Rusya’nın Ukrayna’nın Dnipro kentine yönelik gerçekleştirdiği saldırıda ICBM kullanması, nükleer stratejinin karmaşık dünyasında yeni bir sayfa açtı. Vladimir Putin’in “Oreshnik” (Fındık) adını verdiği yeni nesil balistik füzenin kullanımı, salt askeri bir hamleden öte, küresel nükleer caydırıcılık doktrininde kritik bir dönüm noktasını işaret ediyor.
Bu sıra dışı uzunluktaki haberimizin henüz başında söyleyelim: Nedir bu nükleer silah? ICBM bir nükleer silah mı? Rusya ne fırlattı? Tarihsel önemi ne? Bir nükleer savaş mı başlayacak? Belki de en önemli soru “Dünya dün Ukrayna’da ne yaşadı?” olmalı.
Bütün bunların cevabını bu çok uzun dosya-haberimizin devamında bulabileceksiniz. Hazırsanız başlıyoruz.
Düşünün; silahlı olduğunu bildiğiniz kan davalınızın karşısına kurusıkı bir silahla çıktınız. Ortada mermi yok evet ama düşmanınız buna asla emin olamayacak. Muhtemelen çatılara yerleştirdiğiniz sniper’lara güvenip bir de düşmanınıza o kurusıkı silahla ateş ettiniz. Başınıza neler geleceğini, yaşanacak gerilimi ve olası tepkiyi hissediyor musunuz?
İşte bu hikaye 21 Kasım’da birkaç saniyelik bir tedirginlikle gezegenin sonunu getirebilecek kudretteki iki nükleer güç arasında yaşandı.
Rusya’nın ICBM kullanması: Ne anlama geliyor?
Öncelikle ICBM’in tek başına bir şey ifade etmediğini hatırlatalım. Bu teknolojik füze, aslında sadece bir taşıyıcı sistem (delivery system). Bir ICBM’in ne tür bir başlık taşıdığı esas konumuz. Bir ICBM’e isterseniz sadece peluş oyuncağınızı bile yerleştirip fırlatabilirsiniz. Fakat ciddi olmak gerekirse bu füzeler bugüne kadar kıtalararası nükleer başlık gönderebilmek amacıyla tasarlandı. Ve şimdiye kadar bir sıcak savaşta hiç kullanılmamıştı.
ICBM’lerin önemi, sadece nükleer başlıklarla kazandıkları yıkım gücünden kaynaklanmıyor. ICBM’lerin engellenmesi çok zor olduğu için aynı zamanda düşmanlar arasında stratejik bir caydırıcılık temsil ediyorlar.
Bu kısa girişle en sonda söyleyeceğimizi hemen burada söyleyelim: Rusya’nın Ukrayna’da ICBM kullanımı, Soğuk Savaş sonrası çağın en tehlikeli gerilimlerinden birini temsil etmiş olabilir.
Bu hamle, üç temel nedenden dolayı küresel stratejik dengeleri ve nükleer protokolleri derinden sarstı.
Birincisi, Rusya’nın Ukrayna’da yaptığı gibi ICBM’lerin konvansiyonel başlıklarla kullanılması, nükleer ve konvansiyonel savaş arasındaki taşıma sistemleri ayrımını bulanıklaştırdı. Bu durum, “gri bölge” (grey zone) çatışmalarının yeni bir boyutunu ortaya çıkardı. Geçmişteki anlaşmalar çerçevesinde nükleer güçler bir ICBM ateşlenmeden önce diğer nükleer güçlere haber veriyor. Haber verildiği halde ICBM atışının yapıldığı saatlerde rakip güçler bu ateşlemeyi diken üstünde izliyor ve her türlü karşı tedbiri alıyor. Haber verilmeyen ve gerçek bir saldırıda ise bir ICBM fırlatıldığında, karşı tarafın bunun nükleer bir başlık taşıyıp taşımadığını anlaması için sadece dakikaları oluyor. Bu belirsizlik, yanlış hesaplama riskini dramatik şekilde artırıyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
İkincisi, Soğuk Savaş döneminde kurulan nükleer kriz yönetimi için iletişim mekanizmalarının devre dışı kalması. 1962 Küba Füze Krizi’nin ardından kurulan ABD-Rusya doğrudan iletişim hattının (hotline) Ukrayna’da tırmanan gerilimle devre dışı bırakılması, kriz yönetimini imkansız hale getiriyor.
