Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Tarık Çelenk yazdı: Şu dindarlık niçin nitelikli elit kesime hiç bulaşmaz?

Geçenlerde bir kısım muhafazakâr aydın ve sinema eleştirmeni ile mezkûr dizi için Zoom toplantısındaydım. Toplantıda şu an popüler olan ilgili üç dizi tartışıldı. Bu dizilerde siyasal belirleyici olan geniş bir toplum kesimi (mahalle), belki de ilk defa hata ve sevabıyla öteki kutupla eşit ilişkilerde, aynı karede, bir sosyal gerçeklik üzerinden yansıtılmaktaydı. Nitelikli bir yapım olan “Bir Başkadır”daki başörtülü ve erdemli karakter, eğitimsiz bir altsınıfı temsil ediyordu. Belki de bu dizi seküler elitler açısından tesettürün sınırının sınıfsal çizgisinin tercih edilen bir durumuydu. Burada tabii ki feminist radikal türbanlılar ve seküler elitlerin iyi giden ayrıcalıklı ilişkilerini de istisna olarak hatırlatmak gerekebilir.

Aslına baktığınızda artık iktidarın hazzını tatmış mahalleli de, başörtülü nitelikli sunucu varlığından tutun da kendine içeriden veya dışarıdan bütüncül seküler bir projektör tutulmasından pek hazzetmiyordu. Şu ana kadar yapılan “milli sinema” tanımlı yapımlar sadece mazlum mahallelinin seyredebileceği teatral yapımlardı, laik kesimin zerre ilgisini çekmezdi. Ancak bugünlerde gündemde olan ve objektif çabayla hazırlanmış ilgili diziler seküler kesime hitap etmekle birlikte, önyargılarından arınabilen mahalleli için de perdeyi aralayabilmekte. Bu tür dizilerin en önemli etkisi seküler kesime, “bu dindarların iç dünyaları nedir?” sorusunu sordurabilmeleri veya merakını uyandırabilmeleri.

Toplantıdaki eleştirmen arkadaşlar “Kardeşim üç dizide de elit dindarlardan gerektiği gibi bahsedilmiyor. Mevcut yeşil semizlenmişler ise niteliksiz-çürümüş gösteriliyor” yorumunu yaptılar. Soru doğru bir soruydu ancak cevap da zordu. Düşündüğünüzde kültürel iktidarın ve dindar bir gerçek burjuvazi hiç olamadığından veya Anadolu kaplanlarının entelektüelsiz düşük şiddetli devrim tartışmalarına kadar sürüklenmemiz mümkün.

Sanırım elit dindarlardan kasıt olarak; en az dört kuşak kentli, Osmanlı merkezi veya yerel elitlerin soyuna bir şekilde dayanan, devlet ve siyasetten rant almayan ve bağımsız, yurtdışında eğitim, ticaret ve vizyon bağı olan, tercihan Ekberi veya Melami meşrepli bir tarikat bağı olan, kültür-sanat ve düşünce kuruluşlarında aktör olan ve tabii ki olmazsa olmaz dini hayatlarını içkin unsurlarıyla yaşamayı terk etmemiş bir özel sınıf kastediliyordu.

Üstteki tanıma baktığımızda bırakın elit dindarı elit bir seküler sınıfın bulunup bulunmadığı da ayrı bir tartışmanın konusu. Konuyu aşamayla açtığımızda karşımıza şöyle bir resim çıkıyor: Öncelikle Osmanlı’da Tanzimat’a kadar siyasi ve ekonomik anlamda Müslüman tebaaya birkaç kuşak süren var olma hakkı, iktidar erki açısından hiç tanınmadı. Tabii ki Tanzimat’tan sonra, imparatorluklar çağının son demlerinde, gayrimüslimler dışında artık bir Osmanlı elitinden bahsetmek mümkündü. Uşakizadeler, Said Halim Paşalar, Cevdet Paşalar, Erbililer vb. sülaleleri gibi.

Osmanlı modernleşmesi Cumhuriyet modernleşmesine esas teşkil etmişti. Her ikisi de görgü, devlet ve sanayi modernleşmesiydi. Rönesans veya İslam aydınlanması gibi yeniden doğuşu, insanlığın özüne tekrar dönüşü yorumlama niteliğinden mahrumdular. Osmanlı Tanzimatı ve Jön Türkler işin bu tarafından tutabilselerdi belki Ahmet Cevdet Paşa, Elmalılı Hamdi, Giritli Mollazadeler veya Said Halim Paşa gibi entelektüel İslamcıların torunlarından dindar ideal elitler çıkabilirdi. Ne yazık ki Osmanlı İslamcı elitlerinin bir kısmı din değiştirdi, Batı’da asimile oldu veya ülkemizde katı bir seküler sınıfın içinde olmayı tercih etti. Zaten bugün olduğu gibi 11. yüzyılın fıkıh, kelam anlayışı ve itikadi Eşari doktriniyle donatılmış, karşılaştığı Batılı felsefi eğitim, maneviyatçı-sipritualist insan sevgisine dayalı dini öğretiler, hukuk ve demokrasi doktrini karşısında sonraki genç kuşaklar artık tutunamazlardı. Belki bu dönem elitleri ve çocukları, Hasan Ali Yücel gibi bir Cumhuriyet elitinin kendini kentli bir tasavvufi meşrebe atması, benzeri Nurettin Topçu’nun ise kendini kentli bir Nakşi şeyhine teslim edip taşralısından kaçınması gibi bu anlamda inanç dünyalarını koruyabilirlerdi.

Tabii ülkenin son 40 yıllık siyasal ve kültürel metaforuna baktığımızda Prof. Ahmet Davutoğlu’nun akademik yaşamı esnasında ve öncülüğünde kurduğu BİSAV- Bilim ve Sanat Vakfı’ndan da söz etmek gerek. BİSAV bir bakıma butik ölçekte Endülüs kuluçka alanını model almıştı. 3-4 kuşak dünyaya, kadınlara ve geleneğe kapalı olmayan esnek alanları kullanabilen bir yapı yetiştirdi. Bu kuşaklar ekonomik değilse bile kültürel ve estetik muhafazakâr elittiler. Ülkede ve dışarıda nitelikli bir üst beyaz yakalı orta kuşağı temsil ediyorlardı. Ne yazık ki siyaset pragmatizmi, tabir-i caizse bu kuşağın gönüllülerini entelektüel temsil yüzü olarak değerlendirdi. Ardından kurulan Şehir Üniversitesi kapatıldı. Bugün bu kuşağın ayakta kalabilenlerinin senaristlerce ilgili konuda sınıf tartışmaları arasında fark edilebilmeleri oldukça zorlaşmakta.

Bugünkü birkaç kuşak kentli meşrebe dayalı Anadolu dindar üst sınıflar ise devletten veya siyasetten nemalanmamalarına karşın esnaf veya gayrimenkul ticareti zihniyetinden bir üste ne yazık ki geçemediler. Tarihsel ürkeklikleri ve korumacı anlayışları kendilerine geleneksel ve iktidar yanlışlarını eleştirme konusunda hep mesafe koydurdu.

Doğrudur. Elit tanımına muhafazakâr zenginliğin, kültür ve sanatla ilişkisi açısından baktığımızda dindar bir elit yoktur. Kendini kimlik ve gücünü koruma dünyasına veya kimlik pasaportuyla yaptığı amellerle kazanacağı evrensel olmayan cenneti düşleyen dindar taşralı zenginler vardır.

Ayrıca ne yazık ki zengin beyaz Türk elit kesimlere de bu koşullarda dindarlığın uğraması pek mümkün gözükmüyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.