ZFA Araştırma: “AKP’nin kalesi” olarak kabul edilen şehirlerde seçmen oy tercihini neden değiştirdi?

Yerel seçimlerin, son genel seçimlere çok yakın bir zamanda yapılmasına rağmen seçmenin önemli ölçüde karar değiştirdiği bir seçim olması dikkat çekici oldu. Millet İttifakı, Altılı Masa çatısı altında ortak aday ile katıldığı genel seçimlerde ummadığı bir seçim mağlubiyeti yaşamıştı. Bundan yaklaşık bir sene sonra gerçekleştirilen yerel seçimlerde ise ittifakı oluşturan partiler arasında en geniş seçmen kitlesine sahip olan CHP, büyük oranda kendi adayları ile girdiği seçimlerden birinci parti olarak çıktı.

CHP’nin bu başarısının ardındaki sebepler kamuoyunda, profesyonel çevrelerde ve kurumsal siyasetin aktörleri tarafından fazlasıyla tartışıldı. Partinin genel başkanlığı ile beraber kurumsal/bürokratik bir değişim çabası göstermesi, ampirik araştırmalara dayalı veriler ile gerçekleştirilen adaylaştırma yöntemi ve yerel dinamiklere odaklanan mikro kampanyalar sonuca etki eden temel belirleyici etmenler arasında değerlendirildi Bunlarla beraber, CHP’nin rekabet ettiği diğer partilerin kampanya stratejileri, CHP’nin kendi saflarına çekmeye çalıştığı seçmen gruplarının ruh hali ve genel anlamda seçmenlerin siyasetten ve yerel yönetimlerden beklentileri, ihtiyaçları, talepleri CHP’nin öznel değişiminin ötesinde öne çıkan diğer nesnel faktörlerdi.

Yazar: Esra Karadoğan ve Ali Cebe

ZFA Araştırma olarak, yerel seçimlerden hemen sonra seçmenin oy tercihinin değişmesine etki eden sebepleri irdelediğimiz geniş bir niteliksel saha araştırmasında toplam 16 şehirde 150 derinlemesine görüşme gerçekleştirdik. Bu 16 il içerisinde yıllardır “AK Parti’nin kalesi” olarak kabul edilen Kayseri, Yozgat, Trabzon ve Şanlıurfa gibi iller bulunuyordu. Özellikle Kayseri ve Yozgat’ta, seçmenin yıllardır aidiyet duyduğu ve genel seçimlerde de oyunu teslim ettiği AK Parti yerine başka parti tercihine yönelmesi seçmenin partisinden uzaklaşarak muhalefete yönelmesine neden olan etmenleri gösteren kritik veriler ortaya koydu. Bu yazı dizisinde bu noktaların her birine detaylı bir şekilde değineceğiz. Fakat bu haftanın yazısında AK Partili seçmenler ile yaptığımız görüşmelerde karşılaştığımız ortak bir duygulanım durumundan bahsederek başlamanın faydalı olacağını düşünüyoruz; yani, seçmenin partisi ile sadakate dayanan ilişkisini dönüştürerek, duygusal mesafelenmeyi büyüten “hayal kırıklığı” hissiyatını ele alacağız. Bunu yaparken tırnak içinde aktaracağımız alıntılar ile seçmenin somut beyanatlarını gösteren veriyi de okuyucularımızla paylaşacağız.

“Yer Değiştiren Seçmen” adını verdiğimiz seçmen grubu içerisinde, özellikle önceki yıllarda iktidar partisiyle aynı ideolojiye/davaya sahip olduğunu düşünerek onu destekleyen, fakat son yerel seçimlerde oy tercihinde değişiklik yapan seçmenler kritik bir yer tutuyordu. Yaptığımız görüşmelerde bu seçmen grubunun partisi ve lideri ile olan ilişkisinin yıllar içerisinde çeşitli nedenlerle yıprandığını ve seçmenin partisine yönelik ciddi bir hayal kırıklığı içerisinde olduğunu gözlemledik. Zira, seçmeni ilk defa kendi çemberinden çıkaran ve etrafındaki diğer partilerin politik söylemlerine göz atmaya yönlendiren temel etmen hayal kırıklığından müteşekkil bu duygusal mesafelenme haliydi. Her ne kadar henüz tam anlamıyla bir kopuş yaşanmamış olsa da geçmişten gelen bu yoğun duyguyla yüklü ilişki yerel seçimlerde sandığın başına geçtiklerinde artık onları destekledikleri partiye tekrar oy vermeye ikna etmeye yetmiyordu.

