Güzel bir şey yaşar ya da öğrenirseniz mutlaka başkalarıyla paylaşın

Ruşen Çakır, son videosunda siyasetten farklı bir konuyu ele aldı. Halk TV’de katıldığı programın ardından uzun zamandır görüşmediği insanlardan telefon aldığını belirtti. Bu aramalardan biri, yıllar önce tanıştığı kendinden yaşça büyük bir dostu olan Hüseyin’dendi. Çakır, onun “Güzel bir şey yaşar ya da öğrenirseniz mutlaka başkalarıyla paylaşın” sözünü ele alarak deneyimlerini paylaştı.

Çakır, Hüseyin Bey’in kendisine yaşadığı önemli bir deneyimi anlatmak istediğini söyledi. Yıllarca ciddi sağlık sorunları yaşayan Hüseyin Bey, torununun yönlendirmesiyle bir doktora gittiğini belirtti. Tedavi sürecinde sağlığının düzeldiğini ve ilaçlarını bırakabildiğini dile getirdi. Çakır, dostunun bu deneyimi paylaşma arzusuna şaşırdığını ifade etti.

Çakır, “Anlattığı bir yerde bir sorun çıkmasını bekliyordum. Ancak beklediğim gibi olmadı. Hüseyin Abi, tedavi sürecinden çok memnundu. Sonra bana annesinin bir sözünü hatırlattı: ‘Güzel bir şey yaşar ya da öğrenirsen, mutlaka başkalarıyla paylaş.’ Bu söz beni çok etkiledi” dedi.

Videoyu buradan izleyebilirsiniz

Güzel bir şey yaşar ya da öğrenirseniz mutlaka başkalarıyla paylaşın
Güzel bir şey yaşar ya da öğrenirseniz mutlaka başkalarıyla paylaşın

