AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “iç cepheyi tahkim” çağrılarına Ekrem İmamoğlu ve Selahattin Demirtaş benzer yaklaşım sergiledi. Her iki isim de gerçek birlik için siyasi yargılamalara son verilmesi gerektiğini vurguladı. Ruşen Çakır, “iç cepheyi tahkim” gündemini değerlendirdi.
Ruşen Çakır, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “iç cepheyi tahkim” söylemlerini değerlendirdi. Çakır’a göre her iki lider de İsrail’in bölgedeki saldırılarından sonra Türkiye’nin hedef alınabileceği endişesi taşıyor.
Erdoğan geçen yıl Meclis açılışında “İsrail’in hedefinde Türkiye var” dediğini belirten Çakır, Bahçeli’nin de bu görüşü desteklediğini kaydetti. 6 gün önce İsrail’in İran’a saldırmasının ardından Bahçeli yeniden uyarıda bulundu.
“Öcalan da aynı tehdit algısını paylaşıyor”
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın nisan ayında İmralı heyetiyle yaptığı görüşme notlarına dikkat çeken Çakır, Öcalan’ın da Erdoğan ve Bahçeli gibi İsrail’in önce İran’ı sonra Türkiye’yi hedef alacağını düşündüğünü söyledi. Öcalan bu süreçte Kürtlerin anahtar rol oynayacağını ve Türkiye’nin yanında olduğunu vurgulamış.
Çakır, Öcalan’ın 27 Şubat deklarasyonunda paradigmasını ortaya koyduğunu, Suriye’deki YPG-PYD yapılanmasının İsrail’le yakınlığını da eleştirdiğini aktardı.
İmamoğlu’ndan dolaylı tahliye çağrısı
Ekrem İmamoğlu’nun pazartesi günkü duruşmasında benzer vurgular yaptığını kaydeden Çakır, İmamoğlu’nun “iç cepheyi güçlendirmek dışında yol yok” dediğini belirtti. İmamoğlu konuşmasında tutuksuz yargılanma talebini de yineledi.
Çakır, İmamoğlu’nun dolaylı olarak siyasi tutukluların tahliyesini istediğini değerlendirdi. İmamoğlu “Bu ülke karşılıklı uzlaşma ortamından, birlikten, beraberlikten, adaletten zarar görmez” dedi.
Demirtaş’tan açık tahliye talebi
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın dün (17 Haziran) yaptığı açıklamayı da değerlendiren Çakır, Demirtaş’ın İmamoğlu’nun dolaylı söylediklerini açık biçimde dile getirdiğini kaydetti.
Demirtaş “Siyasi görünümlü yargı tacizlerine kesinlikle son verilmeli” demiş, seçilmiş belediye başkanları ve bürokratların tutuksuz yargılanması gerektiğini vurgulamıştı. Ayrıca “Ortadoğu’daki ateş devasa yangına dönüşürken toplumu dışlayacak tutumlarda ısrar edilmemeli” diyen Demirtaş, adil yargı süreci talep etti.
Figen Yüksekdağ’a özel vurgu
Çakır yayınını eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’a ithaf ettiğini açıkladı. Yüksekdağ’ın 2016 Kasım’ından beri cezaevinde olmasına rağmen Demirtaş kadar konuşulmadığını belirten Çakır, bunun yanlış olduğunu vurguladı.
Çakır, Yüksekdağ’ın Türkiye’de siyasi tutsak olarak ilk akla gelmesi gereken isimlerden biri olduğunu söyledi. Kendisiyle samimiyetinin az olduğunu ama en kısa sürede özgürlüğüne kavuşmasını umduğunu belirtti.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. İç cepheyi tahkim; bu sözü, bu tanımı Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli birçok kez tekrarladılar ve buradaki temel iddia şuydu: Bölgedeki altüst oluşlarla birlikte Türkiye de tehdit altında olabilir. Hatta açık açık Erdoğan bunu söyledi, Meclis açılışında geçen sene, dedi ki: “İsrail’in hedefinde Türkiye var.” Bunu Devlet Bahçeli de dile getirdi ve bu süreci esas olarak, işte bu iç cepheyi tahkim etmek için, dışarıdan girebilecek saldırılara karşı tahkim etmek için başlattıklarını söylediler ama muhalefet içerisinde çok kişi, hatta iktidardan da çok kişi bunun aldatmaca olduğunu, esas amacın Erdoğan’ın ömür boyu başkan olarak seçilmesi ve bunun için de Kürtlerin, DEM Parti’nin ve Abdullah Öcalan’ın desteğine muhtaç olduğu şeklinde yorumlandı.
