Ruşen Çakır bu yayında “İmamoğlu belediye başkanı olarak kalsaydı, cumhurbaşkanlığı adaylığını o kadar erken dile getirmeseydi, belediyeye odaklansaydı bambaşka bir şey olurdu” önermesinin düşündürdüklerini değerlendirdi.
Ruşen Çakır, tanıdığını eski bir siyasetçinin kendisine Ekrem İmamoğlu’nun aslında yanlış yaptığını söylediğini, “Belediye başkanı olarak kalsaydı, cumhurbaşkanlığı adaylığını o kadar erken dile getirmeseydi, belediyeye odaklansaydı bambaşka bir şey olurdu” dediğini aktardı.
Bu düşüncelere şaşırmadığını ifade eden Çakır, “Şaşırmadım. Çünkü benzer şeyleri farklı kişilerden 19 Mart’tan bu yana duyuyorum. Ben yanlış olduğunu düşünmüyorum. Fakat bu yanlış yaptığı önermesinin üzerinde düşünmekte yarar var” diye konuştu.
“Yanlış” diye düşünenlerin iki önermesi olabileceğini söyleyen Çakır, “‘İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olmasın’ önermesi var. Bu çok isabetli bir yaklaşım değil. 2019’dan beri Ekrem İmamoğlu’nun adı cumhurbaşkanı adayı olarak geçiyor Mansur Yavaş’la birlikte. Ve 2019’dan beri yapılan kamuoyu araştırmalarında Mansur Yavaş’tan sonra bayağı yüksek bir oranda oy aldığını görüyoruz. Dolayısıyla Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olmasın demenin pek bir anlamı yok” dedi.
Ruşen Çakır şöyle devam etti:
“Kendisi de zaten istiyor, istediğini de değişik şekillerde belirtti. Şöyle bir şey olabilir, evet aday olmak isteyebilir fakat Cumhuriyet Halk Partisi başkasını seçer. Böyle bir şans var mıydı Cumhuriyet Halk Partisi’nin? Böyle bir ihtimal var mıydı? Yoktu. Çünkü biliyoruz ki 2023 seçim yenilgisinin hemen ardında Ekrem İmamoğlu değişim çağrısı yaptı. CHP’de çok şey değişti ve bu değişimin esas mimarı Ekrem İmamoğlu’ydu. Bunu biliyoruz. Genel Başkan Özgür Özel olmakla birlikte ve bunun sonucunda İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının geleceği de malumdu. Dolayısıyla burada bir yanlış aramak bence fazla zorlamak.”
“Ekrem İmamoğlu’nun CHP’nin aday olduğunu açıklaması çok erken oldu” önermesinin de değerlendiren Çakır, “Bu ilk başta mantıklı gibi gelen bir önerme. Fakat bir şekilde Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını Erdoğan zaten istemiyorsa, bir şekilde engelleyecekti. Diploma iptali tek başına buna yeterliydi. İlginçtir, diplomanın üstüne hemen ardından operasyon kararı verildi ve gözaltına aldı. İki ayrı suçlamadan birisi terör, birisi yolsuzluk. Terörden tutuksuz, yolsuzluktan tutuklu yargılama gibi değişik bir olayla karşı karşıya kaldık. Normal şartlarda Erdoğan’ın taktiği şuydu: Zaten İmamoğlu’nu bekleyen bir takım davaları vardı ve siyasi yasak ihtimali, tehdidi hep İmamoğlu ile birlikte sürüyordu. Ve bu karar bir türlü gelmiyordu, geciktiriliyordu. Erdoğan’ın çıkarınaydı çünkü. Diyelim ki seçimlere çok az bir süre kala, o karar çıkarsa, CHP’nin işleri allak bullak olacaktı. Ve İmamoğlu, daha doğrusu CHP’nin ön seçim kararı Erdoğan’ı panikletti” diye konuştu.
Yoksa Ekrem İmamoğlu yanlış mı yaptı?
