında taraftarların ne düşündüğünü tahmin edebiliyorum.
Söyleyebileceğim tek şey….
Buraya tek ayağımla topallayarak geldim ama buradan bulutların üzerinde uçuyormuşum gibi hissederek ayrılıyorum.
Üçlemeden ve Manchester yağmurundaki muhteşem geçit töreninden sonra kendi kendime şöyle düşündüm: Bundan daha iyisi nasıl olabilirdi ki? Daha fazla ne başarabilirdin? Nasıl daha mükemmel bir şey yazabilirdin?
Ve cevap şuydu: Yazamazdın.
Sanırım Pep, City’ye birlikte gelip birlikte ayrılacağımızı umuyordu ama kararımı anladığını biliyorum. Eminim onun çocukluk kulübüne gidiyor olmam da yardımcı oluyordur. Umarım yakında bir Şampiyonlar Ligi Finalinde yeniden bir araya geliriz.
Eğer taşınacak olsaydım, dünyada mantıklı olan tek bir kulüp vardı. Ya Barcelona ya da hiçbir şey. Çocukluğumdan beri bir gün o formayı giymeyi hayal ettim. En üst seviyede birkaç yılım daha olduğuna eminim ve Barcelona’yı hak ettiği yere getirmeye yardımcı olmak istiyorum. Eski dostum Lewa ile yeniden bir araya geleceğiz ve uzun süredir hayranlık duyduğum başka bir teknik direktörün altında oynayacağım için heyecanlıyım. Xavi ile bu proje hakkında konuştuğumuzda bana çok doğal geldi. Karakter olarak aramızda ve oyuna bakış açımızda çok fazla benzerlik görüyorum.
Barcelona’da çok fazla baskı olacağını biliyorum. Ama ben baskıyı severim. Konfor alanımdan çıkmayı seviyorum. Kolay bir iniş aramıyordum. Yeni bir meydan okuma arıyordum. Bir sonraki bölüm de bununla ilgili.
Barcelona formasıyla oynamak için sabırsızlanıyorum. Ama önce Manchester City hakkında son bir söz söylemek istiyorum. Tüm takım arkadaşlarıma, çalışanlara ve özellikle de taraftarlara doğrudan seslenmek istiyorum….
Barcelona’ya giden İlkay Gündoğan’dan Manchester City’e veda mektubu: “Hepinizi hayatımın sonuna kadar hatırlayacağım”
Her zaman City’li olacağımı bilmenizi istiyorum. Bu bağı hiçbir şey koparamaz. Bu mümkün olan en yüksek seviyede bir aşk.
Tek söyleyebileceğim teşekkür etmek.
Beni (bazen çok zorlayarak) yüksek seviyelere iten antrenörler, böylesine güzel bir futbol oynamak için her şeylerini feda eden takım arkadaşlarım, bizi desteklemek için binlerce kilometre yol kat eden taraftarlar, bana bu iddialı projenin bir parçası olma şansı veren kulüp ve bizi sağlıklı tutmak için inanılmaz bir iş çıkaran tüm doktorlar ve fizyoterapistler sayesinde bu hayalleri yaşadım.
Eminim çoğu insan bu inanılmaz dönemin gollerini, asistlerini ve finallerini hatırlayacaktır. Ama ben biraz daha farklı bir şeyi hatırlayacağım.
Evet, futbol zaman zaman sansasyoneldi.
Ama insanlar daha da iyiydi.
Hepinizi hayatımın sonuna kadar hatırlayacağım.
Her şey için teşekkür ederim.
Saygılarımla,
İlkay
Yazan: İlkay Gündoğan
Çeviren: Uğurcan Kanca
Editör: Kubilayhan Kavrazlı
Kaynak: The Players’ Tribune