Milli Görüş hareketi lideri Prof. Necmettin Erbakan’ın ölümünün üzerinden 13 yıl geçti. Ruşen Çakır, Erbakan’ın siyasi hayatını, ondan geriye neler kaldığını, Erbakan’ın mirasçılarını ve Milli Görüş hareketini bugün devam ettirenin kim olduğunu değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Yarın Prof. Necmettin Erbakan’ın ölüm yıldönümü. 13 yıl olmuş, zaman bayağı hızlı geçmiş. En azından benim için öyle oldu. Dün gibi hatırlıyorum. Yarın olan şeyi niye bugün yapıyorum? Çünkü yarın ben bütün gün Ankara’da olacağım, çok yoğun olacağım. Erbakan’ın anısına da bir şeyler söylemek istiyorum. Onun için bugünden yapmak istedim. Çünkü bu seçimlerde de Erbakan’ın adı çok fazla öne çıkıyor, çıkacak. Zîra oğlu Fatih Erbakan Yeniden Refah Partisi ile, özellikle İstanbul’da seçimde kilit bir rol oynayabilir. Başka hususlar da var, onlara bilâhare değinmek istiyorum.
Erbakan Türkiye’de Millî Görüş hareketinin lideri. 1969’da fiilen harekete geçmiş bir olaydan bahsediyoruz. O da şöyle olmuştu: Adalet Partisi’nden milletvekili seçimleri için adaylık başvurusu yapıyor Erbakan, ama İstanbul Teknik Üniversitesi’nden tanıdığı Süleyman Demirel onun adaylığını veto ediyor. Bunun üzerine Erbakan Konya’dan bağımsız aday olarak 1969’da seçime girdi. Başka isimler de değişik yerlerden girdiler seçimlere ve “Bağımsızlar Hareketi” olarak tanımlandı. Bunlardan Erbakan bayağı yüksek bir oyla rahat bir şekilde bağımsız milletvekili olarak Konya’dan seçildi. Ardından kısa bir süre sonra, 17 Ocak 1970’de Millî Nizam Partisi’ni kurdu. Millî Nizam Partisi Türkiye’de İslâmî hareketin merkez sağdan ilk ciddî kopuşudur. Ve bu Millî Nizam Partisi bir süre sonra, yaklaşık bir 15 ay sonra Anayasa Mahkemesi tarafından laikliğe aykırı faaliyetleri nedeniyle kapatıldı ve Erbakan İsviçre’ye hicret etti diyelim ya da göç etti. Uzun bir süre ortalıkta gözükmedi ve daha sonra 1972’de, bir yıldan fazla bir süre sonra, 11 Ekim 1972’de de Millî Selâmet Partisi’ni kurdu. Şimdi orada ilginç bir iddia vardır, o da şu: 12 Mart Cuntası’nın, 12 Mart’ta askerî müdâhaleyi yapan generallerin Erbakan’ı çağırdıkları ve parti kurmasını teşvik ettikleri ve Adalet Partisi’nin gücünü bu yolla dengelemek istedikleri söylenir. Ne derece doğru? Sanki doğru gibi kabul ediliyor bu olay. Ve kısa süre sonra da Millî Selâmet Partisi Cumhuriyet Halk Partisi ile koalisyon kurdu. Sonra Milliyetçi Cephe hükûmetleri geldi vs.. Ve 12 Eylül’le berâber Erbakan’ın partisi yine kapatıldı. Kendisi hapse atıldı. Daha sonra Refah Partisi, Refah Partisi kapatılıp Fazilet Partisi –ki Erbakan yasaklıydı–, Saadet Partisi ve nihâyet yasakları kalktıktan sonra Saadet Partisi’nin başına geçti ve Saadet Partisi’nin Genel Başkanı’yken 27 Şubat 2011’de hayâtını kaybetti.
