Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Transatlantik: Trump gümbür gümbür geliyor & İran’dan Irak, Suriye ve Pakistan’a saldırılar

Cumhuriyetçi Parti üyeleri 15 Ocak’ta Iowa’da oy kullandı. ABD’de başkanlık seçim yarışında eski ABD Başkanı Donald Trump, Iowa’daki ön seçimleri kazandı. Trump diğer adayların toplamında daha fazla oy alarak açık ara farkla kazandı.

İran Devrim Muhafızları Ordusu, 15 Ocak’ta Suriye ve Irak’ta pek çok bölgeyi hedef aldı. Füze saldırılarında en az dört kişi öldü, altı kişi yaralandı. Hayatını kaybedenler arasında saldırı sonrası evinde yangın çıkan iş insanı Peşrev Dizeyi de bulunuyor. İran 17 Ocak’ta Pakistan’ın güneybatısındaki Belucistan bölgesinde bir köyü vurdu. Pakistan ve İran, nüfusun az olduğu bu bölgede Ceyşü’l Adl’ın da aralarında olduğu silahlı ayrılıkçı gruplarla yıllardır savaşıyor. Aralık 2023’te Sistan-Beluçistan bölgesindeki bir karakol “cihatçı teröristlerin” hedefindeydi. Saldırıda 11 polis memuru hayatını kaybetmişti. Saldırıyı Ceyşü’l Adl üstlenmişti.

Ruşen Çakır, Gönül Tol ve Ömer Taşpınar Transatlantik’te değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. ‘‘Transatlantik’’te karşınızdayız ve Washington’daki Gönül Tol ve Ömer Taşpınar’la yine dünyayı konuşacağız; biraz Ortadoğu’yu, ama epey de Amerika Birleşik Devletleri’ni. Arkadaşlar, merhaba.

Gönül Tol: Merhaba.

Evet, Trump geliyor galiba. Bunu konuşuyoruz, ama Iowa’daki Cumhuriyetçi Parti’nin önseçiminde net bir galibiyet elde etti ve damgasını ânında bastı herhalde. Ne diyorsun Gönül? Bir de adını söyleyemediğim o Hintli bir adam vardı, zengin bir adam. O da hemen çekilip Trump’a desteğini dile getirmiş. Iowa’nın galiba bir anlamı var, değil mi? Yani oradaki önseçimlerde, Iowa sanki böyle bayağı bir işâret veren yer diye hatırlıyorum hayal meyal. Doğru mu bilmiyorum ama…

Gönül Tol: Yani değil aslında. Son 20-24 yıldır Iowa’yı kazanan aday olamadı.

O zaman ben yanlış biliyormuşum. 

