Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

“Türkiye’nin tüm milliyetçileri birleşiniz!”

Seçimlerin hemen ardından AKP Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş’in “Milliyetçiler bir lig çatışı altında toplansın” önerisini yorumlayan Ruşen Çakır, son günlerde MHP ile İYİ Parti arasındaki sosyal medya üzerinden mesaj gönderme trafiğini değerlendirdi. İYİ Parti’nin bu çağrılara kesin ve net olarak bir cevap vermediğini hatırlatan Çakır, gözlerin 26 Ağustos Cumartesi günü Afyon’da olacağını söyledi. Peki Akşener hangi mesajları verecek? Türkiye’de tüm milliyetçilerin birleşme imkanı var mı?

Yayına hazırlayan: İrem Yavuz

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Geçen hafta yaşanan küçük çaplı tartışmayı herhalde önümüzdeki günlerde tekrar göreceğiz. Çünkü aslında seçimlerin ilk turunun akşamında AKP’den yeniden milletvekili seçilen Tuğrul Türkeş bir tartışma başlatmıştı ve milliyetçileri bir lig altında toplanmaya çağırmıştı. Kendisi ülkücü hareketin efsanevi lideri Alparslan Türkeş’in oğlu; ama MHP’den bir süre sonra kopup AKP’ye geçmişti. Ama buna rağmen, kendisi AKP’de olmasına rağmen milliyetçiler adına birtakım şeyler dile getirdi. Onun ileri sürdüğü milliyetçilik aslında çarpıcı bir öneriydi, karambole geldi, konuşulmadı. 

Ama herhalde önümüzdeki günlerde tekrar kendisinin bu konuyu dile getireceğine şahit olacağız. Zira Türkiye’de milliyetçilerin, ülkücülerin, Türk milliyetçilerinin bir araya gelme meselesi artık bayağı popüler bir konu olarak değişik vesilelerle karşımıza çıkıyor. CNN Türk yayınına Devlet Bahçeli’nin yolladığı bir mesaj vardı biliyorsunuz, İYİ Parti’yi yerel seçimlerde komşu olmaya çağırdı. Daha önce, son seçimler öncesinde Bahçeli iki kere, Erdoğan da bir kere İYİ Parti’yi ve Meral Akşener’i yuvaya çağırmışlardı, Cumhur İttifakı’na çağırmışlardı. Bu sefer komşu olma çağrısı geldi. İlginç bir şekilde İYİ Parti’den buna çok net, sert ret cevabı gelmedi. 

İYİ Parti bir müddettir siyaset konuşmayı da ertelemiş durumda. Bu cumartesi günü Afyon’da Meral Akşener’in konuşmasını beklememiz söyleniyor. Ama burada Bahçeli’nin çağrısına çok net bir şekilde ret cevabı verilmedi. Sözcü Kürşat Zorlu bir şeyler söyledi; ama bunun daha önceki retlere benzemediğini biliyoruz. 

Ve bu arada İYİ Parti’nin Genel Başkan Yardımcısı Tolga Akalın, Bahçeli’nin çağrısına cevaben dedi ki:Komşuluk olmaz. Yeni bir yol arkadaşlığına ihtiyacımız var”. Tekrar kaldığımız yere dönüyoruz; yani milliyetçilerin birlikte hareket etmesi çağrısına. Bu da MHP yöneticileri tarafından reddedildi. Şimdi dönüp dolaşıp tekrar karşımıza bu olaylar çıkıyor. Değişik partilerden kişiler Türkiye’de yükselen ana akımın milliyetçilik olduğunu ve milliyetçilerin farklı partilerde ve farklı ittifaklarda bölünmüş olduğunu, onun için ülke yönetiminde hak ettikleri şekilde temsil edilmediklerini düşünüyorlar.

Son seçimlere baktığımız zaman yaklaşık yüzde 25’lik bir oy var. Yani MHP’nin aldığı oy yüzde 10’u biraz aşmış, İYİ Parti’nin aldığı oy yüzde 10’a çok yakın, yüzde 9,69. Zafer Partisi’nin yüzde 2,23, Büyük Birlik Partisi’nin yaklaşık yüzde 1 oyu var. Bütün bunları yuvarladığımız zaman yüzde 25’e yakın bir oy çıkıyor ve zaten Tuğrul Türkeş’i de en çok heyecanlandıran buydu. 