Ruşen Çakır şunları söyledi:
“İmamoğlu’nun içeride olması ve ne zaman çıkacağının belli olmaması, belki uzun bir süre içeride kalacak olması İmamoğlu’nun yaptığının yanlış olduğu anlamına gelmiyor. Sadece tutuklanma üzerinden bakarsanız o zaman Türkiye’deki otoriter rejimi meşrulaştırmış olursunuz. Tamam, var olan koşullar içerisinde siyaset yapmak zor. Ama kimi zaman o siyaseti yaparken risk alabilirsiniz. Bunun bedeli olabilir. Fakat eğer siz direnişinizde, çizginizde sapma göstermezseniz sonuçta kazanan siz olursunuz. Dolayısıyla İmamoğlu’nun yanlış yaptığını düşünmüyorum, kaybettiğini düşünmüyorum, kazanacağını sanıyorum. Ama bunun zaman alma ihtimali olacağı muhakkak.”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Merhaba, iyi günler, iyi bayramlar. Dediğim gibi bayramda sizi rahat bırakmadım, umarım bana kızmıyorsunuzdur. Neyse, bunu da izlediğinize göre hâlâ bir umut var demek. Ekrem İmamoğlu’ndan bahsetmek istiyorum. Yakınlarda eski bir siyasetçi tanıdığım, Ekrem İmamoğlu’nun aslında yanlış yaptığını söyledi. Neymiş o yanlış? “Belediye başkanı olarak kalsaydı, cumhurbaşkanlığı adaylığını o kadar erken dile getirmeseydi, belediyeye odaklansaydı bambaşka bir şey olurdu” dedi. Şaşırmadım çünkü benzer şeyleri farklı kişilerden 19 Mart’tan bu yana duyuyorum. Ben yanlış olduğunu düşünmüyorum; fakat bu yanlış yaptığı önermesinin üzerine düşünmekte yarar var. Neydi olay, biraz hatırlayalım. Tabii 19 Mart’tan bu yana çok sert şeyler yaşandığı için detayları unutmuş olabiliriz. Cumhuriyet Halk Partisi, cumhurbaşkanı adayını saptamak için bir ön seçim kararı aldı. Tek aday Ekrem İmamoğlu oldu. Ekrem İmamoğlu ülke çapında turlara başladı adaylık propagandası yapmaya. Tek aday olmakla birlikte yine de yaptı ve bunun ardından kısa bir süre sonra 19 Mart operasyonu geldi. Öncesinde 18 Mart akşamı diplomasına el konuldu, sonra o malum operasyon ve o günden bugüne beş dalga hâlinde süren, onlarca kişinin gözaltına alındığı ve tutuklandığı, belediye başkanlarının tutuklandığı bir yerdeyiz. Şu haliyle bakıldığı zaman herkes karşı tarafı kollayarak önüne bakmaya çalışıyor ama her şeye rağmen inisiyatifin hâlâ Cumhuriyet Halk Partisi’nde olduğu kanısındayım. Tabii ki üst üste yapılan dalgalarla birlikte bayağı bir sorun yaşandı ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin moral üstünlüğünü muhafaza ettiğini düşünüyorum. Tabii ki çok sayıda sorun var. Şimdi yanlış diyenler niçin yanlış diyorlar? Orada iki tane yanlış önermesi olabilir. Birincisi, ‘‘Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olmasın’’ önermesi; yani ‘‘Belediye başkanlığı yapsın, ondan sonrasına bakalım.’’ Bu çok isabetli bir yaklaşım değil. 