Seçim yenilgisinin ardından CHP’yi konuşmaya devam ediyoruz. Eski CHP Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya, Ruşen Çakır’ın konuğu oldu. Kaya seçimlerde neden milletvekili adayı olmadı? Seçimi kazanmaları halinde Milli Eğitim Bakanı mı olacaktı? Seçim yenilgisini üzerlerinden atlatabildiler mi? CHP’nin Ankara İl Kongresi neden bomboştu? Değişim tartışmasını başlatanlar değişim kelimesinin içini dolduramadılar mı? CHP ve Altılı Masa, neden seçim yenilgisini tartışamadılar, değerlendirme yapmadılar?
Yayına hazırlayan: Aliye Altınışık
Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Cumhuriyet Halk Partisi’nin önde gelen isimlerinden Yıldırım Kaya’yı stüdyomuzda canlı yayında ağırlıyoruz. Hoş geldiniz Yıldırım Bey.
Yıldırım Kaya: Hoş bulduk. İyi yayınlar diliyorum.
Siz parti meclisi üyeliği yaptınız, milletvekilliği yaptınız.
Kaya: Genel Başkan Yardımcılığı yaptım.
Genel Başkan Yardımcılığı yaptınız. Son seçimde aday olmadınız. Sizin uzmanlık alanınız Millî Eğitim. Herhalde dedim, Yıldırım Bey’i CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Millî Eğitim Bakanlığı için saklıyor. Doğru mu?
Kaya: Yani umudumuz ve beklentimiz oydu. Ben milletvekilliğine tekrar devam etmek istemedim. Bu talebimi de genel başkanımıza iletmiştim. Çalışmayı da o yönde yapıyorduk.
Sonra ne oldu?
Kaya: Sonra çok yüksekten düştük; kol kanat bacak kırıldı, kaburgalar kırıldı, onu onarmaya çalışıyoruz.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Peki onarabiliyor musunuz?
Kaya: Onarıyoruz. Yaş ilerleyince kırığın iyileşmesi zaman alıyor. Genç yaşta kırıklar daha çabuk onarılıyor, ama yaş ilerlediğinde kırıklar biraz daha zaman alıyor. Ama şimdi hareket kabiliyeti edinmeye başladık; eller, ayaklar çalışıyor, kafa çalışmaya başladı. Umarım bir bütün olarak iyileşiriz diye düşünüyorum tabiî.
Şimdi öyle diyorsunuz da, meselâ hafta sonu Ankara’da kongre yaptınız. Siz de oradaydınız.
Kaya: Evet.
Arkadaşlarımız videoları çekti, biz de Medyascope’ta yayınladık ve hemen sosyal medyada herkes, haklı bir şekilde, “Bu insanlar nerede? Ankara gibi bir yerde kocaman salonda tribünler bomboş” dediler. Şimdi normalde çok aday da var. Şu anda bildiğimiz üç aday var. Yani daha doğrusu Kılıçdaroğlu adaylığını açıklamadı, ama muhtemelen aday olacak. Örsan Öymen var.
Kaya: İlhan Cihaner var.
İlhan Cihaner…
Kaya: Aday.
Evet, tamam, o zaman dört diyelim.
Kaya: Dört.
Özgür Özel var.
Kaya: Evet.
Ankara gibi bir yer, çok sayıda delege çıkarıyor, ama in cin top oynuyor. Nasıl oluyor bu?
Kaya: Şimdi, 620 delegesi vardı zâten. Delegelerin yanında birer arkadaş olsa zâten 1200 kişi eder. Büyükşehir belediyesi bizde, bunun dışında üç ilçe belediyemiz var. İki tâne de çok güçlü aday vardı. Ben de o salonda çok kongreler yaptım. Eğitim-Sen Genel Başkanı iken de Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkan Yardımcısı iken de orada kongreler yaptık. Tıklım tıklım doldurduğumuz bir alandı. Gerçekten insanlar kongrelere bir beklenti içerisinde gelmiyorlar. Politik bir mücâdelenin, politik bir tartışmanın zemini olarak görmediler. Ankara kongresi, diğer il kongrelerimiz de ne yazık ki politik bir zeminin aracı olmaktan çıktı. Meselâ dört genel başkan adayımızı saymayalım, genel başkanımız bu tür şeylere katılmaz ve bu tartışmalara girmez. Ama diğer üç aday, genel başkan olmak isteyen arkadaşların kendi kitlesini de getirip orada ciddî bir duruş sergilemesi lâzım, politikalarını anlatması lâzım. Zâten Özgür Özel gelmedi Ankara Kongresi’ne. Yani Ankara Kongresi başkentin kongresi, İstanbul’dan sonra en fazla delegeye sâhip olan bir kongre ve iddialı bir genel başkan adayı Ankara kongresine katılmıyor, katılmadı. Diğer adaylardan Örsan Öymen ve İlhan Cihaner katıldılar. Konuşma da yaptılar. Ben biraz umut yitimine bağlıyorum. İnsanlarda karamsar bir hava oluştu. Bir de Cumhuriyet Halk Partisi’nin kongrelerinde şöyle bir şey var, kitlesel coşkulu kongreler olmuyor. Daha çok delegasyonun seçimine odaklı kongreler tasarlandığı için içi boşalıyor.