“Şimdi adaletin olmadığı yerde bir iş olur mu? Sen almışsın 90 puan, işe yerleşemiyorsun. Neymiş? Mülakatta eliyorsun. Ben almışım 60 puan, senin başına yönetici oluyorum. Bu mudur yani?”

Örneğin Yozgat’ta, uzun yıllardır beklediği ataması yapılmadığı için kendisine yeni bir yol haritası çizmek durumunda kalarak, özel hayatındaki birtakım kararları planladığından erkene çekmek zorunda kaldığını ifade eden bir kadın seçmen, normalden daha erken bir zamanda evlendiğini ve bir parfümeride çalışmaya başladığını ifade ederken bunu oldukça buruk ve yılgın bir dille paylaşıyordu. Bu seçmen liderine aidiyetinin sürdüğünü belirtse dahi yerel seçimde AK Parti’ye oy vermediğini belirtirken vazgeçme davranışını somut olarak kişisel hayatına etki eden yapısal sorunlar nedeniyle yaşadığı “hayal kırıklığı” üzerinden ifade ediyordu. Ataması yapılsa dahi partisine kırgınlığının süreceğinden bahseden seçmen, diğer yandan siyasal açıdan taleplerinin ve beklentilerinin ciddiye alınmadığını da düşünüyordu. Yerel yönetimin AK Parti’den Yeniden Refah Partisi’ne geçtiği Yozgat ve Şanlıurfa gibi şehirlerde, Yeniden Refah’a yönelen AK Parti seçmenlerinin çoğu, AK Parti’den aday gösterilip kazanan belediye başkanından hizmet alamadıklarını ve teşkilat düzeyinde gerekli mercilere itirazlarını ilettikleri halde kendilerinin tekrar aday gösterilmesi sebebiyle oy tercihlerinin olumsuz anlamda etkilendiğini defaatle belirttiler. Üyelerinin ve seçmenlerinin taleplerine “kulak tıkayan” AK Parti teşkilatları anlatısı, 20 yaşını aşmış olan partinin itibar kaybının arkasındaki belirleyici etmenlerden birisini açıkça gösteriyordu. Partinin adaletine, vicdanına, içerisindeki demokratik mekanizmalara güvenen ve kendilerini partilerine teslim ederek partiye sadakat ile bağlı olan bu üyeler için, görülmemenin ve yok sayılmanın hayal kırıklığı onları partilerine mesafelendiren hususların başında geliyordu. AK Parti’nin yıllardır övünç kaynağı olagelen başarılı belediyecilik hizmetinin gerilemesinin temsili olarak tarif edilen mevcut belediye başkanlarının eleştirilere rağmen yeniden adaylaştırılmları, seçmenin gözünde bu anlayışın zedelendiğini gösteriyor ve bunun seçmenin duygu dünyasına hayal kırıklığı biçiminde sirayet ettiği görülüyordu.

“Cumhurbaşkanı’nın çok güzel bir lafı var, diyor ki ‘Gördüğüm kadarıyla Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde aile içi kadrolaşma var.’ Bunu kim söylüyor? Damadını bakan yapmış, kızını kendine danışman yapmış adam söylüyor. Eylemler ve söylemler birbirini tutmalı.”

