AKP yıldönümünü kutlarken: 23 yıl, 23 dönüm noktası

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) bugün 23. yaşını kutluyor. 14 Ağustos 2001’de doğan bir çocuk, üniversiteden mezun oldu; Türkiye ve dünyada pek çok olay oldu, siyasette onlarca aktör geldi-geçti. Ancak AKP, birinci yılında yakaladığı iktidarı bırakmadı. Partinin lideri Recep Tayyip Erdoğan, her yıl gücüne güç kattı; oluşturduğu karizmatik liderliği zamanla partisinin önüne geçti. Peki AKP’nin 23 yaşında geçirdiği 23 dönüm noktası neler?

16 Ocak 1998’de Refah Partisi’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasıyla Millî Görüş geleneğinden gelen siyasetçiler Fazilet Partisi’ne katıldı. Ancak değişmeyen politikalar nedeniyle partinin halk tabanında karşılık bulamadığını düşünen Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki, kamuoyunda da “Yenilikçiler” olarak adlandırılan grup ile parti yönetimi arasında çatışmalar başladı. “Yenilikçiler” ve “Gelenekçiler” arasında 14 Mayıs 2000’de başkanlık yarışı yaşandı. Yenilikçilerin adayı Abdullah Gül 521, Recai Kutan ise 633 oy aldı.

Fazilet Partisi’nin 22 Haziran 2001 tarihinde kapatılmasının ardından Recai Kutan başkanlığında Saadet Partisi kuruldu (20 Temmuz 2001). Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül’ün de aralarında bulunan grup ise Saadet Partisi’ne katılmadı. Fazilet Partisi Kongresi’nde Abdullah Gül’ü destekleyen bu grup artık Millî Görüş gömleğini çıkardıklarını söyledi ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) adı altında toplandı.

Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç.

14 Ağustos 2001’de Bilkent Oteli’nde AKP’nin kuruluşu nedeniyle yaptığı konuşmada “Ve bugünden sonra Türkiyemizde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözleriyle iktidar hedefini açıklamıştı. 

Doğruydu. 

Kuruluşunun üzerinden 15 ay geçtikten sonra, 3 Kasım 2002 seçimlerinde, AKP tek başına iktidara geldi. 

Ve o günden sonra Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmadı. 

İşte AKP’nin 23 yılının 23 dönüm noktası:                   

  • “Ak bir sayfa”

“Tüm vatandaşlarımızın yaşam tarzlarına saygılı, anayasal kurumlarımızı daha iyi çalıştıran, Türkiye’mizin Avrupa Birliği’ne giriş sürecini hızlandıran, ülkemizin dünya ile entegrasyonunu güçlendiren bir ekonomik programın uygulanması konusunda kararlı olan bir siyasi iradeyi inşa etmek için partimiz görev almaya hazırdır. Türkiye yeni bir döneme girmektedir. İnşallah Türkiye’nin önünde yeni bir ak sayfa açılacaktır.

Recep Tayyip Erdoğan, partisinin yüzde 34,28’lik oyla tek başına iktidara geldiği 3 Kasım 2002’deki genel seçimlerin ardından yaptığı konuşmayla Türkiye’de yeni bir dönemin başladığını böyle ilan ediyordu. 

Gül ve Erdoğan.

AKP, Meclis’te en yakın rakibi Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) iki katından fazla milletvekili çıkardı. 

18 Nisan 1999’da yapılan bir önceki genel seçimlerde Meclis’e giren beş partinin hepsi yeni seçimle Meclis dışında kaldı, Türkiye’de siyaset adeta yeni baştan şekillendi. 

Kurulan 58. Hükümetin başbakanı Abdullah Gül oldu. Çünkü Erdoğan siyasî yasaklıydı ve milletvekili seçilememişti. 

  • 1 Mart tezkeresi

“Parti içinde farklı eğilimler vardı. Erdoğan, sadece parti başkanıyken tezkereye kabul oyu çıkması için çok büyük baskı yaptı. Oylamanın gizliliği vardı ama gizli kaldığını düşünmüyorum. Oy vermeyenler sanki ihanet etmişler gibi atmosfer vardı.”

AKP kurucularından Abdüllatif Şener, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Irak’ı işgalinde Türkiye topraklarını kullanabilmesine imkân tanıyacak “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için hükûmete yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresi” ile ilgili Meclis’te yapılacak oylama öncesi atmosferi böyle anlatıyordu.

TBMM’de 1 Mart 2003’te yapılan oylamada 264 kabul, 250 hayır ve 19 çekimser oyu kullanılmıştı. 

Hürriyet Gazetesi’nin o dönemki manşeti.

Oylama sonucunda 267 olan salt çoğunluk sağlanamamış ve tezkere geçmemişti. 

Erdoğan, 13 yıl sonra konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Ben 1 Mart tezkeresinin yanındaydım, karşı olanlar bunu açıkça söylemediler. Birileri de gizli kulisler attılar. O insanların kimler olduğunu araştırır bulursunuz. 1 Mart tezkeresi ilk anda geçseydi, Türkiye masada olacaktı” diyecekti. 

  • Başbakan Erdoğan

“Şimdi, bu uzun koşunun çok anlamlı bir noktasında, 59. Cumhuriyet hükümetinin başbakanı olarak karşınızdayım.”

Erdoğan’ın milletvekili seçilebilmesinin önündeki engel, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ilk kararı veto etmesine rağmen Meclis’te ikinci kez kabul edilen yasa değişikliği ile kalktı. 