Ama halbuki şöyle bir hava vardı: Seçimden sonra özellikle Kemal Kılıçdaroğlu, güvenli liman olarak nitelediği CHP’nin kurultayını bir yenilenme olarak gösterdi.
Kaya: Evet.
O “yenilenme” diyor, “değişim” demiyor. Yenilenme olarak söyledi, ama Ankara örneğinden bakıyoruz ki kimin seçileceği meselesinin ötesinde ciddî bir tartışma olmayan, ilgi yaratmayan toplantılar yapılıyor.
Kaya: Bunun nedeni şu: 29 Mayıs sabahı değişim tartışması başlatan arkadaşların, değişim söyleminin içini dolduramamış olmasının da burada önemli bir etkisi var. Şimdi “yenilenme”, “değişim” ve “dönüşüm”. Ben üçlü kullandım hep. Cumhuriyet Halk Partisi’nin yenilenmesi, değişimi ve dönüşümü. Üçlü bir süreci işletmediği müddetçe Cumhuriyet Halk Partisi ne kendisinin önünü açabilir, ne Türkiye sosyal demokratlarının ve solun önünü açabilir. Aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin önündeki, elindeki en büyük fırsat, hem Türkiye’deki sosyal demokratların önünü açması hem Avrupa’da çöken sosyal demokrasiye yeniden can simidi olması gerekirken, bunu görememek…
Yıldırım Bey bir dakika, daha Türkiye’yi çözemeden Avrupa’yı da mı çözeceğiz?
Kaya: Ama şöyle bir şey, Avrupa solu ve sosyal demokrasisi gerçekten ciddî kan kaybediyor. Meselâ Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 25 oy alırken biz bunu beğenmiyoruz, yeterli bulmuyoruz, yeterli değil. Ama Almanya’da Sosyal Demokrat Parti’ninaldığı oya bakın, yüzde 17-18. Yani onların içine girdiği girdapla bizim içinde bulunduğumuz girdap birbirinin benzeri. Nasıl ki yüzyıl önce Latin Amerika ülkelerine ve dünyanın birçok mazlum ülkelerine bağımsızlık mücâdelesi vererek Türkiye örnek teşkil etmişse, şimdi de Türkiye solunun Avrupa’ya ve Latin Amerika ülkelerine örnek olabilecek bir mücâdele hattı olması lâzım. Ama ne yazık ki bunu biz yaratamadığımız için oradan da etkilenemiyoruz. Ne orası ayağa kalkmış durumda ne biz ayağa kalkmış durumdayız. Aslında dünyada, özellikle Avrupa’da yükselen ırkçılık ve milliyetçilik, Türkiye’yi de hegemonyası altına aldı. Ama bu hegemonyayı kıracak politikalar üretilemiyor.
Meselâ şimdi hemen aklıma ikinci turun başında Kemal Kılıçdaroğlu’nun sığınmacılık meselesinde Zafer Partisi söylemlerini dile getirmesi geliyor.
