Ruşen Çakır, “Hani İmamoğlu haziran ayında tahliye oluyordu?” başlıklı yayınında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğunu değerlendirdi.
Çakır, daha önce yaptığı bir yayında söylediği, “Ben Ekrem İmamoğlu’nun 16 Haziran’da Silivri’de olacağına çok emin değilim. Büyük bir ihtimalle belediye Saraçhane’de olur” sözlerine atıfla, o ifadelerin kulis bilgisine değil, o anki kişisel kanaatine dayandığını vurguladı. “Yani bir şey bildiğimden değil… Tamamen o anda aklıma gelen bir şey” diyen Çakır, bu öngörüsünün ardından yaşanan gelişmelerin İmamoğlu’nun tahliyesini zorlaştırdığını belirtti.
Ruşen Çakır: “19 Mart krizi, Erdoğan’ın çok büyük bir stratejik hatasıydı”
Çakır, “19 Mart krizi, Erdoğan’ın çok büyük bir stratejik hatasıydı. İlk günden itibaren bunu gördük ve burada artık Erdoğan’ın kazanma ihtimalinin olmadığı bir kriz yaşandığını düşünüyordum. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Bu süreçte iki tarafın da direneceğini, ancak sonunda birinin frene basacağını öngörüyordum. Bu frene basacak kişinin de Erdoğan olacağı kanaatindeydim. Bu kanaatim hâlâ değişmiş değil. Fakat… Çok ciddi bir ‘fakat’ var. CHP kurultayı meselesi gündeme gelince, açıkçası benim gibi namlı bir iyimserin bile artık çok fazla bir şey söyleme şansı kalmadı.”
Çakır sözlerine şöyle devam etti, “Daha önce ne olmuştu? Özgür Özel ve arkadaşları çok akıllıca bir hamle ile olağanüstü kurultaya giderek, kayyum atanmasının önüne geçtiklerini ilan ettiler ve hızlıca bunu yaptılar. Erdoğan’ın hem İstanbul Büyükşehir’e hem de CHP’ye kayyum atamak istediği biliniyordu. Ama ikisini de yapamadı.” dedi.
CHP’nin mitingleri ve motivasyonu
CHP’nin sahada güçlü bir ivme yakaladığını belirttiği değerlendirmesinde, “Böyle bir ortamda, tam CHP inisiyatifi almış, Türkiye’nin birinci partisi olmuş, oylarını kamuoyu araştırmalarına göre sürekli arttırıyor, mitingler bitmiyor. Mitinglere katılımlar hiç de fena değil. Özellikle mitinglere gelen insanların coşkusu, motivasyonu ve fedakârlığı çok dikkate değer. Ben bunları İzmir’de de, Düzce’de de bizzat gördüm.” dedi.
Ruşen Çakır bu videoyu Mehmet Ali Çalışkan’a ithaf etti. Çakır, “Bu yayını, 19 Mart’ta içeri alınan ve şu anda Buca’da tutuklu bulunan arkadaşım Mehmet Ali Çalışkan’a ithaf etmek istiyorum. Başka tanıdıklarım da var. Ama özel olarak Mehmet Ali’ye ithaf etmek istiyorum. Çünkü geç kalmış bir tanışıklık ve arkadaşlık. Ve kendisinden çok şey öğrendim. İş disiplininden, olaylara analitik ve gerçekçi yaklaşımından çok şey öğrendim. Anladığım kadarıyla da zaten içeride olmasının en önemli nedeni de bu.” dedi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Geçenlerde gazeteci arkadaşım Murat Aksoy telefonla aradı, çok eğlenceliydi sesi. Dedi ki, “Abi arkadaşlar soruyor, Ruşen Bey hâlâ Ekrem İmamoğlu’nun çıkacağını düşünüyor mu?” Tabii gülerek sordu bunu ama ilk soran o değil, çok kişi soruyor, sosyal medyada da soran var. Önce ama bunu konuşmadan önce olayın nasıl başladığına bakalım. Bir canlı yayın sırasında Göksel ve Ali Deniz’le yaptığımız yayında Ekrem İmamoğlu’nun Silivri’de görülen duruşması ve duruşmanın ertelenmesi, 16 Haziran’dı yanılmıyorsam ve ben orada irticalen bir şeyler söylüyorum. O videoyu izleyelim, devam edelim:
Ruşen Çakır: Duruşma 10 Haziran’a mı?
Ali Deniz Çakır: 16 Haziran’a ertelendi.
