Ruşen Çakır, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’ye yönelik “etkin pişmanlık” çağrısını değerlendirdi. Çakır, Özel mi, Erdoğan mı? Kim daha önce pişman olacak? başlıklı videoda “Erdoğan, burada etkin pişmanlıktan yararlanın diyerek bu savaşta Özgür Özel’in ve CHP’nin teslim olmasını istiyor” dedi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP grup toplantısında CHP’yi eleştirdi. CHP’nin “İstanbul’a çöreklenmiş haramiler güdümünde olduğunu” söyleyen Erdoğan, “Sayın Özel ve CHP yönetiminin, yanlışta ısrar etmekten vazgeçip etkin pişmanlıktan faydalanması gerektiğine inanıyoruz” dedi.
Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: ” Bunun vakti çoktan gelmiştir. Türkiye gibi büyük ülkenin ana muhalefet partisinin aylardır ‘kim kimin yüzüne tükürecek’ tartışmasıyla meşgul olmasını, ülkemiz adına utanç verici buluyoruz.”
Erdoğan’ın grup toplantısında yaptığı açıklamalarda CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik “etkin pişmanlıktan faydalanma” çağrısını, Ruşen Çakır değerlendirdi.
Etkin pişmanlık ne demek?
Çakır, etkin pişmanlık uygulamasının nasıl kullanıldığına değindi. Çakır, “Peki Etkin pişmanlık ne? İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonlarda bunu görüyoruz. Savcılığın elindeki en önemli belki de tek silah haline dönüştü. Çünkü ortada somut, elle tutulur bir deliller olmadığı için bir takım gözaltına veya tutuklanan kişileri avukatları olmadan çağırıp etkin pişmanlıktan yararlandırıp diğer bürokratlar hakkında, siyasetçiler hakkında ifade vermeye çağırıyorlar. Etkin pişmanlık bir tür itirafçılık oluyor. Şu ana kadar bundan yararlananlar oldu. Bunların büyük bir kısmı iş insanı, bunu da biliyoruz. Bütün bunlara rağmen, dosya hâlâ kamuoyunu ikna edecek bir kıvama gelmedi. Geleceğe de benzemiyor.”
Ruşen Çakır, “Erdoğan, burada etkin pişmanlıktan yararlanın diyerek bu savaşta Özgür
Özel’in ve CHP’nin teslim olmasını istiyor. Bu bence mümkün değil ama bence mümkün olan
Erdoğan’ın artık bu savaşı daha fazla uzatmaması” dedi.
Çakır, videoda, “CHP’nin ısrarlı bir şekilde bu olayı takipçisi olması, mitingler yapması, cezaevlerine sürekli mekik dokunmaları, gerek avukatların, gerek milletvekillerinin ve tabii
ki Özgür Özel’in, bu durum iktidarı ciddi bir şekilde rahatsız ediyor. Erdoğan’ın sokak
rahatsızlığı var zaten, bunu biliyoruz. Ve bir türlü bitmiyor ve bir türlü gündemi bunların
muhalefetin elinden alamıyor.” dedi.