Kaya: Evet, o onu dile getirdiğinde de Avrupa Birliği, “Siz eğer sığınmacıları gönderecekseniz o zaman sizin iktidârınıza bizim kapılarımız kapalı” dedi. Bence orada Avrupa Birliği’nin, İngiltere’nin, Amerika’nın, Rusya’nın ve İsrail’in pozisyonları çok ciddî anlamda değişti. İkinci tur seçimlerinin yüzde 48’de kalmasının altında yatan, tabiî iç etkenler, bizim politikalarımızdaki eksikliklerimiz, kadroların zâfiyeti… bunların hepsi var, bizim eksiğimiz yok dersek hatâ yapmış oluruz; ama bunun yanında uluslararası güçler de bu konuda tercihlerini yeniden Recep Tayyip Erdoğan’dan yana kullandılar. Çünkü, “BOPEş Başkanlığı süreciyle yola devam edeceksek, Tayyip Erdoğan’la devam edelim” dediler. Kemal Kılıçdaroğlu gelirse “Beşli çete ile asla görüşmem” diyor, kapıları kapatıyor. “Mültecileri göndereceğim” diyor, burada da sorun. Peki Avrupa Birliği bu konuda nasıl olacak? Kendisini korumak istiyor. Türkiye’yi bir sığınmacı deposu olarak gördükleri için, Türkiye’nin sığınmacı deposu olma görevini reddettiği andan îtibâren onlar da diyor ki: “Bunu kabul eden siyâsal iktidarla yürürüm, kabul etmeyenlere karşı ben de tavır alırım”.
Ama oyları vatandaş veriyor.
Kaya: Vatandaşı yönlendiren de vatandaşı etkileyen de ne yazık ki hem ulusal hem uluslararası güçler. Şunu görelim: Ben çocuklarımdan, torunlarımdan biliyorum, altı yaşında bir torunum var, internette Google’da her şeyi arayıp bulup bana da söyleyebiliyor. Şimdi dünyanın bu kadar küçüldüğü bir yerde seçmenin etkilenmemesi mümkün değil. Etkilenmeyen seçmen kırsal kesimdeki seçmen, onlara da biz ulaşamıyoruz. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi’nin örgütlenme modeli, çalışma tarzı ve mücâdele anlayışı işçilere, yoksullara, çiftçilere ve köylülere ulaşabilecek bir örgütlenme modelimiz yok bizim. Öyle bir mücâdele anlayışımız da yok, öyle bir çalışma tarzımız da yok, bu kesimlere ulaşamıyorsunuz. Kentli kesimlerdeki değişim,dönüşüme de doğrudan örgütünüz vasıtasıyla müdâhale edemiyorsunuz. Şöyle düşünün, 2 bin 300 maddede altı siyâsî parti lideri ortaklaştı ve altına imzâ attı. Bunların tamâmı Türkiye’nin temel sorunlarına ilişkin çözüm önerileri. Şimdi kurumsalda bir ittifak yaptık. İttifakımızın ana omurgası altı siyâsî partinin ortaklaştığı mutâbakat metniydi. Mutâbakat metninde 2 bin 300 madde var, burada ortaklaşıyorsunuz; ama daha sonra birbirini suçlayan bir sürece giriyorsunuz. Hangi siyâsî parti lideri 2 bin 300 maddenin altına imzâ attı da geri imzâsını çekti? Hiçbiri geri çekmedi. Düşünsel olarak ittifaklar devam ediyor aslında. Ama kurumsal ittifâkın bittiği söyleniyor.
Ama o iki bin 300 madde yok hükmünde artık.
Kaya: Bunun doğruluğuna inanmıyorlar mı imzâ atanlar?
Hayır, tamam da, yani şimdi şöyle bir şey var, bütün bunların hepsi bir yerden sonra seçimi kazanmak içindi. Seçimi kazanmadıktan sonra bunların hiçbir anlamı kalmadı.
Kaya: Şöyle bir şey: Eğer ciddî anlamda bir örgütlenme anlayışınız varsa, bir Türkiye hedefiniz varsa, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma hedefiniz varsa, bunların anlamı var. Çünkü hep şunu örnek veriyorum — dün adalarda da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin bir panelindeydim, orada da şu örneğe verdim: Kütahya, Eskişehir meydanında bir savaşta yeniliyoruz. Yenildiğimizde 50 bin asker var, 50 bin asker geriye çekilirken, Mustafa Kemal, İsmet İnönü’ye, “Ben olsam Sakarya’nın doğusuna çekilirim” diyor. İnönü o dönemin komutanı, Mustafa Kemal Meclis Başkanı olduğu için sivil, kendi emir veremiyor, İsmet İnönü emir veriyor, çekiliyor. Çekilirken yenilginin getirdiği tahrîbat neticesinde 27 bin ya da 28 bin asker kaçıyor. Geriye 22 bin asker kalıyor. O 22 bin askerin büyük bir bölümü de subay. Onlar inanıyorlar, kalıyorlar. Sakarya Meydan Savaşı kazanılıyor, daha sonra Büyük Taarruz ve arkasından Cumhuriyet geliyor. Yani yenildiğinizde dağılırsanız, önünüze yeni bir hedef koymazsanız zâten kaybedersiniz.
