The Athletic, Türkiye’deki transfer çılgınlığını kaleme aldı: “Tren şu anda rayda değil, çünkü çıldırdılar”

Trendyol Süper Lig’de 26 Haziran’da başlayan yaz transfer sezonu bugün (15 Eylül) sona erecek. Fenerbahçe ve Galatasaray başta olmak üzere Süper Lig’deki takımlar birbirinden önemli isimleri renklerine bağladı. The Athletic‘ten Nick Miller, son dönemin en hareketli transfer dönemine sessiz kalmadı ve “Türkiye’nin transfer çılgınlığı” başlıklı bir makale yayınladı. Medyascope Spor’dan Kubilayhan Kavrazlı yazıyı sizler için çevirdi.

“Hiç kimse Üç Büyükler’in iflas riskini göze alamaz”

The Athletic editörü Nick Miller’ın, Türkiye’de yaşanan transfer çılgınlığına dair, uzman görüşlere de yer verdiği yazısını sizin için derledik:

Son zamanlarda futbol dünyasında büyük bir para akışı yaşanıyor ve bu durum, özellikle Avrupa’nın bazı büyük liglerindeki kulüplerin, yüksek maaşlı oyuncularını, paralarının bitmesi konusunda endişe duymayan devlet destekli kulüplere satmalarına imkan tanıdı. Ancak birkaç yıl önce bu harcamalara dair hiçbir işaret yoktu. 

Suudi Arabistan, yıldız futbolculara büyük harcamalar yaparken, Türkiye de benzer şekilde hareket ediyor. Ortalıkta dolaşan meblağlar Suudi Pro Ligi’ndeki kadar dramatik değil. Ancak Galatasaray, Fenerbahçe ve bir dereceye kadar Beşiktaş, “Bunu nasıl yapıyorlar?” sorusunu akıllara getiren transferler gerçekleştiriyor. 

Galatasaray, kadrosuna Wilfried Zaha, Hakim Ziyech (Suudi Arabistan’a transfer olması gündemdeydi), Tanguy Ndombele ve Davinson Sanchez’i kattı. Aynı zamanda, geçen sezon kiralık olarak oynayan Mauro Icardi’nin bonservisini satın aldı.

Fenerbahçe ise Fred, Livakovic, Edin Dzeko, Dusan Tadic ve Cengiz Ünder gibi yıldız oyuncuları transfer etti. Beşiktaş da kadrosuna Alex Oxlade-Chamberlain, Ante Rebic ve Milot Rashica’yı kattı.

Transfermarkt web sitesinin verilerine göre (futbolseverler bu sitenin rakamlarına biraz şüpheyle yaklaşıyor) son iki yılda Premier Lig 4,2 milyar Euro ile en yüksek net harcamayı yaparken, Türkiye’nin Süper Lig’i 101,9 milyon Euro ile listenin oldukça gerisinde yer alıyor. 

Bu rakamlar sadece transfer ücretlerini kapsıyor. The Athletic’e konuşan, futbol yazarı ve Türk futbolunun finansmanı konusunda uzmanı İsmail Sayan,“Bu rakamlar sorunun sadece bir parçası, asıl önemli sorun muhtemelen maaşlar. Galatasaray’ın transfer ettiği beş önemli oyuncunun tahmini maaşlarının toplamı 28 milyon Euro civarında” diyor.

Türk futbolunun meteliksiz olması gerektiği düşünüldüğünde bunların hepsi oldukça şaşırtıcı. En büyük kulüpler için mali kıyamet kehanetlerinin yapılması çok uzun zaman önce değildi. 

2021 yılında “Dört Büyükler” (Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor) toplam 17 milyar Türk lirası, yani yaklaşık 1,7 milyar euro borcu bulunmaktaydı.

Kulüpleri kurtarmakta zorlanan hükümet, bir ebeveynin çocuğuna kırık bir camın parasını taksitlerle ödemesini istemesi gibi, kulüpleri bir geri ödeme planına dahil etti. 2019 yılında dönemin Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören, “Türk kulüpleri artık mali açıdan sürdürülebilir değil” demişti.

Ekonomik durum sadece futbolda da kötü değil. Şubat ayında Türkiye-Suriye sınırında yaklaşık 60.000 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan depremden önce de işler yeterince kötüydü, ancak bu deprem daha da fazla mali sorun yarattı. Birkaç yıl önce döviz kuru yaklaşık 8 ila 10 euro arasında olan Türk lirası, yazın başlarında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından 30’un üzerine çıktı ve o zamandan beri 29 Türk Lirası civarında dengelendi.