Şimdi çok sembolik şeyler var. 29 Ekim 1926 doğumlu, yani Cumhuriyet Bayramı’nda doğmuş bir Erbakan ve kendisine en büyük zarârı veren, başbakanlığını engelleyen ya da başbakanlığını elinden alan 28 Şubat’ın neredeyse yıldönümünde, 27 Şubat’ta hayâtını kaybetti Erbakan ve çok büyük bir cenâzesi olmuştu. Ben cenâzeye gidemedim. İstanbul’da NTV’de cenâzeyi Oğuz Haksever’le berâber yorumlamıştım. Ama o sıralarda ben NTV’de yavaş yavaş etkisizleştiriliyordum ve kısa bir süre sonra da zâten NTV’den ayrıldım — ayrılmayı tercih ettim diyeyim. Ve ilginçtir yine aynı NTV’de Erbakan’ın belki de hayatta verdiği en son televizyon röportajını Mirgün Cabas’la birlikte yapmıştık. Târihi 7 Aralık 2010. 7 Aralık 2010’da biz bunu yaptık ve kendisi 27 Şubat’ta, yani yaklaşık 3 ay sonra hayâtını kaybetti. Çok acayip bir yayındı. Hâlâ o yayından bâzı bölümleri çoğaltıp insanlar paylaşıyorlar, konuşuyorlar. Bayağı uzun bir yayındı. Yorgundu Erbakan, yaşlıydı ve nitekim zâten bir süre sonra hayâtını kaybetti. Ama yine zehir gibiydi. Şöyle bir replik hatırlıyorum. Ben yayının başlarında bir yerde şöyle dedim: “Sâyenizde çok ekmek yedim.” Çünkü ben, bilenler bilir, İslâmî hareketi ve Millî Görüş hareketini gazeteci olarak tâkip etmiş, bu konuda yazılar yazmış, yayınlara çıkmış ve kitaplar yazmış birisiyim. Ve gerçekten de içinde Erbakan’ın adı geçen herhalde yüzlerce yazı yazmışımdır ya da yorum yapmışımdır. Bana bunun üzerine, “Âfiyet olsun” demişti. Onu da hiçbir zaman unutmayacağım. Erbakan’ı çocukluğumdan beri bilirim. Bir Cumhuriyet Halk Partili âilenin bir ferdi olarak Erbakan’a karşı tabiî birtakım önyargılarımız da vardı. Ancak evimizde bir efsâne olan Ecevit’in onunla koalisyon kurmasıyla berâber bunlar allak bullak olmuştu. Onu hatırlıyorum, çocukluğum ya da ilk gençlik zamanlarımda. Ve daha sonra da Erbakan’ı sürekli izledim, gazeteci olarak çok daha fazla izledim. Ama çok da yakından kendisiyle tanışma imkânım olmamıştı. Onu da özellikle vurgulamak isterim. Galiba bir etkinlik sırasında, o sırada Erbakan’la birlikte hareket eden Mehmet Metiner tanıştırmıştı bizi ilk kez. Ama kendisi beni tanıyordu, tabiî benim onu tanıdığım kadar olmasa da. Ve zâten şöyle de bir husus var; Erbakan’ın kardeşi –o da rahmetli oldu, Kemalettin Erbakan– benim halamla evliydi. Güner Erbakan benim halamdır. Ama Erbakan hiçbir şekilde bunu dile getirmedi, buradan hiçbir şey olmadı. Yani halam bana söylemiştir, yani onunla bir hısımlığımız olduğunu bildiğini; ama hep bir mesâfeli olduk. Bir de 94 seçimlerinden sonra, pardon 95, Refah Partisi’nin birinci geldiği seçimden sonra Milliyet gazetesi yazarları olarak Ankara’ya Refah Partisi Genel Merkezi’ne gidilmişti. Ben yazar değildim, ama beni de götürmüşlerdi. Orada bir soru-cevap faslı yapmıştık. Neyse, çok fazla anı muhabbetine girmeyelim. Erbakan, Türkiye’nin yakın siyâsî târihine gerçekten damga vurmuş bir isimdir. Tabiî ki Demirel de vurdu, Ecevit de vurdu; ama Erbakanı’ın izi hâlâ devam ediyor. Her şey bir yana onun öğrencisi olan Recep Tayyip Erdoğan ülkeyi 20 yılı aşkın süredir yönetiyor. Tek başına yönetiyor ya da işte şu anda MHP ile bir ortaklığı var; ama yine de tek başına diyebiliriz. Bununla da kalmıyor, bugün siyâset sahnesinde iki ayrı parti Millî Görüş’ün temsilcisi olma iddiasında. Birisi Erbakan’ın da ölene kadar genel başkanlığını yaptığı Saadet Partisi; ama diğeri Erbakan’ın ölümünün ardından oğlu tarafından kurulan Yeniden Refah Partisi.