İşte onu bekliyoruz kaç gündür. Sizin parti hani geri kalan subaylarla berâber bir şeyler yapacak diye bekliyoruz, ama ortada çok fazla bir şey görmüyorum.
Kaya: Ben iki şey var diyorum: Bir 31 Mart seçimleri var, bir de 2028 cumhurbaşkanlığı seçimleri. Şimdi biz geriye dönük yaşanan süreci masaya atıp tartışamadık. Ne Cumhuriyet Halk Partisi kendi içinde tartıştı, ne Altılı Masa kendi içinde tartıştı. Ben meselâ hep şunu eleştiriyorum: 14 Mayıs akşamı seçim kaybedildiğinde, yani sonuçlar açıklandığında yapılması gereken şuydu: Altı siyâsî partinin genel başkanı, 100 binlerle Ankara’da bir meydanda çıkıp, “Cumhurbaşkanı cumhurbaşkanı olarak seçime girdi, kazanamadı, cumhurbaşkanı olarak kazanamadı. Şimdi biz de kazanamadık. Şimdi önümüzde 28 Mayıs var, 28 Mayıs’ta biz kazanmak için yola çıkıyoruz” demesi gerekiyordu, 100 binlere, 10 binlere bir konuşma yapılması gerekiyordu. Bu yapılmadı. 28 Mayıs’tan sonra da her partinin kendi içinde hızla bir değerlendirme yapması gerekiyordu, daha sonra da liderler oturup bir değerlendirme yapmalıydı. Bunlar da yapılmadı. Neredeyse 25 milyon 500 kişi kendi hâline bırakıldı. Şimdi bir siyâsî liderlik, bir siyâsî parti, bir siyâsî yapılanma, 25 milyonun üzerindeki yurttaşı kendi hâline bırakamaz. Bizim önümüzde iş var, 31 Mart var, yani Sakarya Meydan Savaşı var, arkasından Büyük Taarruz var, 30 Ağustos. O da nedir? 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimi. Şimdi bunu ortaya koymanız lâsîzım. Eğer bunları ortaya koyamıyorsanız ayağa kalkmanız mümkün değil. Ben öğretmen örgütlenmesinden geliyorum. Mustafa Kemal Atatürk, 1920’de Muallimler Örgütü kurmuş, örgütün ilk kongresine katılmış. Onun arkasından gelen Muallimler Cemiyeti var, Türkiye Öğretmenler Sendikası var, TÖB-DER var, Eğit-Sen var, Eğitim-Sen var. Yenilmişiz, ayağa kalkmışız, yenilmişiz, ayağa kalkmışız. Ne 12 Mart bizi yıldırabilmiş, ne 12 Eylül ne de daha sonraki süreçler. Eğer şöyle baksaydık, öğretmen örgütlenmesi açısından düşünüyorum. Biz 90 yılında EĞİT-SEN’i kurduğumuzda 333 kişiydik. Eğer, “TÖB-DER kapatıldı, mal varlıklarına el kondu, yöneticileri sürgün oldu, işkencede öldürüldü” diye baksaydık, kenara çekilseydik, bugün mevcut sendikalar olmazdı. Ben siyâsetin de meseleye böyle bakması gerektiğini düşünüyorum. Tabiî ki yenilgilerden ders çıkaracağız, hesap vereceğiz, hesap vermesi gerekenler hesâbı verecek. Hesap verdikten sonra kenara çekilir.
Şimdi bunu izleyenler diyor ki, ne zaman, kim, nasıl hesap? Yani şu âna kadar bir şey görmedik. Gördük mü?
Kaya: Görmedik. Nedeni şu: Eğer siz 29 Mayıs sabahı çıkar, kendi sürecinizi değerlendirmeden, kendi içinizde bulunduğunuz sorumlu olduğunuz süreci değerlendirmeden değişim için yola çıkıyoruz derseniz ve bunun da içini dolduramazsanız, ne hesap sorabilirsiniz ne de hesap verebilirsiniz. Hesap verme durumunda olanlar hesap sormak için yola çıkıyoruz diyemezler. Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi açısından baktığımızda bir Millet İttifâkı’nın bileşenleri var, iki belediye başkanımız var, cumhurbaşkanı yardımcısı, kampanyayı hep berâber yürüttüler. 14 Mayıs akşamı kitlenin karşısına çıkmama eksikliğini, hatâsını hep berâber işlediler. Şimdi biri çıkalım dedi de diğerleri îtiraz ettiyse onu bilelim, onu açıklasınlar.
