İYİ Parti’de işler neden iyi gitmiyor?

Ruşen Çakır, İYİ Parti’nin seçimden bu yana büründüğü sessizliği değerlendirdi. Seçimin CHP’den sonra en büyük kaybedeninin İYİ Parti olduğunu söyleyen Çakır, ezeli rakibi MHP’nin de gerisinde kaldığını söyledi. Akşener’in başbakan olamadığını, istediği bakanlıkları alamadığını hatırlatan Çakır, “İYİ Parti’de işler neden iyi gitmiyor?” sorusuna yanıt aradı.

Yayına hazırlayan: Selin Işık

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. İYİ Parti’den konuşmak istiyorum; ama işin ilginç tarafı İYİ Parti pek konuşmuyor. Seçimden bu yana nedense sessizliği tercih etmiş bir İYİ Parti var. Dün Kemal Can ile yaptığımız “Haftaya Bakış”ta bu konuya biraz değindik. Ama orada söylediklerimi biraz daha geliştirmek istiyorum. Çok ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye’nin en iddialı partilerinden birisiydi İYİ Parti. Meral Akşener, “Başbakan olacağım”diyordu ve bayağı da, “Merkez sağın yeni lideri olabilir mi?” ya da “Merkez sağı yeniden inşâ edebilir mi İYİ Parti?” derken, sonuçta seçimin CHP’den ve Kemal Kılıçdaroğlu’dan sonra bence en büyük kaybedeni İYİ Parti oldu. Çünkü bir önceki seçimde aldığı oyun biraz altına düştü. Milletvekili sayısı pek değişmedi. Ama en önemlisi, –“ezelî rakîbi” diyelim– Milliyetçi Hareket Partisi’nin gerisinde kaldı — böyle bir durum. Gerçekten seçim öncesinde bir ara, kamuoyu araştırmalarının –şimdi bunu dediğimde gülenler olacak tabiî; ama yine de söyleyelim– yüzde 15 ve üstünde gösterdiği olmuştu İYİ Parti’yi — ama olmadı. İYİ Parti seçimden yenik çıktı. “Yenik çıktı” derken, Meral Akşener yine milletvekili de olamadı; çünkü Cumhurbaşkanı Yardımcılığı bekliyordu, o da olamadı. Bakanlık beklentileri gerçekleşemedi. Meclis’te muhâlefetle birlikte çoğunluk edilemedi. O günden bugüne de İYİ Parti’nin çok fazla sesinin çıktığını görmüyoruz. Kongre yapmış olmasına rağmen, o kongre de aslında olabilecek en sâkin kongrelerden birisi oldu: Tek aday, tek liste. Bir önceki kongrede birilerinin üzeri çizilmişti, bir tartışma yaşanmıştı. Ama bu kongrede o da olmadı. Meral Akşener yeniden tartışmasız bir şekilde genel başkan seçildi ve İYİ Parti karşımızda duruyor. Ama karşımızda da durmuyor, ortada pek gözükmüyor. Şu hâliyle baktığımız zaman, açıkçası İYİ Parti adına ekonomideki önemli gelişmeler hakkında Ekonomi Politikaları Başkanı Bilge Yılmaz’ın sosyal medyadaki önemli paylaşımlarını saymazsak, ortada İYİ Parti adına pek konuşan da yok. Arada sırada, “Yerel seçimlerde ittifak olsun mu olmasın mı? CHP’yle ittifak yapalım mı yapmayalım mı?” diye, genellikle olumsuz açıklamalar yapan isimler karşımıza çıkıyor — partinin değişik kademelerinden isimler, kimi zaman milletvekili, kimi zaman grup başkanvekili vs.. Genellikle de, dediğim gibi, CHP’yle seçim ittifâkına çok sıcak bakmadıklarını dile getiriyorlar. 

