Muhalif seçmenler arasında AKP ve MHP ittifakına dair görüşler farklılık gösteriyor. Kimi siyasi çıkarlara dayalı yapısıyla ittifakın bozulmayacağına inanırken, kimi MHP’nin siyaseten etkisini yitireceğini düşünüyor. Ancak MHP oy kayıplarına rağmen zaman zaman kritik hamlelerle ittifakta belirleyici bir aktör olmayı sürdürüyor. Bu durum, partinin rolüne dair yorumların çeşitlenmesine neden oluyor. “ZFA Araştırma” araştırdı: Seçmen, AKP ve MHP ittifakını nasıl yorumluyor?
Yazar: Elif Berfin Demir
“Suç ve günaha bulaştıkça onların esiri oluyorsunuz” (Malatya, Erkek, 58)
AKP’nin kurumsal siyasi serüvenine baktığımızda 2013 yılı yalnızca parti politikaları açısından değil, seçmen açısından da partinin eski ve yeni olarak ikiye ayrıldığı tarihsel bir kırılma noktasına denk geliyor. Son yerel seçimlerde AKP’den diğer partiler lehine yer değiştiren seçmenler 2013 yılından sonra AKP açısından “işlerin kötüye doğru gitmeye başladığını”, partinin davasından uzaklaşarak yeni bir siyasi hatta girdiğini ifade ediyor.
Gülen cemaati ile AKP arasında artan tansiyonun ifşa olması, partinin önde gelen figürlerinin adının yolsuzluk skandallarına karışmasıyla dikkat çekti. Bu durum Gezi eylemleriyle genişleyen toplumsal muhalefet ve sert müdahalelerin, AKP’nin demokrat kimliğine zarar vermesiyle daha da derinleşti. Aynı dönemde kademe kademe yükselen enflasyon ve çok sayıda sivilin ölümüne neden olan intihar saldırıları, yeni bir güvenlik anlayışının tecessüm etmesine neden oldu. Tüm bu gelişmeler, 15 Temmuz darbe girişimi ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişle birlikte, partinin kabuk değiştirdiğini defaatle ortaya koyuyor. Fakat, bu anlatının özündeki bir mesele çoğu zaman göz ardı ediliyor: AKP ile MHP ittifakı…
“Şimdi bugün AKP ve MHP birbirini taşımakla mükellef. İşte Sinan Ateş cinayeti. Bana göre bir siyasi cinayet. Tetikçi bir milletvekilinin evinde yakalanıyor. Tetikçi ocaklara bağlı bir arabayla gidip geliyor. Plaka belli. Ama iddianamede hiçbirinin yeri yok. Bundan dolayı da bunlar birbirinden şu an için ayrılamaz.” (Balıkesir, Erkek, 55)
22 yıldır iktidarda olan AKP ile evveliyatı oldukça eskiye dayanan ve Türkiye’deki milliyetçi kesimlerin uzun yıllarca “ocağı” olarak gördüğü MHP, ülkenin kodlarını tanıma becerisi sayesinde oldukça başarılı bir ittifak oluşturulabildi. Bu esnada devleti temsilen MHP, AKP’nin giderek artan güvenlikçi politikaların adeta sigortası olarak görüldü. Fakat bu ittifakın her iki partiye de onların bile hiç hesaba katmadıkları bedelleri oldu. Temsil etmeye talip oldukları siyaset için bir süre geniş bir manevra kabiliyetini gerçekleştirebilse de MHP geniş seçmen kitlesini büyük oranda kaybetti ve partinin siyasetinin merkezi olan ocakta iç çekişmeler arttı.