Orada belediye başkanlarını çıkarttılar televizyonlara.
Kaya: Belediye başkanları sâdece “Kazandık” diye bir açıklama yaptılar, “Recep Tayyip Erdoğan kaybetti cumhurbaşkanlığını” diyemediler. Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olarak girdi 14 Mayıs’a. 14 Mayıs akşamı kaybeden Recep Tayyip Erdoğan’dı. O koltukta oturuyordu, o koltuğu kaybetti. Biz koltuğa oturamadık. Şimdi koltuğa oturamayanlar, koltuktan indirdiklerini anlatamadılar topluma. Anlatamayınca arkasından dönüp parti içi hesaplaşmaya gidildi. Şimdi, ben MYK’da görev yaptım, Parti Meclisi’nde görev yaptım, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev yaptım. Ben bu süreçlerde 2016 yılından 2023’ün 29 Mayıs sonrasına üç makale yazdım, bunların tamâmını bastırdım, “Hâfıza” diye bir şey. 2016’dan îtibâren bugün arkadaşların söylemeye çalıştığı ama söylemediklerini ben yazılı olarak hem Genel Başkan’a hem MYK’ya hem Parti Meclisi üyelerine hem milletvekillerine defalarca yazılı söylemişim. Şimdi dedim ki hâfıza kaybı olur, toplumda bir hâfıza kaybı var, o zaman bir hâfıza tazelensin diye 2016-2023 arası Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki değişim, dönüşüm, yenilenme konusunda söylediklerimiz ve yapılmayanları yazdım. “Kılıçdaroğlu Doktrini” yazısını ben 2019 yılında yazdım. Haziran’dan Haziran’a kitabımda da var. Yazının başlığı: “Kılıçdaroğlu Doktrini”. Daha sonra bu makalemi MYK’da eleştirdiler, televizyonda çıkıp MYK’da o dönem meselâ Özgür Özel de eleştirdi, o dönemde MYK’da olan Yunus Emre de ve diğer arkadaşlar… Daha sonra ne oldu biliyor musunuz? Yunus Emre bir kitap yazdı. Adını Kılıçdaroğlu Doktrini koydu. Ya, intihal bu! Bu olabilecek bir iş mi? Umut Akdoğan; Ankara milletvekilimiz, parti meclis üyesi, ikisi birlikte çıktılar, 45 il gezdiler. Kılıçdaroğlu doktrinini anlatıyoruz diye. Ya, bu 2019’da yazılmış, anlatmak değil, bunun gereğini yapmak, benim anlattığım oydu. Bunun gereğini yapmak.
Kılıçdaroğlu Doktrini özetle nedir?