Gönül Tol: Evet, tam tersi yani. Yani adayın kim olacağını belirleyen çok bir şey yok. Tabiî bu seçimlerde farklı olabilir. Şimdi Iowa aslında sürpriz değildi Ruşen. Çünkü yapılan bütün kamuoyu araştırmalarında aslında Trump’ın açık ara rakiplerine göre önde olduğu söyleniyordu. Ve Iowa’nın şöyle bir tarafı var: Muhâfazakâr bir yer ve Cumhuriyetçi Parti’nin tabanı arasında Evanjelistliğin oranı, meselâ gelecek hafta yapılacak New Hampshire gibi yerlerdeki önseçimlere, yani oradaki Cumhuriyetçi tabana oranla Evanjelistlerin Iowa’daki oranı çok daha yüksek. Bu da tabiî Trump’ın kazanma şansını artıran faktörlerden bir tânesi. O nedenle Iowa çok da sürpriz olmadı, Trump’ın kazanması, çok açık ara kazanması bekleniyordu. Bence Trump için iyi haber olduğunu gösteren göstergeler var. Meselâ Nikki Haley’in son zamanlarda aslında yıldızı yükseliyordu; fakat Iowa’daki bu önseçimlerde Florida Vâlisi DeSantis’in arkasında yer aldı. Yani üçüncü geldi seçimlerde. Birinci olan Trump 30 puan önde, ardından DeSantis ve üçüncü Nikki Haley idi. Nikki Haley ve DeSantis arasında çok bir puan farkı yoktu. Fakat Nikki Haley için bu şöyle bir problem ortaya çıkarıyor; bugüne kadar, Haley’in kampanyası Haley’i Trump’a alternatif olarak gösteriyordu. Fakat Iowa’da DeSantis’in ardına düşmüş olması aslında bu iddiasını zayıflatıyor. Ve şunu da gösteriyor; çok daha problemli, genel olarak yani 2024 seçimleri açısından çok daha problemli: Cumhuriyetçi Parti Trump’a alternatif aramıyor. Yani birinci olarak Trump’ı seçti Iowa’da, ikincisi de Trump’a çok benzeyen DeSantis’e oy verdi. Bu da hani hep uzunca zamandır konuşuyoruz; “Cumhuriyetçi Parti kendi rûhunu arıyor, kim olduğunu tanımlamaya çalışıyor” diye. Bu tartışmalar arasında aslında önemli bir gösterge olarak Trump’a çok da alternatif aramıyor Cumhuriyetçi seçmen. Tabiî bu şu demek değil, yine bunu kamuoyu yoklamaları sonuçlarına istinâden bence söylemek mümkün: Bu Iowa seçimlerinin hemen ardından yapılan yoklamalar var. Cumhuriyetçi seçmene şu soru yöneltiliyor: “Eğer Trump hüküm giyerse yine de ona oy verir misiniz?” Ve bunlar çok büyük marjlar değil; ama yine de 2024 seçimlerinde Biden ve Trump arasındaki farkın çok fazla olmayacağını varsayarsak, ufak marjlar dahi seçim sonucunu etkileyebilecek. Hani o çerçevede düşündüğümüzde, Cumhuriyetçi seçmenin küçük bir kısmı, “Hayır, eğer Trump hüküm giyerse ben ona oy vermem” diyor. Yine önemli göstergelerden bir diğeri: Haley’e oy verenlerin önemli bir kısmı, “Eğer Trump aday olursa ben Trump’a oy vermem” diyor. Fakat bu yine de şu gerçeği değiştirmiyor tabiî: Trump Cumhuriyetçi tabanda çok popüler ve maalesef bu dâvâlar da bu popülaritesini artıran gelişmeler oldu. Şimdi şuna bakmak lâzım: Yani bir sonraki önseçimler New Hampshire’da olacak. Eğer Haley seçimlerdeki iddiasını korumak istiyorsa New Hampshire’da Trump’ı yenmek zorunda. Haley’in lehine işleyen birkaç şey var, o da söylediğim gibi New Hampshire Iowa’dan daha az muhâfazakâr bir yer ve Haley bağımsız seçmen arasında çok popüler. Bağımsız seçmen orada oy kullanırsa Haley’in bir şansı olabilir. Ama eğer New Hampshire’da Trump’a kaybederse gerçekten işi çok zor. O zaman Trump’ın önü tamâmen açılmış olacak. Ve yine Trump’ın lehine işleyen şeylerden bir tânesi de, senin söylediğin gibi, Ramaswamy dördüncüydü, galiba %8 oy aldı Iowa’da ve çekilerek Trump’ı desteklediğini açıkladı. Bu da Kasım’daki seçimlerde Trump’ın lehine olacak bir gelişme. Fakat artık bir sonraki şeye bakmak gerekiyor, New Hamshire’da neler olacağına bakmak gerekiyor. Şunu da söylemek gerek: Yani bu yarışta kalmak için Haley’in New Hampshire’ı kazanması gerekiyor. Fakat kazansa dahi partinin adayı olacağı garanti değil. Çünkü geçmişte böyle şeyler oldu. Meselâ John Mccain 2000’de George Bush’a karşı yarışırken New Hampshire’ı kazandı, fakat aday olamadı. Dolayısıyla Haley New Hampshire’ı kazansa bile adaylığı garanti değil. Ama eğer New Hampshire’ı kaybederse artık Haley’in adaylığı artık bütünüyle çöpe gitmiş demektir bence.

Ömer, şimdi anlaşılan Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Trump olacak ve çok da şaşırmayacağız. Duyduğum kadarıyla, okuduğum kadarıyla kamuoyu yoklamalarında da Trump Biden’ın önünde gözüküyor sanki. Peki Biden ne yapıyor? Ekonomi vs. diğer şeylere baktığımızda, Demokrat Parti’nin yapabilecekleri ne yapamayacakları ne? Yani seçimi bu gidişle Trump alacak gibi gözüküyor. Herhalde Demokrat Parti de bir şeyler yapmayı düşünüyordur ya da yapmaya çalışıyordur. İşâretler neler bu konuda?

Ömer Taşpınar: Demokratlar’a gelmeden, şu anda Cumhuriyetçiler’le ilgili kısaca temel bir ikilem var: Trump dışı Cumhuriyetçi adaylar, DeSantis ve Nikki Haley en önemli adaylardan; bunların kazanma ihtimâli çok düşüktü zâten. Yani Mart ayında Super Tuesday olacak ve bir sürü eyâlette Trump kazanacak, dananın kuyruğu orada kopacak zâten. Şimdi temel ikilem şu: Nikki Haley ve DeSantis kampanyalarını şöyle kurabilselerdi, deselerdi ki Cumhuriyetçi seçmenlere: “Tamam, Trump popüler, Trump’ı seviyorsunuz, anlıyoruz; ama Trump eğer bizim partinin adayı olursa Demokratlar kazanacak”. Yani bunu söylemeleri gerekiyordu. Bunu söyleyemediler. Niye söyleyemediler? Çünkü bunu söylemek demek önseçimlerde kaybetmek demek. Yani Trump’a saldırmak demek. Trump’a saldıramadılar.

Gönül Tol: Chris Christie saldırdı sâdece. 

