Iğdır’dan İstanbul’a derin yoksulluk 

Iğdır’ın Aralık ilçesine bağlı Tazeköy’de yaşayan Endoğan ailesi Alpaslan bebeği hiç kucaklayamadı. Doğduğu günden bu yana hayata tutunmaya çalışan bebeğin anne karnında yaşadığı talihsiz yolculuğu, Türkiye’nin bir ucunda başlayıp diğer ucunda devam etti. Van’da yoğun bakıma alınan Alpaslan bebek siz bu satırları okurken, bir buçuk aydır tedavi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi’nin yoğun bakım ünitesinden kendisini yeniden Van’a götürecek ambulans uçağın gelmesini bekliyor olacak. Alpaslan bebek hastanede, İstanbul’a gelen anne Esma Endoğan bir buçuk aydır hastane kapısında aç bilaç yaşam mücadelesi veriyor…Bir bardak çay parasının bile hesabını yapmak zorunda kalan Esma Endoğan ile Fatih’teki Çapa Kent Lokantası’nda karşılaştık. Okuyacağınız satırlar bebeğini yaşatmak için Türkiye’nin bir ucundan diğerine savrulan, çaresiz bir annenin yoksunluk ve yoksulluğunun öyküsü.

Seçim döneminde tartışma konusu olan ve üç çeşit yemeğin 40 Tl’ye satıldığı ve uygun fiyatı nedeniyle önünde onlarca kişinin her gün sıraya girip, uzun kuyruklar oluşturduğu kent lokantalarından birindeyiz. İlk durağımız Fatih’deki Çapa Kent Lokantası. Lokantanın önündeki uzadıkça uzayan kuyrukta bekleyenlerden biri, uzatılan mikrofona çok ucuza yemek yiyebildiği için orada olduğunu söylüyor. Kadın yemek yiyebildiği için mutlu olduğunu anlatıyor… 40 TL karşılığında yemek yiyebilmenin onun için ne kadar önemli olduğu kamera kapandığında anlaşılıyor…Gözyaşlarını tutamıyor kadın, ağlamaya başlıyor. Ağabeylerinden çekinmese anlatacak neden ağladığını ama çekiniyor. Neyse ki konuşmasa da telefon numarasını veriyor.

Günler süren telefon görüşmelerinin ardından önce adını öğreniyoruz: Esma Endoğan. Sohbet ilerledikçe konuşmaya ikna olan Esma ile bir akşam vakti buluşuyoruz.

Buluştuğumuz yer ne bir kafe ne de restoran! Fatih’deki İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nin (Çapa) Çocuk Yoğun Bakım Servisi’nin önü. Sesi endişeli ve yorgun. Yoğun bakım ünitesinin bulunduğu binanın önünde, sabahtan akşama kadar oturduğu bankı benimle paylaşıyor. Oturmamla birlikte başlıyor anlatmaya…

Esma, Iğdır’ın Aralık ilçesine bağlı Tazeköy’de doğmuş. Görücü usulü genç yaşta evlilik onunki. Üç çocuk annesi Esma henüz 36 yaşında. 29 Ocak 2024’te dünyaya getirdiği bebeğinden önce, biri 12 diğeri 13 yaşında iki kız çocuk büyütmüş. 12 yıl sonra yeniden hamile kalıp bu kez bir erkek evlat sahibi olmuş ama doğar doğmaz yaşam ünitesine bağlanmış bebeği. Anne karnındayken dışkısını yemiş doktorların dediğine göre.

Öyle başlamış bitmek bilmeyen hastane süreci. Alpaslan bebek kısacık yaşamında önce Iğdır, ardından Van’a sevk edildi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 53 gün yoğun bakımda kalan minik bebek, bu kez de zatürreye yakalandı. Akciğerlerinin enfeksiyon nedeniyle aldığı ağır hasar yetmezmiş gibi bir de yoğun bakımdayken korona virüsle baş etmek zorunda kaldı. Henüz bir aylık bebeğini kucağına bile alamadan doktorların gözünün içine bakan anne Esma’nın onlardan duyduğu son söz “Her şeye hazır olun” oldu. Dünyası başına yıkılmış gibiydi ama o umudunu hiç yitirmedi.

Sağlıklı beslenemediği için sütü kesildi

Tedavisi devam ederken doktorlar bu kez de “Kıkırdak yapısı iyi gelişmediği için solunum desteğini sağlamak üzere trakeostomi uygulamamız gerekiyor” diyorlar. Anne Esma’nın tabiriyle boğazın delinmesi gerektiği söyleniyor. İşte anne ile bebeğin İstanbul yolculuğu böyle başlıyor. 