Ruşen Çakır, bu videoyu Gezi Parkı davasında tutuklu bulunan yapımcı Çiğdem Mater’e ithaf etti.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Özel mi, Erdoğan mı? Kim daha önce pişman olacak? | Ruşen Çakır yorumladı
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan yine Özgür Özel’i yanına çekmeye çalıştı çarşamba günü grup toplantısında ve bu sefer bir yaratıcı fikirle Özgür Özel’i ve CHP yönetimini etkin pişmanlıktan yararlanmaya davet etti. Önce onu bir izleyelim, sonra söyleyeceklerimi söyleyeyim. “Kronikleşmiş muhalefet açığı giderek derinleşiyor. Siyasi rakibimiz de olsa biz bu tabloyu doğru bulmuyoruz.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Sayın Özel ve CHP yönetiminin yanlışta ısrar etmekten bir an önce vazgeçip etkin pişmanlıktan faydalanması gerektiğine inanıyoruz,” dedi Erdoğan. Evet, etkin pişmanlık ne? Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonda bunu görüyoruz. Savcılığın elindeki en önemli, belki de tek silah haline dönüştü; çünkü ortada somut, elle tutulur deliller olmadığı için birtakım gözaltına alınan, tutuklanan kişileri avukatları olmadan çağırıp, etkin pişmanlıktan yararlanıp diğer bürokratlar hakkında, siyasetçiler hakkında ifade vermeye çağırıyorlar. Etkin pişmanlık bir tür itirafçılık oluyor. Şu ana kadar bundan yararlananlar oldu. Bunların büyük bir kısmı iş insanı, bunu da biliyoruz. Ama bütün bunlara rağmen dosya hala kamuoyunu ikna edecek bir kıvama gelmedi, geleceğe de benzemiyor. Belki yeni operasyonlar olacak, belki yeni etkin pişmanlıktan yararlananlar olacak ama dosya tıkandı. İddianame bir türlü yazılamıyor, beklenti içerisindeyiz. Ama beklerken bir yandan da yeni 6. 7. belki 8. kimilerine göre 12. dalga olacakmış, nereden biliyorlarsa, böyle bir şey havası var. Etkin pişmanlık bu.
Şu anda siyasi iktidarın çok büyük bir iddiayla başlattığı 19 Mart operasyonunun gelip tıkandığı nokta ve buradan yürüyebileceklerini sanıyorlar ama şu ana kadarki etkin pişmanlardan bu yaratılamadı. Bunun üzerine ne yaptılar? Birtakım kilit isimler hakkında yalan haberler yayıldı. İsimlerini vermek istemiyorum ama gerçekten etkin pişmanlıktan yararlanmaları halinde belki soruşturmanın akışı değişebilirdi. İşte birisine ‘‘120 sayfa’’, birisine ‘‘400 sayfa ifade verdi’’ dediler ama anında yalanlandı, böyle bir şey olmadığı söylendi. Belli ki iktidar umudunu bu soruşturmada etkin pişmanlara bağlamış durumda. Şimdi onu bir kenara koyalım. Erdoğan bu etkin pişmanlık kavramını Özgür Özel ve CHP yönetimi için gündeme getirerek, aslında metin yazarları yaratıcı bir şey düşünmüşler ama bence yanlış bir şey yapmışlar.
Bu çünkü yürümediği belli olan bir uygulama. Bir de çok açık bir şekilde şu da var: Etkin pişmanlık dediğiniz zaman birilerini yarı yolda bırakmış oluyorsunuz ve onlarla köprüleri tam olarak atmış oluyorsunuz. Şimdi Özgür Özel ve arkadaşları, Ekrem İmamoğlu konusunda hem onunla ilişkileri koparacaklar hem de onların aleyhine konuşacaklar. Bu, birilerine çok yaratıcı bir fikir olarak gelebilir ama olması mümkün olmayan bir şey. Niçin Erdoğan bunu yapıyor? Çünkü CHP’nin ısrarlı bir şekilde bu olayın takipçisi olması, mitingler yapması, sürekli Silivri’de olmaları ve biliyorsunuz birçok kişiyi, tutukluları değişik yerlere dağıttılar, buna rağmen cezaevlerine sürekli mekik dokumaları, gerek avukatların gerek milletvekillerinin ve tabii ki Özgür Özel’in, bütün bunlar iktidarı ciddi bir şekilde rahatsız ediyor. Erdoğan’ın sokak rahatsızlığı var zaten, bunu biliyoruz ve bir türlü bitmiyor ve bir türlü gündemi bunların elinden alamıyor, muhalefetin elinden alamıyor. Diyor ki, ‘‘Gerçek gündeme gelin.’’ Gerçek gündem dediği Erdoğan’ın, kendi çizdiği bir alan var, o alanın içerisinde milli birlik ve beraberlik adı altında iktidarın çizgisinde — özellikle dış politikada — gidip ama bu arada Erdoğan’a ve iktidara her türlü sert çıkışı vesaire yapmaları. Nerede yapacaklar bunu? Grup toplantılarında yapacaklar, Meclis’te hiçbirisi kabul edilmeyen soru önergeleriyle yapacaklar, iktidarın uygulamadığı Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak yapacaklar filan. Ve bu Erdoğan’ın istediği bir şey ama artık gerçekleşmesi bence imkansız olan bir şey. Şu anda şöyle bir durum var; bir bilek güreşiyse bu, kimse kazanıyor gibi değil ama bence ağır basan yön muhalefet ve CHP. Ve Erdoğan bunu yenemeyeceğini bildiği için masadan CHP’nin kalkmasını umuyor, onları bir şekilde ikna etmeye, cezbetmeye çalışıyor ama cezbetmeye çalışırken söylediği şeylerde hiçbir şey yok: “Gelin, Türkiye’nin gündemine girin.” Nedir o Türkiye’nin gündemi? Tabii ki şu anda bölgede yaşanan savaş. Siyasi iktidarın iddiasına göre İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye ve birlik ve beraberlik, iç cepheyi güçlendirmek lazım.