Erdoğan, TBMM’de.
(9 Mart 2003)

Bağımsız olarak Siirt Milletvekili seçilen Fadıl Akgündüz’ün milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından ildeki seçimler 9 Mart 2003’te tekrar edildi ve Erdoğan aldığı yüzde 85’lik oyla milletvekili oldu, beş gün sonra da başbakanlık koltuğuna oturdu. 

  • Türkiye, Avrupa Birliği kapısında

“Burada hedefe tam üyeliği oturtmuş olmaları, müzakere sürecinin 3 Ekim’de başlayacağını ifade etmiş olmaları aslında bizim iki beklentimize cevap veriyordu.”

17 Aralık 2004’te yapılan Brüksel Zirvesi’nin ardından Erdoğan, görüşmelerin olumlu geçtiğini bu sözlerle anlatıyordu. 

Erdoğan 16-17 Aralık 2004’te Brüksel Zirvesi’nde.

Türkiye’nin 1999’da AB’den aday üye statüsü almasıyla resmi olarak başlayan Avrupa Birliği üyeliği süreci 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlanmasıyla zirve noktasını gördü. 

Ancak süreç yıllara yayıldı, bu uzun süreçte hükümetin AB politikası da değişime uğradı. 

2015 yılında Avrupa’da artan göçmen krizinin çözümü için Türkiye’yle ilişkiler tekrardan canlandırılsa da kayda değer bir ilerleme sağlanamadı. 

Artık Türkiye, Avrupa Birliği ile “bir dargın, bir barışık” şekilde ilişkisini sürdürmeye devam ediyor.

  • Abdullah Gül Çankaya Köşkü’nde

“11. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için yaptığım son değerlendirmeler, bütün araştırmalar neticesinde bir ismi ortaya çıkarmıştır. O da değerli, bugüne kadar beraber bu yolda olduğumuz, bu hareketi beraber kurduğumuz, Abdullah Gül kardeşimdir.”

Erdoğan, 2007’de Meclis’te seçilecek cumhurbaşkanı için partisinin adayının dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül olduğunu bu sözlerle duyurdu. Ama yeni cumhurbaşkanını seçmek kolay olmadı. 

Erdoğan ve Gül.

Cumhurbaşkanı seçilmek için Meclis’te ya ilk turda 367 oy ya da ikinci turda 276 oy alınması gerekiyordu. Ancak oylamalara da en az 367 kişinin katılması gerekliliği, 354 milletvekili bulunan AKP’nin elini kolunu bağlıyordu. İlk oylama 27 Nisan’da yapılırken Gül, kullanılan 361 oyun 357’sini aldı. Fakat CHP, 367 kişilik katılımın gerektiğini öne sürerek oylamayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Aynı günün akşamı Genelkurmay Başkanlığı tarafından daha sonra e-muhtıra olarak anılacak bir açıklama duyuruldu.

Açıklamada, laikliğin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tartışma konusu yapıldığı vurgulandı. Daha sonra da Anayasa Mahkemesi, 1 Mayıs’ta verdiği kararla 367 katılım şartını kabul ederek birinci tur oylamasını iptal etti.

Diğer yandan ülkenin pek çok şehrinde düzenlenen “Cumhuriyet Mitingleri” ile siyasi gerginlik zirveye tırmandı. AKP, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının ardından erken seçim kararı aldı. 24 Haziran’da seçime gidilmesi için Meclis’e teklif sundu. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) 22 Temmuz tarihi önerisine uyularak tüm partilerin desteğiyle seçim kararı alındı. Aynı dönemde cumhurbaşkanlığı seçimi için Meclis’teki toplantı yeter sayısını düşüren, daha sonraki seçimlerde cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliği paketi Meclis’te kabul edildi.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kararı önce veto etti, ikinci kez önüne geldiğinde ise referanduma gidilmesine karar verdi. 21 Ekim’de yapılan referandumla değişiklik paketi, yüzde 68’lik oyla kabul edilerek yürürlüğe girdi. 22 Temmuz’da yapılan genel seçimlerde ise AKP oylarını 12 puan artırarak yüzde 46’ya ulaştı. Ancak 367 milletvekili yine yakalanamadı, Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) de Meclis’e girmesiyle AKP 341 milletvekilinde kaldı.

MHP’nin cumhurbaşkanlığı seçimi oylamalarına katılacağını açıklamasıyla 367 krizi aşılmış oldu. Gül, 341 ve 337 oy aldığı ilk iki turun ardından salt çoğunluk aranan 28 Ağustos’taki üçüncü turda da 339 oy aldı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 11.Cumhurbaşkanı seçildi.

  • “AKP kapatılmadı”

“Ne yazık ki Türkiye çok ciddi bir zaman ve enerji kaybına uğramıştır. Şimdi bize düşen geçmişe takılıp kalmadan geleceğimize odaklanmak, milletimizin kayıplarını hep birlikte telafi etmektir.”

AKP’ye karşı açılan kapatma davasının sonucu, 30 Temmuz 2008 akşamı Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Haşim Kılıç tarafından açıklandı. Mahkemenin 11 üyesinden altısı partinin kapatılması yönünde oy kullandı ancak nitelikli çoğunluğa (7 oy) ulaşılamadığı için AKP kapatılmadı. 

Hazine yardımının kesilmesiyle ilgili oylamada ise AYM’nin üyelerinden 10’u “Evet”, biri ise “Hayır” oyu kullandı.