Rusya’nın ICBM fırlatışı öncesi NATO’yu bilgilendirdiğini iddia etmesi, bu eksikliği gidermeye yönelik bir çaba olarak görülebilir. Ancak bu tür düzenlemeler, nükleer çağın gerektirdiği güvenlik standartlarının çok altında.
Üçüncüsü ve belki de en kritiği, ICBM’lere karşı otomatik erken uyarı sistemlerinin yarattığı risk. Modern erken uyarı sistemleri, ICBM fırlatışını tespit ettiğinde otomatik karşılık protokollerini devreye sokabilir. Bu sistemler, füzenin niteliği konusunda sağlıklı teşhis yapma kapasitesi yüzde 100 güvenilir değil. Soğuk Savaş sırasında birçok kez ‘yanlış alarm’ durumu yaşandı ve felaket son anda önlenebildi. Bugün böyle bir durumda, karar verme sürecinde çok daha az zaman ve çok daha az güvenlik önlemi var.
Bu bağlamda, Rusya’nın hamlesi “nükleer rulet” oynamak gibi. Ukrayna’ya atılan ICBM, NATO’nun uydu radarlarında göründüğü anda, otomatik karşılık protokolleri devreye girebilirdi. Bu durumda, insanlık kendini dakikalar içinde küresel bir nükleer savaşın ortasında bulabilirdi. Modern ICBM’lerin hedeflerine ulaşma süresi 15-30 dakika arasında. Bu süre, insan faktörünün devreye girip durumu değerlendirmesi için çok kısa.
Tarihsel örnekler bu riskin ciddiyetini gösteriyor. 1979’da NORAD bilgisayarlarındaki bir yazılım hatası, Sovyetler’in tam kapsamlı bir nükleer saldırı başlattığı alarmını verdi. 1983’te ise Sovyet uydu sistemleri, ABD’den gelen bir nükleer saldırı tespit ettiğini bildirdi. Her iki durumda da gezegenin geleceği, bireysel olarak birkaç subayın soğukkanlı kararlarına bağlıydı.
Rusya’nın ICBM kullanması: Neden şimdi?
Rusya’nın Oreshnik füzesinin kullanımı, özellikle zamanlaması açısından dikkat çekici. ABD ve İngiltere’nin Ukrayna’ya uzun menzilli füze kullanma izni vermesinden hemen sonra gelen bu hamle, açıkça bir tırmanma sinyali olarak okunuyor. Rusya’nın Oreshnik kullanımı, nükleer caydırıcılık stratejisinde önemli bir değişime işaret ediyor.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı ICBM kullanma kararı, teknik açıdan bakıldığında da aşırı bir güç kullanımı gibi görünebilir. Zira ICBM’ler tipik olarak kıtalar arası nükleer caydırıcılık için tasarlandı, bölgesel bir çatışmada kullanılmaları alışılmadık bir durum. Ancak bu hamle, Putin’in açıklamalarından da anlaşılacağı üzere, daha geniş bir stratejik mesaj içeriyor: Rusya, Batı’ya kendi topraklarına yönelik saldırıların tolere edilmeyeceğini ve elindeki en gelişmiş silah sistemlerini kullanmaktan çekinmeyeceğini göstermek istiyor.
Genel olarak nükleer silahlar ve taşıma sistemleri
Nükleer silahların iki ana kategoriden oluşuyor:
- Stratejik Nükleer Silahlar: Bu silahlar genellikle 150 kilotondan fazla enerji üreten nükleer bombaları ifade ediyor. Bu bombalar bir başlık haline getirilip taşıma sistemi olarak ICBM’ler, SLBM’ler ve stratejik bombardıman uçakları kullanılarak hedefine gönderiliyor.