Eski AK Parti seçmenleri ile özellikle Yozgat ve Kayseri’de yaptığımız görüşmelerde kendilerine Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkındaki düşüncelerini sorduğumuzda ise “iyi yönleri de var, kötü yönleri de var,” diyerek ilk aşamada cevap vermekten kaçındıklarını gözlemledik. Bu seçmenler her ne kadar konu liderleri olduğunda eleştirileri konusunda daha temkinli ve tutumlu davransalar da yaşadıkları gündelik sorunların derinleşmesi nedeniyle artık aracıları aradan çıkararak doğrudan lidere da tepki göstermekten imtina etmiyorlardı. Bu görüşmelerde, cumhurbaşkanına yönelik aidiyetin kısmen sürdürüldüğü gözlemlense de artık genel idari, iktisadi ve toplumsal politikalara içkin memnuniyetsizlikler ve şikayetler daha açıktan dile getiriliyor ve liderin şahsına da işaret eden bir anlatı üzerinden tevil ediliyordu. Seçmen, lider olarak yıllardır desteklediği cumhurbaşkanının kendi beklentilerine karşılık veremediğini ifade etmek konusunda artık eskisi kadar çekingen davranmıyordu. Seçmenin beklentilerinin, taleplerinin ve ihtiyaçlarının görülmemesi veya görülmediğine inanılması seçmeni kaçınılmaz olarak bir değişim ihtiyacına ve arayışına sürüklüyordu. Yerel ölçekte gerçekleştirilecek seçimler üzerinden liderine olan sadakatine zeval gelip gelmeyeceği kaygısını da bertaraf edebilme imkanı bulan seçmen, kendi memnuniyetsizliğini bir biçimde iktidara iletmenin yolunu bulmuş ve bu fırsatı kaçırmak istememişti.

“Cumhurbaşkanı benim ideolojimi temsil ediyor ama gitmesini istiyorum artık.”

Bu açıdan, liderin yıllardır sahip olduğu “eleştirilmezlik kalkanının” kendi seçmeni için dahi çatladığını söylemek mümkün. İdeolojik olarak aynı çizgide olduğunu belirten seçmen, artık partinin bütün üst düzey yöneticilerinin ve liderlerinin olumsuz gidişattan sorumlu olduğunu dile getirebiliyor, bu açıdan parti ile lideri söylemsel açıdan daha eşit bir pozisyona taşıyordu.

“Önceden asgari ücretle ben 13 tane küçük altın alırken şimdi 4 tane küçük altın alıyorum. Nerede benim 9 tane küçük altınım?”

Oyunun yerini AK Parti’den başka partilere değiştiren bu seçmen grubunun geçmişte partiye güvenini oluşturan en temel olgulardan biri diğeri ise, partinin iktidar olduğu ilk dönemde yaşanan ekonomik krizden vatandaşı partinin kurtardığı kanaatiydi. Şu an daha büyük bir ekonomik kriz yaşadığının farkında olan seçmen, ümitle durumun düzeleceğini, ekonomik krizin etkilerinin azalacağını umuyordu. O dönemi yaşayan seçmenler ister istemez geçmiş ile karşılaştırma yapıyor ve günümüz ekonomik koşulların pek iç açıcı olmadığını kabul ediyordu. Yaşadıkları hayal kırıklığının bir kısmı da reddi veya görmezden gelinmesi mümkün olmayan bu deneyimden neşet ediyordu; seçmen, iktidar partisini imdat simidi olarak görme inancını sürdürse de partideki bazı isimlerin bunu görmezden geldiğini, daha da önemlisi kendi hayatında deneyimlemediği için algılayamadığını düşünüyordu. Bu nedenle seçmen parti içerisinde bir kümenin “elitleşerek” kendi konforunu ve çıkarını gözetme yolunu bilerek ve isteyerek tercih ettiğini ve partinin bu nedenle hem yerel hem merkezi yönetim düzeyinde kapalı bir yapıya, bir tür yankı odasına evrildiğini belirtiyordu.

“Sen bir ilçe belediye başkanısın, sen Maybach binecek ne yapıyorsun?”

Kimi seçmenler 22 yıllık bir iktidarın elbette hataları olacağını kabul etseler de artık partiyi ve yöneticilerini savunacak iradeyi kendilerinde bulamıyordu. Partideki bir grubun lüks ve şatafat içerisindeki hayatının görülmesi ile beraber yaygınlaşan partinin halktan koptuğu fikri, her anlamda zor durumda olan seçmenin “sabrını zorlayan” davranışlar olarak ifade ediliyordu. Ayrıca, geçmişte Cumhurbaşkanı Erdoğan için kullanılan “kendisi iyi ama çevresi kötü” anlayışının da bu vesile ile yıkıldığı gözlemleniyordu. Halkın yaşadığı zorlukları gören, duyan, onlara güven veren lider imajı zayıflamıştı ve daha da zayıflayacağı düşünülüyordu.