AKP’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle partinin kapatılması ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de dahil 71 kişinin beş yıl süre ile siyasetten uzaklaştırılması istemiyle hazırlanan iddianamenin 14 Mart’ta Anayasa Mahkemesi’ne sunulmasıyla başlayan kriz, mahkemenin 31 Mart’ta iddianameyi kabul etmesi ve 16 Haziran’da AKP’den savunmasını istemesiyle devam etmiş, 30 Temmuz’daki nihai kararla da sona ermişti.

  • Ergenekon-Balyoz davaları

“Burada arı kovanına çomak sokulduğu için rahatsız olanlar var. Tabii ki her şey hukuk içinde olacak. Ancak İtalya’da temiz eller operasyonu olduğu zaman İtalya’yı Türkiye’ye örnek gösterenler şu anda Türkiye’de temiz eller operasyonu yapanlara saygı duysunlar. Geçen gün televizyonda izliyorum bir gazeteci İtalya’ya gitmiş, orada temiz eller operasyonunu yapan savcıyla söyleşi yapıyor, ne kadar güzel. Tamam da benim ülkemde bu operasyonu yapana da saygın olsun. Niye ona durmadan vuruyorsunuz?”

Başbakan Erdoğan 19 Ocak 2009’da yaptığı konuşmada, Ergenekon soruşturmalarını böyle değerlendiriyor ve soruşturmayı yürüten savcı Zekeriya Öz’e destek oluyordu.

12 Temmuz 2007’de İstanbul-Ümraniye’de bir gecekonduda bulunduğu söylenen 27 el bombasıyla başlayan soruşturmalarda 2 bin 500 sayfalık ilk iddianame 14 Temmuz 2008’de mahkemeye sunulmuş, ilk duruşma da 20 Ekim’de yapılmıştı. 2009’da iki iddianame daha ana davaya eklenmişti.

İddianamelerde Ergenekon şöyle tanımlanıyordu: 

“Ergenekon terör örgütü en başta, ‘derin devlet’ ifadesi ile anılan, ülkemizde birçok kanlı eylemler gerçekleştiren, gerçekleştirdiği bu eylemlerle ciddi kriz, kargaşa, anarşi, terör ve güvensizlik ortamı oluşmasını amaçlayan ve bunu kısmen de olsa başararak ülkemizin gelişme ve kalkınmasının önünde engel olan bir örgüttür.”

Dava kapsamında emekli Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’dan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’a, Veli Küçük’ten İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e kadar pek çok kişi yargılandı. Davada, sunulan delillere karşı güvensizlik ön plana çıktı. Savunma makamlarının delillerin sahte olduğu veya olmadığı iddialarına ilişkin herhangi bir araştırma yapılmadı.

2013’te sonuçlanan davada çok sayıda hapis cezası verildi. Ancak aynı dönemlerde davayı devletin içinde bulunan kadrolarıyla yönettiği iddia edilen Gülen yapılanmasıyla iktidar arasında başlayan gerilim, davanın seyrinin değişmesine sebep oldu. Mart 2014’te tahliyeler başladı ve bunu ilerleyen dönemde verilen beraat kararları takip etti.

  • “Bir daha da Davos’a gelmem”

“One minute, one minute, one minute. Olmaz. One minute… Sayın Peres benden yaşlısın. Sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin bu kadar çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar yüksek çıkmayacak; bunu da böyle bilesin. Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum.”

Erdoğan, Davos Zirvesi’nde.

Türkiye ile İsrail arasındaki ilk diplomatik kriz, 2009 yılında Davos’ta yaşanmıştı. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile dönemin dönemin başbakanı Erdoğan arasında tarihe “One Minute olayı” olarak geçen bir tartışma yaşanmıştı. Bu tartışmanın ardından Türkiye, bir daha Davos’a katılmama kararı almıştı.

Dünya basınının da ilgisini çeken bu tartışmanın ardından Erdoğan, tepkisinin İsrail halkı ve Peres’e değil, kendisine söz hakkı vermeyen moderatöre olduğunu açıklamıştı. Peres ise Erdoğan’ın sözlerini esefle karşıladıklarını belirtmişti.

Bu tartışmadan sadece 1 yıl sonra, 31 Mayıs 2010’da yaşanan Mavi Marmara saldırısı iki ülke arasında çok ciddi bir krize neden olmuştu. Dokuz kişinin hayatını kaybetmesi ve birçok kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan olayın ardından ikili ilişkiler uzunca bir süre düzelmemişti.

  • 34 yılın ardından erken yapılmayan ilk genel seçim: 2011 genel seçimleri

“Türkiye’deki her iki seçmenden birinin oyunu almış olmanın heyecanını yaşıyoruz.”

AKP, kurulduğu günden beri katıldığı seçimlerin tamamında birinci parti ve katıldığı altı genel seçimin beşinde de (2002, 2007, 2011, Kasım 2015 ve 2018) tek başına iktidar oldu. 

21 Ekim 2007 tarihli referandum ile birlikte yürürlüğe giren anayasa değişiklikleriyle genel seçim süresi dört yıla indirilince dönemin başbakanı Erdoğan, 3 Ekim 2010’da, genel seçimlerin normal tarihinden bir ay önce yani Haziran 2011’de yapılacağını açıkladı. Seçim sonucunda AKP yüzde 49,83, CHP yüzde 25,98, MHP ise yüzde 13,01 oy aldı ve AKP, 2011 genel seçimlerinde üçüncü kez tek başına iktidar olmayı başardı.