Olaya Kürtlerin nasıl baktığı ya da Kürt hareketinin nasıl baktığı konusunda da değişik yorumlar yapıldı. Öcalan 27 Şubat deklarasyonunda bayağı bir, kendi deyimiyle, paradigmasını gösterdi. Fakat en son Nisan ayında İmralı Heyeti’nin kendisiyle yaptığı görüşmenin notlarına baktığımızda Öcalan’ın da aynı Bahçeli ve Erdoğan gibi İsrail’in önce İran’ı, daha sonra Türkiye’yi hedef alacağını düşündüğünü ve bu anlamda İsrail’le değil, ki Kandil’den bazı kesimlerin hatta Suriye’deki YPG-PYD yapılanmasının İsrail’le yakınlığı öne çıkarttığını da söylüyor. Kendisine Ankara ile birlikte İsrail’in Türkiye’yi hedef almasını ve bölgede hegemon güç olmasını engellemek gibi bir misyon biçiyor. Diyor ki: “Burada anahtar Kürtlerdir” diyor ve Türkiye’nin yanında olduğunu net bir şekilde vurguluyor. Ve Nisan ayında bunları söyledi. Daha sonra ne oldu? 6 gün önce İsrail İran’a saldırdı. Saldırır saldırmaz Devlet Bahçeli tekrar aynı şeyi söyledi: “İsrail’in bir sonraki hedefi biziz” dedi. Dün Bahçeli’nin yaptığı yeni bir açıklama var: “İsrail’in nihai gayesi bellidir. Bununla ilgili uyarılarımız birilerini rahatsız etmiş olsa da vaki akıbetin farklılaşması düşünülemeyecektir. İsrail’in siyasi ve stratejik amacı Anadolu coğrafyasını çevrelemek, terörsüz Türkiye hedefini efendileri hesabına baltalamaktır” diye bir çıkış yaptı.
Erdoğan da önceki gün kabine toplantısının ardından “Bugün de Türkiye’nin en büyük ihtiyacı birlik ve kardeşlik siyasetidir. Birbirimize inanarak, birbirimize güvenerek, 86 milyon kalp kalbe vererek güzel yarınlara inşallah hep beraber varacağız.” Yani Bahçeli daha açık, Erdoğan daha örtülü bir şekilde Türkiye’nin hedefte olduğunu ve bunun için birlikte hareket etmek gerektiğini söylüyorlar. Yani iç cephenin tahkimi… Ama ne yapacaklar bu konuda? O anlamda hiçbir işaret yok. Bununla beraber pazartesi günü yargılandığı davada Ekrem İmamoğlu’nun konuşmasının son bölümünde de aynı ‘‘iç cepheyi tahkim’’ lafı vardı. İmamoğlu diyor ki: “Etrafımızda hemen tüm bölgeye yayılma riski gösteren ağır bir jeopolitik kırılma yaşanırken, Türkiye ağır sorunlarının üstüne bu kırılmaların yarattığı siyasi ve iktisadi risklerle boğuşurken iktidarın da tabiriyle iç cepheyi güçlendirmek dışında artık yol yoktur. Bu ülke karşılıklı uzlaşma ortamından, birlikten, beraberlikten, adaletten zarar görmez.” Yani İmamoğlu’nun söylediği de: Evet, şartlar giderek zorlaşıyor ve iç cepheyi tahkim etmek lazım. Daha sonra konuşmasının bir yerinde de, savunmasının bir yerinde de tutuksuz yargılanma talebini bir kere daha tekrarladı.
Dün Selahattin Demirtaş yine bir açıklama yaptı, uzun bir açıklama. Orada daha net bir şekilde, yani Ekrem İmamoğlu’nun dolaylı söylediğini Demirtaş doğrudan söyledi: “İç cepheyi güçlendirme amacına da adalet duygusunun gelişmesine de hizmet etmediği açık olan siyasi görünümlü yargı tacizlerine kesinlikle son verilmelidir. Seçilmiş belediye başkanları ve bürokratların tutuksuz yargılanmaları iç hukukumuzun da gereğidir ve bu konuda artık somut mesafe katedilmeli, tahliyeler sağlanmalı, adil bir yargı süreciyle de davalar en hızlı şekilde sonuçlandırılmalıdır. Ortadoğu’daki ateş devasa bir yangına dönüşürken toplumu dışlayacak böylesi tutumlarda ısrar edilmemelidir.” Evet, Demirtaş adını koymuş: Evet, Türkiye tehdit altında, tamam, iç cepheyi tahkim etmemiz gerekiyor, tamam; o zaman birlik ve beraberlik diyorsanız şu siyasi yargılamaları sonlandırın, insanları serbest bırakın, belediye başkanlarını, belediye bürokratlarını serbest bırakın. Söylediği çok açık. Ekrem İmamoğlu’nun örtülü söylediğini Selahattin Demirtaş açık bir şekilde söylüyor. Sahiden Türkiye iç cepheyi tahkim etmek zorundaysa buna gerçekten ihtiyaç var. Ama biz ne düşünüyoruz, ne bekliyoruz?