2019’dan beri Ekrem İmamoğlu’nun adı cumhurbaşkanı adayı olarak geçiyor, Mansur Yavaş’la birlikte ve 2019’dan beri yapılan kamuoyu araştırmalarında Mansur Yavaş’tan sonra bayağı yüksek bir oranda oy aldığını da destek aldığını da görüyoruz. Dolayısıyla Ekrem İmamoğlu için “cumhurbaşkanı adayı olmasın” demenin pek bir anlamı yok. Kendisi de zaten istiyor, istediğini de değişik şekillerde belirtti. Şöyle bir şey olabilir; evet, aday olmak isteyebilir fakat Cumhuriyet Halk Partisi başkasını seçer. Böyle bir şans var mıydı? Cumhuriyet Halk Partisi’nin böyle bir ihtimali var mıydı? Yoktu; çünkü biliyoruz ki 2023 seçim yenilgisinin hemen ardından Ekrem İmamoğlu değişim çağrısı yaptı ve CHP’de çok şey değişti ve bu değişimin esas mimarı da Ekrem İmamoğlu’ydu, bunu biliyoruz, Genel Başkan Özgür Özel olmakla birlikte. Bunun sonucunda doğal olarak Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının geleceği de malumdu. Dolayısıyla burada bir yanlış aramak bence fazla zorlama. Bir diğer “yanlış” derken yapılan önerme, zamanlama; yani ‘‘Bu ön seçim çok erken oldu, Ekrem İmamoğlu’nun CHP’nin adayı olduğunu açıklaması çok erken oldu ve Erdoğan da İmamoğlu’ndan çekindiği için ona bu sert darbeyi indirdi.’’ Bu ilk başta mantıklı gibi gelen bir önerme fakat bir şekilde Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını Erdoğan zaten istemiyorsa eğer, ki istemiyor, bir şekilde engelleyecekti. Diploma iptali tek başına buna yeterliydi. İlginçtir, diplomanın üstüne hemen ardından operasyon kararı verildi ve gözaltına alındı. İki ayrı suçlamadan; birisi terör, birisi yolsuzluk. Terörden tutuksuz, yolsuzluktan tutuklu yargılama gibi değişik bir olayla karşı karşıya kaldık. Normal şartlarda Erdoğan’ın taktiği şuydu: Zaten İmamoğlu’nu bekleyen birtakım davalar vardı ve siyasi yasak ihtimali tehdidi hep İmamoğlu ile birlikte sürüyordu ve bu karar bir türlü gelmiyordu, geciktiriliyordu. Erdoğan’ın çıkarınaydı çünkü. Ne kadar gecikirse o kadar çıkarınaydı. Ve diyelim ki seçimlere çok az bir süre kala o karar çıkarsa, birden CHP’nin işleri allak bullak olacaktı. Ve İmamoğlu’nun, daha doğrusu CHP’nin ön seçim kararı Erdoğan’ı panikletti. Bence de böyle, ama Erdoğan’ı panikletmiş olması bu kararın yanlış olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersine, bu kararın doğruluğu Erdoğan’ın paniklemesiyle gözüküyor. Ve tabii ki daha önemlisi şu: 19 Mart olayının devamı Erdoğan’ın umduğu gibi olmadı. Eğer Erdoğan’ın umduğu gibi olsaydı, yani nedir; CHP içerisinde çok sayıda kişi iktidarı değil de gözaltına alınanları sorgulasaydı, CHP içerisinde iktidar savaşları kızışsaydı, böyle bir ortamda CHP ne yapacağını bilemeseydi, yapacakları mitinglere çok az sayıda insan katılsaydı, toplumsal muhalefet buraya seferber olmasaydı o zaman denebilirdi ki, ‘‘Evet, İmamoğlu erken doğum yaptırttı ve bunun faturasını çok ağır bir şekilde ödüyor.’’ Ama burada yaşananlar hiç de bunu doğrulamıyor. Sonuçta Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı 19 Mart’la beraber iyice perçinlendi ve yapılan kamuoyu araştırmalarında da görüyoruz ki İmamoğlu’na yönelik ilgi çok arttı. Normal şartlarda hem CHP’nin içerisinde hem de genel olarak muhalefetin içerisinde Ekrem İmamoğlu’na sıcak bakmayan bayağı bir kesim vardı. Bunların bazıları Mansur Yavaş’ın daha iyi bir seçenek olduğunu düşünenler; ama bazıları da Mansur Yavaş’ı istemese bile, tercih etmese bile şu ya da bu nedenle İmamoğlu’nu yeterince solcu bulmayan, İmamoğlu’nu ANAP’lı gibi gören, — eski ANAP tabii ki — İmamoğlu’nu yeni bir Erdoğan olacakmış gibi gören çok