Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Reha Ruhavioğlu: “Silahın siyasetten elini çekmesi gerektiği konusunda Demirtaş ve Kürt toplumu hemfikir”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) kapatma davası nedeniyle 2023 Genel Seçimleri’ne Yeşil Sol Parti çatısı altında seçime girdi, yüzde 8,8 oy aldı. HDP 27 Ağustos’taki kongreyle birlikte “uyku moduna” alındı, çalışmalar Yeşil Sol Parti’ye entegre edildi. Yeşil Sol Parti’nin kongresi de eylül sonu veya ekim ortasında düzenlenecek. Kürt siyaseti bundan sonra nasıl bir politika izleyecek, Türkiyelileşme çizgisi devam etmeli mi, Kürt toplumunun demokratik siyasetten beklentisi ne, yeni bir diyalog zemini kurulursa ne olur? Gökçe Çiçek Kösedağı sordu, Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu yanıtladı. 

Gökçe Çiçek Kösedağı (G.Ç.K.): Seçimleri muhalefetin kaybetmesi, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Yeşil Sol Parti’nin seçimlerdeki rolü ve arada geçen üç aylık süreyi düşündüğünüzde sizce Kürt siyaseti şu an da nasıl bir noktada, ne tartışıyor? 

Reha Ruhavioğlu (R.R.): Ortada bir seçim başarısızlığı var. “Bir başarı yok ama başarısızlık var diyemeyiz” noktasından gele gele başarısızlığın adını koyduğumuz bir yere geldik. Hükümetten, baskıdan, yasal engellerden kaynaklanan bütün faktörlerin yanında HDP’nin kendi yapısal sorunlarının ortaya çıkardığı bir başarısızlıktan bahsediyoruz. Dolayısıyla bu süreçte dönüp neden başarısız olduklarına dair toplantılar ve çalışmalar yapmış olmalarını bekliyorsunuz. Fakat görebildiğim kadarıyla mevcut siyaset biçimini değiştirecek bir noktada değil HDP. Bunun hem HDP’nin siyaset yapma biçiminden kaynaklı, hem de yine yapısal nedenleri olduğunu düşünüyorum. 

Siyaset yapma biçiminden kastımı anlatayım: Seçimden sonra başlayan tartışma süreçlerinin, yapılan halk toplantılarının HDP’nin siyasetinde bir değişiklik yaratacak ve yeni bir yere getirecek bir süreç olmadığını gözlemliyorum. Örneğin toplantıların köyler dışında, merkezlerde halk toplantıları şeklinde geçtiğini söyleyemeyiz. Genelde partinin eski ve yeni yöneticileri, daha çok kadro profilleri bir araya geldiler. Bu da aslında kemik bir kitleyle görüşmek anlamına geliyor. Halbuki bana sorarsanız HDP’nin en temel ihtiyacı önceki seçimlerde HDP’ye oy vermiş, son seçimde oy vermemiş insanlara gitmek. Örneğin neden HDP’ye oy vermediklerini sormaktı. Bunun yerine HDP daha çok kemik kitlesine gitmiş ve “Sorun ne?” gibi sorular sormuşlar. 

“Kürt siyaseti fetret döneminde”

Elbette her zaman seçmenle konuşmanın besleyici bir tarafı vardır. Fakat “Biz seçmenle gittik konuştuk. Dolayısıyla bunun doğal sonucu siyasetin sıçrama yapmasıdır” gibi bir çıkarıma henüz varabildiğimizi düşünmüyorum. Yani toparlayacak olursam HDP’de başarısızlığı ortaya çıkaran sebeplerin halen cari olduğunu, dolayısıyla yeni bir çıkışın bu şartlar altında henüz mümkün olmadığını düşünüyorum. Ama sizin de söylediğiniz gibi HDP uyku moduna alındı. Yeşil Sol Parti’nin isim değişikliğine de gideceği kongresiyle birlikte ne olacağını konuşacağız. Fakat son tahlilde Kürt siyasetinin bir tıkanma yaşadığı, fetret halinde olduğu da hala vaka. Örneğin eş başkanların mevcut milletvekilleri içinden seçileceği söyleniyor. Elbette ki hepsi çok saygıdeğer insanlar. Ancak partiyi yeni kulvara taşıyabilecek, yeni bir siyaset biçimini partiye getirebilecek, liderlik performansı sergileyebilecek birini görmüyorum. 