Tuğrul Türkeş’in önerisi aslında olacak bir şey değil, ama nispeten daha gerçekçi bir öneri. Tuğrul Türkeş partilerin birleşmesini savunmuyor, bir lig oluşmasını söylüyor. “Lider olmak isteyen kendi partisinde lider olsun, şu veya bu sosyal tabana dayanmak isteyen de o tabana dayansın” diyor. Yani herkes kendi bildiği gibi devam edebilir. “Ama burada milliyetçiliğin iktidara gelmesini istiyorsak” diyor Tuğrul Türkeş, “o halde lidersiz, katılımcı tüm partilerin ve kuruluşların üst düzey yöneticilerinden teşkil edecek bir yüksek kurulun yürüteceği, partiler arası koordinasyonu temel alan, eylemlerde dayanışmayı ve seçimlerde ortak listeyi savunacak bir yatay organizasyon şematiğiyle böylesi bir lig kurulabilir”. Yani bütün partiler varlığını sürdürecek, Birleşik Milliyetçilik adı altında bu partilerin önde gelen isimleri bir araya gelecek ve beraber hareket edecekler, bu biraz daha gerçekçi gibi gözüküyor; ama bunun da olması çok fazla mümkün değil. Çünkü Türkiye’de milliyetçi hareketin içerisindeki kopuşlar, eninde sonunda ideolojik nedenlerle gözükse bile daha çok kişisel meseleler. 

MHP tabii ki ana gövde, MHP’den kopuşlar oluyor. MHP’den kopanların bazıları MHP’ye geri dönüyor. Bu arada o kopanları zamanında en sert eleştirmiş olanlar da daha sonra MHP’den kopuyorlar. Bu konuda en çarpıcı kopuş tabii ki Ülkü Ocakları eski başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 1993 Ocak sonunda Büyük Birlik Partisi’ni kurmasıdır. Alparslan Türkeş’in hayatta olduğu bir dönemde onun bir öğrencisinin bu kadar iddialı bir şekilde çıkıp parti kurması ve özellikle ocak kökenli çok sayıdaki önemli kadroyu beraberinde götürmesi -o dönemlerde gazeteci olarak yakından takip ettiğim için biliyorum- çok çarpıcı bir olaydı. Yani bekleniyordu, ama yine de bir şekilde Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının Türkeş’e rağmen böyle bir şeye girişemeyecekleri kanısı vardı, ama yaptı. Yaptı da ne oldu? Büyük Birlik Partisi çok etkili bir parti olamadı. Fakat Türkeş’e rağmen bir kopuşu, Türkeş’e karşı bir kopuşu hayata geçirmişti. Büyük Birlik Partisi’nde sanki biraz daha fazla İslami vurgu varmış gibi bir algı vardı. Olay sanki daha çok ideolojikmiş gibi gösterildi; ama zamanla bunun hiç de böyle olmadığı ya da bunun çok da önemli olmadığı, önemli olan kopuşun daha çok kadrolar arası anlaşmazlıktan kaynaklandığı ortaya çıktı. 

Daha sonra yaşanan, Devlet Bahçeli yönetiminde Milliyetçi Hareket Partisi’nin çok ciddi bir çıkışı var: 1999 seçimleri. Türkeş 1997’de hayatını kaybetti. Devlet Bahçeli olaylı bir şekilde partinin başına geçti ve “Türkeş’in yerini dolduramaz” denirken, girdiği ilk seçimde, 99’daki seçimde partiyi ikinci parti yaptı. Yüzde 17, hatta 18 oyla ikinci parti ve koalisyon ortağı oldu. O çok büyük bir çıkıştı. O tarihte Muhsin Yazıcıoğlu’nun partisi -ki Muhsin Yazıcıoğlu hayattaydı-, yüzde 1,5 gibi çok kötü bir sonuçta kalmıştı. Ama orada tekrar Devlet Bahçeli’yle Türkiye’de Milliyetçi hareketinin merkezinin MHP olduğu tekrar ortaya çıktı. Fakat o koalisyon hükümetinin başarısızlığıyla büyük yıkımı ve MHP’nin parlamento dışı kalmasını yaşadık daha sonra – AKP’nin tek başına iktidara geldiği sene. O zaman bu sefer de MHP’nin dağılacağı söylendi. Bir kısmı, bazı kadrolar zaten az sayıda da olsa AKP içerisine girmişti. 

