Barbaros Gökdemir yazdı: “Yeni Hollywood” Sinematek’de!

1970’ler Amerikan sinemasına damga vuran ve bugün “Yeni Hollywood” olarak adlandırılan döneme ait 15 filmlik bir seçki, 30 Ekim–25 Ocak tarihleri arasında Kadıköy Sinematek/Sinema Evi’nde seyirci ile buluşmaya hazırlanıyor. Seçkide Martin Scorsese, Francis Ford Coppola, Sidney Lumet ve Brian De Palma gibi usta yönetmenlerin ellerinden çıkma ve Amerikan sinemasının yapıtaşlarını oluşturan işler yer alıyor. Bu filmleri sinema perdesinde deneyimleyebilecek olmak, sinefiller açısından oldukça heyecan verici.

Seçkiye baktığımız zaman, şu filmlerin öne çıktığını söyleyebiliriz: Açılış filmi, Coppola’nın yönetmenliğini yaptığı 1974 yapımı “The Conversation” Watergate skandalı döneminde çalkalanan 70’ler Amerika’sını ve paranoyasını arka planda hissettiren müthiş bir siyasi gerilim. Scorsese’nin yönettiği, Paul Schaeder’ın senaryosunu kaleme aldığı ve kısa sürede kült mevkiine yükselen 1976 yapımı “Taxi Driver” New York şehrinin gece hayatını ve sokaklarını Robert De Niro’nun canlandırdığı Vietnam gazisi Travis Bickle karakterinin gözünden hikâyenin merkezine taşıyan sert bir film. De Palma’nın, Stephen King’in aynı isimli romanından uyarladığı “Carrie” filmi ise, korku türünü yeniden tanımlarken, Sissy Spacek’in güçlü performansı ve sadece ana kadın karakterlerden oluşan eşi görülmemiş yapısı ile öne çıkıyor. William Friedkin’in “Sorcerer”, Sydney Pollack’ın “They Shoot Horses Don’t They” ve Dennis Hopper’ın “Easy Rider” filmleri seçkide göze çarpan diğer yapımlar arasında.

Bazıları Amerikan Sinemasının bu dönemini “Altın Çağ” olarak yorumluyor; bazıları da Hollywood’un “Yeni Dalgası.” Bazıları bu dönemin 1966-1979 senelerini kapsadığını, bazıları da 1980’lere kadar devam ettiğini savunuyor. Bazıları bu dönemin bir akım, bazıları da bir dönem olduğunu söylüyor.

Bu haftaki yazımda, Yeni Hollywood’a değinmek istiyorum. Yazımın sonunda da Sinematek’in hazırladığı bu seçkiye eşlik edebilecek, güncel örneklerden oluşan kısa bir film öneri listesi paylaşacağım.

Eski Hollywood

1970’ler Amerikan Sineması, sessiz dönemden sesli döneme geçişi saymazsak, Hollywood tarihinin en önemli kırılmalarından biri. Yeni Hollywood, adından da anlaşılacağı üzere, bir dönemin kapanışına, yeni bir dönemin de açılışına işaret eder. Kapalı, iç mekân film stüdyolarında üretilen “klasik” filmlerin aksine, kamera artık özgürleşir ve stüdyo dışına çıkarılır. Dünya sinemasında pişmekte olan yeniyi reddeden Eski Hollywood yönetmenlerinden farklı olarak, belgesel ve “art house” sinemadan etkilenen film okulu mezunu yeni bir yönetmen kuşağı yetişir. Şiddet ve cinsellik beyaz perdenin ana öznesi olur; saklanmaz, ima edilmez ya da sansürlenmez. Risk alan, kişisel ve radikal yapımlar, yeni döneme damgalarını vururlar.

Değişim 1950’lerde başlar. Televizyonun çıkışı ve sinema seyircisi demografisinin değişmesi, Hollywood’un seyirci kaybetmesine neden olur. Baby boomer olarak adlandırılan jenerasyon artık büyümüş, kendinden önceki jenerasyona göre eğitim seviyesi yüksek, tüketim alışkanlıkları farklı ve özgürleşen yeni dünyaya açık, 1960’ların karşı kültürünü benimseyen, meraklı bir gruptur. Dünya sinemasının, özellikle Fransa’da Yeni Dalga, İtalya’da da Yeni Gerçekçilik akımları ile çalkalandığı bu yıllarda, Amerikalı genç seyirciler bu yapımlarla içli dışlı olurlar.