Birkaç yıl öncesine kadar, kulüpler finansal durumu daha ciddiye alıyor gibi görünüyordu. Galatasaray, en yüksek maaş alan oyuncularından bazılarını satarak yıllık maaş bütçesini 54 milyon euro’dan 27 milyon euroya düşürmüş ve daha sonra satışından kâr elde edilebilecek genç oyuncuları belirlemek için deneyimli yönetici Luis Campos ile çalışıyordu.

Fenerbahçe ise Mesut Özil transferi ile bir istisnaya imza atmıştı. Kulüp, genel olarak daha mütevazı ve kâr getirecek transferlere odaklanıyordu. Beşiktaş’ın transfer politikası da nispeten uygun fiyatlı yerli yeteneklere odaklanmıştı.

Finansal Fair Play (FFP) kısıtlamaları kulüpleri daha dikkatli hareket etmeye zorluyordu. Parti bitmişti. İngiltere, İtalya ve İspanya’daki takımlarla büyük ve uzun vadeli sözleşmeler imzalama dönemi artık geçmişteydi. Türk futbolunda her şeyin biraz daha ihtiyatlı olması gerektiğine dair bir farkındalık oluştu.

Peki şimdi? Durum pek de öyle değil.

İstanbul’un üç büyük kulübünden birinin eski bir yönetim kurulu üyesi, “Temel olarak başlangıç noktasına geri döndük” diyor.

Yani harcamalar devam ediyor.

Avrupa’nın önde gelen oyuncu ajanslarından bir menajer The Athletic’e yaptığı açıklamada, “Tren şu anda raydan çıkmış durumda, çünkü her şey kontrolden çıkmış durumda. Parayı nereden bulduklarından emin değilim.”

Aslında sorun oldukça basit ve yeni değil: Yıldız oyuncular. Türk taraftarlar, büyük bir ismin takımlarında oynamasını seviyor ya da en azından sorumlular sevdiğini düşünüyor. 

Bu durum birçok ülke için geçerli olsa da, belki de Süper Lig, geleneksel olarak Avrupa’nın büyük liglerinin dışında kaldığı için, İngiltere, Almanya, İtalya gibi ülkelerde tanınmış oyuncuları transfer etmek Türkiye için daha cazip hale geliyor.

Türkiye’nin yıldız oyuncu etkisinden ne kadar etkilendiği konusunda 2015 yılında yaşanan bir olay oldukça önemli.

Galatasaray, teknik direktör Cesare Prandelli’nin sezon ortasında görevden alınmasına rağmen ligi kazanmıştı. Ve bu başarının en büyük pay sahiplerinden birisi de Wesley Sneijder’di. Aynı zamanda kadronun büyük bir bölümünü Türk oyuncular oluşturuyordu. Galatasaray, sonraki sezon Şampiyonlar Ligi’nde boy gösterecekti. 

Ancak yaz geldiğinde ve 2015-16 sezonu biletleri satışa sunulduğunda, Galatasaray bilet satmakta zorlanıyordu. Öte yandan, Fenerbahçe’nin kombine biletleri, ligi ezeli rakiplerinin gerisinde tamamlamasına rağmen, şehirdeki satış noktalarından hızla tükeniyordu.

Peki, nedeni neydi? Fenerbahçe, Manchester United’dan Robin van Persie ve Nani’yi transfer etmişti.

“Çoğu taraftar şampiyonluğun kazanıldığı yerin havaalanı olduğuna inanıyor” diyen İsmail Sayan, Türk taraftarlarının yeni transferleri havaalanında coşkuyla karşılamasına atıfta bulunarak “Bu bir kısır döngü. Çünkü başkanlar taraftarlara şunu söyledi: ‘Size yıldızlar getireceğiz ve şampiyon olacağız.’ Bu yüzden taraftarlar takımları için en iyi oyuncuları talep ediyor” ifadelerini kullanıyor.

Ve bunu yapabilmek için oldukça ciddi ücretler ödemeleri gerekiyor. Türk kulüplerinin açıkladığı maaşlara göre Galatasaray’ın toplam maaş gideri 50 milyon euronun biraz üzerinde, Fenerbahçe’nin 42 milyon euro ve Beşiktaş’ın ise 31 milyon euro civarında. Bu, Premier Lig’in en iyi kulüplerinden oldukça düşük (Manchester United’ın bildirdiği ücret faturası 230 milyon euro), ancak bu kulüpler bu tür takımlardan tamamen farklı bir gerçeklikte var oluyorlar.