Acaba 5. dalgadan sonra 6. dalga gelecek mi, 7. dalga gelecek mi, medyaya operasyon olacak mı; şunları bunları konuşuyoruz. Bakın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ne dedi? “Yeni birtakım şeyler yapmamız lazım, sabretmemiz lazım” dedi ve özellikle füze üretimi konusunda Türkiye’nin bir şeyleri bir an önce yapması gerektiğini söyledi. Onun dışında biliyoruz ki hava savunma sistemlerinde ciddi sorunlar var, hava kuvvetlerinde ciddi sorunlar var. Bütün bunların olabilmesi için öncelikle maddi imkanlarının güçlü olması gerekiyor Türkiye’nin ama Türkiye çok sıkı bir ekonomik krizin içinden geçiyor ve unutmayın 19 Mart operasyonuyla birlikte bir gecede milyarlarca dolar heder oldu. Bu iç cepheyi tahkim ihtiyacı içinde olduğunu söyleyen siyasi iktidar, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi iktidarını korumak uğruna zaten kötü giden ekonomiyi iyice riske atıyor ve zaten Türkiye’de var olan kutuplaşmayı iyice tırmandırıyor. Sadece gözaltılar ve tutuklamalar değil; insanların cezaevi koşulları, kadın tutukluların, aileleri İstanbul’da olan tutukluların birisini Düzce’ye, birisini Afyon’a yolluyor mesela, ilk aklıma gelenler. Birçok kişiyi farklı farklı yerlere yolluyorlar. Açıkçası bir mağduriyetin üzerine fazladan mağduriyet ekliyorlar. Ekrem İmamoğlu’nun duruşmasında fotoğraf çektikleri için insanlar hakkında soruşturma açıyorlar. Şu oluyor, bu oluyor. Yani bir karar vermesi lazım siyasi iktidarın. Gerçekten bir tehdit var mı Türkiye’ye yönelik?
Bu tehdidi bertaraf edebilmek için, önüne alabilmek için Türkiye’nin ekonomik anlamda daha bir rahatlamaya ama en önemlisi toplumsal anlamda, o hep söylendiği gibi, milli birlik ve beraberliğe ihtiyacının en yüksek olduğu bu dönemde siyasi iktidar karar vermeli. Bunu nasıl sağlayacaksınız? İnsanları böyle bomboş dosyalarla en ağır şekilde suçlayarak, yalan haberler çıkartarak, dezenformasyonlarla karalayarak, yıllarca insanları sırf siyasi görüşleri nedeniyle hapiste tutarak bu olayı nasıl sağlayacaksınız?
Demirtaş sonuna kadar haklı. Eğer gerçekten iç cepheyi tahkim etmek istiyorsa siyasi iktidar, önce siyasi tutukluları – ki İstanbul Belediyesi operasyonu da tamamen siyasi bir operasyon – tahliye ederek bu işe başlayabilir. Böyle bir durumda hem ülkedeki kutuplaşma da büyük ölçüde azalır ve ekonomi bir ölçüde nefes alır. En azından krizin daha fazla büyümesinin önüne geçilmiş olur. Bunu yapacak mı iktidar? Çok önemli bir testten geçiyor. Şimdi biz bunu beklerken 6. 7. operasyonları görürsek o zaman böyle bir iç cepheyi tahkim falan gibi bir derdi olmadığını, fırsattan istifade siyasi rakiplerini elinden geldiğince hızlı ve sert bir şekilde tasfiye etmek isteyeceğini düşüneceğiz. Ama tersi olursa, ki umarım olur, o zaman Türkiye belli ölçülerde bir normalleşmenin içerisine girebilir.
Bu sonuçta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vereceği bir karardır, mahkemelerin falan değil. Erdoğan isterse Türkiye böyle bir yere, en azından birazcık nefes alma ve o kendi tabiriyle iç cepheyi tahkim etmeye gidebilir. Aksi takdirde siz bu insanları içeride tutup ondan sonra da ‘‘birlik, beraberlik’’ diye söylediğiniz zaman hiçbir inandırıcılığınız kalmaz.
Bu yayını Figen Yüksekdağ’a ithaf ediyorum. Selahattin Demirtaş’ı hep konuşuyoruz ama onunla birlikte o da HDP’nin eş genel başkanı olarak cezaevine girdi. 2016 Kasım ayından beri cezaevinde. Daha az konuşuluyor, bir anlamda, nasıl söyleyeyim, ben dahil birçok kişi Demirtaş’tan 100 kere bahsettiysek Figen Yüksekdağ’dan herhalde 1-2 kere bahsetmişizdir. Bu yanlış bir şey, onu özellikle vurgulamak istiyorum. Figen Yüksekdağ bu anlamda Türkiye’de siyasi tutsak olarak ilk akılda olması gereken isimlerden birisi. Kendisiyle çok fazla bir samimiyetim yok. Selahattin Demirtaş’la daha iyi tanışırım yıllardır. Defalarca röportaj yaptım, Medyascope‘ta canlı yayın yaptık, iki kere yaptık ama Figen Hanım’la böyle olmadı. Umarım en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşur ve kendisiyle uzun uzun sohbet etmek, hatta mümkünse röportaj yapmak imkanına da kavuşurum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.