Erdoğan seçim gecesi yaptığı konuşmasında, bu yüksek oy oranını vurguluyor, kalabalıktan gelen “Kıskananlar çatlasın” sloganlarına karşılık olarak ise “Çatlamasın, onları da kucaklayacağız, onları da aramıza alacağız” diyerek cevap veriyordu.

Yetmez ama “evet”

Yerel seçimlerden yaklaşık 1 sene önce yapılan anayasa referandumu, 26 maddelik değişikliği içeriyordu. Referandum sonucunda yüzde 42,12 “hayır” oyuna karşı yüzde 57,88 “evet” oyuyla anayasa değişiklikleri kabul edildi.

Bu değişiklikle Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda yeniden yapılanmaya gidildi. Vatandaşlara AYM’ye bireysel başvuru yapma hakkı tanındı.

AKP, Saadet Partisi, Büyük Birlik Partisi “evet” oyunu savunurken, aralarında gazeteci, yazar ve öğretim görevlilerinin de bulunduğu bir grup ise “Yetmez ama evet” diyerek değişikliği destekledi. CHP ile MHP ise “hayır” cephesinde yer aldı.

  •  Çözüm süreci

“Bizi birbirimize düşürmek, düşman eylemek kimin haddine? Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarını birbirine ayrı gayrı görmek kimin haddine? Bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliği altında yer alan her etnik kökendeki insan bizim kardeşimizdir… Evlat acısından daha büyük acı yoktur. Allah hiç kimseye bunu yaşatmasın. Hangi annenin yüreği buna dayanır? Anneliğin ideolojisi yoktur. Anneliğin siyaseti yoktur. Sağcılığı, solculuğu yoktur. Oğlu her ne sebeple hayatını kaybetmiş olursa olsun Yozgat’taki anneyle Hakkâri’deki anne oğullarının başında aynı duayı ediyorsa burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır.”

Erdoğan’ın partisinin 11 Ağustos 2009’daki grup toplantısında yaptığı bu konuşmayı, bazı partililer gözleri dolarak izliyordu. Bu açıklamalar ilerleyen dönemde başlayacak adına önce “demokratik açılım” ardından “çözüm süreci” denecek sürecin zeminini oluşturuyordu.

Erdoğan, 28 Aralık 2012’de hükümetin Kürt sorununu çözmek amacıyla Abdullah Öcalan ile görüştüğünü açıklayacak, 21 Mart 2013’te Öcalan’ın yazdığı mektup Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarında Türkçe ve Kürtçe olarak okunacak, 11 Temmuz 2014’te “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” Resmi Gazete’de yayımlanacak, 28 Şubat 2015’te hükümet ve İmralı Heyeti’nden katılımcılarla Dolmabahçe Sarayı’nda ortak açıklama yapılacak ancak süreç 7 Haziran 2015 genel seçimleri öncesi tıkanacaktı.

  • Suriye iç savaşı

“İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Selahaddin-i Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız.”

Erdoğan’ın 2012’de söylediği bu sözler, 2011’de başlayan Suriye iç savaşına Türkiye’nin bakış açısına dair bir göstergeydi. 

Aradan geçen 13 yılın ardından hâlâ devam eden savaşta yüz binlerce kişi öldü.Türkiye, savaşa Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve YPG güçlerine karşılık Özgür Suriye Ordusu’nun destekleyerek müdahil oldu. 

Erdoğan ve Esad.

Bölgede Fırat Kalkanı, Barış Pınarı, Zeytin Dalı ve Bahar Kalkanı harekâtlarını düzenledi. 

13 yılın ardından gelinen noktada Türkiye’nin Suriye politikası iflas etti. 

Erdoğan, bir süredir Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilişkilerini yeniden tesis edebileceğine dair sinyaller veriyor:

“Nasıl ki biz Suriye ile ilişkilerimizi çok çok canlı tuttuysak geçmişte, ailece görüşmelere varıncaya kadar… Biliyorsunuz sayın Esad ile biz görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur. Suriye’nin içişlerine karışmak gibi de bir derdimiz asla yok.”

Diğer yandan da resmi rakamlara göre 3 milyon 105 bin 539 Suriyeli mülteci Türkiye’ye göç etti.

  • Erdoğan iktidarının kırılma anı: Gezi Parkı eylemleri 

“Acaba ne yapılmıyor da bu ülkede böyle bir adımı attılar? Şu anda evlerinde bizim zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde ellisi var.”

Milyonların katıldığı ve İstanbul’da başlayıp ülke geneline yayılan Gezi Parkı eylemleri Türkiye açısından da Erdoğan iktidarı açısından da kırılma noktası oldu. Taksim Meydanı’ndaki Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmesi amacıyla Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi’ndeki duvarın bir bölümü 27 Mayıs 2013 gecesi yıkıldı ve ağaçlar yerinden söküldü. O gece eylemler başladı ve eylemciler polisin sert müdahalesi ile karşılaştı. 

Gezi Parkı eylemleri.

Eylemler sonucu sekiz kişi hayatını kaybetti. Bu eylemlerin ardından yüzlerce kişi hakkında adli işlem yapılırken, soruşturmalar yürütüldü ve davalar açıldı. Beraat eden kişiler tekrar yargılandı ve 25 Nisan 2022’de -yaklaşık beş senedir cezaevinde olan- Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, takdiri indirime yer olmadığına, “casusluk” suçlamasından beraatına ve tahliyesine karar verildi. Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi ise yardım suçlamasından 18’er yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Erdoğan, iktidarında hayata geçirmek istediği projeleri toplumsal muhalefete rağmen yaptı. Fakat Topçu Kışlası’nı yapamaması Erdoğan’ın da siyaseten kırılma anlarından biri oldu. Öyle ki 2013’te yapılan eylemler ve eylemciler hâlâ Erdoğan’ın hedefinde.