Ömer Taşpınar: Evet. O da bıraktı hemen. Yani gördüler ki Trump’a saldırarak önseçimi kazanma ihtimâli yok. Bunu söylemeleri için kamuoyu yoklamalarında Biden’ın önde gitmesi gerekiyordu. Yani Trump’ın kazanamayacağı yönünde ellerinde bir veri olması gerekiyordu. Yani Cumhuriyetçiler’e şunu söylemeleri gerekiyordu: “Anlıyoruz, siz Trump’ı seçmek istiyorsunuz. Tamam, önemli işler yaptı. Anayasa Mahkemesi’ne bütün muhâfazakâr yargıçları atadı. Ekonomi iyiydi. Bütün bunlar iyi de, Amerikan halkı yeni bir Trump istemiyor. Yeni bir Trump dönemi istemiyor” demeleri gerekiyordu. Bunu diyecekleri bir kamuoyu yoklaması çıkmadı. Yani Trump’ın Amerika genelinde –demin senin sorduğun soruya dönelim– Biden karşısında kaybedeceği yönünde ciddî bir kamuoyu yoklaması yok elimizde. Tam tersine, Trump’ın kazanacağı yönünde sinyaller var. Bu da Trump dışı adayların altındaki zemini çökertti zâten. Dolayısıyla şu anda, Trump Mart ayında aday olacak. Ve Biden’a gelelim; Biden ne yapmaya çalışıyor? Biden 2022’deki ara seçimlerdeki göreceli başarıyı tekrar etmeye çalışacak. Ara seçimlerdeki, yani Temsilciler Meclisi’nde bir şekilde küçük bir kayıpla çıktı, Senato’yu da elinde tutabildi Biden. Bu büyük bir başarıydı Biden açısından. Biden gibi çok da popüler olmayan birinin ekonominin kötü gittiği bir ortamda bunu başarabilmesi… Enflasyona rağmen, kendi popülaritesinin görece düşük olmasına rağmen nasıl başardı bunu? Bütün kamuoyu yoklamaları da Cumhuriyetçiler’in kazanacağını gösteriyordu. Bir kelimeyle: Kürtaj. Kürtaj meselesi kurtardı Biden’ı. Ne oldu? Anayasa Mahkemesi Amerika’da kürtaj konusunda bir karar verdi ve bir sürü eyâlete bıraktı bu işi, federal hükümden çıkardı ve şu anda kadınların kürtaj hakkı tehlikede Amerika’da. Bu konu Demokratlar’ı mobilize etti, bağımsızları da mobilize etti. Bu sâyede Biden kazandı diyelim. Yani Senato’yu elinde tuttu, Temsilciler Meclisi’nde de böyle bir kırmızı dalga yaşamadı. Şimdi bugüne geldiğimizde, Trump’ın popülaritesi daha da artmışa benziyor. Yani 55’lerde gidiyor. Yani Biden Amerikan târihindeki en düşük popülariteyle gidiyor neredeyse. Dolayısıyla ekonomide iyi bir gidiş var demesi lâzım, halka bunu anlatması lâzım. Halk bunu görmüyor tam. Enflasyon düştü, ama maaşlar artmadı ve genel hava öyle ekonomi çok da iyi gidiyor gibi değil. Ve Biden bunu anlatmaya çalışıyor aslında: “Ekonomi çok iyi” diyor, “Bidenomics” diye terim kullanıyor, “Altyapı yatırımlarına bu kadar para akıtıyoruz, çevre için şunları yapıyoruz, bunları yapıyoruz” diyor; ama halk sonuçta bunları görmüyor. Dolayısıyla “Ekonomi iyi gidiyor” tezi işe yaramıyor. İkinci alternatifleri: “Demokrasi elden gidiyor”. Buna sarıldı, konuşmalar yapıyor sağda solda. Ana tezi: “Faşizm geliyor. Eğer Trump’ı seçerseniz diktatörlük olacak”. Ana tez bu. Bu iknâ eder mi ülkeyi? Çok emin değilim. Çünkü çok inandırıcı değil. Trump’la bir 4 yıl geçirdi Amerika. Diktatörlüğe gitti mi? Gitmedi; kurumlar durdu. Yani şu anda korku tellâllığı yapmak zorunda. Eskiden şeylerin yaptığı gibi, AK Parti’nin güçlü olduğu dönemde Türkiye’de laik kesimin, “Tehlikenin farkında mısınız? Faşizm geliyor” demesi gibi. Onu söylemesi gerekiyor, onu yapıyor; ama bana göre halkta ciddî bir Trump korkusu olsa Trump’ın popülaritesi bu kadar yüksek olmaz. Yani kutuplaşma diyoruz, hep kutuplaşma, doğru. Cumhuriyetçi Parti’nin %70’i fanatik bir şekilde Trump’a gitmiş durumda. %70’i Trump’ın zâten seçimleri kaybetmediğine inanıyor 2020 yılında. Böylesine kopuk bir Cumhuriyetçi Parti var. O yüzden bence Cumhuriyetçi Parti’nin artık böyle ılımlı bir tabanı filan yok. Cumhuriyetçi Parti özellikle kırsal kesimlerde koptu gitti, başka bir komplo dünyasında yaşıyor onların seçmenleri. Bağımsız seçmenler de Trump’tan yeterince korkmuyorlar. Biden’ın çok yaşlı olduğunu düşünüyorlar. Biden’ın iyi bir başkan olmadığını düşünüyorlar. Bence Biden’ı suçlayan ciddî yazılar var. Keşke Biden 2020’de kazandığında, “Ben târihi misyonumu yerine getirdim, Trump’ı yendim. 2024’te aday olmayacağım” deseydi ve 2022’den îtibâren şu andaki Kaliforniya vâlisi gibi genç, karizmatik bir Demokrat çıksaydı, Demokratlar bugün çok daha iyi bir yerde olurlardı. Son bir tahminde bulunayım: Bana göre Trump adaylığı kesinleştirdi. Biden da kampanya sırasında tökezleyecek. Yani bir yerde fiziksel olarak tökezleyecek, düşebilir yani. İkincisi, söz olarak tökezleyecek, konuşamayacak. Belirli yerlerde halk, onun ne kadar yaşlı olduğunu görecek ve maalesef Trump dönemine doğru gidiyoruz, ikinci Trump dönemine doğru. 