Yakın zamanlarda yaptığım yorumlarda artık Millî Görüş hareketinin devâmı iddiasının esas olarak Yeniden Refah Partisi’nde olduğunu söyledim ve hakîkaten ciddî bir şekilde böyle düşünüyorum. Yeniden Refah Partisi, Saadet Partisi’nin iyice etkisizleştiği bir dönemde Cumhur İttifâkı’nın içerisinde yer almamasına rağmen milletvekili çıkardı ve bu yerel seçimlerde de yine ilginç bir şekilde Erdoğan’la ittifak yapmadı ya da yapmak istedi ama şartlarını Erdoğan’a kabul ettiremediği için kendi başına seçimlere girme karârı aldı. Özellikle İstanbul çok kritik. Murat Kurum’un seçilmesini engelleme ihtimâli var Yeniden Refah Partisi adayı Mehmet Altınöz’ün. Ve Altınöz aynı zamanda Erbakan âilesinin bir ferdi. Necmettin Erbakan’ın kızı Elif Erbakan’ın eşi, bunu da özellikle vurgulamak lâzım. Erbakan hâlâ çok etkili. Hâlâ onun mîrâsı üzerine bir kavga var ve bildiğim kadarıyla hem Yeniden Refah Partisi hem Saadet Partisi ayrı ayrı Erbakan’ı anma faaliyetleri düzenliyorlar. Ayrı ayrı kurumlar var. Örneğin bana 2018’de Necmettin Erbakan ödülü verdiler. Bunu Saadet Partisi’ne yakın olan bir kurum verdi, medya ödülü verdiler. Ben maalesef o sırada Kanada’da oğlumun yanındaydım, yerime bir arkadaşım aldı. Ama bu ödülü bana verdikleri için diğerleri Saadet Partililere bayağı ciddî bir şekilde yüklenmişlerdi. Hattâ o târihlerde demişlerdi ki; ben aslında Erbakan’ın düşmanıymışım vs.. Böyle bir şey yoktu. Erbakan’ın düşmanı değilim. Erbakancı tabiî ki değilim; ama Erbakan’ın düşmanı filan değilim. Ve galiba kendisiyle en son televizyon röportajını yapmış kişilerden birisiyim ve Erbakan’ın en azından böyle bir röportajı verdiği birisiyim. Aralarındaki bu kavga hâlâ sürüyor. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, Yeniden Refah Partisi’nin daha güçlü olduğunu, daha öne çıktığını net bir şekilde söylemek mümkün.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Peki Erbakan’ın fikirleri ne derece gündemde? Erbakan’ın çok değişik bir dünya görüşü vardı. Dünyayı bir komplo olarak algılıyordu; Yahudiler, Siyonistler, Masonlar, Amerika Birleşik Devletleri vs. ve buna karşılık bir İslâm Birliği, Türkiye’nin liderliğinde bir İslâm Birliği’ni öne sürüyordu. Ve İslâm Birliği içerisinde, İslâm Ortak Pazarı, İslâm NATO’su gibi şeyler söylüyordu. Bunu yer yer tekrarlayanlar var olmakla birlikte, bunlar daha çok Erbakan’ın ağzına yakışan söylemlerdi, öyle söyleyeyim. Bir de zamânında Erbakan’ın “âdil düzen” diye bir programı vardı. Çok karışık bir programdı, çok zor bir programdı ekonomi konusunda. Âdil düzen aslında slogan olarak çok revaçtaydı bir zamanlar. Ne zamandır Erbakan’ın devâmı olduğunu söyleyenler de çok fazla telâffuz etmiyorlar. Ama Erbakan’ın adının bu seçimde olduğu gibi önümüzdeki seçimlerde de çok sıklıkla dile getirildiğini gördük, göreceğiz. Erdoğan da meselâ kendini nasıl savunuyor diğer Erbakancı, Millî Görüş iddialı çevrelere karşı? Erbakan Hoca’nın dile getirdiği birçok şeyi kendilerinin hayâta geçirdiğini –meselâ Ayasofya’nın yeniden câmi yapılması gibi– söyleyerek kendisini eleştiren birtakım Millî Görüşçü iddialıları bir tür nankörlükle suçluyor. Erbakan eleştirisi pek yok. Bir de işin ilginç yanı şu: Muhâlefette bâzı isimler de Erdoğan’ın tek adam rejimini eleştirirken Erbakan’ın en azından ehven-i şer olduğunu söylüyorlar. Bunu da özellikle vurgulamak lâzım. Yani şunu diyorlar meselâ: “Erbakan devlet geleneğini bilirdi. Devlete saygılıydı. Rejimle Erbakan’ın aslında çok fazla derdi yoktu. Halbuki Erdoğan böyle değil” gibi ilginç bir söyleme tanık oluyoruz.
Sonuç olarak ölümünden sonra Necmettin Erbakan’ın pozitif bir referans, farklı farklı nedenlerle pozitif bir referans noktası olduğunu, eskiden olduğu gibi Erbakan eleştirilerinin çok da fazla gündemde olmadığını görüyoruz. Gerçekten nev’i şahsına münhasır bir isimdi Necmettin Erbakan ve hâlâ kendisinin konuşuluyor olması ve benim de hâlâ kendisi üzerine yayın yapıyor olmam da onun Türkiye’de gerçekten geride bir şeyler bıraktığının kanıtı. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.