Fakat MHP tekrar toparlanmayı bildi. Yine ülkücü hareketin merkezi oldu ve oradan büyük kopuş İYİ Parti’yle yaşandı. İYİ Parti kopuşunun da kesinlikle ideolojik bir kopuş olmadığı ortadaydı, oradaki mesele parti genel başkanlığı meselesiydi. Devlet Bahçeli’nin karşısına çok sayıda aday çıkması söz konusuydu. Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ gibi isimlerin ve bunlardan özellikle Meral Akşener’in kazanma ihtimali hayli yüksekti. Çünkü artık Devlet Bahçeli’yle MHP bir yerde tıkanmıştı. Ve Devlet Bahçeli, Erdoğan’ın katkılarıyla, doğrudan müdahalesiyle, yargı aracılığıyla partiyi elinde tuttu. Bunun üzerine de insanlar, yani Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ ve diğerleri ayrılmak zorunda kaldılar. Sonra da yeni bir parti kurmak zorunda kaldılar. Yani buradaki kopuşun da ideolojik olmadığı çok net bir şekilde ortada. 

Ve İYİ Parti girdiği ilk seçimde MHP’yle neredeyse aynı oyu aldı, bir puan az aldı. İlk girdiği seçimde 43 milletvekili aldı, MHP’nin 49 milletvekiline karşı, bu gerçekten büyük bir başarıydı ve gözlerin İYİ Parti’ye çevrilmesine neden oldu. Ve bir anlamda MHP’nin yerini İYİ Parti’nin alıp almayacağı konuşuldu. Buradaki olayın da yine kişisel olduğu ortada. Fakat bir aşamadan sonra İYİ Parti’nin, milliyetçiliği bir omurga olarak muhafaza etmekle beraber bir merkez parti olma iddiası dile getirildi. Yani milliyetçi omurgalı bir kitle partisi. Bu konuda, merkez sağ Doğru Yol Partisi’nin, ANAP’ın boşluğunu doldurma iddiası vardı. Kamuoyu yoklamaları da bayağı yüksek gösteriyordu. MHP’nin de oyunun bayağı düştüğü gözüküyordu. Ve bir şekilde milliyetçilerin büyük ölçüde İYİ Parti’de birleşmekte oldukları ya da çoğunluğun İYİ Parti’ye yöneldiği yolunda bir olay ortaya çıktı; ama birden bir baktık ki Zafer Partisi, Ümit Özdağ koptu. Sığınmacı karşıtı söylemle ve bayağı popülist bir vurguyla epey bir insanı, özellikle gençleri peşine takmayı bildi. 

Ve daha sonra da Millet İttifakı ya da Altılı Masa meselesi ve cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesiyle birlikte İYİ Parti ciddi bir krize girdi. Ve bu krizin sonucunda da baktık ki seçimin sonucunda MHP yine İYİ Parti’den daha iyi bir sonuç aldı. MHP’nin iyi sonuç almasının esas nedeni aslında AKP’nin zayıflamasıdır. Yani baktığımız zaman, sonuçta İYİ Parti oylarını muhafaza etmiş gözüküyor. İYİ Parti’nin buradaki başarısızlığı, merkez sağın lideri olma iddiasıyla yakaladığı düşünülen yeni seçmeni bir şekilde kaybetmesidir. 