O zaman ben de sizin için üzüleceğim burada diyeyim. Hadi bakalım. Sen bir şey diyeceksin galiba Gönül.

Gönül Tol: Şunu söyleyeceğim: Ömer dedi ya hani? İki tâne konusu var: Kürtaj meselesini kullanacak ve “Demokrasi elden gidiyor” söylemi. Yapmaya çalıştığı şey, Cumhuriyetçi seçmeni kapmak değil tabiî ki; ama kendi tabanını mobilize etmeye çalışacak Biden ekibi. Demokrat tabanı, bağımsızları mobilize etmeye çalışacak, sandığa çekmeye çalışacak. Ama Ömer’in söylediği gibi, yani artık ben de Ömer’e katılıyorum, bir Trump başkanlığına, zaferine doğru gidiyoruz. Özellikle Iowa’da yapılan bir kamuoyu araştırması var. Seçmenlere sormuşlar; seçmenin nezdinde Cumhuriyetçi tabanı en çok endîşelendiren, ekonomiden falan çok daha büyük endîşe yaratan konu göçmen meselesi. Ve Biden ekibi bu konuda çok eleştiriliyor. Yani Biden’ın göçmen politikası çok eleştirildi. Dolayısıyla 2024’te ekonomi meselesi gerçekten büyük bir problem, seçmen için büyük bir endîşe kaynağı; fakat aynı şekilde, hattâ bâzı gruplar içerisinde çok daha büyük bir endîşe kaynağı olarak göçmen meselesini görüyoruz. Ve maalesef, maalesef diyorum çünkü bu göç konusuna gerçekçi çözümler bulmadığınız sürece hep işte Trump gibi popülistler güç kazanıyor. O nedenle göçmen sorunu çözülmeli ve Biden’ın bu konudaki performansı çok kötüydü. Geçen ay, yani Aralık ve Ocak ayları diyelim, bu Meksika sınırında çok büyük şeylerin yaşandığı aylar olarak târihe geçti. Sınırda geçişlerin yaşandığı aylar olarak târihe geçti. Bu Biden’ın elini daha da zayıflatan faktörlerden bir tânesi. 

Onların içerisinde çok sayıda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da var, biliyorsunuz. Yani Meksika’ya gidip Amerika’ya kaçak girenler. Peki, biraz bizim bölgeye gelelim. Kızıldeniz’de acayip şeyler oluyor. Ama en çarpıcı olay, İran’ın Kirman’daki IŞİD saldırısına misilleme gibi görünen saldırıları oldu. Suriye’ye, Irak’a; dün Suriye ve Irak, bugün Pakistan ve genellikle de Irak’ta Kürdistan bölgesinde Erbil’e yaptığı saldırı. Bayağı önde gelen bir iş adamı ve çocuğu ölmüş. Pakistan’da da yine çocukların öldüğü söyleniyor. “Casus hedefleri ve terör hedefleri, militanların olduğu yerler” diye söylediler. Kendilerince birtakım istihbâratları vardır; ama böyle üç ayrı ülkeye birden saldırması filan… Bir de doğrudan Devrim Muhâfızları yapmış bunu. Çok ilginç bir olay herhalde. 