Eş başkanlık için adı geçen kişiler, siyasetini bildiğimiz insanlar. Bana sorarsanız Meral Danış Beştaş ile Saruhan Oluç eş başkanlığının, Pervin Buldan ve Mithat Sancar eş başkanlığından pek farkı yok. Eğer partinin gövdesinde, siyaset biçiminde, karar alma mekanizmalarında bir değişiklik olmayacaksa, iyimser bir beklentinin ben kendi açımdan çok mümkün olmadığını gözlemliyorum. 

Yapısal sorunlara gelelim. HDP bir barış projesi olarak barış sürecinin içinde icat edildi. Selahattin Demirtaş’ın liderliğiyle HDP’nin siyaseti birbirine fazla entegre oldu. HDP’nin projesi olan o siyaset, Demirtaş olarak ete kemiğe büründü. Bu süreçte muhtemelen Demirtaş, hapse girdikten sonra uzun uzun düşünme ve tartışma imkanı buldu kendisiyle. Demirtaş HDP’nin kendisine benzer ya da kendisininki gibi bir liderlikle yükselebileceğini düşünüyor. Yani gücünü daha çok parti kurullarından değil de halktan alan, biraz popüler, biraz da popülist siyaset yapan, konuşması, oturuşu, kalkmasıyla bunu kotarabilen bir lider profili.

“Demirtaş ve Kürt toplumu silahın siyasetten çekilmesi konusunda hemfikir”

İkincisi Demirtaş Türkiye’de silahın siyasetin içinden elini çekmesi gerektiğini düşünüyor.  Demirtaş’ı özgün kılan burada ne? Kürt toplumuyla Demirtaş’ın aynı şeyi düşünüyor olması. Yani Kürt toplumu da bugün Demirtaş’la benzer bir şey düşünüyor. Türkiye’de silahın vadesinin geçmiş olduğunu düşünüyor.

G.Ç.K: Bundan emin miyiz Reha Bey, homojen bir toplumdan mı söz ediyoruz?

R.R: Kürt toplumunun heterojen bir toplum olduğunu gözetelim. Yüzde yüz bu toplumun hemfikir olmasını beklemiyoruz. Fakat bunu görebileceğimiz farklı farklı göstergeler var. Araştırmacı olarak verilerden elde ettiğim ama kişisel kanaate dönüştürdüğüm düşüncemi paylaşayım. Sonra bununla ilgili göstergeleri konuşuruz. Türkiye’deki Kürt toplumunun kahir ekseriyetinin Kürt meselesinin, Kürt hak ve taleplerinin taşıyıcısı olması noktasında HDP ve Demirtaş’ı vekil kıldığıyla ilgili herhangi bir şüphem yok. Kahir ekseriyet böyle bugün. Neden böyle? 

İZLEYİN: PKK kayıtsız şartsız silah bırakmalı

HDP kitlesi 7 Haziran 2015’te çoğulculaştı. Daha da heterojenleşti. Fakat ben HDP’nin şu anda bu hetanojenleşmeye uygun bir siyaset yürüttüğünü gözlemlemiyorum. İkincisi, 7 Haziran 2015’ten bu yana  HDP’ye en az bir kere oy vermiş seçmenin yarısı, bu seçimde HDP’ye oy vermedi. Bu, maksimum seviyede yakaladığınız seçmenin yarısını son seçimde kaybetmişsiniz demek.