  • “Paralel devlet”

“Bak bir daha şu cemaat ifadesini de lütfen kullanmayın. Örgüt var. Niye korkuyorsun? Örgüt var. Bir hareket olamaz. Örgüt var. Cemaat de diyemezsin.”

Erdoğan’ın 13 Mart 2014’te katıldığı bir televizyon programında gelen “Seçime giderken size oy vermeyeceğini söyleyen bir cemaat var, endişelenmiyor musunuz?” sorusuna bu yanıtı vermeden önceki üç ayda Fethullah Gülen Cemaati mensupları tarafından 17 ve 25 Aralık 2013’te hükümete yönelik yolsuzluk operasyonları düzenlenmiş, 2014’ün ilk günlerinde “MİT tırları operasyonu” yapılmış, ardından haftalar boyunca hükümet yetkililerine ait olduğu iddia edilen ses kayıtları internette yayınlanmış, Erdoğan cemaati “paralel yapı”, ses kayıtlarını da montaj olarak ilan etmişti.

AKP, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde yüzde 38,3 oy alarak gücünü koruyacak, ilerleyen dönemlerde Gülen cemaatinin Türkiye’den tamamen tasfiyesine kadar gidecek süreç hızlanarak devam edecekti.

  • Erdoğan cumhurbaşkanlığı koltuğunda

“Yürütmeyi durdurdular, bu binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım, içine de girip oturacağım.”

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 28 Ağustos 2014’te görev süresinin dolmasının ardından 1 Temmuz 2014’te AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı adayı gösterildi. Seçimin ilk turu 10 Ağustos’ta yapıldı ve ilk turda kazanan Erdoğan, yüzde 51,79 oranında oy aldı. Diğer adaylardan Ekmeleddin İhsanoğlu yüzde 38,44, Selahattin Demirtaş ise yüzde 9,76 oranında oy aldı. Böylece Erdoğan, halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu.

Erdoğan, Cumhurbaşkanı Külliyesi’nde.

Erdoğan, 29 Ekim 2014’te açılışını yaptığı sarayı da “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi” olarak kullanmaya başladı. Halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın yeni hedefi ise cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş olacaktı.

  • AKP’nin ilk olağanüstü kongresi: Erdoğan yerini Gül’e değil, Davutoğlu’na bırakıyor 

“Zaten değerler noktasında fikri planda en ufak bir ayrılığımız söz konusu değil. Ve çalışkan bir kardeşimiz, arkadaşım. Buna inanıyorum, buna güveniyorum. Burada çalışmak çok önemli; yani bu biraz böyle keyfilik kabul etmez, çok koşturmayı ister. Dışişleri Bakanlığı’nda bu noktada başarılı bir performans Sayın Davutoğlu ortaya koydu şimdi de inşallah gerek ülke içi gerek ülke dışı beraberce koşturacağız. Bakanlarımızla beraber inşallah ülkemizi çok daha farklı bir yere taşıyacağız.”

Bu sözler, cumhurbaşkanı koltuğuna oturan Erdoğan’a ait.

10 Ağustos’ta gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerini Erdoğan’ın kazanmasının ve Gül’ün de dönem süresinin dolmasının ardından “AKP Genel Başkanı ve Başbakan kim olacak?” tartışmaları başlamıştı. 

Beklenen devir teslim töreninin ardından Gül’ün AKP’nin başına geçmesiydi. Fakat Erdoğan törenden bir gün önce olağanüstü kurultay toplayarak yerini dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na bıraktı. 

Davutoğlu ve Erdoğan.

Davutoğlu, 27 Ağustos 2014’te yapılan AKP Kongresi’nde Genel Başkan seçildi ve ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından hükümeti kurma görevi verildi. 

Erdoğan, bu süreçte uygulanacak yönetim modelini “güçlü cumhurbaşkanı-güçlü başbakan uyumu” ile tanımlayacaktı.

Yani Erdoğan, AKP’yi Gül’e devretmemek için Davutoğlu’nu seçmişti.

  • 7 Haziran 2015 seçimleri ve Türkiye’nin kanlı yedi ayı

“7 Haziran milletvekilliği genel seçimlerinin ilk sonucu hiçbir partinin tek başına hükümet kuracak bir sayısal çoğunluğa ulaşamamasıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi yaklaşık 13 yıl süren tek başına iktidarını kaybetmiştir. AKP için sonun başlangıcı görünmüştür. Türk milleti kutuplaşma simsarlarını açıkça ikaz etmiştir. Sistem ve rejim düşmanlarının başkanlık kılıfına bürünmeleri bir işe yaramamıştır. AKP’deki ciddi erimenin sebebi hiç şüphesiz Erdoğan’ın yasa ve anayasa tanımaz, hırçın ve seviyesiz üslubu olmuştur.”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 7 Haziran 2015 gecesi bu şekilde başladığı konuşmasını “Eğer bunların hiçbirisinden (koalisyon seçeneklerinden) sonuç alınamıyorsa Türkiye’yi AKP’nin azınlığına, birtakım çevrelerin senaryosuna mahkum etmeye de kimsenin hakkı yoktur. En erken seçim ne zaman olacaksa o zaman da seçim olur” diyerek bitirecek fakat MHP ilerleyen dönemlerde AKP ile ittifak sürecine girince “AKP başkanlıkla ilgili inadını sürdürecekse, bir anayasa hazırlığı varsa TBMM’ye getirmelidir” diyerek sistem değişikliği referandumunun zeminini hazırlayacaktı. 2018’de iki partinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” resmen kurulurken de Bahçeli, “Cumhurbaşkanı seçiminde adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır” açıklamasında bulunacaktı.