kişi vardı CHP’nin içerisinde. Mesela hatırlayın, Trabzon’da, Karadeniz’de yaptığı bir gezide aldığı gazeteciler yüzünden çok sert eleştirilere maruz kalmıştı ve bu eleştirilere karşı çok sert cevaplar vermişti, küstahça cevaplar vermişti ve bu yüzden de İmamoğlu’na yönelik bayağı bir kızgınlık ve öfke de oluşmuştu CHP ve muhalefet saflarında. Ama şimdi bütün bunların büyük ölçüde yok olduğunu görüyoruz. Yani bu hamle, önce ön seçim hamlesi, ardından Erdoğan’ın 19 Mart operasyonu tam tersine İmamoğlu’nun iyice Türkiye siyasetine bir lider olarak, çok güçlü bir cumhurbaşkanı adayı olarak girmesini sağladı. Tabii ama burada şöyle bir sorun var: Diploması olmayan, özgür olmayan bir İmamoğlu istediği kadar kamuoyu yoklamalarında şu çıksın bu çıksın, açık ara kazanıyor olsun, ne olursa olsun bu neye yarar? Dolayısıyla dönüp dolaşıp tekrar şuna geliyoruz: İmamoğlu yanlış yaptı ve tutuklandı. Yani burada insanların eşiği tutuklanma, temel husus bu. İmamoğlu nasıl yapacaktı da tutuklanmayacaktı? Nasıl yapacaktı da Erdoğan ona karşı böyle yargı eliyle bir tasfiye operasyonuna girişmeyecekti? Sessiz kalacak, sineye çekecek, “Ben belediye işleriyle uğraşıyorum” diyecek, “Bana dokunmayın” diyecek, “Benden size zarar gelmez” diyecek… Ama böyle bir olay zaten Erdoğan’ın istediği bir şey: Dar alanda Cumhuriyet Halk Partisi’ni, bütün muhalefeti sıkıştırmak. Ama ne oldu? 19 Mart’la beraber bu alan alabildiğine genişledi ve CHP siyaset yapar oldu, siyaseti belirler oldu ve iktidar o kadar çaresiz kaldı ki CHP’nin, İmamoğlu’nun karşısına sadece yargıyı ve bir avuç tetikçiyi medya üzerinden çıkartabildi. Kendi partisinden bile insanlar, bakanlar, milletvekilleri, şunlar bunlar bile 19 Mart operasyonuna açık açık sahip çıkamıyor. Böyle bir olay. Dolayısıyla İmamoğlu’nun içeride olması ve ne zaman çıkacağının belli olmaması, belki uzun bir süre içeride kalacak olması İmamoğlu’nun yaptığının yanlış olduğu anlamına gelmiyor. Sadece buradan bakarsanız, sadece tutuklanma üzerinden bakarsanız o zaman Türkiye’deki otoriter rejimi meşrulaştırmış olursunuz. Tamam, evet, var olan koşullar içerisinde siyaset yapmak; ama kimi zaman o siyaseti yaparken risk alabilirsiniz, bunun bedeli olabilir fakat eğer siz direnişinizde, çizginizde sapma göstermezseniz sonuçta kazanan siz olursunuz. Dolayısıyla İmamoğlu’nun yanlış yaptığını düşünmüyorum, kaybettiğini düşünmüyorum; kazanacağını sanıyorum. Ama bunun zaman alma ihtimali olacağı muhakkak ve bu zamanın olacak olması şimdiden insanlara “keşke böyle olmasaydı” dedirtme noktasına gelmemesi gerekir diye düşünüyorum. Evet, tekrar iyi bayramlar. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.
Pardon, ithafı unuttum. Hep ithaflar vardı. Bunu kime ithaf edelim? Evet, Necati Özkan’a. İmamoğlu ile beraber içeri atılan, tutuklanan Necati Özkan’a. Necati, yıllardan beri tanıdığım, çok güvendiğim, çok yaratıcı, iyi bir dost. Necati, İmamoğlu’na seçim kazandıran ekipte olmanın faturasını cezaevinde tutuklanarak ödemekle meşgul. Umarım en kısa zamanda tekrar aramıza döner. Evet, tekrar söyleyelim, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.