Gönül Tol: Evet. Bence daha geniş bir perspektiften de bakmak lâzım. Şimdi bu saldırıların arkasında birkaç amaç yatıyor. Birincisi: Aslında İran bölgedeki belli kesimler tarafından eleştiriliyordu bir süredir, bu Gazze, yani 7 Ekim olaylarından sonra yeterince güçlü bir yanıt vermediği için İsrail’e. Ve hep söylüyoruz zâten, hem Hizbullah hem İran mümkün olduğunca savaşın alanını genişletmek istemiyor ve ölçülü tepkiler veriyordu. Fakat bir Kirman saldırısı oldu bu ayın başında. Bir de ondan önce Aralık ayında aslında bir saldırı olmuştu Ruşen. O da İran’ın güneydoğusunda ayrılıkçı bir grup tarafından, bir Sünnî cihâdî grup tarafından bir karakol saldırısı olmuştu. Orada 11 tâne polis yaşamını yitirmişti İran’da. Şimdi bunlara güçlü yanıtlar vermemişti İran. Dolayısıyla bir taraftan bir şey imajı var, yani bölgesel etkisini, gücünü yitiriyor imajı oluşturmaya başladı ve bundan rahatsız oluyor İran. Dolayısıyla hem Pakistan’a hem Kirman saldırısına bir misilleme olarak bir yanıt vermek zorundaydı ve bu yanıtı verdi. Şimdi bu yanıt bütünüyle bölgesel bir savaş başlıyor anlamına gelmiyor; çünkü İran da bunu istemiyor. Her ne kadar bu saldırıları Pakistan’a, Irak’a, Suriye’ye yöneltmiş olsa da, İran da bunu istemiyor. Çünkü şunu biliyor: Bu yaptığı saldırılar da ölçülü aslında, verdiği yanıt da ölçülü; çünkü Pakistan’ın da Irak’ın da çok güçlü bir yanıt veremeyeceğini biliyor İran. Yani Pakistan zâten çok ciddî kurumsal, ekonomik bir kriz içerisinde. Zayıf bir durumda aslında Pakistan. Orada seçimler de var Şubat ayında. Dolayısıyla Pakistan muhtemelen bir yanıt verecek, ama çok güçlü bir yanıt veremeyeceğini biliyor İran. Irak da benzer bir durumda. Irak’ın da kendi içerisinde zâten bir sürü sorunları var. Suriye’de ise zâten Beşar Esad İran’ın çok yakın müttefiki, henüz bir açıklama bile yapılmadı. Dolayısıyla kendisine karşı yapılmış terör eylemlerine verdiği yanıtlar aslında çok büyük bir misillemeye neden olmayacak bir konjonktürde oluyor. Dolayısıyla İran bir taraftan o zayıflayan imajını düzeltmeye çalışıyor; “Hayır, ben buradayım ve istediğim zaman bana yöneltilmiş saldırılara yanıt veririm” mesajı veriyor ve imajını düzeltmeye çalışıyor. Özellikle Irak’taki saldırı ilginç. Şimdi bu tabiî ilk saldırı değil. 2022 yılında da benzer bir saldırı olmuştu ve hep aynı şeyi söylüyor İran. Ne diyor? Burada da, işte Erbil’e, Erbil’deki Amerikan Konsolosluğu’na yakın bir yere drone saldırısı düzenledi. Irak orada sivillerin öldüğünü söylüyor. Irak, İran’dan büyükelçisini geri çekti, protesto etti bunu. Şimdi 2022’deki şeye baktığımızda nasıl bir bağlamda oluştu bu saldırı? 2022’de de benzer bir saldırıda bulunmuştu Erbil’e ve yine aynı şeyi söylemişti. Ne söylemişti? “Burada MOSSAD’ın yönettiği bâzı yerler var, biz oraya saldırıyoruz” demişti. Ve İsrail’in İran’a yönelttiği saldırıya yanıt olarak bu saldırıyı gerçekleştirdiğini söylemişti. Halbuki İsrail’e saldırmak istese, İran’ın çok daha direkt olarak saldırma kapasitesi var, değil mi? Hizbullah’ı mobilize ederek direkt İsrail’in içine saldırabilir. Fakat maksat burada başka. Yani sâdece İsrail’e yanıt vermek değil. Meselâ 2022 bağlamına baktığımızda, 2022’de seçimler olmuştu Irak’ta, bir türlü hükûmet kurulamıyordu, bir cumhurbaşkanı seçilemiyordu. İran’a yakın gruplar seçimlerde çok iyi performans gösterememişti ve Irak içerisinde İran karşıtı bir koalisyon oluşuyordu. Mukteda es-Sadr’ın başını çektiği, Arap Sünnî grupların da koalisyona dâhil olduğu ve çok daha önemlisi Barzani’nin partisinin de dâhil olduğu böyle bir koalisyon oluşuyordu. Şimdi böyle bir bağlamda İran saldırdı, Erbil’e bir saldırı gerçekleştirdi. Burada hedef böyle, MOSSAD, operasyon odası falan değildi Erbil’de olduğunu söylediği İran’ın. Hedef, hem Barzani’ye bir mesaj vermek, yani “İran karşıtı bir cephenin parçası olma!” mesajı vermekti. İkincisi de bence Türkiye’ydi. Yani o dönemde işte 2022’yi hatırlayalım. 2022 Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiği yıldı ve Türkiye ile Barzaniler arasında müzâkere yapılıyordu: “Biz doğalgaz alalım. Kürtlerin doğalgazını Türkiye üzerinden dünyaya ulaştıralım” müzâkereleri yürüyordu. İran bundan rahatsız olmuştu. Çünkü kendi doğalgaz ticâretinin daha da tehlikeye gireceğini düşünmüştü. Şimdi gelelim 2024’e. Bu da yani sâdece İsrail’e verilmiş bir tepki değil. IŞİD saldırısına, Kirman’a verilmiş bir tepki değil. Aynı zamanda Irak iç siyâsetinde İran’ın elinin zayıflamasının ve Barzani’nin bu İran karşıtı koalisyonun bir parçası olmasının, İsrail’le yakın işbirliğinin de bir sonucu bu saldırı. O perspektiften de bakmak lâzım. Pakistan ise, söylediğim gibi, Pakistan’la İran arasında zâten hep bir gerginlik var, bir sınır gerginliği var. Belucistan, yani İran içerisinde önemli bir Belucî azınlığı ve bir ayrılıkçı grup var. Ceyş El Adl denen bir grup var, bu Sünnî bir militan grup. 2012 yılında kuruldu; daha önce de İran içerisinde rejim güçlerine karşı saldırı gerçekleştirdi ve Pakistan’da bundan kaynaklanan bir gerginlik var. Ve İran da bunu, yani hep zâten Pakistan’la bir itişme söz konusuydu bu Belucîler üzerinden. Pakistan İran’ı kendi azınlığını kışkırtmakla suçluyor; İran Pakistan’ı bu militan gruplarını, terör gruplarını desteklemekle suçluyor. Hep bir gerginlik vardı zâten. Ve bugün bu Aralık ayında yapılan saldırıya karşı, bu bahsettiğim, İran’ın terörist grup olarak addettiği Sünnî militan ayrılıkçı gruba karşı, onun yaptığı saldırıya bir misilleme olarak gerçekleştirdi İran. Daha önce de Pakistan içerisinde saldırı yapmıştı; fakat ilk kez bu kadar derine girdi Pakistan’ın içerisine. Ve bence bu da şu perspektiften okunmalı: Yani İran bölgesel imajını düzeltmek istiyor; ama aynı zamanda bu çatışmaların tansiyonunu çok da yükseltmek istemiyor. Çünkü bir taraftan da biliyor Pakistan iç siyâsetinde çok ciddî bir kırılma, bir zayıflama var. Pakistan’ın misilleme olarak çok güçlü bir yanıt veremeyeceğini de hesâba katıyor İran. 