7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP, iktidara geldiği 2002 seçimlerinden bu yana ilk kez parlamentodaki tek başına iktidar çoğunluğunu kaybetti. AKP, Meclis çoğunluğunu kaybetti fakat yüzde 40,9 oy oranı ve 258 sandalye sayısı ile seçimlerden birinci parti olarak çıktı. 

Seçimlerden iki gün önce HDP’nin Diyarbakır’daki mitinginde çöp kutularına bırakılan iki ayrı bombayla düzenlenen saldırıda 5 kişi yaşamını yitirirken, 400’den fazla kişi de yaralanmıştı. Saldırıyı IŞİD üstlenmişti.

7 Haziran’dan 1 Kasım 2015 seçimlerine kadar Türkiye, intihar saldırılarına sahne oldu. Hatta dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, 10 Ekim Ankara Garı saldırısından iki gün sonra “oylarının arttığı”nı söyleyecekti. 

Haziran seçimlerinin ardından Türkiye kritik bir yedi ay geçirdi. Bu yedi ayda çözüm süreci noktalandı. Ardından da saldırılar başladı. Saldırıların ilki 20 Temmuz 2015’te, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde yaşandı. IŞİD tarafından düzenlenen canlı bomba saldırısı sonucu 33 kişi yaşamını yitirdi.

Suruç saldırısından tam iki gün sonra da Şanlurfa-Ceylanpınar’da iki polis, evlerinde başından vurularak öldürüldü. Haziran seçimlerinden sonra Türkiye tarihinin en kanlı olaylarından biri de 10 Ekim’de Ankara’da yaşandı.

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) katılımıyla Ankara Garı’nda düzenlenen “Barış mitingi”nde, iki canlı bomba saldırısı meydana geldi. Saldırı sonrası 109 kişi hayatını kaybetti.

1 Kasım seçimlerine doğru giderken Türkiye’de güvenlik sorunu ön plandaydı. Saldırılar ve canlı bomba intiharlarıyla geçen yedi ayın sonunda, AKP oyunu yüzde 9 oranında yükseltti ve 317 milletvekilini parlamentoya göndererek yeniden tek başına iktidar oldu. HDP oylarında ise ciddi düşüş yaşandı. 7 Haziran seçimlerinde 13,12 oy alan HDP, 1 Kasım’da yüzde 10,7 oy aldı.

  • Davutoğlu’nun gözleri dolu şekilde başbakanlıktan istifası

“Dört yıllık sürenin daha kısa sürmesi benim tercihim değildir. Zarurettir.”

Davutoğlu, AKP’yi en yüksek oyla iktidara taşıdı.

Ancak Erdoğan ile Davutoğlu arasında çeşitli konularda görüş ayrılıkları yaşandığı tartışmaları yapılıyordu. 1 Mayıs 2016’da internetteki anonim bir blogda yayınlanan “Pelikan Dosyası” adlı yazıda özetle Davutoğlu’nun Erdoğan’a ihanet ettiği öne sürülüyor ve istifası isteniyordu.

4 Mayıs’ta Erdoğan ile Davutoğlu arasında 1 saat 40 dakika süren bir görüşme gerçekleşti. Aynı gün öğlen saatlerinde ise Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış, “İster sağdan oku; ister soldan oku. Şu an durum bu” diyerek Twitter hesabından şu fotoğrafı paylaşıyordu:

11 ay sonra, “Dört yıllık sürenin daha kısa sürmesi benim tercihim değildir. Zarurettir” şeklinde bir açıklama yaptı ve 5 Mayıs 2016’da istifa etti. 22 Mayıs 2016 tarihinde yapılan AKP’nin 2. Olağanüstü Büyük Kongresi’nde genel başkan seçilen Binali Yıldırım, başbakan oldu. 

  • 15 Temmuz darbe girişimi

“Bugünkü bu gelişme silahlı kuvvetlerimizin içindeki bir azınlığın ne yazık ki kalkışma hareketidir. Paralel yapının teşvik ettiği, üst akıl olarak onların kullandığı bir harekettir… Bu milletin imkanlarıyla ortaya konmuş olan tankı, topu vesaireyi, uçağını helikopterini kullanarak milletin üzerine gelmenin bedelini bunlar çok ağır ödeyeceklerdir… Milletimizi illerimizin meydanlarına davet ediyorum, havalimanlarına davet ediyorum ve buralarda toplanalım ve bunların bu azınlık grubu tanklarıyla toplarıyla gelsin ne yapacaklarsa halka orada yapsınlar. Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar.”

AKP’nin en büyük destekçilerinden olan fakat daha sonra arasının bozulduğu Fethullah Gülen cemaati, 15 Temmuz 2016 gecesi darbe girişiminde bulundu. Askeriyenin içindeki Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) bağlı askerler, Boğaziçi Köprüsü’nü (şimdiki ismi 15 Temmuz Şehitler Köprüsü) kapattı. Gece boyunca süren çatışmaların ardından darbe girişimi bastırıldı. Bütün bu olayların yaşandığı gece 179’u sivil, 246 kişi yaşamını yitirdi. 

