Her ne kadar kendilerini devletin derin yapısının temsilcisi olarak gören birkaç kişi, eski düzenin aynen devam edeceği yönünde açıklamalarda bulunsa da Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan’ın tutumları Kürt sorununa yaklaşımla ilgili yeni bir dönemin ciddi hazırlık işaretlerini vermekte. Asıl soru, ülkenin kimin iktidarda kalacağından öte, ülke tarihinin yeni bir döneme girip girmeyeceği. İyimser ve temkinli beklentiler, üst kademelerde gelişen bu sürecin ülkedeki siyasi gerilimi azaltarak, makul bir anayasa ile demokrasiyi güçlendirebileceği yönünde. Kötümser ve kaygılı beklentiler ise, demokraside ve uzlaşmada gerçek bir ilerlemenin olamayacağına dair. Yani herkesin mevcut statükoyu artık içselleştirmesi ve kabullenmesidir. Bu anlamda bu süreç sadece iç politik pazarlıklarla Kuzey Suriye-Rojava bölgesini sert güç kullanmadan güvenli hale getirmenin sürecidir. Sonuçta bu senaryoda süreç yalnızca bir güvenlik bürokrasisi süreci olup kısa zamanda sonlandırılacaktır.
Ülkemiz tarihinde reform ve değişim süreçleri, özellikle 1815 Viyana Kongresi’nden itibaren dış gelişmeler ve iç kırılmalara endekslenmiştir. Islahat, Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet, 1950 Demokrasi ve AK Parti-ılımlı İslam geçişlerinde birbirlerine özde benzemez ama dıştan benzer dinamikler bu anlamda genelde olumlu rol oynamışlardır.
7 Ekim bir bakıma bölgemizin 11 Eylül’ü, belki de yeni Ortadoğu düzeninin bir başlangıcıydı. Bu doğrultuda sanırım Rojava terör devleti ısrarı ülkemiz için bu yeni gelişen düzende anlamını kaybetmektedir. Rojava bölgesinde inisiyatif Kandil’de, burada bizim ihmalimizde çok açık. Ancak çözüme dahil edilmiş bir Kandil ile bölgedeki yaklaşık 20 bin Kandil unsurunun tahliyesi veya farklı entegrasyonu da çok zor bir şey gözükmemekte. Ülkemizdeki sağduyulu devlet ve sivil akıl bu dönüşümü başarabilecek kapasitededir. Türkiye’nin bekası ve çıkışı içeride demokrasi dışarıda da akraba halklarla güven ve hamilik ilişkisini kurmak üzeredir. Artık içeride-dışarıda düşmana ve düşmanlaştırmaya ihtiyaç olarak bakılmamalıdır.
Dünya örneklerindeki gibi çözüm görüşmeleri belirli bir süre üst düzeyde gizlilik içinde götürülmeli. Bu anlaşılabilir. Ancak bu sürecin sonunda terörü uygulayan silahlı gurup ile güvenlikçi yaklaşımdan başka bir çare olmadığına ısrar eden bürokrasi haklı çıkmamalı. Bunun için artık yeteri tecrübeler mevcut. Habur açılımı veya Çözüm süreci gibi. Ayrıca bu karar pişirilirken hukuki ve fikri alt yapı ihmal edilmemelidir. Bu sürecin sonu yani “Endgame” netleşmeli tarafların kafasında aynı olmalı. Çözüm süreci sonunda Bilkent Üniversitesinde yapılan araştırmaya göre süreç Kürt kimliğini güçlendirmiş birlikte yaşama iradesine karşı soğumayı başlatmıştı. Planlanan bir sürecin Kürt kültürel kimliğine katkıda bulunması olumludur ancak ortak gelecek rüyasını da oluşturması veya güçlendirmesi beklenmelidir. III. Göz tartışmalarında tüm inisiyatif yabancılara bırakılmamalıdır. Ancak uzman yabancılar da olmalıdır.
Ülkemizde Kürt sorunu çözüm süreçlerinde ilgili STK sayısı çok azdır. Daha çok sol ve liberal aydınlarca desteklenmektedirler. Sağ aydınların bu taraklarda ne yazık ki pek bezi yoktur. Mahalle baskısı etkindir. STK’lar ne yazık ki sadece yabancı fonlarla ayakta durmaya çalışmaktadırlar. Bir de uluslararası müdahil STK’lar vardır. Onlarda daha çok ülkede kolay iletişim kurup tanıyabildikleri aydınlarla çalışmayı tercih etmekteler. Aslında bu tartışmalarda esas olan kaçırılan husus Mahalle’nin iknasıdır. Erdoğan ve Bahçeli’nin siyaseten bu konuda zorlanmayacağını söyleyebiliriz. Ancak sivil alanda bu ikna Mahallelinin güvenebileceği aktörlere düşmektedir. Söz konusu STK’larda da böyle bir çaba henüz söz konusu değildir.
Yeni bir çözüm sürecinin Erdoğan üzerindeki toplumsal sert muhalefet baskısını azaltacağı açıktır. Ayrıca ülkemiz konsensüs sağlanmış yeni anayasa ile bir geçiş dönemi ile demokrasiye de geçebilecektir. Bunu da tarafların arasında karşılıklı güvenceler sağlayabileceği bir mütareke yapabilecektir. Yeni anayasanın yanında genel siyasi af veya yeniden yargılanma bu anlamda esas olmalıdır.
Eğer konu korkulan senaryo sadece Rojava’da ABD yardımıyla silahlı unsurların ayıklanması ve hamilik yapılması için İmralı ve Edirne’nin bazı tavizler karşısında iknasıysa üstte yazılanlar bir önem arz etmez.
Ama konu artık yeni kaos Ortadoğu’sunda Kürt insanıyla barışıp bir güven sağlayıp ülkemizin iç ve dış barışını sağlamak ve iddialı olmaksa o zaman söylenecek sözler hiç bitmez. Devletin-siyasetin sadece Kürt vatandaşlarıyla değil tüm vatandaşlarıyla barışmasına ihtiyaç var. Eğer öyleyse bize de hoş geldin “Çözüm süreci pro 3.0 uploading” demek düşer.