AKP ise davasını MHP’nin de uyumlanabileceği şekilde yeni koşullara göre değiştirmek durumunda kaldı. Bu rota değişikliği hem kendi seçmenleri için hem de ülkede yaşayan muhalif görüşlü ve makbul görülmeyen kimlikler için fazlasıyla mağduriyet üretti. Partiler kurumsal olarak zayıflasa da iktidar olmanın maddi/manevi gücü ile liderlere duyulan sadakat ve devletin ulvi hikmetine inanç kurumları ayakta tutmanın aracı olarak kullanıldı. Partilerinden gönül bağının tamamen koparamayan seçmenler popülist söylemler ile büyük anlatılara davet edildi ve ittifak günlük hayatı etkileyen ekonomi, güvenlik gibi başat konuların müsebbibi değil düzelticisi ve düzenin koruyucusu pozisyonunda kendine bir süre de olsa yer buldu.
“Kaybedenin AKP olduğunu, bundan en büyük çıkarı sağlayanın da MHP olduğunu düşünüyorum. MHP’ye verilen oyların çoğunun AKP’den seken oylar olduğunu düşünüyorum. O yüzden de ben beklemiyorum. Çünkü dediğim gibi MHP bundan büyük oranda kâr elde ettiği için bundan vazgeçmeyecektir.” (Bursa, Kadın, 59)
Muhalif seçmenler açısından ise ittifak ile ilgili iki farklı düşüncenin belirgin biçimde yaygın olduğu gözlemleniyor. Birincisi, yukarıda bahsettiğimiz siyasi çıkarlara dayalı karakterinden yola çıkarak ittifakın dağılamayacağı düşüncesi. İkincisi ise özellikle MHP’nin siyaseten yok olacağı kanaati. Ancak bunun aksine MHP oy kaybetmesine rağmen siyaseten yok olmadı ve kimi zaman el yükselterek kimi zamansa bürokrasi içerisinden ağır ve görünmez hamleleri ile ittifakta belirleyici etkisini gösteren bir aktör oldu. Bu nedenle MHP ittifakın dümeninde oturan gizli “birinci kaptan” olarak görülmekten AKP’nin “kuklası” olarak görülmeye uzanan geniş bir yelpaze içerisinde değerlendirildi. Partiye ya gereğinden fazla edilgenlik ya da az öznellik atfedildi, sonucunda da MHP’nin ittifaktaki pozisyonuna dair bir kanaate varılması güçleşti.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Bütün MHP’li arkadaşlarım, yıllardır MHP’yi sevenlerin hepsi çaresiz. Artık AKP’ye de oy vermedim. Ben onların ortak adaylarından dolayı bunu vermek zorunda mıyım diye diye artık vermiyorlar. O seçmen zorunda kaldı, AKP’ye verdi.” (Manisa, Erkek, 38)
Yaptığımız araştırmada, partilerinden kopan seçmenlerle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdik. Hiçbir zaman bir anda değil, zaman içerisinde ve çok çeşitli sebeplerle birçok seçmen sadakat sınavını verme yükünden bitap düştü. Bu sadakat sınavı yalnızca politik zeminde değil vicdanen de seçmeni zorlayan noktalarda ortaya çıktı. Birçok MHP’li için kopuşun başlangıcı olmasa da kritik kırılma noktalarından birisi Sinan Ateş cinayeti olmuşa benziyor. Bir türlü aydınlatılmayan cinayetin sorumluları partinin “kirli işleri” şeklinde algılanıyor. Cinayet ve partinin adının kamuoyuna mal olan davalara konu edilen birtakım şahıslar ile bir araya gelmesi, partinin eski seçmen grubunu ve mevcut AKP seçmenini oldukça rahatsız ediyor.
Özellikle ülke genelinde önemli bir sorun olarak belirtilen uyuşturucu ve mülteci meseleleri de ülkücü seçmenin ideallerini hem yolsuzluk hem de milliyetçilik üzerinden iki yönlü olarak zorluyor. Söz konusu gerekçelerin, seçmen profilinin partisine atfettiği geçmişten beri süregelen haysiyetli ve tutarlı siyasetini zedelediği düşünülüyor. Bunlara ek olarak, mevcut yönetimin partiyi kurumsal olarak güçsüzleştirdiği ve ocaklara itibar kaybettirdiği düşünülürken, seçmenler özellikle lidere yönelik tepkilerini ifade etmekten de imtina etmiyorlar.