Ömer, bu saldırılara ek olarak bir de Kızıldeniz’i de sana sormak isterim. Hem bu konuda söyleyeceklerini, hem de orada da çok açık bir şekilde Hamaney destek verdi. Hedefler sâdece İsrail değil; Amerikan gemileri, Yunan gemileri, acayip bir şeyler oluyor orada ve savaşın bölgeye yayılma ihtimâlinde de ilk akla gelen yerlerden birisi olarak yine bir şekilde karşımıza İran çıkıyor. 

Ömer Taşpınar: Evet, zâten savaşın yayılma ihtimâli derken genelde hep akla gelenler Lübnan, Hizbullah ve Yemen oluyordu. Fakat bu İran meselesinden başlayalım. Bundan iki hafta önce bu terörist saldırı olduğunda 100 kişi öldü, İran kabullenmekte zorlandı bunun IŞİD olduğunu. Yani onlar da bizim ilk programda yaptığımız gibi İsrail dediler önce, sonra Amerika dediler. Sonra aradan geçen bir buçuk günden sonra IŞİD üstlenince, tabiî IŞİD olması bir bakıma zor duruma soktu rejimi. Yani bu kadar büyük profilde bir terörist saldırının bu kadar önemli bir günde Süleymanî’nin mezarında gerçekleştirilmesi… İran açısından, rejim açısından İsrail ve Amerika’ya saldırmak bir meşrûiyet sağlıyor hâlâ ve bu çok önemli. Yani halkın gözünde İsrail’le kavga ve Amerika’yla kavga özellikle rejimin tabanının gözünde prim yapıyor. Ama İran rejiminin gözünde IŞİD’le kavga, Sünnîlerle kavga, radikal İslâm’la kavga, cihadcılarla kavga, İsrail ve Amerika’ya oranla daha ikinci bir tehdit gibi. Ve bunu da çok ön plana getirmek istemiyor; çünkü İslâm dünyasının lideri gibi göstermeye çalışıyor kendini İran. Dolayısıyla burada düşük profilde yapabilirdi; cihadcı gruplara karşı bu saldırıları yüksek profilde yaptı. Pakistan’a saldırması daha kolaydı. Zâten saldırdığı bölge dağlık bir bölge, Pakistan devletinin mevcut olmadığı bir bölge. Pakistan’da öyle bölgeler var ki zâten, adı üstünde, yani “kendi tarafından yönetilen bölge” diye adlandırılıyor. Pakistan zayıf bir devlet. Merkezîleşememiş, ordunun giremediği bir sürü yer var. Ama Irak’ta da böylesine bir profilde bir şey yapması dikkat çekti — ki bu IŞİD’le alâkalı değil. Orada bir MOSSAD evi dedi. MOSSAD evi dediği yer de bir zengin Kürt iş adamının mâlikânesi. Yani adamın âilesi gidiyor, kendisi gidiyor. Şimdi bu adam MOSSAD’la ilişkili mi değil mi? İsrail’e sordular, İsrail yorum yapmadı. Fakat şu bir gerçek; Amerika’nın da İsrail’in de hem toplumsal olarak hem de siyâsî olarak işbirliği yapabileceği bir yer varsa Irak’ta, o da Kürdistan bölgesi. Yani CIA’in Kürdistan bölgesinde bir varlığı olabileceği yıllardan beri konuşuluyor, MOSSAD’ın da aynı şekilde. Yani Amerika zâten bölgede mevcut; Irak’ta Amerika’yı kucaklayacak bir yer Kürdistan. MOSSAD tabiî biraz daha sorunlu bir mesele, ama MOSSAD’ın da varlığı çok şaşırtacak bir şey değil Erbil’de veya Kürdistan’ın farklı bölgelerinde. Dolayısıyla İran bir şekilde İsrail’i direkt değil, ama kendisi İsrail’in bölgedeki varlığını vurmak istediğinde en kolay Kürdistan bölgesini vurabiliyor. Bu da kimi zor durumda bırakıyor? Tabiî ki Bağdat’taki El Sudanî hükûmetini. El Sudanî hükûmeti zâten ip üzerinde cambazlık yapmaya çalışıyor. Yani bir yandan Amerika’yla ilişkileri iyi tutmaya çalışıyor, bir yandan İran’la ilişkileri iyi tutmaya çalışıyor, bir yandan Türkiye’yle kapışmamaya çalışıyor. Toprak egemenliğinin korunması için elinden geleni yapıyor. Bundan üç hafta önce Amerika İran’a bağlı bir milis liderini vurdu. Buna karşı Sudanî tepki gösterdi. Hükûmet ilk kez bu kadar ciddî bir şekilde –daha önce de yapmışlardı, ama bu seferki daha ciddî gibi gözüküyor– Amerikan güçlerinin çıkması için Irak Meclisi’nde düğmeye bastı. Amerika ciddîye almıyor bunu. Yani yine geçer diyorlar, ama işte bölgede benim görebildiğim kadarıyla bu sefer daha ciddî diyorlar El Sudanî’nin durumu. El Sudanî aslında kendi kanallarından Amerika’ya, “Burada kalırsınız, merak etmeyin” de diyor galiba. 

