Ahmet Şık, komisyon toplantısında Can Atalay’ın mektubunu okudu

TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, yeni çözüm süreci kapsamında yürütülecek süreçte yapılacak yasal düzenlemeler için Meclis’te kurulan komisyonun Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Can Atalay’ın yolladığı mektubu okudu. Atalay mektubunda, “Her türden ayrımcılığın aşılması, demokratikleşme ve eşit yurttaşlık doğrultusunda ilerleyerek Kürt Sorunu olarak kalıcı çözümlenebilir” dedi.

Can Atalay komisyona mektup yolladı

Yeni çözüm süreci kapsamında PKK’nın fesih ve silah bırakma kararının ardından yürütülecek süreçte gerekli yasal düzenlemeler için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kurulan ve 48 üyeden oluşan komisyon ilk toplantısını bugün (5 Ağustos) yaptı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) adına komisyonda bulunan Ahmet Şık, komisyonun ilk toplantısında konuştu.

TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ve EMEP İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, komisyonun adının demokrasi vurgusu öne çıkarılarak “Barış, Demokrasi ve Eşit Yurttaşlık Komisyonu” olması yönünde çağrıda bulundu.

Ahmet Şık, komisyonda yaptığı konuşmada Gezi Parkı davasından tutuklu bulunan seçilmiş Hatay Milletvekili Can Atalay’ın yolladığı mektubu okudu.

“Çözüm için Meclis’i esas alarak atılan adımı önemsiyoruz”

TİP Parti Meclisi’nin aldığı kararla TİP bünyesinde oluşturulan bir iç komisyon heyetinin başkanı olarak görevlendirilen Can Atalay mektubunda, komisyonun çalışmalarına önem verdiklerini vurguladı, “Komisyon çalışmasına önem veriyor, katılım gösteren birçok siyasal parti gibi usule ve geleceğine ilişkin birçok belirsizliğe rağmen masada yerimizi alıyoruz. Ülkemizin demokratikleşmesinin en önde gelen sorunlarından olan Kürt Sorunu’nun çözümü yönünde ilk defa tarzı çok tartışmalı da olsa Meclis’i esas alarak atılan adımı önemsiyoruz” dedi.

Milletvekili seçilmesine rağmen hapishanede tutulduğunu hatırlatan Atalay, “Yurttaşın oylarıyla seçilmiş ve Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi’nin defalarca hakkımda verdiği kararlara göre şu anda Meclis’te yasama ve denetleme görevi yapması gereken hapishanedeki bir milletvekili olarak da komisyonun faaliyetini önemli buluyorum” diye yazdı.

“Komisyonun üzerinde birleştiğimiz bir adı bile yok”

Can Atalay mektubunda önerilerini yedi başlıkta sıraladı:

“Önerilerimi yedi başlıkta sıralayacağım:

1. Temel tespitlerimizde farklıklarımız var. Birçok belirsizliğe karşın buradayız. Örneğin sizlere komisyonun adıyla hitap etmek isterdim. Ne yazık ki üzerinde birleştiğimiz bir adı bile yok. Aynı biçimde sürekli ‘süreç’ diyoruz ama bir sürecin olup olmadığı üzerinde bile açıklık sağlanmış değil. Meclis’in kapsamını belirlediği açık bir görev tanımına da sahip değiliz. Kürt Sorunu’nu bir sorun olarak bile görmeyenimiz var. Esas olarak sorumluluk duygusuyla verdiğimiz kararlarla buradayız. Esasa ve uygulanmakta olan usule ilişkin uyarılarımızı ve önerilerimizi yapacağız. Komisyonun ‘olanaklı olanı öne çıkartmak, hemen yaşama geçmesi konusunda kolaylaştırıcı olmak’ konusunda önemli adımlar atması gerekmektedir.