Sonuçta baktığımız zaman, bu seçimin milliyetçi cenahta kazananı MHP, kaybedeni İYİ Parti oldu. Zafer Partisi de bir anlamda kazançlılardan birisi oldu. Şimdi böyle bir durumda milliyetçilerin birleşmesi çağrılarının, kimi zaman MHP’den, kimi zaman İYİ Parti’den, belki yarın öbür gün Zafer Partisi’nden ve tabii ki hep AKP’de olmasına rağmen Tuğrul Türkeş’ten ya da birtakım partili olmayan ülkücü çevrelerden geleceğini göreceğiz. 

Milliyetçi hareketin böyle bir ihtiyacı var mı? Bakıldığı zaman yüzde 25 gibi bir oyun birleşilmesi durumunda daha da artacağı ve iktidarda daha da belirgin bir rol oynanacağı iddiası ya da beklentisi var. Bu her zaman böyle olmayabilir. Bütün bu partiler birleştiği zaman belki de bunların şu anda son seçimde aldıkları yüzde 25 civarı oyun daha altına da düşebilirler. Zira bu partilerin her birinin kendi başlarına bir cazibeleri var ki ayrı ayrı oylar topluyorlar. Bir araya gelmeleri durumunda her biri bu cazibelerinden kaybedebilir ve beklentileri yüzde 25 aşmak iken, yüzde 25’in aşağısına da düşebilirler. Birincisi bu. 

İkincisi, milliyetçiler, Türkiye’de ülkücüler öteden beri, iktidarın bir parçası olmayı çok sevdiler, istediler ve iktidardan uzak kaldıkları ölçüde de çok tedirgin oldular. İktidardan uzak kaldıkları dönemlerden birisi Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tek başına iktidarda olduğu özellikle ilk yıllardır. Ama buna rağmen yine de AKP döneminde devlet kadrolarında belli bir ülkücü kadrolaşma vardı. Ama daha sonra Fethullahçıların tasfiyesi ve Bahçeli’yle Cumhur İttifakı’nın kurulmasıyla beraber bu çok daha güçlendi. Her dönemde, geçmişteki milliyetçi cephe dönemlerinde olsun ya da daha sonraki Bülent Ecevit liderliğindeki koalisyon hükümeti döneminde olsun, hatta Turgut Özal’ın ANAP döneminde veya Demirel’in ve Tansu Çiller’in başbakan oldukları dönemlerde dahi ülkücüler hep devlette önemli yerleri tuttular. Hem kadro olarak tuttular hem de devlet üzerinden işlerini pekâlâ yürüttüler. 

Bu anlamıyla bakıldığı zaman devletle ülkücü hareket hep iç içe geçmiştir. Ve şimdi şu son döneme baktığımızda çok daha çarpıcı bir olayla karşı karşıyayız. Bir yanda Cumhur İttifakı’nın önemli bir yerinde MHP var. Bir yanda Millet İttifakı’nın önemli bir yerinde İYİ Parti var ya da vardı. Son seçimlerde Kılıçdaroğlu da kazansaydı ülkücüler kaybetmiş olmayacaklardı. İYİ Parti üzerinden kazançtan pay alacaklardı. İYİ Parti üzerinden, çünkü İYİ Parti’yle MHP arasında her ne kadar liderlik düzeyinde üst düzeyde birtakım sorunlar olsa da altta yakınlık büyük ölçüde duruyor. Özellikle devlet kadroları anlamında bu büyük ölçüde duruyor. 

Bir diğer husus da şu: Cumhur İttifakı’nın nimetlerinden, devlet nimetlerinden MHP ve Büyük Birlik Partisi yararlanabilirken, aynı zamanda Millet İttifakı’nın kazandığı belediyeler, mesela bir Ankara, hatta İstanbul ve belki de Adana, Mersin, Antalya, Hatay gibi yerlerde de ülkücülerin bu belediyelere ve belediyelerin imkânlarına ulaşması yönünde çok büyük bir engel yoktu ve halen yok. Dolayısıyla şu haliyle bakıldığı zaman bu parçalanmışlık, ayrı ayrı yerlerde birbirlerini rakip bir şekilde duruyor olma hali, aslında ülkücü hareketin çok da aleyhine bir durum değil; hatta tam tersine, lehine bir durum da olabilir. 