- Taktik Nükleer Silahlar: Savaş alanında kullanılmak üzere tasarlanmış, genellikle 50 kilotondan az güçteki küçük başlıklardan oluşuyor.
Günümüzde ABD ve Rusya’nın toplam nükleer cephaneliği Soğuk Savaş dönemine göre azalmış olsa da (tahminlere göre ABD 5 bin 550, Rusya 5 bin 800’den fazla başlık), bu silahların teknik kapasiteleri ve hassasiyetleri önemli ölçüde arttı. Örneğin, modern ICBM’lerin CEP (Circular Error Probable – Dairesel Olası Hata) değeri 100 metreden az. Bu, hedefi neredeyse kesin vuruş anlamına geliyor.
Nükleer silah taşıma sistemleri: ICBM, SLBM ve bombardıman uçakları nedir?
Öncelikle ICBM (kıtalararası balistik füze) kavramını net bir şekilde anlamak gerekiyor. ICBM’ler, 5 bin 500 kilometreden fazla menzile sahip, atmosfer dışına çıkıp tekrar atmosfere girebilen ve hedefini çok yüksek hassasiyetle vurabilen stratejik silah sistemleri. Bu füzeler genellikle birden fazla nükleer başlık taşımak üzere tasarlanıyor, ancak Rusya’nın Ukrayna’da yaptığı gibi konvansiyonel başlıklarla da kullanılabiliyor.
ICBM’lerin önemi, sadece taşıdıkları yıkım gücünden kaynaklanmıyor. ICBM’lerin engellenmesi çok zor olduğu için aynı zamanda stratejik bir caydırıcılık temsil ediyorlar. Soğuk Savaş döneminden bu yana, ICBM’ler “karşılıklı garantili yok oluş” (MAD – Mutually Assured Destruction) doktrininin temel taşı oldu. Bu sistemlerdeki her teknolojik değişiklik, bir ülkenin ilk vuruş kapasitesini ve misilleme yeteneğini yeniden tartışmaya açıyor.
Nükleer silahların taşıma sistemleri (delivery systems) üç ana platformdan oluşuyor: kara-bazlı ICBM’ler, denizaltından ateşlenen balistik füzeler (SLBM’ler) ve stratejik bombardıman uçakları. Bu üçlü yapı (triad), nükleer caydırıcılığın temelini oluşturuyor.
Her taşıma sisteminin kendine özgü avantajları var.
ICBM’ler (Inter Continental Ballistic Missiles) her an fırlatılmaya hazır ve yüksek hassasiyete sahip. Dağlarda ve ormanlık alanlardaki rampalarda depolanıyor. Sabit ICBM bataryaları olabileceği gibi düşmanın radarından kaçmak için mobil bataryalar da tercih ediliyor. Rusya’nın özellikle Ural Dağları bölgesinde gizlenmiş yüzlerce mobil ICBM fırlatma bataryası olduğu düşünülüyor.
SLBM’ler (Sea Launched Ballistic Missiles) daha korkunç sistemler. Nükleer denizaltılarda taşınıyor ve denizin derinliklerinden ateşlenebiliyor. Bir nükleer denizaltı on yıllarca su yüzeyine çıkmadan gezebildiği için tespit edilmesi en zor sistemler bunlar. Gelişkin bir nükleer denizaltı 20’den fazla balistik füze ve 100’e yakın nükleer başlık taşıyabiliyor. Bir alabalıktan daha az titreşimle yüzebilen nükleer denizaltıların deniz radarlarında tespit edilmesi gerçekten çok zor. Dünya denizlerinin neredeyse hepsinde aktif görevde olan onlarca nükleer denizaltı her an her saniye “kırmızı düğme”ye basılmasını bekliyor.