Kaya: Özetle şuydu: 2019 seçimlerinde elde edilen başarı, farklı siyâsal kesimleri bir araya getirip toplumsal değerleri yok etmeden, sâdece siyâsî partilerin ittifâkı değil, toplumun dışlanan kesimlerin ittifâkını sağlayan adımlardı. Meselâ Mansur Yavaş böyle bir şeydi, Ekrem İmamoğlu böyle bir şeydi, Muhittin Böcek böyle bir şeydi, Vahap Seçer böyle bir şeydi, Zeydan Karalar böyle bir şeydi, Selahattin Ekicioğlu, Kırşehir 25 yıl sonra kazanılan bir belediye, Ardahan böyle bir şeydi. Burada genel başkan şöyle bakmadı. Partide öne çıkmış isimlerle değil, toplumun bilmediği isimlerle yola çıktı. Ben size şunu söylemek isterim: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na Ekrem İmamoğlu aday olduğunda tanınırlık oranı yüzde 5’ti ve partide bile birçok insan tanımıyordu. Hiç unutmuyorum, MYK’da biz bunu konuşurken bir arkadaş çıktı tahtaya, “Buraya çiziyorum, bu iki adayla gidersek Ankara’yı da İstanbul’u da kaybederiz” dedi. Daha sonra bu arkadaş İstanbul’un yanında bütünlüklü duran arkadaş hâline geldi. Şunu demek istiyorum: Kılıçdaroğlu Doktrini dediğim işin kendisi 2019’da bir başarı yaratıldı, eğer bu çizgide devam edilirse Türkiye hem cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hem güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişte ciddî bir yol alacaktır. Önemli olan buna uygun bir örgütlenme modeli, buna uygun bir çalışma tarzı, buna uygun bir mücâdele anlayışının yerleştirilmesi gerekir dedim; ama bunun için de parti tüzüğünün değişmesi gerek. Bizim parti tüzüğümüzde diyor ki, “52 madde: Siz bir bölgeden merkez yoklamasıyla aday yapıldınız, ikinci kez aynı bölgeden merkez yoklamasıyla milletvekili adayı yapılamazsınız.” Tüzük çok açık ve net. Tüzüğü yazan arkadaşların kendisi aynı bölgeden ikinci kez değil, üçüncü kez değil, dördüncü kez değil, beşinci kez değil, altıncı kez aday oldular. Şimdi tüzük var, hani tartışıyoruz ya biz tüzüğü değiştirelim, tüzüğü yenileyelim, tüzükte çarşaf listeyle seçime girme var, merkez yoklaması bir kere olabilir diye var. Eh şimdi tüzükte bunlar var. Tüzükte bunları uygulamadıktan sonra… Kadın kotası var, gençlik kotası var. Blok listeyle seçime gidiyorsun, blok listeyle gittiğinde kotaya uyma zorunluluğu ortadan kalkıyor. Dün Manisa’da kongre yapıldı, Özgür Özel, televizyonlarda hep şey diyor: “Ben çağrı yapıyorum, arkadaşlarımıza çarşaf listeyi savunsunlar.” Şimdi kendi ilinde, kendisi de orada blok listeye kendisi de el kaldırdı, diğer arkadaşlar da niye çarşaf listeyle gitmediniz?
CHP’nin içerisindeki delege meseleleri, tüzük meseleleri CHP’nin meselesi. Yani CHP seçmenini ya da CHP’ye bel bağlamış insanlar, bizim yaptığımız yayınlardan, yazdığımız yazılara gelen tepkilerden biliyoruz, bunlarla hiç ilgilenmiyorlar. Orada sizin söylediğiniz umut yitimi dediğiniz olayı kaldırabilecek, giderebilecek olaylar tüzük vs. falan değil.
Kaya: Değil tabiî. Burada şunun için bunu anlattım: Toplumda bir güven sorunu var, bu güven sorunu liderden başlıyor, tüm kadrolara bir güvensizlik var. Yani belediye başkanlarımıza da genel başkanımıza da genel başkan yardımcılarımıza da milletvekillerimize de yaşanan süreçten kaynaklı bir güven sorunu var. Önce samîmiyetle bu güven sorununu kaldırmamız gerekir. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi kendi içindeki sorunları çözemezse… Şu anda ana muhâlefet partisi, ana muhâlefet partisi ayağa kalkmadığı zaman toplumdaki umutsuzluğu ortadan kaldıramazsınız. 14 milyon emekli var, eğer bin emekli mitinge katılıyorsa, 7 bin 500 TL maaş alan emeklinin mitingine İstanbul’da bile bin kişi katılıyorsa bunun sorumlusu biziz. Yani biz “Emekli neden mitingine gelmiyor?” diyemeyiz. Çünkü emekli şöyle düşünüyor: “Mitinge gelsem ne olacak? Ya fişlenirim, elimdeki de gider” diye kaygılanıyor. Bu kaygıyı aşacak olan işte bizim fiilî ve meşrû mücâdele çizgisi diye kamu çalışanlarından gelen anlayışımızın ortaya konması lâzım. Bunları yapamadığımız için toplumdaki güven bunalımı yitip gitmiş. Sol ile, sosyal demokrasiyle, CHP ile ilişkisi olmayan milyonlarca genç inanılmaz derecede umut bağlamıştı, siyâsal görüşleri ne olursa olsun biz ülkemizi seviyoruz, ülkemizi terk etmemek için bize bir umut ışığı gösterin dediler. Biz onların umutlarını yeniden yeşertemedik.
