Ruşen Çakır yazdı | İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: “Önleyici barış”

2024 Ekim ayında MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından başlatıldığı kabul edilen, 27 Şubat 2025’te Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile ciddi bir viraj alan ve nihayet PKK’nın 12 Mayıs 2025’te silahları bırakma ve kendisini feshetme kararıyla yepyeni bir aşamaya ulaşan bir sürecin içinden geçiyoruz. İktidar buna “Terörsüz Türkiye” diyor, ben “yeni çözüm süreci” demeyi tercih ediyorum.

Her neyse, 12 Mayıs’tan önce yapılan araştırmalarda çoğunluğun bu sürece sıcak bakmadığı görülüyordu. Bunun en önde gelen nedenlerinden biri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve ona bağlı medyanın bu olaya hiç angaje olmamasıydı. PKK’nın açıklaması sonrası durum değişeceğe benziyor ama kamuoyunun kafası hâlâ hayli karışık.

İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: "Önleyici barış"
İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: “Önleyici barış”

Amaç ne, neden şimdi?

Bu yazıda tartışma konularından sadece birisini ele almak istiyorum. Bunu, “Nereden çıktı şimdi bu süreç?” sorusuyla özetlemek mümkün. Yani “amaç ne?” ve “neden şimdi?” sorularının birlikte ortaya atılması.

Muhalefet kanadının büyük kısmı açıkça, iktidar destekçilerinin de yine büyük kısmı örtülü bir şekilde bunu bir “Erdoğan’ı kurtarma operasyonu” olarak tanımlıyor. 2023’te ancak ikinci turda seçilebilen ve 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nde büyük bir hezimet yaşayıp parti olarak birinciliği CHP’ye kaptıran Erdoğan’ın DEM Parti’nin (dolayısıyla Kürtlerin) desteğini alarak yeniden -belki de ömür boyu- seçilmek için Abdullah Öcalan’ın kapısını çaldığı iddiası epey kabul görüyor.

İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: "Önleyici barış"
İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: “Önleyici barış”

Neyin bekası?

Dün yaptığım video analizde Öcalan’ın Erdoğan’ın her dediğini yapacak bir kişi olmadığını anlatmıştım, argümanlarımı tekrarlamayacağım. Bu noktada daha güçlü bir itirazım var: Bahçeli’nin sırf Erdoğan’ın iktidarının bekası için, kendisi ve partisi açısından son derece riskli bu işe kalkışmayacağına inanıyorum. (Bu konuda bir aksilik olmazsa yarın bir yayın yapmayı düşünüyorum.)

Erdoğan kendi iktidarının, Bahçeli ise devletin bekasını düşünüyor ve bu süreç ikisinin kesiştiği bir noktada ortaya çıkıyor. Süreçte belirleyici olanın Bahçeli’nin perspektifi olduğu kanısındayım. Diğer bir deyişle “iç”ten ziyade “dış” dinamikler bu süreci tetiklemiş olmalı.

Bir dönüm noktası olarak 7 Ekim 2023

Devletin ilgili birimlerinin tecritteki Öcalan ile en az bir yıldır görüştüğü yolunda haberler dolaşıyor. Bu anlaşılır bir şey. Zira 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısının ardından Ortadoğu’da tüm dengeler İsrail lehine ve İran aleyhine değişti.

Bu altüst oluş ve yeniden yapılanmanın Türkiye’yi etkilememesi imkansızdı. Her şey bir yana Kürt sorunu uzun bir süredir bölgesel, hatta uluslararası bir sorun haline gelmişti. Türkiye içinde operasyon gücü epey azalmış olmakla birlikte PKK Suriye’de, Amerikan desteğiyle iyice öne çıktı. Silahlı mücadeleye ara vermiş olmakla birlikte İran’da da güçlü yapılanmasını korudu. Irak’ta da binlerce militanı bulunuyor.

Dolayısıyla herhangi bir güç/odak/devlet PKK üzerinden dört ülkeye uzanabilecek, buraları istikrarsızlaştırabilecek bir durumdaydı. Nitekim sürecin belli anlarında PKK’nın önde gelen isimleri ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda hep, isim vermeden, kendileriyle temas kurmak isteyen birtakım güçlerden söz ettiler.

“Önleyici savaş”tan “önleyici barış”a

Bu noktada 11 Eylül 2001’deki El Kaide saldırılarının ardından dönemin ABD Başkanı George W. Bush tarafından geliştirilen ve “Bush doktrini” diye adlandırılan yaklaşımdan “önleyici savaş” (pre-emptive war) kavramını dönüştürerek ödünç almak istiyorum: Önleyici barış.

Adnan Ekşigil “önleyici savaş” kavramının aslında çok eskiden beri geçerli olup “Haklı Savaş” doktrininin ayrılmaz bir öğesi olduğunu belirtip şöyle devam ediyor: ”Önleyici savaş, bir tarafın doğrudan ve ‘an meselesi’ bir saldırı tehdidini bertaraf etmek üzere karşı tarafa ‘acilen’ açtığı savaş, ya da ‘barışa ara verme’ durumudur. ‘Hasmım tetiği çekmeden ben davranayım’ savaşı. Burada anahtar, ‘aciliyet’ sözcüğüne uygun düşen bir zaman kesitidir: uzun aylar ve yıllara dayanmayan, ancak günlerin ve saatlerin geçerli kıldığı bir zaman kesiti.”

Hangi savaş önlenecek?

PKK ile neredeyse 1984’ten beri “düşük yoğunluklu” bir savaş sürüyor. Bu süre zarfında çok iniş çıkışlar oldu, ateşkesler ilan edildi ama çatışma bitmedi. Bu haliye söz konusu çatışma kuşaklar boyu yine iniş çıkışlarla devam edebilirdi. Fakat belli ki bu çatışmanın çok daha büyük ve bedeli çok ağır olabilecek bir savaşa yol açabileceği düşünüldü ve bunu önlemek amacıyla Öcalan üzerinden iç barışın hızlı bir şekilde inşası için harekete geçildi.

Nasıl bir savaştan söz ediyorum? Diğer bölge ülkelerinin ve uluslararası güçlerin doğrudan dahil olacağı bir savaştan değil tabii ki. Kastım bu ülke ve güçlerin dolaylı bir şekilde dahil olacağı, en önemlisi kışkırtacağı ve elverişli bir zeminin inşası için katkıda bulunacağı bir “iç savaş”.

Sonuç olarak, “barış ülkeye demokrasi getirir mi?” tartışması önemli olmakla birlikte PKK’nın silahları bırakıp kendini feshetme kararının Türkiye’yi nasıl bir uçurumun kenarından almış olduğu üzerine kafa yormak da iyi olur.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.