Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Dış politika da politikaya dahil

Yazıya alıntıyla girilmemesi yönündeki öğüte veya kurala uymayarak başlayalım:

“TCMB’nin mevcut politika çerçevesi, belki parasal değişkenler arasındaki ‘linkleri’ kurmaya yetecek, ancak kesin olan bunu geniş toplum kesimlerinin yoksullaşması pahasına yapacak olması. Trajik olan, muhalif kesimlerin bunu sorgusuz sualsiz alkışlamasıdır. Durum bu iken muhalif gibi görünen bu sözde eleştirel tutum, iktidarın yürüttüğü otoriter konsolidasyon projesine teknik meşruiyet kazandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.” 

Doç. Dr. Ümit Akçay’ın ekonomi politikalarını eleştirmek için başvurduğu akıl yürütme biçimi dış politikayı eleştirmek için de ödünç alınabilir, yol gösterici olabilir. Bunu yapmak için Akçay’ın durduğu yeri, oradan baktığı açıyı paylaşmak zorunlu değil. Benim anlayışıma göre özetle, ekonominin matematikten ibaret olmadığını, siyasete dahil olduğunu söylüyor Akçay.

Hem ekonomide, hem –esasen belki başta ekonomik nedenlerle- dış politikada iktidarın (ki iktidar deyince verili düzende doğrudan ve yalnızca Erdoğan anlaşılmalı) “rasyonaliteye dönüşü” sözkonusu. Ve her iki alanda da muhalefetin yaklaşımı “dediğimize geldiler” olarak özetlenebilir. Bu yaklaşımın sakıncası ise muhalefetten feragat. Hele konu dış politika, ulusal güvenlik ve milli savunma ise bu alanlar zaten “siyaset üstü” varsayılıyor. Böylece, el çabukluğu marifet bir gözbağcılıkla, aslında siyasetin dışına kaçırılıyor.

Oysa ulusal güvenlik, milli savunmadan daha geniş kapsamlı bir kavram. Milli savunma stratejisinin başat tehdit algısı, ana tahrik sistemi Yunanistan olamaz. Milli savunma, terörle mücadele demek de değil. Terörle mücadele ise PKK’ya karşı yürütülen harekâtlara indirgenemez. “PKK’ya karşı” demek dahi sorunlu, çünkü PKK muhatap da, hasım da olamaz. Bunu belirtmek de, “Kandil ile zinhar temas edilemez” demek değil.

Dış politikada: Bakmak görmek demek değil ama görmek için önce bakmak gerek. Bütünü görmeye çalışmak ama “gördüğüm bütün tamam mı” diye bir yandan sormak. Gördüğün üzerinden doğru akıl yürütmek. Doğru akıl yürütmek için kafada kırk tilkinin (islâmcılık, ihvancılık vb.) dolaşmaması. Heveslerin, ergenlik hayallerinin gözleri perdelememesi. Sahte özgüvenin, donanım eksikliğinden, düpedüz cahillikten veya aşağılık duygusundan kaynaklanmaması. Atılan taşın ürkütülen kuşa değmesi. 

Geçen yazımda cumhuriyetimizin kuruluşunda Atatürk’ün kimi siyasal hamlelerinden örnek vermiştim. Bu defa Fransa tarihinin çok bilinen bir yüzünden esinlenelim. Richelieu, ünvanı kardinal ama ne din adamı, ne dinci. Esasen asker ve devlet adamı -üstelik fena halde de zampara. Rochelle’de 15.000 protestan yurttaşını açlıkla terbiye edip katlederek, oranın özerkliğini bitirecek denli acımasız. Katolik İspanya ve Avusturya’ya karşı sıkışınca, dönüp protestan Almanlarla işbirliği kuracak denli kurnaz. Kral 13. Louis’nin hiç önüne geçmeyip hep gölgesinde ve hemen yanı başında kalacak denli akıllı. Ardında Académie Française’i bırakacak denli aydın. İtalyan asıllı Mazarin’i halefi yapıp, ölmeden kendi yerine yetiştirecek denli öngörülü. Temelini attığı kurumlar bugünlere gelecek denli güncel ve bir bakıma modern. 

Bu çapta ve nitelikte bir islâmcı müslüman üst düzey devlet yöneticisini bizim burada, hem de şu kadar yüzyıl sonra gözünüzde canlandırabiliyor musunuz? Kimliğinin, tarih ve coğrafya bakımlarından nerede durduğunun bilincinde olan. Tarihin doğru yanında duracak denli omurgalı. Kendini küresel gelişmelere uyarlayacak denli esnek. Rüzgârgülü gibi fırıl fırıl dönmeyecek denli ayakları yere sağlam basan. Ve ortaya koyduğu ve önerdiği ulusal güvenlik (dış politika ve savunma bir arada) politikaları yeterince tutarlı ve okunaklı olan. 