Dün Kemal’le burada iki seçeneğin olabileceğini konuştuk: birisi tabiî ki pazarlıkta el yükseltmek ya CHP’den çok daha fazla şey istemek olabilir. İkincisi de kaybı en az zararlı kayıpla atlatmak. Yani şöyle söyleyeyim: Geçen seçimde ne oldu? İYİ Parti ittifakla girdi ve kaybetti. Yani milletvekili seçimine kendisi girdi, ama cumhurbaşkanlığı seçimine ittifakta girdi, kaybetti. Halbuki bir önceki seçimde Meral Akşener kendisi aday olmuştu, az da olmayan bir oy almıştı ve kaybetmişti; ama esas kaybeden tabiî ki Muharrem İnce’ydi, CHP’ydi. Burada öyle olmadı; istemeye istemeye destekledikleri Kılıçdaroğlu kaybedince onlar da kaybetmiş oldular. Şimdi, yerel seçimlerde, “Zâten kazanma ihtimâli çok fazla yok” düşüncesiyle bağımsız girme, tek başına girme önerisini ortaya atıyor olabilirler. Çünkü 2019’da yerel seçimlerde CHP ve İYİ Parti’nin ittifâkına büyükşehirlerde, CHP adaylarının olduğu yerlerde özellikle HDP de dışarıdan destek vermişti ve CHP çok büyük bir başarı göstermişti. Şu halde, bugünden bakıldığında, Yeşil Sol Parti yerel seçimlere kendi başına gireceğini ısrarla vurguluyor. Yani başka parti adaylarını desteklemeyeceğini söylüyor. Bu durum zâten büyükşehirlerde, İstanbul’da, Ankara’da, belki İzmir’de, ama özellikle Adana, Antalya, Mersin gibi HDP seçmeninin güçlü olduğu yerlerde, CHP adaylarının ya da ortak adayın kazanma ihtimâlini bayağı bir zorlaştırıyor. Dolayısıyla İYİ Partililer şunu diyor olabilirler: “Nasıl olsa biz de destek versek CHP adayı kazanamayacak. Bizim adayımız da kazanamayacak. Ortak aday çıksa bile. Bâri kendimiz girelim.” Ama o zaman tabiî şöyle bir seçenek var: Ne kadar oy alacakları önemli olacak. Eğer İYİ Parti önümüzdeki yerel seçimlerde son genel seçimlerde aldığı oydan da az bir oy alırsa, gerçekten durum vahim olacak İYİ Parti için. Şu hâliyle baktığımız zaman, İYİ Parti bugün var ama yok. Ne dediği bilinmiyor. Muhâlefet partisi olduğunu kabul ediyoruz, ama güçlü bir muhâlefeti –ki hiçbirisi yapmıyor– İYİ Parti de yapmıyor. Yani burada şunlar şunlar yapılırken İYİ Parti yapmıyor diyecek bir hâlimiz yok. CHP kendi derdine düşmüş, iç tartışmalarla uğraşıyor. Gelecek. DEVA, Saadet zâten yok hükmünde. HDP-Yeşil Sol Parti hem mahkemenin sonucunu bekliyor, hem yeniden yapılanmanın hesaplarını yapıyor ve kendi kabuğuna çekilmeyi tercih etti. İYİ Parti de, şu hâliyle bakıldığı zaman, bir muhâlefet partisi olduğunu biliyoruz, ama görmüyoruz. İYİ Parti’nin kimliği de belirsiz. Bir ara “Merkez partisi” dendi, sonra “MHP’nin yeni bir versiyonu ya da ikinci bir MHP mi olacak?” dendi. Bugün îtibâriyle bakıldığı zaman, hiçbirisinden söz etmek mümkün değil. Bir tek Meral Akşener var, Meral Akşener de kendini bir şekilde görünmez kıldı. Kongre konuşması dışında, meselâ Meclis grup toplantıları düzenlemedi. Ekim’de Meclis tekrar açıldığında herhalde başlayacaktır, ama olabildiğince az konuşmayı tercih ediyor; belli ki konuşunca hatâ yapmaktan çekiniyor ya da konuşacak, söyleyecek çok somut güçlü şeyler olmadığı için istemiyorlar. Yoksa siyâsetçi konuşur, konuşması lâzım. Hele böyle bir dönemde, bu kadar büyük bir yenilginin ardından, yaşanan moral bozukluğunu, yılgınlığı dağıtmak için iddialı birtakım çıkışlar yapmaları lâzım. 

Şimdi, önümüzdeki yerel seçimler tabiî ki tüm muhâlefet için –özellikle de CHP için ve İYİ Parti için– çok kritik olacak. Şöyle biraz hâfıza tâzeleyelim: 2019 seçimlerinde bâzı illerde CHP aday göstermedi, İYİ Parti adayını destekledi. Bâzı illerde İYİ Parti aday göstermedi, CHP adayını destekledi, bâzı illerde de her iki parti de aday gösterdi. Fakat baktığımız zaman, sonuçta İYİ Parti hiçbir yerde il belediyesi kazanamadı. Halbuki bakıyorum — CHP’nin aday göstermediği iller: Balıkesir, Manisa. Balıkesir’de kıl payı kaybetti AKP’ye, Manisa’da MHP’ye kaybetti. Denizli, Konya, Kayseri, Kocaeli, Sakarya, Samsun, Trabzon… diye gidiyor. Bayağı bir sayıda, neredeyse 20 ilde CHP aday göstermemiş, İYİ Parti’nin adayını desteklemiş, ama burada İYİ Parti il belediyesi kazanamadı. Zâten beş yıl önce yerel seçimlerde çok kötü bir sınav vermişti İYİ Parti. 20 civârı ilçe kazandı diye hatırlıyorum, ama çok böyle dikkat çeken ilçelerde de kazanabilmiş değillerdi. İlginç olan, CHP’nin de aday çıkardığı Uşak’ta bayağı iyi bir oy almışlardı; ama kazanamadılar, onu da özellikle vurgulamak lâzım. 

