Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: Fatih Erbakan Erdoğan’a meydan okuyabilir mi?

Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayatına baktığımızda onun için en kritik eşiğin 1994’te İstanbul’da belediye başkanı seçilmesi olduğunu düşünenenler çoğunluktadır. Her ne kadar o tarihin son derece önemli olduğunu kabul etsem de bana göre Erdoğan’ı Erdoğan yapan “hocası” Necmettin Erbakan’dan kopuşu, onun ısrarlarına rağmen Fazilet Partisi’nin yerine kurulan Saadet Partisi’ne katılmayıp arkadaşlarıyla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) kurmasıdır.

Bunun hiç de kolay bir süreç olmadığına, yakından izlemeye çalışan bir gazeteci olarak şahidim. Örneğin Erbakan, Erdoğan’ın adaylığını açıklamayı son dakikaya bırakmıştı çünkü hem Aydınlar Ocağı gibi sağcı çevrelerin kendi içlerinden bir ismi göstermesi yönünde baskı altındaydı, hem de Erdoğan’ın Milli Görüş içinde “yenilikçi kanat” diye bir inisiyatifin liderliğini yapıyor olmasından rahatsızdı. Daha sonraki dönemde de yenilikçilere RP (sonra da FP) içinde hak ettikleri konumları sunmadı, örneğin kendisi yasaklıyken partinin başında bir yenilikçi değil de Recai Kutan’ın kalmasını tercih etti. (Haksızlık etmeyelim Kutan, yenilikçilerin kendilerine en yakın gördüğü gelenekçiydi) Örnekler çoğaltılabilir, sonuçta Erdoğan 14 Ağustos 2001’de AKP’yi kurarak Erbakan’dan bağımsızlığını ilan etti ve bir şekilde ona meydan okudu. 

Rakip adayları

Erdoğan o sırada 47 yaşındaydı. O gün bugündür ülkeyi başbakan ve cumhurbaşkanı olarak -özellikle son yıllarda tek başına- yönetiyor. Bu süre zarfında çok kişi ve kurumla siyasi mücadele içine girdi; dostlarıyla düşman düşmanlarıyla dost oldu ve karşısına hiç de esaslı bir rakip çıkmadı. Deniz Baykal bunun en bariz örneğidir. Kemal Kılıçdaroğlu ise 2019 yerel seçimleri zaferinin ardından “acaba?” sorusunu sordurdu fakat dört yıl sonra yaşadığı -ve yaşattığı- hezimet onun da Erdoğan’a rakip olamadığını gösterdi. Muhalefet partilerinde belki tek istisna, o da belirli ölçülerde Selahattin Demirtaş’tır ve tam da bu nedenle yıllardır hapiste.

Muhalefetteki yetersizlikler nedeniyle gözler AKP’nin içine çevrildi ve ilk olarak Abdullah Gül’e bakıldı. Gül 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çok istemesine rağmen Erdoğan’a karşı rakip bile olamadı. Ardından dikkatler AKP’den türemiş Gelecek ve DEVA partilerine ve bunların liderlerine çevrildi, orada da başka bir hezimete tanık olundu.

Oğul Erbakan’ın şansı

Geride kim kaldı? Eğer bir kez daha Istanbul’u kazanırsa belki Ekrem İmamoğlu. Ne var ki, beklendiği gibi DEM Parti İstanbul’da aday çıkarır, üstelik bu Başak Demirtaş olursa işi hiç de kolay olmayacak. Kaldı ki İmamoğlu’nun AKP’den kopan ve kopmayı düşünenleri nasıl kazanabileceği şüpheli. Peki ya Fatih Erbakan? 

Dün Yeniden Refah Partisi Genel Merkezi’nde yaptığı açıklamayı izlerken aklıma eski RP/FP yılları geldi ve dün Erdoğan’ın babasına yaptığını bugün onun Erdoğan’a yapıp yapmayacağını; daha doğrusu, öncelikle böyle bir hevesi olup olmadığını, ardından bunu gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini düşündüm. Bu yazı da öyle çıktı.

“Erdoğan RP ve FP’nin içindeydi ama Fatih Erbakan’ın kendi partisi var” diye itiraz edenler olacaktır. Doğru, fakat bu parti hiçbir zaman muhalif bir pozisyon takınmadı, hatta tam tersine muhalefeti eleştirdi ve en zor zamanlarda Erdoğan ve AKP’nin yanında durdu.