Hollywood kan kaybetmeye devam ederken, film stüdyoları, en azından televizyon ile rekabet edebilmek amacıyla, küçük ekranların insanlara sunamayacağı, cinemascope ve technicolor gibi sadece büyük perdede deneyimlenebilecek teknolojileri öne çıkarırlar. Pahalı, büyük, epik ve müzikal yapımlar dönemin vitrinini oluşturur. Ancak beklenen ilgi bir türlü yaratılamaz.

Bazılarına göre 1950’ler, Amerikan Sinemasının en kötü yıllarıdır.

Yeni Hollywood’un Özellikleri

Eski Hollywood bariz bir şekilde dönemi ıskalar ve geri kalır. Halbuki 1940’lardan itibaren, ilk önce Cahiers du Cinema dergisi çevresinde sonra da Yeni Dalga akımı ile Fransız Sinemasında dünya sinemasını kökten etkileyecek değişimler yaşanmaktadır. Fransız yönetmenler ve sinema yazarları, sinema tarihini büyük bir titizlikle incelerler. Film izlemek, değerlendirmek ve mercek altına almak, bu işi yapmanın önemli bir ayağını oluşturur. Ve en çok baktıkları yerlerden birisi de şaşırtıcı bir şekilde eski Hollywood’un kendisi olur. John Ford, Nicholas Ray, Billy Wilder ve Alfred Hitchcock gibi yönetmenlerin sinemanın kendisi olduklarını savunurlar.  

Dünya Savaşları sonrası İtalyan Yeni Gerçekçiliği, Avrupa Sineması’ndan Bergman ve Anotonioni, Japon Sinemasının önemli yönetmenleri Akira Kurosawa ya da Yasujirō Ozu değişime öncülük ederler.

1970’ler Amerikasında da tam bu noktada, genç kuşak yönetmenlerin riskli ama kişisel projelerini hayata geçirebilmelerinin önleri açılır. Okullu ve sinemayı çalışmış, ezberlemiş, yutmuş yönetmenler, filmleri ile1970’ler boyunca Amerikan sinema perdesini meşgul ederler.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Eski gelenekler terk edilir ve yerine 1960’lar Avrupa Sinemasından ödünç alınan, hafif ekipmanlarla hayata geçirilen kişisel ama riskli işler öne çıkar. Birçok yönetmen endüstrinin içinden değil, film okullarında yetişir. Doğaçlama, kurguda jump cut kullanımı, sinema tarihine göndermeler ve referanslar filmlerin ortak noktasıdır. Sinema tarihine ve geçmişine daha duyarlı, farkında ve eski filmlere cevap niteliğinde işler üretilir.

Seçkiye eşlik edebilecek güncel yapımlar

Yeni Hollywood, yeni kuşak yönetmenler üzerinde güçlü bir etki bırakıyor ve izlerini çağdaş Amerikan Sinemasında görmek pekâlâ mümkün. Paul Thomas Anderson, Quentin Tarantino, Bong Joon-ho ve Noah Baumbach gibi 70’ler Amerikan Sinemasını bizzat yerinde izleyen isimler, dönemin üzerlerindeki etkilerinden uzun uzun bahsederler.

Peki bu döneme atıfta bulunan ve dönemi daha iyi anlamamıza yardımcı olacak güncel sinema örneklerinden bahsedebilir miyiz?

Safdie Kardeşler’in 2019 yapımı Uncut Gems filmi, 70’ler ruhunu içinde barındıran tam bir Manhattan filmidir. Kumar bağımlısı bir karakterin, film boyunca ardı ardına aldığı zayıf kararları izleriz. Hikâyenin merkezinde Manhattan sokakları bulunur. Kamera tıpkı bir belgesel filminde olduğu gibi hayatın içerisinde, gerçek karakterlerin arasında gezinir. Filmin sokağı ve hayatı yansıtma biçimi, sert karakterleri ve gerçekçi anlatısı, Yeni Hollywood’u anımsatır.

Çağdaş Amerikan Sinemasından örnek verebileceğimiz bir başka film, yönetmen Damien Chazelle’in 2016 yapımı “La La Land filmi.” Film, 1950’lere, Yeni Hollywood öncesi, renkli ve büyük müzikal filmlere öykünür; stüdyo döneminin değişim öncesi zamanına güzel bir anlatısını sunar.

2019 yapımı, Todd Phillips imzalı “Joker” filmi de dönemden bariz bir şekilde etkilenir. Özellikle Scorsese’nin “Taxi Driver” ve “King of Comedy” filmleri hikâyede kendisini belli eder. Renk paleti ve şehir sanat yönetimi, tıpkı bir Yeni Hollywood tekrar uyarlanmasıdır.  

25 Ocak’a kadar devam edecek olan seçkiye ve listede yer alan filmlere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

Şimdiden iyi seyirler!