Zaten dünya genelinde en pahalı istihbari bilgiler bu araçlara yönelik ödeniyor. Düşmanın denizaltılarının konumu, taşıdığı cephane gibi bilgiler rakip güçler için varoluşsal önemde.
Bombardıman uçakları ise küçük tonajlı bombalar için kullanılması en uygun olanı. Uçağın bombardımandan önce ya da sonra geri çağrılabilir esnekliğe sahip olması bir avantaj. Fakat çok yavaş oldukları için hedefine giderken düşman tarafından tespit edilmesi ve engellenmesi en kolay sistemler bu uçaklar.
Nükleer silah taşıma sistemlerine dair bu genel girişten sonra biz yine ICBM’lere dönelim
ICBM’lerin teknik anatomisi ve nükleer savaş kapasitesi
ICBM sistemleri, teknik açıdan bakıldığında üç ana bölümden oluşuyor: itki sistemi (genellikle çok aşamalı roket motorları), güdüm sistemi ve savaş başlığı. Modern ICBM’ler tipik olarak saniyede bir kilometreden fazla (Mach 3) hızlara ulaşıyor. Bu hız, herhangi bir mevcut hava savunma sisteminin müdahale kapasitesinin çok ötesinde.
Rusya’nın kullandığı yeni Oreshnik sistemi, açıklanan özelliklere göre hipersonik kapasiteye sahip. Hipersonik füzeler, ses hızının en az 5 katı (Mach 5, yaklaşık 6,174 km/s) hıza ulaşabiliyor. Bu özellik, onları geleneksel ICBM’lerden ayırıyor. Klasik ICBM’ler balistik bir yörünge izlerken, hipersonik sistemler atmosfer içinde yön değiştirebiliyor, bu da onları mevcut füze savunma sistemleri için neredeyse imkansız hedefler haline getiriyor.
Nükleer savaş başlıkları açısından bakıldığında, modern ICBM’ler genellikle birden fazla başlık taşıyarak birden fazla hedefi vurabiliyor. Örneğin, Rusya’nın RS-28 Sarmat ICBM‘i, her biri 750 kiloton‘a kadar güce sahip 10-15 başlık taşıyabiliyor. Karşılaştırma yapmak gerekirse, Hiroşima’ya atılan ve bombardıman uçağı ile taşınan atom bombası sadece 15 kiloton gücündeydi.
Fırlatılan bir ICBM engellenebilir mi?
Modern füze savunma sistemleri, ICBM tehdidine karşı sınırlı koruma sağlıyor. ABD’nin Ground-based Midcourse Defense (GMD) sistemi, Rusya’nın Moskova çevresindeki A-135 sistemi ve İsrail’in Arrow-3 sistemi gibi mevcut teknolojiler, tek bir ICBM’i durdurmada teorik olarak etkili olabilir. Ancak çoklu ICBM saldırılarına karşı etkinlikleri neredeyse imkansız.
Örneğin, ABD’nin GMD sistemi 1999’dan beri yapılan 18 testte sadece 10 başarı elde edebildi. Üstelik bu testler önceden planlanmıştı ve ideal koşullarda gerçekleştirildi. Gerçek bir nükleer saldırı senaryosunda, tarafların çoklu ICBM’lerin yanı sıra sahte başlıklar ve hedefler (decoys) ve elektronik karıştırma sistemleri de devreye sokacağı biliniyor.
ICBM’lerin üç ana saldırı fazı var: fırlatma (boost), yörünge (midcourse) ve terminal faz. Fırlatma fazı yaklaşık 3-5 dakika sürüyor. Bu kritik birkaç dakika füzenin en savunmasız olduğu dönem. Ancak bu fazda füzeyi engellemek için müdahale etmeye çok kısa bir süre bulunuyor. Zaten füze genellikle düşman topraklarının derinliklerinden ateşlendiği için fırlatma fazında müdahale imkanı neredeyse yok. Yörünge fazı ise mesafesine göre 15-25 dakika sürüyor ve füze uzayda hareket ediyor. Terminal yani final faz ise atmosfere yeniden giriş ve hedefe yaklaşma süreci. Bu aşama sadece 60-90 saniye sürüyor.