UEFA katsayılarında yedinci sırada yer alan Portekiz ve dokuzuncu sırada yer alan Türkiye’nin üst düzey kulüpleri ile karşılaştırma yapmak daha uygun olabilir. Porto’nun yıllık maaş yükümlülükleri 27 milyon euro, Benfica’nın 37 milyon euro ve Sporting Lizbon’un ise 24 milyon euro civarında.

Ancak unutulmaması gereken önemli bir nokta, Türkiye’de futbolcuların ücretlerinin birçok ülkede olduğu gibi brüt değil, net rakamlar olarak açıklandığı. Yani Fenerbahçe’nin Edin Dzeko’ya 4,2 milyon euro ödeneceğini açıkladığında buna vergiler veya bonuslar dahil değil. Bu nedenle, bu kulüplerin ödediği gerçek meblağlar çok daha yüksek olacak, ancak tam olarak ne kadar olduğunu söylemek zor.

Athletic’e konuşan akademisyen, yazar ve editör Bora İşyar, Türk futbolundaki rekabetin özellikle Galatasaray ve Fenerbahçe arasında bir “sidik yarışı”na dönüştüğünü belirtiyor.

Bu yaz, Üç Büyükler’in oyuncular için kıyasıya rekabet ettiği bir dönemdi. Beşiktaş, Tadic’i istemiş, ancak o Fenerbahçe’ye transfer olmuş; Fenerbahçe, haftalarca Zaha ile ilgilenmiş ancak o Galatasaray’a transfer olmuş; Galatasaray ise Fred’in peşindeyken o Fenerbahçe’ye gitmişti.

Zaha’nın Galatasaray’a transferi, bir tartışmayı da alevlemişti. Galatasaray, Crystal Palace’ın eski kanat oyuncusu Zaha’ya yıllık yaklaşık 4,5 milyon euro ödeyeceğini açıkladı. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ise, Zaha’ya iki katını teklif ettiklerini ve oyuncunun bu teklifi reddettiğini belirtti. Koç, “Açıkladıkları rakamlar yüzde 100 yanlış” ifadelerini kullandı.

Ancak genel olarak futbolda olduğu gibi Türk futbolunda da en çok parayı harcamış olmanız mutlaka kazanacağınız anlamına gelmiyor. Son on yılda sadece iki kez transfer piyasasında en çok harcama yapan kulüp şampiyon oldu. Sorun, bu durumun insanları bu yöntemin doğru olduğuna inandırmaya yetecek kadar sık işe yaraması.

2022 yılında Galatasaray başkanı olan Dursun Özbek, Burak Elmas liderliğindeki önceki yönetimin politikalarının popüler olmadığını kanıtladıktan sonra, göreve ikinci kez seçildi.

Elmas’ın kulübü küçültme ve kendi ayakları üzerinde durabilir hale getirme çabaları, ligi 13. sırada bitirmekle sonuçlandı ve taraftarlar, uzun vadeli istikrar anlamına gelse bile, kısa vadeli acılara göğüs germekten memnun görünmüyordu.

Dursun Özbek, Galatasaray’a dönmesiyle birlikte, Lucas Torreira, Dries Mertens, Juan Mata ve ocak ayında Nicolo Zaniolo gibi oyuncular için milyonlarca euro harcanarak kadroya katıldı. Ve Galatasaray, Fenerbahçe’nin sekiz puan önünde 2019’dan bu yana ilk şampiyonluğunu elde etti.

Bir Süper Lig kulübünün eski sportif direktörü The Athletic’e verdiği demeçte şunları belirtti:

“Geçen sezon Galatasaray atağa geçti, şampiyon oldu ve imzaladıkları oyuncularla daha da ileriye gidiyorlar. Bu, Fenerbahçe gibi diğerlerini de aynı şeyi yapmaya itti. Onlar sadece yarını düşünüyorlar, bir, üç ya da beş yılı değil.”

Ve böylece harcamalar artmaya devam ediyor.

Yani harcamalar devam ediyor.

Peki bu kadar para nereden geliyor?

Kesin olan bir şey var ki, bu paralar TV şirketlerinden gelmiyor.

Yayın gelirleri giderek azalıyor. Lig, geçen yaz BeIN Sports ve Digiturk ile iki sezon için yıllık yaklaşık 370 milyon dolar değerinde yeni bir küresel yayın anlaşması imzaladı. Başlangıçta tekliflerin bu rakamın çok altında olması ve beş sezon boyunca yılda 500 milyon dolar ödeyen bir önceki anlaşmanın çok altında olması nedeniyle yeni bir anlaşmaya varılamayacağı korkuları vardı.