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bu sabah yayınında siyaset yok. Bir şekilde siyaset olacak ama yok. Bambaşka bir şey yapacağım, pek yapmadığım bir şey yapacağım, biraz sabırla dinlemenizi istiyorum. İki gün önce, salı günü Halk TV‘de İsmail Küçükkaya’nın konuğu oldum sabah. Aslında ben biraz kendimi çağırttırdım diyelim. Çünkü Suat Toktaş, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni, arkadaşım, ona selam yollamak istedim. Malum, biz YouTube‘dan yayın yaptığımız için cezaevindekiler bizleri izleyemiyor. Ancak yakınları onlara yaptığımız yayınların metinlerini temin edip avukatları aracalığıyla yollayabilirse haberleri olabiliyor. Ben de onun için, Halk TV‘de İsmail arkadaşımdır, ona dedim ki: “Ya beni çağır, siyaset de konuşuruz gündem de konuşuruz. Ben Suat’a bir selam yollayayım.” Yolladım. Sadece Suat’a değil, içeride olan tanıdığım herkese Halk TV üzerinden selam yolladım. Bunun içerisinde Ümit Özdağ da var, Selahattin Demirtaş da var, Tayfun Kahraman da var, Can Atalay, Osman Kavala, birçok kişi. Umarım selamımı almışlardır, diyorum. Bu yayının ardından ne zamandır sesini duymadığım birçok kişi — Halk TV bayağı izleniyormuş belli ki — aradı, sordu. Bunlardan bir tanesi, ‘‘Hüseyin abi’’ diyeceğim, benden yaşça çok büyük, çok sevdiğim birisidir, beni aradı, bana bir şeyler anlattı telefonda. Şöyle şeyler söyledi; ‘‘Ben 7 yıl çok kötü hastalık geçirdim, sonra bir doktora gittim. Bunları sana anlatmak istiyorum’’ dedi. Benim aklıma tabii ki şu geldi, biz gazetecilerin başına çok gelir, ki normali de budur; bir sıkıntı, şikayet, belki de haber yapmamı isteyeceği bir durum. Ben de çok meşguldüm, dedim ki: ‘‘Ya gel, bunları yüz yüze konuşalım.’’ ‘‘Tamam’’ dedi. Kendisi daha önce gelmemişti stüdyoya. Adresi yolladım ve dün geldi. Bana anlattı. Şimdi onun anlattıklarını ben size anlatacağım, bu yayını bunun için yapıyorum. Ama önce Hüseyin abiyi nasıl tanıdığımı anlatayım. İstanbul Çağlayan’da babamın, daha sonra abimin – ki ikisi de rahmetli oldu – işlettiği bir yedek parça dükkanımız vardı, artık yok. Bu, Çağlayan’ın meydanındaydı, girişinde, kamyon yedek parçaları satan bir yerdi ve buranın müşterileri genellikle çevredeki tamircilerdi. Bu tamircilerden birisi de ‘‘Frenci Hüseyin’’, yani Hüseyin abinin dükkanıydı. Yanılmıyorsam kardeşiyle beraber burayı işletiyorlardı ve bizden de düzenli olarak alışveriş yapıyorlardı. İstanbul’da çok ünlü bir frenci olduğunu söylerdi abim ve babam. Sonra, 12 Eylül zamanı, 1981 Şubat ayında, ben Galatasaray Lisesi son sınıftayken gözaltına alındım ve İstanbul Gayrettepe’deki Siyasi Şube’ye götürüldüm. Orada yüzlerce, belki de binlerce insan işkenceden geçtik vesaire, çok acı, çok karanlık günlerdi. Üst katta sorgulanıyorduk, sonra alt katta hücrelere konuyorduk. Hücreler de tıklım tıklımdı, çünkü çok sayıda insan vardı, çok kalabalıktı. Çok kötü şartlarda ayakta kalmaya çalışıyorduk. Ve bir gün, yaşça bizden büyük birisi – ki o tarihte galiba 40 yaşındaydı – geldi. Biraz sonra bana dedi ki: “Ya, sen Hikmet abinin oğlu değil misin?” dedi. Bu kişi Frenci Hüseyin’di. Ben kendisini biliyordum, belki sima olarak da tanıyordum ama girince o olduğunu anlamadım. Zaten hiç aklıma gelecek bir şey değildi, ama o beni tanımış. Çünkü o tarihlerde biz lisede okurken de solcu olarak biliniyorduk. Belli ki o da biliyormuş. Meğer o da solcuymuş. Tabii bizden yaşça farklı, yaşı yüksek olduğu için ben bilmiyordum. Çok da lafı edilmiyordu. Çok ilginç bir kişiydi. O da bir müddet kaldı, sonra serbest bıraktılar diye biliyorum. Ama ben daha sonra cezaevinde kaldım vesaire. Yıllar sonra Hüseyin abi ile karşılaştık, değişik vesilelerle karşılaştık, sohbet ettik. İşi büyütmüşler ailecek, bayağı bir fren konusunda ilerletmişler. Ama o hep böyle okuyan, sorgulayan bir kişi olarak hayatını devam ettirdi. Neyse, çok uzatmayayım, dünkü olaya gelelim. Şimdi geldi, kahvelerimizi içiyoruz, sohbet ediyoruz. Çok da güzel anlatır olayları. Bana öyküsünü anlatmaya başladı. 7 yıl boyunca, başta yüksek tansiyon olmak üzere çok ciddi rahatsızlıkları olduğunu – ki bu yaşı ileri olan insanlarda normal bir şey – birçok doktora gittiğini vesaire ve bir türlü iyileşmediğini, çok sorun yaşadığını anlattı. Sonra bir gün torununun, daha doğrusu büyük torununun — çok torunu var — kendisini bir doktora götürdüğünü söyledi. Ben hep şey bekliyorum tabii, bir yerde bir arıza çıkacak, bir şey olacak. Çünkü maalesef tüm dünyada ve Türkiye’de de her türlü dolandırıcılık var. Tıp alanında hele çok var. Anlatıyor, anlatıyor. İşte doktor kan tahlili yapıyor, ondan sonra ona ilaç olmayan birtakım gıdalar veriyor, ayda bir gelmesini söylüyor, şu oluyor, bu oluyor… Ben bekliyorum ki bir yerde bir şey olacak, bir kaza olacak, bir şeyden şikâyet edecek. Yok. 11 ayın sonunda yüksek tansiyon ilaçlarını da bırakmış. Zaten ben gördüğümde, Allah için, yani nazar değmesin, canavar gibiydi. 83 yaşında an itibarıyla. İyi gelmiş, doktor onu ayakta tutmuş ve memnun kalmış. Ben bakıyorum, hâlâ şeyi anlayamıyorum, yani diyorum ki: “İyi, güzel de yani bana bunu niye anlatıyor şimdi?” Sonra bana dedi ki, çok çok çarpıcı, bu yayının başlığı da bu zaten: “Rahmetli annem bana şunu derdi, güzel bir şey gördüğünüzde, öğrendiğinizde başkalarıyla paylaşın. Bunu nasihat ederdi.” Ve dedi: “Ben çok güzel bir şey yaşadım.” Beklememiş tabii ki. Onca sene, 7 yıl boyunca süren bir hastalık… Şu anda kendini iyi hissediyor, dinamik hissediyor. Ve o doktordan bahsetti. Adını vermeyeceğim, böyle bir şey yapmayacağım, yani bir doktor reklamı falan yapmayacağım. Dedi ki: “Seni de geçen televizyonda gördüm, bunu seninle paylaşmak istedim.” Ve sonra dedi ki: “Ben bu olaydan sonra — doktorun kitapları varmış — o doktorun bir kitabını aldım, sevdiklerime kitap hediye ediyorum. Bu güzel şeyi onlarla paylaşıyorum” dedi. Ben ağzım açık kalakaldım. Ne diyeceğimi bilemedim. Başka bir yığın şey konuştuk tabii. Siyaset konuştuk. Çin’de kalmış uzun bir süre. Çin’deki gözlemlerini, hâlâ soldan bakan birisi olarak, Çin’de nasıl kapitalizmle komünizmin kaynaştığını anlattı vesaire, onlar başka hikâyeler. Çok güzel sohbetlerdi. Ama onun bana anlattığı bu olayı ben de sizlere anlatmak istedim. Siyaset çok yorucu, hep kötü şeylerden bahsediyoruz. Ummak istiyoruz iyi şeyler olsun diye, ama genellikle de olmuyor vesaire. Ama bu arada hayat devam ediyor. Birtakım iyi insanlar, başka iyi insanlara yardımcı oluyor. Onlarla deneyimlerini, bilgilerini paylaşıyorlar ve birbirlerinin yaralarına derman oluyorlar. Hayat, böyle insanlar sayesinde biraz olsun çekilir oluyor. Ben de bana dün bu güzel deneyimi, yaşadığı güzel deneyimi paylaştığı için Hüseyin abiye buradan da sizler aracılığıyla tekrar teşekkür etmek istiyorum. Ve diyorum ki: Güzel şeyler yaşayalım, güzel şeyler görelim ve bunları başkalarıyla paylaşalım. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.