Niye böyle oldu peki? Yükseliş trendi vardı, bir de bu düşüşün gerekçeleri var. Kürt siyasetinin bazı ezberleri var maalesef. Bu ezberlerle yüzleşmek gerektiğini düşünüyorum. Nedir onlar? Birincisi direnişle büyüyen bir parti değil. Direnişle hayatta kalan ama Kürtlüğün devletle barıştığı zamanlarda büyüyen bir hareket. Ne zaman devletle bir çözüm sürecine oturulmuşsa, ne zaman Kürtlük devlet nezdinde makbul bir kimliğe dönüşmüşse Kürt siyaseti büyümüş. Bunu bilen bir siyasi hareketin bir an önce Kürtlüğü tekrar normal kılacak, taşınabilir bir yükten, taşınabilir bir kimliğe dönüştürecek, böylece ana akımlaşacak bir siyasete dönüşme ihtiyacı gütmesini bekleriz. Ancak HDP’deki siyaset biçimi bu yönde ilerlemiyor. Daha çok “Kürtler zulüm görürler ve gelirler Kürt partisine oy verirler” gibi bir beklentisi var. 

İkincisi sivil siyasetle silahlı örgüt arasındaki ilişki girift. Dolayısıyla Türkiye toplumunun bir güven sorunu var. Fakat ondan önce Kürt toplumunda bir güven krizi var. 2015’te Kürt toplumu yükselen o sivilliğe bir kredi açtı. Daha sonra şehir çatışmasına dönüştü. O günden beri ne silahlı örgüt ne de sivil siyaset Kürt kamuoyuna dönüp şeffaf bir özeleştiri vermedi. HDP, 2015 Ağustos ayında başlayan şehir çatışması süreciyle ilgili Kürt toplumuyla konuşmadı. Kürt toplumundan gelen eleştirilere “Haklısınız” dedi, gönül hoş etmek dışında tutarlı ve oturaklı bir süreç yürütmedi. 

“HDP’yi desteklemenin maliyeti arttı, umut küçüldü”

Kürt kamusallığı bu meseleleri tartışamadığında siyaset yükselemiyor. HDP bir umut vaat ediyordu, barış umudu. Bugün onu vaat edemiyor. Direniş partisiydi. Bugün sokakta polisin yürütmediği bir harekete dönüştü. Yani HDP’yi desteklemenin maliyeti arttı ve HDP’nin vaat ettiği umut da küçüldü. HDP kendi eliyle kendisine umut bulamayan seçmenleri başka kanallara yönlendirmiş oldu. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile ilişkilerini öyle bir kurguladı ki insanlar bu partilere oy verdiğinde HDP’ye oy veriyormuş gibi davrandılar. 

Dolayısıyla HDP’nin siyaset biçimi, Demirtaş’la HDP’nin iki ayrı başı çekiyor olmaları ve Türkiye’de silah ve sivil siyaset ilişkilerinin girift olması, netleşmemiş olması, bunun yeniden tanımlanmamış olması Kürt siyasetini fetret halinde tutuyor. 

İZLEYİN: Selahattin Demirtaş neden yalnız bırakıldı?

“Sürecin maliyetini Sancar ve Buldan’a yıkamayız”

Kürt siyasi hareketini tanıyan veya yakından takip edenler bilirler ki biz bu sürecin mesuliyetini Mithat Sancar ve Pervin Buldan’a yıkamayız. Elbette ki bu insanların eleştirilecek çok fazla tarafları var, ancak daha büyük yapısal meseleler var. Eş başkanlık değişiminden ziyade, genel kadro, karar alma mekanizması ne yönde değişecek bu önemli. Pervin Buldan seçimlerden sonra “Yerel örgütlerimizi çok ciddiye almadık, karar mekanizmalarına yerellerimizin iradesi dahil olmadı” dedi. HDP gibi adem-i merkeziyeti savunan, Diyarbakır teşkilatının, Ankara teşkilatından daha güçlü olduğu bir partiden bahsediyoruz. Böyle bir ironik noktadayız. Bunun atlandığını ama hayati derecede önemli olduğunu düşünüyorum. 

HDP gibi bir parti Mutabakat Komisyonları ya da milletvekili grubu gibi dar bir klik haline dönüşmüşse burada temel başka bir problem var demek. Neden adem-i merkezi bir siyasetten daha merkezi bir karar alma mekanizmasına dönüştü? HDP’nin kendi kemik seçmeni dışına çıkmadan büyüyebileceğini düşünmüyorum. Çünkü yüzde 7’lik kitle sizden daha radikal talepler bekler. HDP’nin mahalle buluşmalarında Mezopotamya Ajansı’nın yaptığı bütün haberler toplumun Öcalan’ın tecritinden rahatsız olduğu ile ilgiliydi. Açık kaynaklarda HDP’nin siyasetiyle ilgili ne konuşulduğunu çok fazla bilmiyoruz. Dolayısıyla ortadaki manzaranın HDP açısından iyimser olmadığını, Kürt siyaseti açısından da fetret devrinin öyle kolay aşılabileceğini düşünmüyorum.