Şampiyonlar Ligi de başka bir gelir kaynağı. UEFA’nın bu büyük organizasyonundan elde edilen gelir (yaklaşık 30 milyon euro) Türk kulüplerinin genel bütçeleri için, İngiltere gibi ülkelerle kıyaslandığında, çok daha büyük bir öneme sahip. Ve Şampiyonlar Ligi’nde olmak sadece sizin için iyi bir haber değil, diğer herkes için de kötü bir haber: Yalnızca tek bir kontenjan mevcut olduğundan, rakiplerinizin sizin gibi bu ligde olmaması neredeyse daha önemli.

Sayan, “Şampiyonlar Ligi burada oyunun kurallarını değiştiren büyük bir olay. Büyük kulüpler ne pahasına olursa olsun şampiyon olmak istiyor. Türkiye’de bu diğer ülkelere göre çok daha önemli. Para sana ciddi bir güç veriyor.”

Başka gelir kaynakları da var…

Galatasaray, finansal gelirini artırmak adına birçok farklı kaynaktan yararlanıyor. Bu yaz, Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR ile Avrupa kupalarında forma sponsorluğu için üç yıllık, 15 milyon euroluk bir anlaşma imzaladı. Bunun yanı sıra, araç kiralama şirketi Sixt ile ana forma sponsorluğu için beş yıl boyunca 100 milyon euro değerindeki anlaşmayı yeniledi.

İnşaat şirketi Rams Global ile stadyumları için yeni bir isim hakkı anlaşması yapıldı. Anlaşmanın şartları resmi olarak açıklanmadı ve çeşitli değerler bildirildi, fakat bu, firmadan aldıkları ek yardım kadar kritikti.

Icardi, geçen sezon Paris Saint-Germain’den kiralandığı İstanbul’da 26 maçta 23 gol atarak başarılı oldu. Ancak, kiralamanın kalıcı bir anlaşmaya dönüşmesi ve Icardi’nin yıllık 6 milyon euroluk net maaşının ödenmesi ihtimali, kulübün finansman konusundaki serbest yaklaşımına rağmen olası görünmüyordu.

Rams, Arjantinli oyuncu için belirli bir miktar parayı gururla katkıda bulunduklarını belirtti. “Mauro Icardi’nin Galatasaray’a transferine katkıda bulunduğumuz için çok mutluyuz” açıklamasında bulundular.

Galatasaray da oyuncu satarak para kazandı.

Mısırlı forvet Mostafa Mohamed, Fransa Ligue 1 ekiplerinden Nantes’a yaklaşık 5,75 milyon euro karşılığında transfer oldu. Alpaslan Öztürk ve Fredrik Midtsjo’nun, Süper Lig’in yeni ekiplerinden Pendikspor’a satılması da ekstra gelir sağladı. Ayrıca, Zaniolo’nun Aston Villa’ya kiralanması kalıcı hale gelirse, yedi ay önce 15 milyon euro karşılığında takıma katılan İtalyan orta saha oyuncusu için ödedikleri parayı ikiye katlayabilirler.

Bir diğer büyük gelir kaynağı ise emlak anlaşması olarak öngörülüyor.

Kulüp, ocak ayında antrenman sahasını İstanbul’un kuzeyindeki Kemerburgaz’a taşıyacak. Mevcut üslerinin bulunduğu Florya’da, lüks konutlar inşa edilecek. Ayrıca, kulübün devletten oldukça makul bir fiyata satın aldığı 40 dönümlük komşu arazi de bu projeye dahil edilecek.

Galatasaray, yaklaşık 13 milyar Türk Lirası veya 455 milyon euro gelir elde etmeyi hedefliyor ve bu geliri büyük borçlarının bir kısmını ödemek için kullanmayı planlıyor. Ancak, The Athletic’e konuşan birçok kişi, “Gördüğümüzde inanacağız” yaklaşımını benimsiyor.