Öte yandan Ukrayna’da kullanılan Oreshnik gibi hipersonik sistemler, bu üç fazlı değerlendirilen geleneksel savunma konseptini de tamamen değiştirmiş olabilir. Uzaya çıkmadan atmosfer içinde hareket edebilmeleri ve manevra kabiliyetleri, onları mevcut radar sistemleri için takip edilmesi neredeyse imkansız hedefler haline getiriyor. Ayrıca, düşük irtifa yetenekleri sayesinde, yer radarlarının görüş menzilinin altında kalabiliyorlar.
Rusya’nın ICBM kullanması: Gelecek için olası senaryolar ve riskler
Rusya’nın ICBM kullanımı sonrası, birkaç kritik gelişme beklenebilir. Öncelikle, NATO ülkeleri muhtemelen kendi nükleer modernizasyon programlarını hızlandıracaktır. Özellikle ABD’nin yeni nesil ICBM programı olan Ground Based Strategic Deterrent (GBSD) projesi öne çekilebilir. Avrupa’da Fransa ve İngiltere’nin nükleer kapasitelerini artırma yönünde adımlar atması da şaşırtıcı olmaz.
İkinci olası gelişme, “nükleer eşik” (nuclear threshold) kavramının yeniden tanımlanması olacaktır. ICBM’lerin konvansiyonel kullanımının normalleşmesi, diğer nükleer güçleri de benzer hamleler yapmaya teşvik edebilir. Bu durum, özellikle Çin-Tayvan veya Hindistan-Pakistan gibi gergin bölgelerde tehlikeli bir emsal oluşturabilir.
Üçüncü ve belki de en endişe verici olasılık, otomatik karar verme sistemlerinin riski tanımlamadaki olası hata ihtimali. Yapay zeka ve kuantum bilgisayarların nükleer komuta-kontrol sistemlerine entegrasyonu, insan faktörünü giderek azaltacağı biliniyor. Bu durum, habersiz kullanılan ICBM’lerin bir felaket senaryosuna dönüşme riskini artırabilir.
Rusya’nın ICBM kullanması: Bundan sonra ne yapmalı?
Kısa vadede en acil ihtiyaç, yeni bir kriz yönetimi mekanizmasının kurulmasıdır. Devre dışı kalan hotline’ın yerini alacak, iki cephenin de ihtiyaçlarına yanıt veren daha gelişmiş ve güvenli bir iletişim sistemi şart. Bu sistem, sadece ABD-Rusya arasında değil, belki de tüm nükleer güçleri kapsayacak şekilde tasarlanmalı.
Ancak en önemlisi, “kazara nükleer savaş” (accidental nuclear war) riskinin minimize edilmesi için çalışılmalı. Bunun için erken uyarı sistemlerinin modernizasyonu, insan onayı gerektiren güvenlik protokollerinin güçlendirilmesi ve özellikle ICBM’lerin konvansiyonel kullanımına yönelik yeni uluslararası normların oluşturulması gerekiyor. Ru
Bunlar yapılabilir mi? Ukrayna’da ilişkiler bu kadar gerilmişken çok zor.
Kesin olan bir şey varsa o da 21 Kasım’da Rusya’nın fırlattığı ICBM nedeniyle Pentagon’da yaşanan panik ve gerilim üzerine çok iyi bir sinema filmi çekileceğidir. Gerçi yumuşama gerçekleşmezse zaten filmi çekecek ya da izleyecek kadar insan kalmayabilir.
İnsanlık yukarıda saydığım gerekçelerle kendini farkında olmadan bir nükleer felaketin eşiğinde bulabilir. Ukrayna’daki ICBM kullanımı, bu riskin artık teorik değil, çok gerçek olduğunu gösterdi.