Gönül Tol: Evet.

Ömer Taşpınar: Yani o yüzden “ip üstünde cambazlık” diyorum. Ama temelinde El Sudanî ilk defa bu kadar zor durumda kalıyor; çünkü şimdi İran’la papaz olmuş durumda. Yani İran’ın bir şekilde bu kadar açık vurmasıyla; yani ilk defa büyükelçisini çekiyor, İran büyükelçisine nota veriyor, “Bu kabul edilemez” diyor. İran’la bu kadar ciddî diplomatik bir şekilde çatışması tabiî bir bakıma kendi meşrûiyetini de zorlayacak bir şey. Çünkü İran’a bağlı bâzı gruplarla –özellikle Malikî’nin partisi İran’a bağlı– onlarla koalisyon içinde. Yani zâten Mukteda es-Sadr desen, en güçlü kişi, onun da yani fazla bir desteği yok. Sonuçta Sudanî kendi hükûmetini çatırdatacak adımlar da atamaz. Yani İran’la ilişkiler, Amerika’ya git demeye benzemez. İran’ın çok daha ciddî bir gücü var Irak üzerinde. Üçüncü yaptığı şey de, işte, Suriye’ye saldırmak. Suriye de kolay İran için, Tahran için. Suriye’de IŞİD’e saldırmak kadar kolay bir şey olamaz. Hiçbir şekilde Şam’daki rejim buna hayır demez, memnun da olur. Dolayısıyla şu anda İran bir bakıma bu büyük terör saldırısına karşı IŞİD’e cevap veriyor gibi gözüküyor, yani radikal cihadcı gruplara, Pakistan ve Suriye bunun ayağı. Ama rejim için asıl önemli olan Erbil, yani MOSSAD’ı vurmak — ki içeride onun karşılığı var çünkü. Şimdi bir de Yemen’e geleyim: Yemen’de ne oluyor? Amerika çok direndi Ruşen, girmemek için bu topa. Yani Husiler’in saldırılarını resmen sîneye çekti, haftalarca sîneye çekti. Adamlar orada gemi üzerine gemi tâciz ettiler, ticâret çöktü. Yani dünya ticâretinin %15’i oradan geçiyor. Resmen gemi geçmez hâle geldi oradan. Geçenlere de vurmaya başladılar drone’larla. Ellerinde füzeler de var Husiler’in. Yani Husiler sonuçta böyle bir kabile gibi diyoruz, ama aslında 7-8 yıldan beri Suudî Arabistan’ın, bir de bir ara Birleşik Arap Emirlikleri’nin yoğun hava saldırılarına rağmen ayakta kalabilmiş, hem toplumsal karşılığı olan hem de İran sâyesinde, İran’ın verdiği silâhlar sâyesinde askerî gücü olan bir güç. Bunlar Suudî Arabistan’ı da çok ciddî biçimde tâciz ettiler, petrol kuyularını; Birleşik Arap Emirlikleri’ni de. Ve Suudî Arabistan yaklaşık 4-5 aydan beri İran’la kurduğu iyi diplomatik diyalog sâyesinde Husiler’le de bir barış sürecine girmişti. O yüzden Suudî Arabistan Amerika’nın da elini tutuyordu; “Vurmayın bunlara. Bunları vurursanız bizi vurmaya başlarlar. Vursanız bile zâten yok edemezsiniz. Biz 7 yıldan beri vuruyoruz bunları, bir şey yapamıyoruz” dediler. Amerika ona rağmen İngiltere ile dayanamadı artık. Geçen hafta salı günü Husiler öyle bir saldırı yaptılar ki; bir önceki salı, yani sırf o gün 20-30 tâne drone balistik füze yolladılar ve Amerika artık tamam dedi. Yani bir ültimatom da vermişti. Onun üzerine İngiltere ile berâber, daha çok İngiliz ve Amerikan güçleri bombaladı. Nereyi bombaladılar? Bildikleri yerleri bombaladılar. Ama ne oldu? Husiler “Biz devam edeceğiz” dediler ve devam ediyorlar. İkinci kez bombaladı, üçüncü kez bombaladı. Şimdi bu burada tırmanıyor. Yani birazcık strateji bilenler… yani kolay değil Husiler’i yok etmek; Husiler’in elindeki roketleri yok etmek, drone’ları yok etmek, füzeleri yok etmek. Yani Amerika asker sokacak durumda değil oraya. Yemen’i biraz bilen uzmanlar diyorlar ki: “Burada yapılması gereken, anti-Husi siyâsî cepheye daha ciddî askerî destek vermek”. Yani Husilere karşı bir proxy yaratıp onları güçlendirmek. Bu da dâhiyâne bir fikir değil. Suudî Arabistan bunu zâten yapıyor. Birleşik Arap Emirlikleri başka bir tarafı destekliyor. Yani çok ciddî bir belâ oldu bu Husiler hem Amerika’nın başına hem dünya ticâretinin. Tabiî İsrail açısından da sorunlu. Bana göre bunun çözümü kolay kolay gelecek değil ve bu dünya ekonomisini zorlayacak; çünkü petrol fiyatları düşme trendindeydi, son bir haftadır artmaya başladı. Tam da seçim dönemlerine denk gelirse bu petrol fiyatlarındaki artışlar, Amerika’yı da etkiler.