Fenerbahçe’nin harcamaları genel olarak iki şeyle açıklanabilir. Bunlardan biri, ailesi ülkenin en zenginleri arasında yer alan ve özellikle Özil’in imza atması için kulübe milyonlar akıtan başkan Ali Koç. Koç, zeki bir iş insanı olmasına rağmen, beş yıl önce göreve geldiği günden bu yana Süper Lig şampiyonluğu yaşayamadı. Fenerbahce, Süper Lig’i 2014’ten bu yana kazanamıyor; bu, ligin kurulduğu 1950’lerden bu yana yaşanan en uzun şampiyonluk hasretliği…

Koç, başkanlık görevinde ikinci dönemini sürdürüyor ve gelecek yıl tekrar aday olmayı planlıyor; ancak, arada geçecek başka bir başarısız sezonun onu görevden alabileceğinin farkında.

Fenerbahce’nin diğer gelir kaynağı ise daha sıradan ve mantıklı: Son bir yılda oyuncu satışlarından çok iyi bir kar elde ettiler.

Bu yıl akademi ürünü Arda Güler’i 20 milyon euro karşılığında Real Madrid’e sattılar. Ayrıca, Alman Hoffenheim, Macar savunma oyuncusu Attila Szalai için 2021’de 4 milyon euronun biraz altında ödemişken, yaklaşık 12 milyon euro ödeyerek onu transfer etti.

Fenerbahçe, ayrıca Kim Min-jae’yi Napoli’ye 18 milyon euro karşılığında sattı ve böylece Güney Koreli stoper için bir yıl önce Beijing Guoan’a ödedikleri yaklaşık 15 milyon euronun üzerine çıktılar. Küçük çaplı diğer transferlerle birlikte, oyuncu satışlarından elde edilen kâr 50 milyon euronun üzerine ulaştı.

Bunların hepsi bir noktaya kadar durumu açıklıyor ancak bu imzaların bu kadar özgürce devam etmesinin daha temel bir nedeni var: Sonuçlarının olmayışı.

“Futbol Türkiye’de çok popüler” diyen İşyar, “Hiç kimse bir kulübün, özellikle de üç büyüklerin iflas riskini göze alamaz” ifadelerini kullanıyor. 

Bir eski yönetici, “Tüm büyük kulüpler kamu tüzel kişiliğine sahip (yani borsada işlem görüyorlar). Ama başka bir şirket olsalardı, yıllar önce borsadan çıkarılır ve iflas ederlerdi. Sosyal etkileri nedeniyle, tüm bu kulüpler batmak için çok büyük. Bunu herkes biliyor. İşler sarpa sararsa hükümetin onları kurtaracağından oldukça eminler.”

Birkaç yıl önce işler bir “kırılma noktasına” ulaştığında ve hükümet bağlarının sonuna gelip kulüplerin devasa borçlarını ödemek zorunda kalacağı konusunda ısrar ettiğinde bile, büyük bir avantaj yakaladılar. Borçları, devlete ait bankalar tarafından uygun faiz oranlarıyla “yeniden yapılandırıldı”. Ve doğruyu söylemek gerekirse, bunu geri ödemek için çaba harcıyor gibi görünüyorlar.

Finansal Fair Play (FFP) de somut sonuçlardan biri. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş, çeşitli zamanlarda UEFA tarafından transfer ambargosu, para cezaları ya da “uzlaşma anlaşmaları” ile cezalandırıldı. Ancak, bu cezalar kalıcı bir caydırıcılık olarak görülmemekte, aksine geçici bir darbe olarak kabul edilmekte.

Şaşırtıcı olan, bu kulüplerin borçları konusunda kamuoyundan nispeten az tepki gelmesi. Bu durum, kulüplerin borçlarını ödemek için kullanılan paraların esasen halkın vergileri olduğu düşünüldüğünde oldukça dikkat çekici.

Türkiye’de çalışan ve ilişkilerini korumak için ismini vermeyen bir menajer The Athletic’e şöyle konuştu: “Borçla ilgili gerçek bir konuşma yok; mesele kimin ligin zirvesinde, kimin Şampiyonlar Ligi’nde olduğuyla ilgili. “

Ancak bu durum değişiyor olabilir.

İşyar, “Artık ‘Bu iyi bir fikir mi? diyen insanlar var” diyor.

Sayan, “Böyle bir hareket yaklaşıyor. Birkaç yıl önce kimse bunu umursamadı. Son birkaç yıldır bazı sesler duyuyoruz. Hükümet borçtan memnun değil; bunun yanlış olduğunu biliyor.”

Ancak şimdilik, Türkiye’nin transfer penceresi hâlâ açık ve daha fazla oyuncu transfer edebilirler. 

Yani harcamalar devam ediyor…

Kaynak: The Athletic

Yazan: Nick Miller

Çeviren: Kubilayhan Kavrazlı

Editör: Doğa Üründül

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.