Darbe girişiminin ardından Türkiye’de, yaklaşık iki yıl sürecek “olağanüstü hal” ilan edildi. Darbe girişimine katılanlar tutuklanırken, bazıları firar etti. Olağanüstü hal (OHAL) 20 Temmuz’da ilan edildi. Bu süreçte Türkiye genelinde on binlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı ve açığa alındı. OHAL kapsamında Cumhurbaşkanlığı tarafından 32 kez Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. Bu KHK’lar ile en az 125 bin 678 kamu görevlisi ihraç edildi. Ayrıca “Barış İçin Akademisyenler” bildirisini imzalayan çok sayıda akademisyen darbe girişimi sonrası tasfiyelere dahil edilerek akademiden ihraç edildi.

  • Anayasa değişikliğine yüzde 51 oyla “evet”

“Bugün Türkiye 200 yıllık tartışma konusu olan yönetim sistemi konusunda tarihi bir karar vermiştir… Tarihimizin en önemli yönetim reformunu hayata geçiriyoruz.”

OHAL sürecinde, sadece darbe girişimine katılan FETÖ’cüler tutuklanmadı. Bu dönemde tutuklanan siyasetçilerin arasında HDP’nin eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ da vardı. 4 Kasım 2016’da Demirtaş ile Yüksekdağ’ın da bulunduğu çok sayıda milletvekili tutuklanarak cezaevine gönderildi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, darbe girişimi sonrası Erdoğan’ı desteklemeye başladı ve hükümet sistemi değişikliğinin yolunu açtı. 11 Ekim 2016’da partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli, “Ya Erdoğan Anayasa’nın öngördüğü cumhurbaşkanlığı yetkilerine çekilsin ya da getirin başkanlık sistemini Meclis’te oylayalım” dedi. AKP’den cevap gecikmedi ve bir gün sonra AKP’nin en tepe isminden, dönemin AKP lideri ve Başbakan Binali Yıldırım’dan geldi.

Ocak 2017’de ise AKP ve MHP milletvekilleri, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” olarak adlandırdıkları sistem değişikliğine ilişkin anayasa değişikliği önerisini Meclis’e sundu. 16 Nisan 2017’de yapılan halk oylamasında ise teklif yüzde 51,4 oranında “evet” oyu aldı. 

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlandı. Bu sisteme göre yürütme yetkisi ve görevi, cumhurbaşkanı tarafından, anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılıyor ve yerine getiriliyor. Anayasa değişikliği doğrultusunda partisine dönen Erdoğan, yeniden AKP Genel Başkanı oldu.

  • Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk lideri Erdoğan

2016 Türkiye askerî darbe girişimi, olağanüstü hal, 2017 referandumu ve seçim kanunu değişikliği… Türkiye, 2018 genel seçimlerine bu ortamda girdi. 

16 Mart 2018 tarihinde, 26 maddelik “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlüğe girdi. Seçim yasası değişikliği ile siyasi partilerin ittifak yapmaları yasal hale getirildi. Kasım 2017’de Bahçeli’nin, Erdoğan ile ittifak yapmayı önermesi sonucu Şubat 2018’de Cumhur İttifakı kuruldu. 2018 genel seçimlerinde MHP ile kurulan “Cumhur İttifakı” ile birlikte Erdoğan, yüzde 52 oy oranıyla Türkiye’nin yeni sisteminin ilk cumhurbaşkanı oldu.

Seçim öncesi “Bu kardeşinize verin” diyerek talep ettiği yetkiler kendisine verilmiş ve artık yeni bir yönetim süreci başlamıştı.

Muhalefetteki hayal kırıklığı ise büyük olmuş, seçim gecesi gazeteci İsmail Küçükkaya’ya gönderdiği “Adam kazandı” mesajının ardından muhalefetin adayı Muharrem İnce tepkilerin hedefi haline gelmişti.

  • AKP iktidarın ilk yenilgisi: İstanbul ve Ankara’yı kaybetti

“Yolumuz uzun, heyecanımız yüksek, gençliğimiz var, gençliğimiz var, biz adalete susamış, demokrasiye inancı tam, Türk gençleriyiz… Umudunuzu yitirmeyin… Umut burada.”

Bu sözler, 6 Mayıs 2019’da İstanbul’u 13 bin oy farkla kazanan Ekrem İmamoğlu tarafından Saraçhane’de söylendi ve bir neslin sloganı oldu. 

Ekrem İmamoğlu.

31 Mart 2019’daki yerel seçimlerde AKP, önemli büyükşehir belediyelerini kaybetti. Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı Ekrem İmamoğlu iken, HDP aday çıkarmadı ve yerel seçimlerde CHP’yi destekledi. MHP ile yerel seçimlerde 51 ilde ittifakını sürdüren AKP, Ankara, İstanbul, Adana ve Mersin’in de aralarında bulunduğu önemli büyükşehir ve belediyeyi CHP’ye karşı kaybetti. AKP ve MHP’nin 31 Mart seçimlerinde İstanbul’a itiraz etmesi üzerine 23 Haziran’da sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri yenilendi. 23 Haziran’da yeniden yapılan seçimi Ekrem İmamoğlu, açık ara farkla kazandı. 

Birkaç ay önce Beylikdüzü’nde ilçe belediye başkanı görev yapan İmamoğlu, muhalefetin en güçlü adaylarından biri haline gelmişti.