Ruşen Çakır: 16 Haziran’da yine Silivri’de mi olacak?
Ali Deniz Çakır: Herhâlde.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Göksel Göksu: Evet, evet Silivri’de 1 No’lu Duruşma Salonu’nda olacak.
Ruşen Çakır: Ben ama Ekrem İmamoğlu’nun 16 Haziran’da Silivri’de olacağına çok emin değilim, onu söyleyeyim.
Göksel Göksu: Nerede olacak?
Ruşen Çakır: Büyük bir ihtimalle Saraçhane’de olur.
Göksel Göksu: Saraçhane’de olacağına inanıyorsun.
Ruşen Çakır: Yani, evet, hissiyatım öyle.
Ali Deniz Çakır: Herhâlde ben buraya oturunca manşet veresin geliyor senin de.
Evet, yani bir şey bildiğimden değil. Kimileri bunu ‘‘kulis’’ diye aktarmış, ‘‘Ruşen Çakır’ın kulisi’’, ama bunun kulisi falan olmaz. Tamamen o anda aklıma gelen bir şey. Çünkü, onu ısrarla söylüyorum, 19 Mart krizi Erdoğan’ın çok büyük bir stratejik hatasıydı. İlk günden itibaren bunu gördük ve burada artık Erdoğan’ın kazanması imkânı olmayan bir kriz yaşandığını düşünüyordum ve hâlâ öyle düşünüyorum. Ve bir yerde iki tarafın da direneceğini ama birisinin sonunda frene basacağını düşünüyordum ve bu frene basacak kişinin de Erdoğan olduğu kanısındaydım. Hâlâ böyle düşünüyorum. Fakat, çok ciddi bir fakat var: Şu CHP kurultayı meselesi gündeme gelince açıkçası benim gibi namlı bir iyimsere bile artık çok fazla bir şey söyleme şansı tanımıyorlar. Daha önce ne olmuştu? Özgür Özel ve arkadaşları çok akıllıca bir hamleyle olağanüstü kurultaya giderek kayyum atanmasının önüne geçtiklerini ilan ettiler ve hızlıca bunu yaptılar, kayyum lafı edilmez oldu. Ve Erdoğan’ın hem İstanbul Büyükşehir’e hem de CHP’ye kayyum atamak istediği biliniyordu ama ikisini de yapamadı. Böyle bir ortamda tam CHP inisiyatifi almış, Türkiye’nin birinci partisi olmuş, oylarını kamuoyu araştırmalarına göre sürekli arttırıyor, mitingler bitmiyor, mitinglere katılımlar hiç de fena değil, özellikle mitinglere gelen insanların coşkusu, motivasyonu ve fedakârlığı çok dikkate değer. Ben bunları İzmir’de de Düzce’de de bizzat gördüm. Fakat birden ortaya bir CHP kurultayı davası çıktı ve mutlak butlan kararıyla CHP’de iki kurultayın da, hem olağanüstü kurultayın hem de normal kurultayın artık yok hükmünde sayılabileceği ve partinin Kemal Kılıçdaroğlu’na tekrar devlet eliyle, yargı eliyle teslim edilme ihtimali ortaya çıktı. Kemal Kılıçdaroğlu da “Yok böyle bir şey olamaz” demedi, diyeceğe de benzemiyor. Şimdi böyle bir ortamda Ekrem İmamoğlu ve diğer insanlar nasıl çıksın? CHP şu hâliyle gerçekten yine o aştığını sandığımız iç mücadeleleri, ki son olağanüstü kurultayda Özgür Özel ve listesinin gösterdiği başarı aslında CHP’de bir bütünleşme olduğunu da bize göstermişti. Fakat Kılıçdaroğlu ve onun yanlılarının, onun taraftarlarının hâlâ olduğunu biliyorduk ve aşağıdan yukarı parti içerisinde yapamadıklarını devlet eliyle — yargı diyeceğim ama yargı değil tabii ki, yani burada o mahkeme kararını mahkeme heyetinin vereceğini düşünen varsa bilemiyorum — devlet eliyle tekrar partinin başına geçme ihtimali… Böyle bir durum, böyle bir ihtimal. 