Önümüzde yerel seçimler var,  HDP’nin aday çıkarması, AK Parti’yle işbirliği yaparak ya da yapmayarak, örtük ya da açık bir müzakere süreci yürütmesi, AK Parti’nin kaybettiği metropolleri geri kazandığı durumda da HDP’nin belediyelerine kayyum atanmaması gibi bir senaryo var ortada. Ne kadar gerçek, ne kadar konuşuluyor bilmiyoruz. Bu senaryo gerçekleşirse Kürt siyasetine yeniden bir can gelebilir. Hükümetle yeniden temaslar başlayabilir. Partinin kendi kitlesiyle gündelik hayat içinde diyaloğu başlayabilir. Bunun olmadığı durumda ben önümüzdeki birkaç yıl Kürt siyaseti açısından çok iyimser değilim.

G.Ç.K.: “Diyalog kanalları ne zaman açılsa Kürt siyaseti o zaman büyüdü” dediniz. Şimdi tam tersi bir durum var. Kürt siyaseti kriminalize edildi. HDP’nin Türkiyelileşme çizgisini yanlış bulan ve Kürtlerin temel hak ve taleplerinden geri adım atıldığını  düşünen bir klik de var. Hatta seçim başarısızlığını buna bağlayanlar var. Bu da Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) çizgisini akıllara getiriyor. Bu mümkün mü ve doğru mu sizce? 

Bunun teknik olarak çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. Böyle bir tartışma olduğunu da düşünmüyorum. Bir kere koşullar çok değişti, metropollerde çok fazla Kürt var. Kürtlerin siyasi partisi olmaya çalışırken bir yandan da Türkiye’leşme gibi bir yol haritası var HDP’nin. HDP’nin Türkiye sathında siyaset yapmakla ilgili bir problemi yok. Bunu eleştiririz ya da takdir ederiz.

HDP’nin Türkiyelileşme siyaseti kendi seçmeninden büyük bir karşıtlık görmüyor, büyük ölçüde de destek görüyor. Tabii ki eleştiri kıymetlidir ama katılmıyorum bu eleştirilere. “HDP Türkiyelileşme siyaseti yürüttüğü için başarısız oldu” sonucuna katılmıyorum. Türkiyelileşme siyaseti iyi mi, kötü mü, Kürtlere faydalı mı zararlı mı? Bu seçmen nezdinde bir tartışma değil, aktörler arası entellektüel bir tartışma. Aktörler arası tartışmanın sanki genel manzaraymış gibi okunmasının da riskli olduğunu düşünüyorum. 

“HDP seçmeni Kürtleşmek ya da Türkiyelileşmek arasında bir tercih yapmıyor”

Aktörlerden bu eleştirilerin geldiği, aktörlerin Türkiyeleşme siyasetine karşı olduğu, çünkü önemli bir ölçüde entegrasyonu da çok olumlu karşılamadıklarını göz önünde bulundurursak, bu aktörler Türkiyelileşmektense Kürtlük merkezini güçlendirmeyi daha doğru buluyorlar. Fakat ben HDP seçmeninde Türkiyelileşmek ve Kürtleşmek arasında bir çelişki olduğunu da görmüyorum. HDP seçmeni açısından Kürtleşmek ve Türkiyelileşmek arasında büyük bir çelişki yok, ikisinden birini tercih etmiyorlar. Bakın Türkiye’de Türkiyelilik gerilemiyor. Ama Kürt kimliği güçleniyor. Kürt kimliğinin güçlü olduğu Türkiyeli bir Kürtlük inşa oluyor. Türkiye’de bu giderek güçleniyor.