“Şu an resmen AKP ne derse MHP’nin ağzından o çıkıyor. MHP’nin kimliği o değil.” (Balıkesir, Erkek, 42)
Gelelim MHP’li seçmenin AKP ile kurduğu ilişkiye. MHP’li seçmen tabanının AKP ile gönülden bir ilişkisi olduğu söylenemez. Bu nedenle partiden kopan seçmenlerin günlük hayatına olumsuz etki eden hayat pahalılığı, emeklilere zam verilmemesi ve enflasyon gibi ekonomik sorunlardan doğrudan AKP’yi sorumlu tuttuğu görülüyor. Bunun yanı sıra MHP’ye yönelik de yoğun bir tepki hasıl oluyor. Örneğin araştırma yürüttüğümüz şehirlerde genel olarak Cumhur İttifakı seçmeni ekonomik sıkıntıların oy tercihini etkilediğini anlatırken ittifak partileri içerisinde kümelenen belirli isim ve grupların kadrolaşma hareketleri ile rant elde ederek zenginleştiğinden kendi gündelik deneyimleri ile bu grupların deneyimleri arasındaki makasın açıldığını ifade ediyor. Fakat, seçmen iki partiye de alternatif olabilecek yeni bir siyasi parti bulmak konusunda zorlanıyor. İlk kurulduğunda ülkücüler için yeni bir adres ve merkez sağ iddiası ile büyüme imkanı olduğu düşünülen İYİ Parti’nin, ittifaklar düzeninde yıprandığı ve seçmen ile siyaseten güçlü bir iletişim kurmak konusunda yetersiz kaldığı belirtiliyor. Hem fikren hem de siyaseten yeni bir sağ milliyetçi aktör olarak başta destek görmüş olan Akşener’in, özellikle bir partiden diğerine geçiş aşamasında olan seçmen nezdinde hayal kırıklığı yarattığı görülüyor. Fakat İYİ Parti’nin MHP’den CHP’ye geçişlerde bir geçici ara durak işlevi görmüş olduğunun da altının çizilmesi gerekiyor.
“Ziyadesiyle kirli bir ilişki. AKP, MHP’nin kriminal insanlarını koruyor.” (Yozgat, Erkek, 53)
AKP’li seçmenler tarafında ise MHP algısında baskın olan “kriminalliğin” bu ittifak sayesinde meşrulaştığı ve bürokraside kadrolaşma imkanı bulduğunu düşünüyor. Öte yandan, MHP’nin bu pozisyonu, AKP’li seçmenin var olan sorunların mesuliyetini doğrudan partisine yüklemek konusunda geri durabilmesini de sağlıyor. MHP’nin “kriminal” bir yapı olarak ifade edilmesi, Devlet Bahçeli’nin “derin devlet” içinden bir figür olma iddiası ile Erdoğan’ın bu ittifak ile “elinin kolunun bağlanması”, yani ayakta kalmak için bu ittifaka dayanması ve karşılıklı olarak birbirlerine arka çıktıkları düşünceleri, özellikle duygusal olarak AKP’den kopan seçmenlerin kimi zaman partilerinden kopmalarının, kimi zaman ise daha sıkı tutunmalarının gerekçesi oluyor.
İktidar ittifakının bütün bu çelişkili ve karmaşık yapısına etkin politika üretmekte zorlanan ana muhalefet ise üzerinde durulması gereken başka bir noktayı açığa çıkarıyor. Ontolojik olarak baktığımızda kuruluş gayeleri birbirinden farklılaşan AKP ve MHP’nin 2013 sonrasında Türkiye siyasetinde ve kendi politikalarında yaşanan değişimlerle birlikte birbirine yaklaştığı görülüyor. Bu doğrultuda devletin bekası söylemi ile birlikte “dini ve milli değerleri” aynı potada birleştirmeyi zaman zaman başaran iktidar ittifakı ellerinde bulundurdukları devlet ve medya araçları ile meşruiyetini seçmen kitleleri üzerinde güçlendirebiliyor. Ancak bahsi geçen meşruiyet, ekonomi ile güvenlik gibi konularda sınandıkça ve ürettikleri siyaset açmaza girdikçe zedelenebiliyor. Girdikleri açmazdan bir süre kendilerini devletin bekasının garantisi olarak sunarak oldukça mahir bir şekilde sıyrılabilse de bunun da etkisi giderek azalıyor.