30 Haziran’a ertelendi, belki karar alınacak, belki biraz daha ertelenecek. Ayrıca bir de ceza davası açıldı. Orada doğrudan Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere birçok kişi yine böyle ne idiği belirsiz iddialarla suçlanıyor. Böyle bir ortamda Erdoğan herhâlde çok ciddi bir nefes almıştır. Ve şu aşamada bu davalar varken CHP yine kendi içine mecburen dönmek zorunda kalınca, ki salı günkü grup toplantısında gördük, Özgür Özel pek girmek istemediği bu konuya — mesela Düzce ve Antalya mitinglerinde değinmemişti — bu sefer “Alnını karışlarız” diyerek girdi, yani ne kayyum ne de mahkeme yoluyla yönetimin değişemeyeceğini söyledi ve olaya çok sert bir şekilde tepki verdi. Bu da gösteriyor ki bu olay büyüyecek. Kim büyütecek? Tabii ki iktidar, siyasi iktidar büyütecek, siyasi iktidar için çalışan değişik görünümlü insanlar büyütecek ve sonra da mahkemenin sonucunu bekleyeceğiz. Yani benim şimdi böyle bir ortamda, ‘‘Ekrem İmamoğlu tabii ki çıkar’’ deme imkânım kalmıyor. Gerçekçi olalım, yani bunu bir bahane gibi söylemiyorum, gerçekten gidişat bu. Örneğin dün sabahki yayında anlattım, o görüntüler, 5. dalganın görüntüleri… Yani böyle çok büyük bir, katilleri götürüyorlarmış ya da esirleri götürüyorlarmış gibi videolar çekip bunu servis etmesi aslında siyasi iktidarın ne kadar çaresiz kaldığını gösteriyor. 5. dalga, 6 olacak belki, 7 olacak belki, hâlâ insanları bu olaya inandıramayan ve bunun sonuçlarını kamuoyu yoklamalarında gören, ekonominin kötü gidişatıyla gören bir iktidar var. Bir yerde bu çözülmenin sonucunda bir şeylerin, geri adımların söz konusu olması gerekiyordu. Fakat şu hâliyle baktığımız zaman mahkemenin bu çıkışı, mahkemede dile getirilen bu husus ve Kılıçdaroğlu’nun kendisine yönelik bir iki eleştiri ya da saldırıyı alabildiğine büyütüp CHP’nin başına gelen, o kadar belediye başkanının, Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere, parti yöneticisinin, belediye bürokratının içeride olmasını bir kenara, kendisine yönelik 2-3 suçlamayı, saldırıyı eşitleyen yaklaşımıyla herhâlde bundan en çok Erdoğan keyif alıyordur. Dolayısıyla o başta baktığımız onca verilen emek, onca insanların Saraçhane’ye gitmesi, Maltepe’ye gitmesi, Konya mitingi, Yozgat mitingi, Van mitingi, şunlar bunlar, tabii ki etkisi yok olmadı ama üzerine çok ciddi bir şekilde gölge düşürmeyi iktidar başarıyor gibi. Bunu CHP aşabilir ama en azından Erdoğan’ın daha bir süre daha vakit kazandığını söylemek gerçekçi olacaktır. Dolayısıyla, bana istediğinizi söyleyebilirsiniz, ama normal şartlarda Erdoğan’ın Ekrem İmamoğlu’nu daha fazla içeride tutması mümkün değildi. Şimdi CHP’nin içerisindeki bu durum nedeniyle en azından bir zaman kazanmışa benziyor. Ben olayı böyle toparlamak istiyorum.
Bu yayını 19 Mart’ta içeri alınan ve şu anda Buca’da tutuklu bulunan arkadaşım Mehmet Ali Çalışkan’a ithaf etmek istiyorum. Başka tanıdıklarım da var ama özel olarak Mehmet Ali’ye ithaf etmek istiyorum çünkü geç kalmış bir tanışıklık ve arkadaşlık ve kendisinden çok şey öğrendim. İş disiplininden, olaylara analitik ve gerçekçi yaklaşımından çok şey öğrendim. Anladığım kadarıyla da zaten içeride olmasının en önemli nedeni de bu. Onun özellikle 31 Mart yerel seçiminde ekibiyle birlikte CHP’ye kazandırdığı ivme, bunun bedeli kendisine ödettirilmek isteniyor. Ve kent uzlaşısı nedeniyle içeride ama biliyoruz ki kent uzlaşısı dedikleri olay, DEM Parti ile ittifak yapmak; DEM Parti şu anda siyasi iktidarın çözüm sürecindeki en önemli partneri. Böyle garip bir ülkede yaşıyoruz. Umarım Mehmet Ali ve diğer tutuklular, tüm siyasi tutuklular bir an önce özgürlüklerine kavuşur. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.