Okuyan da aynı paraya çalışıyor okumayan da”

AK Parti’nin seçmeninde yarattığı hayal kırıklıklarından biri diğeri ise artık ona bir çıkış noktası, bir ümit ya da hayal kurma imkânı bırakmamış olmasıydı. Eskiden okuyarak bir yere gelebileceğine inananlar şimdi eğitim aracılığıyla sosyal mobilitede yukarıya tırmanamıyordu. Eğitim ile sınıfsal mobilite arasındaki bu paradigmanın yıkıldığını gören seçmen, AK Parti’nin vatandaşın karşı karşıya kaldığı sorunları çözmeye yönelik yeni, somut bir yol haritası üretemediğini söylüyordu. Özellikle ebeveynlerin çocuklarının geleceğine yönelik kaygısı büyürken siyasi iradeden beklenen çözüm önerisi ihtiyacı karşılanmıyordu. AK Parti’nin vatandaşın sorunlarına çözüm üreten, kaygılarını gideren parti kimliğinin zarar gördüğü rahatlıkla gözlemlenebiliyordu. Her şeye rağmen parti ile gönül bağını koparmamış seçmen, özellikle kamusal hizmet noktasındaki sorunları tahlil ederek çocukları için bir zamanlar kurdukları hayallerin gerçekleşmeyeceği gerçeğiyle yüzleşmek mecburiyetinde kalıyordu. Seçmenin her alanda gözlemlediği fırsat eşitsizlikleri, okuyup başarılı olan insanların mülakatlar nedeniyle elenmesi veya atamalarının yapılmaması ya da partinin liyakat esasına yönelik bürokratik mekanizmaları ilga etmesi gibi hususlar partiye duyulan güveni zedeliyor, seçmenin geleceğe dair ümidinin yerini hayal kırıklığına ve endişeye bırakmasına sebep oluyordu.

Yukarıda bahsi geçen iller haricinde, bütün şehirlerde yapılan görüşmelerde AK Parti’ye mesafelenen seçmenlerin, yerel seçimlerin hemen öncesinde parti teşkilatlarının çoğuna adaylar hakkındaki endişelerini ve görüşlerini ilettiği, ancak teşkilatların bunları “ciddiye almadığı” ve “kendilerini dinlemediklerini” düşündüklerini paylaştık.Vatandaş her türlü zorluğa, ekonomik krize, adaletsizliklere bir noktaya kadar sebat edebilmiş, iktidara süre ve fırsat tanımıştı. Ancak, seçmen artık her konuyu “dış güçlerin millete boyun eğdireceği” gibi büyük bir anlatı içerisine entegre etme çabasında olduğunu düşündüğü iktidarın bu söylemlerine fazla itimat etmiyor ve yalnızca bu nedenle partisinin yanında mevzi almayı sürdüremiyordu. Bu sebeple iktidar partisi, seçmeninin gözünde söylemlerinin arkasında duramayan, güven duyulmayan bir parti pozisyonuna sürükleniyordu. Bu durumun seçmeni yeni bir arayışa sevk ettiği ve daha da önemlisi seçmenin bizzat gündelik hayatında deneyimlediği bu çoklu krizlere karşı partisine artık bir mesaj iletmek istediği görülüyordu.

Nihayetinde, yaşanan ağır ekonomik kriz ve asgari ücrete mahkum edilme hali, emeklilerin kriz karşısında güvencesiz bırakılması, her ilde artan kiralarla yaşanan barınma sorunu, halkın yeterli, adil ve sağlıklı şekilde sağlık ve eğitim hizmetlerinden faydalanamaması, özel ve kamusal alanda gözlemlenen adaletsizlikler ve en önemlisi bütün bunlara rağmen iktidar partisinin hem yerel hem merkezi yönetim ölçeğinde vatandaşın sorunlarına kulak tıkadığının gözlemlenmesi, iktidar partisinin sadık destekçilerini bile çaresizlik duygusuna itmiş, gönül bağını tam olarak koparamamalarına rağmen bir çıkış yolu olarak görmeseler de yaşadıkları hayal kırıklığınınım bir sonucu olarak onları alternatif bir arayışa sürüklemiştir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.