HDP gibi ana akım partiyseniz Kürtlerin sosyolojisine uygun siyaset yapacaksanız. Bu değişimi göz ardı edemezsiniz. HDP’nin Türkiyelileşme siyaseti  durup dururken ortaya çıkmış bir icat değil. Kürt nüfusunun gidişatını gören ve ona uygun bir siyaset stratejisi. 

Türkiyelileşme ile ilgili problemi olan bazı Kürt grupların, Kürt nüfusunun bir kısmının entegrasyonuna da katalizör etkisi yapmıştır, buna bir itirazım yok. Fakat ben HDP’nin temel başka problemleri sebebiyle büyüyemediğini düşünüyorum. Söylediğim gibi birincisi CHP ve TİP ile ilişki biçimi. İkincisi silahlı örgüt ve demokratik siyaset ilişkisi. Bakın seçim kampanyası siyasete sürekli müdahale eden silahlı örgütün videolarıyla yürüdü. Hatırlayın Demirtaş’ın şöyle demeçleri vardı, “Biz  örgütle aramızda herhangi bir ilişki olmadığını Türkiye toplumuna yeterince anlatamıyoruz.” İğneyi kendine batıran bir özeleştiri vardı. Katılıyorum buna ve hala durumun böyle olduğunu düşünüyorum. Ama ortada bir silahlı örgüt varken ve silah hala Türkiye siyasetini etkileyen bir faktörken, HDP ne yaparsa yapsın bunu kendisinden uzaklaştırması mümkün değil. Silahlı örgütün buna bir karar vermesi gerekiyor. Türkiye’deki Kürtlerin beklentisi mücadelenin HDP’ye devredilmesi ve silahın Türkiye sattından çekilmesi. Bu güçlü bir kanaat. 

Şimdi sorunuza geri dönecek olursam. Silahın devri bitti kanaatine hala güçlü şekilde sahip mi insanlar? 2013’te yaşadığımız çözüm sürecinde şu tartışma çok canlıydı.  Biz devletin Kürtlerle masaya oturmasını silahlı örgütün mücadelesine mi borçluyuz, yoksa sivil alandaki gelişmelere mi borçluyuz? Her iki tarafın da çok fazla argümanı vardı, tartışmayı kolay kolay kazanan yoktu.  

Ama 2015’ten sonrasına bakın. Kazandığınız belediyelere kayyum atanmasının hukukla hiçbir alakası yok fakat siyasetle çok güçlü bir bağı var. İktidar kamuoyuna bunu bir silahlı örgüt ilişkisi içinde meşrulaştırıyor ve öyle sizi görevden alıyor. Ortada böyle bir ilişkiye müsait siyasi zemin olmasa  muhtemelen bu kararları bu kadar rahat alamayacaktır.

Elbette ki pervasızca yine alabilir ama bu kadar meşruiyet bulamaz. Yani HDP’nin bu kadar rahat kriminalize edilmesinin sebebi Türkiye’de hala PKK’nin bir şekilde silah kullanıyor olması. Kabul edelim, etmeyelim… Kürt kamuoyunun bu konudaki kanaatinin 2015’ten bu yana netleştiğini düşünüyorum. Silahın artık Türkiye sathında kazanımların önünde engele bile dönüştüğü kanaatinin güçlendiğini düşünüyorum. Çünkü HDP’ye yakınlaşmak isteyen veya yakınlaşan Kürt kitlesi heterojenleşti. Doksanlardaki gibi silahı da destekleyen sivil siyaseti de destekleyen kitle değil. Bugün büyük ölçüde silahla arasına mesafe koymuş ama sivil alandaki gelişmelerde HDP’yi destekleyen büyük bir Kürt nüfus var. HDP bu nüfusu tutamadı. Bakın 2013- 2015 seçimlerinden bu yana bu seçmenin yarısını kaybetmiş. Bu seçmen nasıl kaybedilir, neden kaybedildi ve nasıl kazanılır? Bunun üzerine bir siyasi partinin çalışması gerektiğini ve bununla ilgili pek güçlü bir gündemin olmadığını gözlemliyorum. Gözlemlerimde yanılabilirim. Ancak dışarıdan bakan bir araştırmacı gözüyle böyle görüyorum. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.