Her seçim öncesi güvenlik zafiyetlerinin ortaya çıkışı ve içerde ve dışarda Türkiye’yi “kıskanan” düşmanlar anlatısı gibi manevralar ile vatandaş sürekli olarak tetikte olması gereken bir noktaya çağırılıyor. Ancak bu söylemler tekrarlı anlatısı ile birlikte bir yandan inanılırlığını yitirmeye başlarken bir yandan da iktidar ittifakına bir gün ak dediğine öbür gün kara diyen çelişkili bir siyaset getiriyor. Bu noktada açığa çıkardığı çelişkili söylem ve siyasi politikalarda aktörleşen CHP’liler bireysel olarak bu çelişkiyi keşfedip karşıt bir söylem oluşturabiliyor. Ancak kurumsal politika üretme konusunda son seçimlerde arkasına aldığı rüzgarı yönetmekte atıl kalıyor. Devlet aygıtlarının her türlü sembolik ve materyal imkanının asimetrik fırsat dağıtımı göz önünde bulundurulduğunda bu durum olası görülebilse de seçmen artık giderek uzaklaştığı iktidar ittifakına güçlü, etkin ve tutarlı politika üreten bir alternatif arayışındayken muhalefetin, iktidarın gölgelerinden sıyrılarak kendi söylemini üretmesi daha da elzem bir hal alıyor.
“Yani bugün AKP’ye karşı dursaydı, MHP olsaydı, şuna inan, en güçlü MHP olurdu.” (Balıkesir, Erkek, 42)
Mukadderatı kuruluşundan belli olan bu ittifakın siyaset ve politika üretmekten ziyade Türkiye’nin bam teli meselelerinde söylem düzeyinde birtakım tepki ölçmeye dair dengeli denemeler yaparak varlığını sürdürdüğü ve siyasi iktidar tahvil ettiği görülüyor. Yakın zamanda hiç beklenmedik bir şekilde MHP liderinden gelen “Öcalan meclise gelsin.” çıkışının peşinden DEM Parti’li belediyelere ve CHP’li Esenyurt Belediyesine kayyum atamaları ile karşılaşılması ittifak içerisindeki dengelere dair pek çok hurafeye yeniden meydan açıyor.
İttifak içi dinamikler, partilerin farklı ideolojik kökenleri ve kimlikleri itibarıyla yapılan hamlelerin adeta ne tarafta durulursa daha çok destek alınabileceğinin teorik ve pratik denemelerini yapma imkanı sunan karakteri, yalnızca gelecekte hangi hamlelerin yapılacağının tahminini güçleştirmiyor. Bunun yanı sıra devletin hikmetine yapılan vurguyu kendinden menkul hale getirerek, yurttaşın siyasi öznelliğini de ilga ediyor.
Bütün bu karmaşa ve hengame içerisinde defoların görülmesi güçleşiyor. Ancak seçmeninin desteğini giderek kaybeden her iki parti ve en nihayetinde iktidar ittifakı, zamanla somut politika ve çözüm üretme gücünü de yitirirken, seçmenini devamlı bir sadakat sınavına tabi tutması nedeniyle yoruyor. İki partinin seçmen grupları ise talepleri ve beklentileri açısından birbirinden belirgin biçimde ayrılıyor. Bu açıdan, üretil(e)meyen politikalar ve geç(iştir)ici hamleler ile oyalanmaktan sıkılan seçmen, vermeye zorlandıkları sadakat sınavından kurtulmalarını sağlayacak somut siyasi söylemi ve çözüm önerilerini gördüğünde partilerinden uzaklaşmak için cesaret gösterebiliyor.