Bugün bu saydığım illerde, meselâ Balıkesir’de, Manisa’da, Denizli’de CHP’nin aday göstermemesine rağmen kazanamamış olan İYİ Parti’nin, tek başına seçime girmesi durumunda kazanabilme ihtimâli kesinlikle yok. Peki neden böyle bir tek başına girme tavrı düşünülüyor? Bence büyük ölçüde, “Her halükârda kazanamayacağız; bâri kendi ayaklarımız üzerinde durarak kaybedelim” düşüncesi olabilir — bunu özellikle vurgulamak lâzım. Tekrar söyleyeceğim: Bir diğeri de pazarlıkta el yükseltmek olabilir. Ama orada da şöyle bir risk var: Elini yükseltti, diyelim ki CHP’den daha câzip yerleri aldı; ama yine büyük bir başarısızlık olursa, o zaman aynı suda iki kere yıkanmaya çalıştı ve ikisinde de yıkanamadı olur ve çok büyük bir hezîmet olur. Şu hâliyle bakıldığı zaman, İYİ Parti’nin önündeki seçenekler çok parlak değil. Bu seçim İYİ Parti’nin geleceğini çok ciddî şekilde belirleyen bir seçim olabilir. En son seçim öncesi, Meral Akşener, “Cumhurbaşkanı adayı değilim”dedi. İlginç bir çıkıştı, çok stratejik bir çıkıştı ve kendini ayırdı. Ondan sonra da, “Başbakan adayıyım”dedi. Bir sonraki seçime ne olacaktı? Millet İttifâkı kazanacak, Meclis’te çoğunluğu elde edecek, sistemi değiştirecek, Meral Akşener güçlenecek ve sonraki yapılacak ilk seçimde birinci parti olup başbakan olacaktı. Ama işte böyle olmadı. Tabiî bir diğer hesap da şuydu: Seçimden Millet İttifâkı galip ayrılacak ve bunun ardından Cumhur İttifâkı’nın partilerinde, öncelikle AKP’de ardından MHP’de çok ciddî çözülme olacak ve bu çözülmeden de Millet İttifâkı’nın partileri –başta İYİ Parti, hattâ Gelecek, DEVA ve belki Saadet Partisi– istifâde edecek diye bir hesap vardı. Bu hesap tutmadı. Tam tersine MHP İYİ Parti’den daha fazla oy aldı. İşte şimdi önümüzdeki seçimleri yerel seçimler için tersinden bir senaryo yapmak mümkün. O da şu: “Zâten son seçimlerde yenik çıkmış olan muhâlefet partileri yerel seçimlerde bir kere daha yenilirlerse bir çözülme yaşanacak ve bu çözülmeden iktidar partileri iyice istifâde edecek” şeklinde bir beklenti pekâlâ olabilir. Burada tabiî ki ne olacak? İYİ Parti bu yerel seçimlerde de başarısız olursa, oradan MHP’ye ve hattâ AKP’ye, tabiî ki bu arada başka partilere de –meselâ Zafer Partisi’ne– kayışlar olabilir. Çok riskli, çok kritik bir seçim var. 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Bu kritik eşiği nasıl aşabilir? İYİ Parti bir duruş sergileyerek aşabilir. Meral Akşener’in çok daha fazla öne çıkacağı, yeniden öne çıkacağı, lider refleksleri göstereceği, cesâretin olacağı, söylenmemiş şeyleri söyleyerek alınmamış tavırları alacak bir parti olması gerekiyor. Bunu da herhalde muhâlefet olarak yapması gerekiyor. Aksi takdirde, iktidâra dokunmadan yapacağı bir siyâsetin çok fazla bir alanı yok. İYİ Parti’nin özellikle elindeki kadrolara güvenerek ekonomi alanında bir şeylerin başını çekme ihtimâli olabilir. Ama onda da kurumsal bir parti kimliğiyle bu konunun çok sâhiplenildiğini görmüyoruz. Sanki birçok şey geçiştiriliyor, tavır alınmıyor. Meselâ Akbelen olayında da böyle oldu. Başka yerlerde de böyle oluyor. İYİ Parti nedense, kaba tâbiriyle “topa pek girmiyor”. Bir şey mi bekliyorlar? Yani şu söylenebilir:İşte, yaz var, yazın sıcağı, bayram da vardı, şuydu, buydu… İnsanlar zâten yorgundu, moralsizdi… Sonbaharda, Eylül’den sonra tüm muhâlefet, bu arada İYİ Parti de silkinecek…” Ama iktidârın ekonomi politikalarının en sert uygulamaları şu anda oluyor. Şu hâliyle bakıldığı zaman muhâlefet partileri için aslında çok elverişli bir zemin var. Muhâlefet partileri göz göre göre bu zemini boş bırakıyor — konumuz olan İYİ Parti de. 