Beş gerekçe

Son seçimleri hatırlayın: Fatih Erbakan yeterli imzayı toplamış olmasına rağmen birinci tur öncesinde cumhurbaşkanlığı adaylığından çekildi; “Cumhur İttifakı ile değil kendi başımıza milletvekili seçimlerine gireceğiz” dedi ama ittifaka dahil olup kendi adaylarını çıkarttı.

Dün aynı filmi izler gibi olduk. YRP lideri İstanbul, Ankara ve İzmir’de kendi adaylarını çıkaracaklarını ve isimlerini bir hafta sonra Ankara’da ilan edeceklerini söyledi. 

Bu karara neden vardıkları konusunda beş gerekçe saydı:

  1. “Milletimiz bu seçimde bizden herhangi ittifak içerisinde yer almamızı istemiyor”;
  1. “Teşkilatlarımız da bu seçimde bir ittifakın içinde yer almamızı istemiyor”; 
  2. “YRP, 31 Mart Yerel Seçimleri’ni 14 Mayıs seçimleri gibi bir ‘bekâ’ seçimi olarak görmemektedir”;
  3. “14 Mayıs seçimlerindeki ‘karşı blok’ bu sefer ittifak halinde seçimlere girmiyor. Dolayısıyla 14 Mayıs’tan farklı olarak, bu tarafta da bir ittifak yapılması ciddi bir önem arz etmiyor”;
  4. “Ayrıca partimiz ile Ak Parti yetkilileri arasında geçen görüşmelerde, Ak Parti heyetinin ittifak konusunda ‘adil ve dengeli’ bir teklifle gelmediğini de görmüş bulunmaktayız!”

Blöf mü?

Fatih Erbakan konuşmasının başında iktidarın ekonomi ve Gazze politikalarını sert bir şekilde eleştirdikten sonra seçimlere Cumhur İttifakı ile girmeyeceklerini vurgulayıp ilk dört gerekçeyi sayınca “kopuş” yaşanıyor hissine kapıldık, fakat beşinci maddeyle olayın esas olarak pazarlıklardan kaynaklandığını gördük. Dolayısıyla geçen seferki gibi bir “blöf”ün ve elini yükseltme gayretinin söz konusu olduğu kanısı epey rağbet gördü.

İki parti arasındaki görüşmelerin ilerlememesi üzerine “Erdoğan Fatih Erbakan ile görüşüp sorunu çözecek” söylentileri yayılmış fakat bu görüşme gerçekleşmemişti. YRP liderinin dünkü çıkışın ardından bu buluşma pekala yaşanabilir ve Fatih Erbakan bazı “tavizler” karşılığında, tabii “CHP zihniyetinden kurtulmak” bahanesiyle AKP adaylarına destek açıklayabilir.

Fatih Erbakan’ın işi 23 yıl önceki Erdoğan’a kıyasla çok daha zor. Zira Erdoğan bir türlü iktidara gelemeyen, gelse de iktidarda kalamayan bir hareketin liderine meydan okumuştu; onun kazanması Erbakan’ın çok şey kaybetmesi anlamına gelmeyecekti ki nitekim öyle oldu. 

Bugünse 23 yıldır ülkeyi yöneten bir iktidar ve onun liderine meydan okuduğunuzda ve bunda başarılı olduğunuzda onun kaybedeceği çok şey var. Bunları kaybetmemek için de iktidarın tüm olanaklarını kullanmaktan kesinlikle çekinmeyecektir.

Ya Erdoğan’a kaybettirirse

Şöyle düşünelim: YRP İstanbul ve Ankara’da güçlü adaylarla seçime girer ve alacağı oylarla AKP adaylarının kazanmasını engellerse ne olur? Kuşkusuz bu YRP için bir tür zafer olacaktır. Fakat İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın bir şekilde “YRP sayesinde” yeniden kazanmaları hiç kuşkusuz  Erdoğan’ı çok öfkelendirecektir.

Dün Fatih Erbakan’ı izlerken, en azından şimdilik, böylesi bir senaryoya hazır olmadığını hissettim. Fakat bir kez daha blöf yapmış olursa övünerek söylediği “YRP Türkiye siyasetinin parlayan yıldızıdır” cümlesini bir müddet tekrarlaması mümkün olmayacaktır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.