Bu nedenle birleşme çağrıları yaptığınız zaman, eğer gerçekten bir birleşme olacaksa nerede olacak? Bu Cumhur İttifakı çatısı altında mı olacak? Yani iktidarın çatısı altında mı? Yoksa muhalefetin çatısı altında mı? Bu anlamda Tolga Akalın’ın dile getirdiği üçüncü yol bana çok ütopik geliyor. Yani milliyetçilerin, ülkücülerin hem iktidardan hem de bildiğimiz muhalefetten ayrı bir üçüncü yol oluşturması bana çok inandırıcı gelmiyor. Böyle bir şeye yanaşacaklarını sanmıyorum. Çünkü üçüncü bir yol olduğunuz zaman, kendinizi AKP’den ve esas olarak CHP’den uzak tuttuğunuz zaman, bu size, kendi ayaklarınız üzerinde müstakil, bağımsız siyaset yapma imkânı verebilir; ama AKP ya da CHP’den herhangi birinin kazanması durumunda devletin imkânlarından tam olarak uzaklaşmanıza yol açar. 

Dolayısıyla buradaki birleşme çağrılarının daha çok romantik bir şey olduğunu, ama gerçek hayatta karşılığının pek olamayacağını ya da bir birleşme olursa bunun esas olarak şu aşamada iktidar ekseninde olabileceğini, yani bir şekilde AKP’yi de kapsayan, AKP’yle yol arkadaşlığını içeren bir birleşme olabileceğini düşünüyorum. Burada tabii ki esas husus İYİ Parti. 

Eğer İYİ Parti bu seçimlerde bariz bir başarı elde etmiş olsaydı, yani oylarını üç dört puan artırmış olsaydı, mesela 10 milletvekili daha çıkarmış olsaydı; daha önemlisi, MHP’ye net bir şekilde birkaç puan fark atabilmiş olsaydı, o zaman bambaşka şeyleri tartışıyor olabilirdik. Birinci husus bu. Ya da İYİ Parti çok bariz bir yenilgi almış olsaydı, yani daha önceki seçimde aldığı oyun çok gerisine düşmüş olsaydı o zaman tam bir çözülme olacaktı ve büyük bir ihtimalle işler toparlanamayacak ve bundan en çok Milliyetçi Hareket Partisi, bir ölçüde de Zafer Partisi, hatta belki CHP ve AKP de istifade edebilecekti. İYİ Parti’nin beş yıl önceki sonucun üç aşağı beş yukarı aynısını almış olması, Türkiye’deki milliyetçilerin birleşme ihtimalleri tartışmalarını aslında çok zayıflatıyor. 

Şu haliyle İYİ Parti’nin nereye doğru gideceği belli değil; nitekim seçimden bu yana İYİ Parti bir siyaset de üretmiyor, en son yaptıkları açıklama Sümela Manastırı’ndaki Rum Ortodoks âyininin yasaklanması çağrısıydı. Ondan bile bir sonuç elde edemediler ve bize 26 Ağustos’u beklememizi söylediler. İYİ Parti’deki bu belirsizlik ortadan kalkmadığı sürece, milliyetçilerin bir arada olma tartışmaları da kolay kolay biteceğe benzemiyor. Ama şunu tekrar söylüyorum: Şu parçalanmış hal, aslında sıradan, tabandaki ülkücülerin çok da şikâyet etmediği bir durum. Biliyorlar ki ne kadar birleşseler de tek başına ülkeyi yönetmeleri çok mümkün olmayacak. Dolayısıyla bu haliyle, “Kim kazanırsa kazansın, kazanan biziz”, duygusunu muhafaza edebildikleri ölçüde hallerinden bence memnun kalacaklardır. Dolayısıyla bu tür “Birleşelim, lig kuralım, yeni bir yol arkadaşlığı test edelim ya da komşu olalım, yuvaya dönün” gibi, çağrıların tabanda çok da fazla karşılık bulmasını gerektirecek bir âcil arayışın söz konusu olduğunu düşünmüyorum. Evet söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.