Erdoğan o grup konuşmasında, Meclis’teki tüm partilerin birlikte hareket etmesini diyor. Tamam, ama CHP’ye siz böyle bir operasyon çekerken, CHP’nin cumhurbaşkanı adayını aylardır tutuklu tutarken, CHP ile hiçbir şey olmamış gibi, CHP’de hiçbir şey olmamış gibi sizinle birlikte hareket etmesini, sizin onlara dayattığınız şeyleri itirazsız kabul etmesini nasıl bekleyebilirsiniz? Bir diğer yönü de şu olayın, şimdi bunu Erdoğan daha önce de söylüyordu, bir ay önce de, iki ay önce de söylüyordu; ilk başta biliyorsunuz ‘‘Özgür Efendi’’ydi, sonra ‘‘Sayın Özel’’e döndü. Onu bir şekilde ikna etmeye ya da kandırmaya çalışıyor diyelim. O dönemki gündem farklıydı ama şu anda Türkiye’de siyasi iktidarın ve ülkenin kendisinin gerçekten iç cepheyi güçlendirmeye ihtiyacı var. Geçen bu konuyu ayrıca ele aldım, Selahattin Demirtaş’ın açıklamasından hareketle özellikle. Ve bunun içinde bir toplumsal barışa ihtiyaç var. Bu barışı sağlamak, daha doğrusu dışarıdaki savaşa karşı birlikte hareket edebilmek için içerideki savaşı bitirmek lazım. İçerideki savaşı kim başlattı? Erdoğan. Yani burada ‘‘etkin pişmanlıktan yararlanın’’ diyerek Erdoğan bu savaşta Özgür Özel’in ve CHP’nin teslim olmasını istiyor.
Bu bence mümkün değil ama bence mümkün olan Erdoğan’ın artık bu savaşı daha fazla uzatmaması. Bunun ilk akla geleni yeni operasyon dalgalarının olmaması olabilir. Tamam, ama bu yetmeyecektir çünkü olay dönüp dolaşıp siyasi tutukluların, özellikle de Ekrem İmamoğlu’nun cezaevinde olmasına odaklanıyor. Böyle bir konjonktürde, böyle bir bölgede yaşanan altüst oluşlarda siz CHP’yi, ki birçok kamuoyu araştırmasında birinci parti çıkan CHP’yi yanınıza almazsanız, tam tersine onu düşmanlaştırmaya, onu kriminalize etmeye devam ederseniz, bunun faturasını hep birlikte Türkiye ödeyecek. Yani kimileri şunu diyor: “Ne ihtiyacı var ki CHP’ye, buna rağmen gidebilir.” Hiç de öyle değil. Gerçekten şu anda İran’ın yaşadığı, daha önce Suriye’nin yaşadığı, bütün buralardaki temel husus, ülkeyi yönetenlerin toplumun rızasını tam olarak alamamasından da kaynaklanıyor. Yani İran’da çok güçlü bir halk desteği olsaydı rejime karşı, Netanyahu bu kadar pervasızca hareket edemezdi. Ne yapıyor şimdi? Bir yandan saldırırken bir yandan İranlıları rejimi devirmeye çağırıyor.