Düşünselden somuta dönelim. Paraya sıkışınca hizaya girdiğimizi Körfez Arabı da, Hicaz Arabı da, Maşrek Arabı da açıkça anladı. BAE’ye kapitülasyonlar, son Kahire ziyareti, Süper Kupa rezaleti derken örnekleri yeniden sıralamaya gerek yok. Buna karşılık F-16 pazarlığı için Yunanistan’la işleri yola koyup, tam Kongre’den onay çıkmışken Putin’e Ukrayna’yı işgalden iki yıl sonra ilk kez bir NATO ülkesini ziyareti olanağı yaratıp, bunu da tam yerel seçim öncesine denk getirmeyi “okumak” güç. Murat Mercan’ın emekliliğinden habersizmiş gibi davranıp, bu hengâmede Vaşington Büyükelçiliği’ni boş tutmak da muamma. İran cumhurbaşkanı Reisi’yi Ortadoğu’da Gazze bağlamında vekâlet çatışmaları sürerken Ankara’ya buyur etmek de “okunaksız.”

Ayrıca şu “Urfa’ya paşa geldi” türküsünün “Bir elim yâr koynunda/Bir elim boşa geldi” güftesindeki (ki bizatihi anlam deryası) boşta kalan taraf gibi, rasyonaliteye dönüşün “teklif dahi edilemeyeceği” (!) dosyalar da yerli yerinde duruyor. Bunları imparatorluk bakiyesi “kutsal emanetler” (Kürt, Ermeni, Rum) olarak adlandırdığımı daha önce pek çok kez belirtmiştim. Bu dosyalarda rasyonaliteye dönüş yerine hep “doldur-boşalt-emniyete al” yaklaşımı baskın. 

Bu da yine geçen yazımdaki Soğuk Savaş’tan kalma beylik “gerilim stratejisinin” uzantısı. Kendilerini uyanık sanan islâmcılar da ya bunun içinde paket oluyor ya bu çakma Kurtlar Vadisi havaları işlerine geliyor. Bilinçsizce sürüklenip gidiyorlar. Maksat reis ilelebet başta kalsın da isterse dünya yıkılsın yahut dostlar avarakasnak alışverişte görsün. Bağdat’a peş peşe Fidan, Kalın, Güler gidip, Erbil’e de uğruyor. Son olarak Mısır seferi dönüşü uçağa mürettebat olarak yüklenen mutad zabıt kâtiplerine Erdoğan da Süleymaniye’yi hedefe koyan demeçler veriyor. Nasılsa muhalefetin elleri belinde, öylece bakıyor. “N’örüyonuz” diye soran, merak eden, kendi özgün sözü olan yok.  

Hani bazen okyanus kıyılarında bir yere devasa bir balina leşi vurur. Uzaktan bakış ihtişamlıdır. Ama çürüme kokusu artınca gider bir görevli elindeki mızrağın keskin ucunu hayvanın bedenine vurur. Balina leşi içten içe çürümeden dolayı biriken metan gazının patlamasıyla darmadağın olur. Ortalığı dayanılmaz bir koku kaplar, görüntü de hiç iç açıcı değildir. O balina leşine bakıp “leviathan” düşünülebilir belki. Benim tüm bu süregiden afra-tafraya, oymalı kakmalı sonradan görme gösterişe baktığımda gördüğüm de budur. Çatık kaşlara bakıp bunu devlet ciddiyet sanmanın da âlemi yoktur.  

Özcesi ekonomide olduğu gibi dış politikadaki koşturmacayı da siyasetin içine çekip eleştirebilmek için önce şuur, sonra tasavvur sahibi olmak gerekli. “Ne yapmak, nereye varmak istemek” soruları kadar “kim olmak, nerede durmak” soruları da geçerli hatta zorunlu. Korkarım muhalefetteki eksiklik de bu. Böyle olunca da muhalefetin ulusal güvenlik konularına ilişkin genel tutumu ister istemez “anti-siyaset” görünümünü istikrarla koruyor.

*Boyumdan büyük bir lâf edeyim: “İyi devlet adamı, iyi diplomat asla ‘çakal’ değildir.” Ve sözü işin erbabına bırakayım: Levent Ünsaldı, “Bizden biri: Çakal”, 27 Mart 2017, GazeteDuvar)

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.