Ambulans uçakla Çapa Tıp Fakültesi’ne sevk edilen bebek, devlet hastanesinde gerekli cihaz olmadığı için borç-harç özel hastanede yaptırdığı testlerin ardından Çapa’da geçirdiği bir operasyonla sonunda nefes alabiliyor. O nefesi aldırabilmek için çocuğun nefes borusuna kanül takılıyor.

“Bebeğim 3 aydır yoğun bakımda” diyen Esma, doğum yaptığından beri hiç eve gitmediğini, aylardır hastanelerde olduğunu anlatıyor. 21 Mart’ta İstanbul’a gelen Esma’nın kardeşi gibi birinci derece yakını olmadığı için bir doktorun yardımıyla ve bir hayırseverin desteğiyle bir süreliğine hastane yakınındaki bir otele yerleşiyor. Kendi imkanlarıyla geçinen Esma, otelde kahvaltı yaptığını söylüyor:

“Allah razı olsun, sabah bir şeyler yiyorum. Yettiği kadar, sonra bir öğün yemek yiyorum, bir öğün yemiyorum. Sabah 07.30’da geliyorum akşam 19.30’a kadar ayaktayım… İnanır mısın bir bardak çay içiyorum, ikincisini alamıyorum, sabah içerim diyorum… Gücüm yetmiyor. Bir de bebeğe süt veriyorum. Yemek yemeyince sütüm de kesildi…Geçen gün hemşire mama istedi, param yoktu, bir hayırsever verdi, onunla idare etti” diyor. Öğlen kent lokantasına gittiği anlatan anne Esma, “Daha bir yere gitmiyorum, 40 liraya yemek olmasaydı ne yapardım ben? Ve cebinde her akşam yemek yemek için param yok. Otel için bir ay süre tanındı. Sonra ne yapacağım bilmiyorum. Allah hayır etsin, ambulans uçak gelirse bebeğim tekrar Van’a sevk edilecek. Ne zaman döneceğimiz belli değil.”

Bebek hastaneden çıktıktan sonra tedavi evde devam edecek. Ama bunu nasıl yapacağını anne Esma da bilmiyor. Çünkü gereken öyle aletler var ki, onları devlet de karşılamıyor. O cihazları kendisinin alması gerekiyor ama cebinde onları alacak parası yok. Tek geliri eşinin aldığı malulen emekli maaşı. Çünkü sütünü satarak geçimini sağladığı iki ineği de artık yok; hastane sürecinde ikisi de satıldı.

Eşi yoğun bakımdaki çocuğunu görmeye gelemiyor

Esma’nın, tır şoförü olan eşi de çalışmıyor. 2014 yılında geçirdiği trafik kazasında  hasar gören bacaklarına platin takılınca malulen emekli olmuş. Beş kişilik ailenin tek geliri de o emekli maaşı. Ancak ayda ellerine geçen 5 bin TL ile geçinmek mümkün değil. Üstelik anne Alpaslan bebeğin tedavisi için İstanbul’da yaşam savaşı verirken baba da bir yandan iki kızına hem anne hem baba olmaya diğer yandan da ilik kanseri olan annesini tedavi için Erzurum’a götürüp getirmeye çalışıyor. Elinde kalan son parayı da bebeğin rahat nefes alıp vermesini sağlayan biri 7 bin, diğeri 4 bin lira değerinde iki cihaza yatıran aile, diğer masrafları da akrabalarından almak zorunda kaldıkları borçla karşılayabiliyor.

Bir yanda dağ gibi biriken borçlar, diğer yanda o borca rağmen yemek ve yol parası bulamayan bir aile. Alparslan, Endoğan ailesinin tek oğlu. Anne Esma Endoğan çocuğun sağlığına kavuşabilmesi için hastane kapılarında aç biilaç bir yaşam sürerken, aklı da yüreği de İstanbul’da olan baba Taner Endoğan, yol parası bulamadığı için köyünden dışarıya bile çıkamıyor; eli kolu bağlı çocuğundan gelecek iyi haberi bekliyor.

Esma yaşadığı durumu sadece “Çok zor” diye anlatıyor, “Sonunu düşünüyorum. Acaba ne olacak? ‘İyi olsun da, iyi düşünelim’ diyorum hep, karamsar olmamaya çalışıyorum ama hastaneden çıktığımızda gereken aletleri hangi parayla, nasıl alacağım?” diyor.

İşte o aşamada gözyaşlarını tutamıyor! Konuşurken bir yandan ağlıyor Esma, bir yandan uykusuz gecelerini anlatıyor, bir dilim ekmeğe muhtaç oluşuna kahrediyor, cebinde 1 TL bile olmayan günleri aklından çıkaramıyor…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.