OECD ve Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’nin yeni raporuna göre Türkiye, sahte ürün ticaretinde Çin’in ardından ikinci sırada bulunuyor. Avrupa Birliği’ne giren sahte ürünlerin yüzde 22’si Türkiye’den geliyor.
OECD ve Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’nin (EUIPO) yayımladığı “Sahte Ürün Ticaretinin Küresel Haritası 2025” raporunda Türkiye’nin önemli bir konumda olduğu belirlendi. Rapora göre Türkiye, sahte ürün ticaretinde Çin’in ardından ikinci sırada yer alıyor.
Türkiye’nin payı düşüşte
2020-2021 döneminde ele geçirilen sahte ürün verilerine göre Türkiye, Çin’in ardından dünyada en çok sahte ürün ihraç eden ülkeler arasında. Ancak rapor, Türkiye’nin 2021 yılında sahte ürün ticaretindeki payının 2020’ye göre düştüğünü ortaya koyuyor. Aynı dönemde Çin’in payı ise artış gösterdi.
OECD uzmanları, Türkiye’nin coğrafi konumunun ve modern lojistik altyapısının sahte ürün ticareti için elverişli bir ortam yarattığını belirtiyor. Türkiye gümrük verileri de bunu doğruluyor. 2023 yılında Türkiye gümrüklerince yapılan sahte ürün yakalamalarının yüzde 21’i ithalat işlemlerinde, yüzde 19’u transit ve yüzde 26’sı depo işlemlerinde gerçekleşti.
Türkiye, AB’ye sahte ürün girişinde önemli kaynak
Rapor, AB’ye giren sahte ürünlerde Türkiye’nin önemli bir kaynak ülke olduğunu gösteriyor. 2020-2021 döneminde Avrupa Birliği’ne giren sahte ürünlerin yüzde 22’si Türkiye’den ihraç edildi. Bu oran ile Türkiye, Çin’in ardından ikinci sırada yer alıyor.
Türkiye’den AB ülkelerine yapılan sahte ürün ticaretinin büyük kısmını giyim ürünleri oluşturuyor. Ele geçirilen sahte tekstil ürünlerinin değerinin önemli bir bölümü Türkiye’den Fransa ve Bulgaristan’a ihraç edilen ürünlerden oluşuyor.
Giyim ve ayakkabıda Türkiye imzası
Rapora göre Türkiye, sahte giyim ve ayakkabı ticaretinde başı çeken ülkeler arasında. Sahte giyim ürünleri ihracatı açısından Bangladeş, Lübnan, Suriye ve Türkiye en yüksek olasılık puanına sahip ülkeler olarak gösteriliyor.
2020-2021 döneminde Türkiye’den ihraç edilen sahte ürünlerin AB’ye girişinde karayolu taşımacılığının önemi artıyor. Sahte giyim ürünlerinin yüzde 15’i karayoluyla taşınıyor. Uzmanlar, bu yöntemin özellikle Türkiye’den Avrupa ülkelerine ve Avrupa içi transferlerde yaygın olduğunu belirtiyor.
Tuna Nehri yeni rota oldu
Raporda dikkat çeken bir başka nokta ise Tuna Nehri’nin sahte ürün ticaretinde artan önemi. Uzmanlara göre uluslararası su yolu statüsü taşıyan Tuna Nehri, sınır geçişlerinde daha az kısıtlama içerdiğinden sahte ürün kaçakçılığı için elverişli bir rota haline geldi.
Türkiye’nin coğrafi konumu, Karadeniz’e kıyısı ve Tuna havzasına yakınlığı nedeniyle bu rotanın kullanımında stratejik öneme sahip olduğu belirtiliyor. Koronavirüs salgını dönemindeki sınır kapatmaları, suç örgütlerini alternatif yollar aramaya itmiş durumda.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Kozmetik ürünler ve “yerelleşme” stratejisi
Rapor, Türkiye’nin aynı zamanda kozmetik ürünlerde de sahte üretimin önemli merkezlerinden biri olduğunu gösteriyor. 2020-2021 döneminde ele geçirilen sahte kozmetik ürünlerin yüzde 65’inin Türkiye ve Çin’den geldiği belirlendi.
OECD uzmanları, son dönemde “yerelleşme” olarak adlandırılan bir stratejinin yaygınlaştığına dikkat çekiyor. Buna göre sahte ürün üreticileri, ürünlerini hedef pazara yakın yerlerde üretmeye başladı. Türkiye’nin AB pazarına yakınlığı, bu stratejinin uygulanması için elverişli koşullar sunuyor.
Küresel işbirliği önerisi
Rapor, sahte ürün ticaretiyle mücadele için daha etkin sınır kontrolleri ve uluslararası işbirliğinin önemine dikkat çekiyor. Türkiye’nin transit ülke konumu, serbest ticaret bölgeleri ve lojistik altyapısıyla sahte ürün ticaretinde önemli bir aktör olduğu, ancak bu konumun etkin önlemlerle denetlenebileceği vurgulanıyor.
OECD ve EUIPO, özellikle posta ve kurye hizmetleri, karayolu taşımacılığı ve serbest ticaret bölgelerinde denetimlerin artırılmasını öneriyor. Küresel sahte ürün ticaretinin 2021 yılında 467 milyar dolara ulaştığı düşünüldüğünde, bu alandaki mücadelenin ekonomik önemi de ortaya çıkıyor.