Şimdi son olarak şunu sormak istiyorum: Gelen haberlere göre, yapılan kongrelerden Kılıçdaroğlu’nun bayağı bir önde olduğu söyleniyor diğer adaylara nispeten ve çok büyük bir şey. Sürpriz olmazsa Kılıçdaroğlu yeniden aday gösterilip kazanacak. Bu başlı başına bir sorun değil mi? Kılıçdaroğlu’nun tekrardan CHP’nin kurultayı sonrası seçilmesi ve yerel seçime de yine Kılıçdaroğlu liderliğinde girecek olması bir sorun olmayacak mı?
Kaya: Tabiî ki bir sorun olacak. Ama biz geçmiş târihimize baktığımızda aldığımız örnekler, yaşanmışlıklar var. Rahmetli Erdal İnönü 94 yerel seçimler öncesi parti genel başkanlığından ayrıldı, istifâ etti. Yerine yeni arkadaşlarımız geldi ve yeni gelen arkadaşlarımızla yerel seçimlere gittik ve biz o zaman Ankara’yı ve İstanbul’u kaybettik, birçok yeri kaybettik. Şimdi genel başkanımızın “güvenli liman” diye târif ettiğinden ben şunu anlıyorum: Bu kurultayda genel başkanımızın aday olması yönünde tabandan bir istek gelirse –ki gelir diye düşünüyorum– aday olacak. Yerel seçimleri yaptıktan sonra genel başkanımızın bu kurultayda şöyle bir konuşma yapmasını arzuluyorum — bunu kendisine de söyledim: “Bu kurultay size vedâ kurultayımdır. Örgütünden görkemli bir uğurlama istiyorum. Bana, bu örgüte, Türkiye’ye umut olabilecek, 2028’e umut ışığı yakabilecek, Bursa’yı, Balıkesir’i, Manisa’yı, Denizli’yi armağan edin ve ben bu kentleri de 11’e de bunları da katarak, ben size vedâ edeyim” dediğinde inanır mısınız, o kurultaya katılan istisnâsız bugün muhâlif olanlar da ayakta alkışlar, dört elle örgütümüz bu sürece kendisini hazırlar, daha üstün bir başarıyla yerel yönetimlerden çıkarız, daha sonra da mayısın sonu hazirana gelmeden bir olağanüstü kurultay yapar, genel başkanımız emâneti gerçekten değişim, dönüşüm ve yenilenmeyi önüne hedef koyan yeni, genç bir kadroya verip, yolunu açar diye düşünüyorum. Bunu yapabilir mi? Bence yapar. Çünkü ben genel başkanımızla 12-13 yıldır birlikte çalışıyorum, daha önce BirGün gazetesinde ben yöneticiydim, o yazardı. O zaman da ÖDP Genel Başkan Yardımcısıyken, o grup başkanvekiliyken de tanışıyordum. Ben genel başkanımızın bu adımı atacağından ve bu örgütün ve Türkiye’nin önünü açacağından adım gibi eminim. Kılıçdaroğlu doktrininin ana felsefesi de bu zâten. Bunu yapar diye düşünüyorum. Bunu yaptığında da yeniden Türkiye’de bir umut ışığı çıkar. Çünkü bizim 36. ve 37. kurultayımızda oybirliğiyle aldığımız bir hedefimiz var. Cumhuriyeti 100. yılda demokrasiyle taçlandırmak. Biz 29 Ekim 2023’te bunu yapamadık, çok üzgünüm, ama mutlaka ve mutlaka 31 Mart’ta bunun yolunu açacağız, 2028’e kalmadan da bir seçim yenilenecektir. O zaman da bambaşka bir duyguyla, bambaşka bir kadroyla Türkiye’nin yeniden umut yolculuğuna çıkacağını düşünüyorum. Ben bu konuda karamsar değilim, çünkü karamsarlık bizi gerçekten karanlıkta kalmamıza neden oluyor. Dışarı gökyüzüne baktığımızda, kuyudan bakarsak kuyunun ağzı kadar gökyüzündeki maviliği görürüz, ama kuyudan çıkarsak gökyüzündeki maviliğin çok büyük olduğunu görebiliriz diye düşünüyorum.
Bakalım, en azından kuyuda olduğunuzu kabul ediyorsunuz.
Kaya: Evet, kuyudayız ama kuyudayız.
Çok sağ olun. Evet, CHP’nin önde gelen isimlerinden Yıldırım Kaya ile CHP’de sâhiden bir değişim olup olamayacağını konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.