Türkiye’de böyle olmayacak, tabii ki olmayacak ama eğer siz toplumun yarısını kendinize düşmanlaştırırsanız, yarın öbür gün dışarıdan bir düşman geldiği zaman çok sorunlar yaşayabilirsiniz ve Erdoğan’ın artık bu olayı çok da fazla uzatmaması gerekiyor. Bir pişmanlıksa, bu pişmanlıktan, adını pişmanlık koymayarak Erdoğan’ın yararlanması bence Türkiye’nin yararına olacak. En önemli husus savaşın nasıl seyredeceği, savaşın kimleri içereceği, Kürtlerin bu savaşın neresinde olacağı, İran’daki Kürtlerin, Suriye’deki Kürtlerin ve tabii ki Türkiye’deki Kürtlerin neresinde olacağı. Şu haliyle bakıldığı zaman Abdullah Öcalan İsrail’e karşı Ankara ile birlikte hareket ediyor ama ‘‘terörsüz Türkiye’’ diye tabir edilen olayda henüz çok somut adımlar da atılmıyor. Dolayısıyla çok kırılgan bir yerdeyiz. Bu kırılgan yerin Erdoğan’ın rakibini hukuk yoluyla, hukuk değil aslında, yargı yoluyla tasfiye etme hırsına kurban edilmemesi lazım; çünkü gerçekten Türkiye’nin çok kırılgan olduğu, daha doğrusu hep kırılgandı, bunun iyice tehlikeli bir hal aldığı bir döneme giriyoruz.
Bakalım, Erdoğan bunu Özgür Özel’e söylüyor ama ben ondan bekliyorum. Zaten Erdoğan’ın ‘‘etkin pişmanlıktan yararlanın’’ çağrısını tersten okudum ilk anda, duyar duymaz. “Demek ki Erdoğan bu olayın artık böyle sürmeyeceği noktasına iyice gelmiş” dedim. Bakalım, umarım Türkiye için hayırlısı olur.
Bu yayını kime ithaf ediyorum? Çiğdem’e ithaf ediyorum, Çiğdem Mater. Çiğdem Mater Utku, pek kullanmıyor Utku soyadını. Eşi Murat Utku benim çok eski arkadaşım, gazeteci meslektaşım, beraber de çok çalıştık. Ama Çiğdem benim çok daha eski arkadaşım, arkadaşımın kızı. Annesi Nadire Mater benim ilk gazeteciliğe başladığım 1985’te Nokta dergisinde beraber çalıştığım yakın bir arkadaşım. O tarihte Çiğdem 7 yaşındaymış. Arada sırada görmüşlüğüm var çocukluğunu ama daha sonra genç kız halini daha çok gördüm. Ve sonra tabii ki o bir sinemacı oldu, yapımcılık yaptı. Çok da işini iyi bilen birisi ama işini yapma imkanı elinden devlet zoruyla alınmış oldu. 25 Nisan 2022’de Gezi kapsamında tutuklandı. 18 yıl ceza aldı ve Yargıtay tarafından da onandı. Niçin aldı? Yani gerçekten hukuk vesaire bununla bir alakası yok. Yargıtay tarafından onaylanmış olması da hiçbir şeyi göstermiyor. Çiğdem’in Gezi gibi bir olayın, bir kere Gezi suç değildi, suçsa da onun düzenleyicisi az sayıdaki insandan birisi olarak mahkum edilmesinin ne kadar saçma olduğunu hepimiz biliyoruz. Tabii onu mahkum edenler de biliyor. Umarım Türkiye’de bir barış havası eser ve Çiğdem de en kısa zamanda aramıza tekrar özgür bir şekilde katılır. Ama biliyoruz ki o cezaevinde de üretmeye devam ediyor, yazmaya devam ediyor. Umarım en kısa zamanda tekrar özgürlüğüne ve sevdiklerine ve sinemaya kavuşur. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.