Evet, burada noktalayalım. Gönül, Husiler hakkında söyleyeceğin bir şey var mı? 

Gönül Tol: Yok. Yani Ömer’in söylediklerinden şu çok önemli: Normalde bu birkaç yıl önce olsaydı, Amerika ve İngiltere Husiler’i vuruyor olsaydı, herkesten önce Suudî Arabistan bunu desteklerdi. Bugün Suudî Arabistan çok sessiz, o çok önemli bir gelişme; çünkü Husiler’le bir müzâkere sürecinin, bir barış sürecinin kapısı aralanmış durumda. Dolayısıyla mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyor. İran için de en net, özellikle de 7 Ekim’den bu yana mâliyeti yüksek olmadan gerginliği tırmandırabileceği ve Batı’yı en çok zorlayabilecek şey Kızıldeniz’de gerginliği artırmak. Bunu da şuna bağlayayım. Ömer dedi ki: “O Kirman saldırısının IŞİD olması aslında İran’ın elini zorladı” dedi. Bence asıl İsrail olsaydı eli çok zorlanırdı. Çünkü hep söylediğimiz gibi, yani İran tansiyonu çok da yükseltmek istemiyor; yani belli bir eşik var, tansiyon o eşiğin üzerine çıksın istemiyor. Halbuki eğer bu saldırıyı İsrail gerçekleştirmiş olsaydı, Hizbullah’ın savaşa ciddî anlamda katılması, girmesi kaçınılmaz olacaktı ve bunu istemiyor İran. İran’ın çok daha riski yüksek, İsrail’e karşı çok daha direkt bir misilleme yapması gerekirdi. Bunu yapmak istemiyor İran. Oysa IŞİD olduğu için bence eli rahatladı. Çünkü IŞİD’e karşı bu tür saldırılarda bulunabilir.

Ama beni zor durumda bıraktı. Ömer’le beni zor durumda bıraktı. Yani İsrail çıksaydı…

Ömer Taşpınar: Gönül’ün söylediği doğru, ama adamlar kendileri hemen İsrail’i suçladılar ve Amerika’yı suçladılar. 

Gönül Tol: Yani evet, onun söylemsel bir şeyi var siyâsette; fakat IŞİD olduğuna bence dua etmiş olmalılar. Çünkü işte, bu şekilde Erbil’e saldırıyor, İdlib’e de saldırdı meselâ. İdlib nedir ki yani? Sıfır askerî mâliyeti var İran açısından. Yani İdlib’de IŞİD’e saldırdı; çok rahat bunu yapması. Aynı zamanda Erbil’e bu saldırıyı yöneltmiş olması da bir taşla birkaç kuş yani. Hem “IŞİD’e saldırdım, bak misilleme yaptım” diyor. Aynı zamanda da Erbil’e, Barzani’ye diyor ki: “Bak, ayağını denk al”. Aynı zamanda Sudanî’ye diyor ki… Ömer altını çizdi bunun, bu çok önemli. Sudanî, bir taraftan Irak Parlamentosu, orada 2500 tâne Amerikan askeri var, “Amerika askerini tamâmen çeksin Irak’tan” diyor; ama Sudanî çok da istemiyor ve Washington’a, “Yok, yani aslında biz kalmanızı istiyoruz” da diyor. Şimdi tabiî böyle bir bağlamda İran bu Erbil saldırısıyla pek çok kuş vurmuş oluyor. Hem Kirman’a misilleme yaptım diyor, hem Barzani’nin bir anlamda kulağını çekmiş oluyor, hem Sudanî’ye mesaj vermiş oluyor. Dolayısıyla bence bu Kirman’ı IŞİD’in yapmış olması İran’ın elini rahatlattı ve bu saldırılar için imkân sağlamış oldu. 

Evet, burada noktalayacağız, ama Gönül senden bir yazı bekliyoruz hâlâ. Daha doğrusu yazıyı unutma. Onu izleyicilerin önünde söyleyeyim. Bir de izleyicilerimizden Medyascope’a Patreon ve YouTube’dan destek olmalarını ricâ edelim. “Transatlantik”e noktayı koyalım. Gönül Tol’a ve Ömer Taşpınar’a çok teşekkürler, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.