  •  “Faizle nasıl uğraşılır göreceksiniz”

“24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz.”

Erdoğan, 2018 seçimlerinden sadece 5 gün önce bu açıklamayı yapmıştı. 

24 Haziran’da da yetkiyi alan Erdoğan’ın konuşmasından bu yana geçen sürede 52 günlük sürede Türk Lirası, ABD Doları karşısında yaklaşık yüzde 25 değer kaybetti. 

Erdoğan’ın seçmenlerden yetki istediği gün, dolar/TL 4,74 seviyesindeydi. 

Türk Lirası’ndaki değer kaybı ve ekonomide yaşanan gelişmeler, Erdoğan’ın umduğu gibi gitmedi. 

Hazine ve Maliye Bakanı ve Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak istifa etti, Merkez Bankası başkanları değiştirildi. 

“Faiz sebep, enflasyon neticedir” düşüncesinde 2023’e kadar inatlaşıldı. Uygulanan ekonomi politikaları sonucunda faiz yüzde 9’a kadar düşürüldü ancak bu süreçte enflasyon ve döviz rekor üstüne rekor kırdı.

Türkiye, Mayıs 2023 seçimlerine 20,66 dolar/TL kuru ile girdi.

  • Mayıs 2023 seçimleri: Erdoğan yine cumhurbaşkanı, Millet İttifakı için sonun başlangıcı

“2023 seçimleri kritik öneme sahiptir. Kuruluşundan beri girdiği her seçimden birinci çıkan AK Parti olarak, 2023’te yapılacak cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinde bir kez daha desteğinize talibiz. İnşallah partimizin bir sonraki kuruluş yıldönümü mutluluğunu, ülkemizi hedeflerine bir adım daha yaklaştırmış bulunmanın gururuyla, yine hep beraber yaşayacağız.”

Erdoğan, partisinin 21. yıldönümü için AKP’nin kurucularına gönderdiği mektupta bunları yazdı.

Fakat bu sefer Erdoğan’ın karşısında güçlü bir muhalefet bloku vardı.

CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA, Saadet Partisi ve Demokrat Parti Altılı Masa‘yı oluşturdu, Halkların Demokratik Partisi, Türkiye İşçi Partisi, Emek Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Toplumsal Özgürlük Partisi ve Sosyalist Meclisler Federasyonu da Emek ve Özgürlük İttifakı‘nı oluşturdu.

Muhalefet partilerinin oluşturduğu Altılı Masa.

Altılı Masa’da ilk kriz, “kazanacak aday” tartışmasıyla başladı. İYİ Parti lideri Meral Akşener, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığa karşı çıktı. Partisindeki Genel İdare Kurulu (GİK) toplantısı sonrası, Altılı Masa’yı “kumar masası”na benzeten Akşener “Geldiğimiz noktada İYİ Parti bir kıskaca alınmış, dayatmaya mecbur bırakılmış, ölümle sıtma arasında tercihe zorlanmıştır ve elbette buna boyun eğmeyecektir” diyerek masadan kalktı. 

Akşener’in gönlünden geçen adaylar, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ydu. Kendilerine adaylık çağrısı yaptı fakat bu çağrı yanıt bulmadı. 

Akşener’in masadan kalkmasının ardından arka kapı diplomasisi yürütüldü, İmamoğlu ve Yavaş’ın, seçimin kazanılması halinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı olmaları koşuluyla Akşener 6 Mart’ta masaya döndü. Ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu oldu. 

14 Mayıs’ta hem muhalefet hem de iktidar umduğunu bulamadı, seçimler ikinci tura kaldı. 

28 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Erdoğan, oyların yüzde 52,18’ini alarak bir kez daha cumhurbaşkanı seçildi. Kılıçdaroğlu’nun oy oranı ise 47,82’de kaldı.

  • Yerel seçimlerde kırmızı dalga: “AKP için bitiş değil, başlangıç”

“Dik duracağız, dikleşmeyeceğiz. 31 Mart bizim için bir bitiş değil, aslında bir dönüm noktasıdır. 31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri’nde de Türk milleti sandığı vesile kılarak mesajlarını siyasetçilere ulaştırmıştır. Seçim maratonunda kazanan adaylardan önce milletimiz olmuştur, demokrasimiz olmuştur.”

Bu sözler, 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nin ardından Erdoğan’ın yaptığı açıklamadan bir kesit. 

9 ay önceki genel seçimlerde istediğini alamayan muhalefet partileri, 31 Mart Yerel Seçimleri’nde büyük bir başarı elde etti.

Yerel seçimlere ittifaksız giren CHP, 1977’deki genel seçimden sonra ilk kez birinci parti konumuna yükselerek kendi açısından tarihi bir “zafere” imza attı. İstanbul’da İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu bir kez daha AKP’yi yendi. 

AKP ise yarışı ikinci sırada tamamladı ve yaklaşık 22 yıllık iktidarında ilk kez seçim yenilgisi aldı. 

Erdoğan, seçim yenilgisinin ardından özeleştiri yapacaklarını söyledi ve ilerleyen günlerde partisi AKP’de değişim tartışmaları başladı. 

Parti, Ankara-Kızılcahamam’da kampa girdi fakat beklenen değişim gerçekleşmedi.

Gözler, Ekim 2025’te gerçekleştirilecek olağan kongrede. 

Bakalım, AKP ve Türkiye’yi başka dönüm noktaları bekliyor mu?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.