Ben açıkçası bir hesapla sessiz kalındığını düşünmüyorum. Sessiz kalınıyor, çünkü söylenecek pek bir şey yok ya da farklı farklı görüşler var. Bunların hangisinin benimsenmesi gerektiği konusunda bir ortak görüş İYİ Parti’de şekillenemiyor ve burada tabiî ki en önemli olan husus, parti büyük ölçüde Meral Akşener’le özdeşleşmiş olduğu için, Meral Akşener’in kendisinin burada olayı ele alması gerekiyor. Eğer bu yerel seçimlerde –her geçen gün zaman azalıyor– İYİ Parti kötü bir performans sergilerse, yine bir il belediyesi kazanamazsa, yüzde olarak oyu genel seçimlerin de gerisine giderse, o zaman Türkiye’de İYİ Parti’nin uzun vâdede bir geleceği olup olmayacağını tartışmaya başlayabiliriz. Gerçekten bu kadar kritik. Bu parti niçin var, ne yapıyor, iddiası ne, nerelerden oy alıyor? Oylarını nasıl artırıyor, artırabilir? Yani siyâset böyle bir şey; bu soruları sormak gerekiyor, ama şu hâliyle baktığımız zaman insanlar –benim de bu yayınım birçoklarının gözünde gereksiz bir yayın olacak; çünkü İYİ Parti’yi İYİ Partililer’in bile çok fazla merak ettiğini düşünmüyorum. Böyle garip bir durum var. Gerçekten çok garip bir durum var ve bu olay aslında sâdece İYİ Parti’ye özgü değil, tüm muhâlefet partileri için özel bir durum söz konusu. Hattâ bu konuda başlı başına ayrı bir yayında tüm muhâlefet için bunu yorumlamayı düşünüyorum. Bu ilginç, şöyle ilginç: İktidar aslında son seçimi kazanmanın ötesinde çok da güçlü değil. Ekonomik olarak ülkenin ekonomisinin içinden geçtiği zor durumu görüyoruz, zorlanan bir iktidar var. Ama bu zorlanmanın siyâsî anlamıyla hiçbir sonucu yok. İnsanlar ekonomik nedenlerle diyelim ki Erdoğan’a –hani vardı ya, daha önce de yaptık– “Keşke oy vermeseydim diye düşünmüyor değilim”diyenler bile çıkıyor. Diyelim ki pişman olanın gideceği yer neresi? Meselâ son seçimde MHP’ye oy verdi ve baktı ki ekonomi her geçen gün daha kötüye gidiyor, yoksullaşıyor, “Elim kırılsaydı da vermeseydim” diyor vatandaş. Kime verecek? Niye verecek? Bunlara yönelik olarak meselâ İYİ Parti ne söylüyor? Hiçbir şey söylemiyor. Böyle bir acayip bir durumla karşı karşıyayız ve İYİ Parti önümüzde yeni bir seçim hezîmeti ihtimâline karşı kolları çoktan sıvaması gereken, aslında hezîmet ihtimâlini tam tersine bir zafere dönüştürebilecek bir parti olarak şu hâliyle tamâmen sessizliği tercih ediyor. Sesini ne zaman yükselteceğini açıkçası ben de merak ediyorum. Merak ederken de bu parti üzerine konuşmak istiyorum. Bir zamanlar, seçim öncesinde İYİ Parti üzerine çok yayın yaptım, çok yazı yazdım Medyascope’ta. Hatta beni, “İYİ Partili, İYİ Partici” olarak tanımlayanlar bile oldu, o denli. Çok önemsediğim bir parti. Hâlâ önemsiyorum… Ama her geçen gün şaşırarak bu partinin kendini silikleştiğini gözlemliyorum. Bunu da bir not olarak düşmek istedim. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.