“Ülkemizin ana sorunu demokratikleşme”

2. ‘Olanaklı olanı öne çıkartmak’ ön kabulü, Komisyonu daraltılmış gündemlere mahkûm etmemelidir. Öncelikler adına, gündemin daraltılması dayatılmamalıdır. Öncelik ‘silahın siyaset dışına çıkarılması/atılması’dır. Ancak ülkemizin çözüm bekleyen ana sorunu demokratikleşmedir. Her türden ayrımcılığın aşılması, demokratikleşme ve eşit yurttaşlık doğrultusunda ilerleyerek Kürt Sorunu olarak kalıcı çözümlenebilir. Daraltılmış gündemlerle komisyona ömür biçen yaklaşımları benimsemediğimizi en baştan ilan ediyoruz.

“Silahlı mücadelenin bırakılması tarihi önemde”

3. Adı adıyla Kürt Sorunu olarak tanımladığımız sorun üzerine bir Meclis masasını olanaklı kılan Kürt Siyaseti’nin ‘silahlara veda kararı’nı vermiş olmasıdır. Siyasette artık silahın yeri olamayacağı kararına varmış olmaları sürecin başlaması ve sürmesi için önemli bir garantidir. Bu noktanın altını önemle çizmek başlayacağımız noktayı belirlemek ve ‘öncelikle atmamız gereken adımları’ belirlemek bakımında önemlidir. ‘Türkiye sınırları içinde ve Türkiye’ye karşı silahlı mücadelenin kesin olarak sonlandırılması’ kararı tarihi önemdedir. Süreç boyunca bu tarihi ana uygun adımlar atılmalı özellikle bu sürece gölge düşürecek, toplumsal barışın tesisini engelleyecek adımların atılmasının önüne geçilmelidir.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

4. Komisyonumuz, önceliklerini belirleyebilmek için siyasal partilerin bir kısmına yapılan bilgilendirmeye sahip olmalıdır. Böylesi bir toplu ve detaylı bilgilenme olmadan; komisyonda tartışma ve öneriler geliştirme, yapılan önerileri somut durumla bağlayarak bütünsel değerlendirmesini yapabilme olanağı olmayacaktır. Bu durum komisyonda ve kamuoyuna karşı tam bir açıklığı gerektirir. Gerek komisyon bilgilendirilirken gerek komisyon katılımcılarının başlıkları kamuoyuna taşıma ve tartışmalarına daraltıcı müdahaleler yapılmamalıdır. Tam bilgilenme, açıklık ve gerçek bilgiler üzerinden kamuoyunun da dâhil olacağı yaygın tartışma kritik konularda alınan kararlara güçlü toplumsal destekler sağlayacaktır. Açıklık, toplumsal mutabakatın ön koşuldur. Bu duyarlılık sağlanmazsa çalışmaların kapalı kapılar arkasında bir sonuç elde etmek için yapılanlar olarak görülmesi gayet doğaldır.

“Hukuk, sürecin ilk gereği ve güvencesi”

5. Bugüne kadar ‘süreç’ fiili durumlar üzerinden ilerledi. Komisyonun bir diğer ana görevi de ‘süreç’i Meclis’in yönlendirmesi ve denetlemesi için gerekli hukuksal çerçevenin hazırlığıdır. Öncelikli olarak silahların terk edilmesini hızlandırmak için; silah bırakanların toplumsal yaşama katılması için yapılacaklar, yeni gelişmelere uygun olarak cezaevinde olanların durumlarının gözden geçirilmesi, umut hakkı ivedilikle çözülmesi gereken başlıklardır. Her bir ileri çözüm adımı tarihe ilişkin konuların da konuşulmasını kolaylaştıracaktır. Bugünden ‘tarihle’ konuşmaya başlamak kolaylaştırıcı olmayacaktır. Bu başlıkların hiçbiri birincisi fiili durum üzerinden, ikincisi genel demokratikleşme başlığından kopartılarak çözümlenemez. Bu başlıklar idarenin fiili uygulamalarıyla halledilemez, halledilmeye kalkışılırsa hiç kimse için güvenli olmaz. ‘Hukuk’ sürecin ilk gereğidir ve güvencesidir. Sürecin kazanımlarının garanti altına alınması hukuk olmadan, ‘yasaları olmadan’ sağlanamaz.

6. Süreci ilerletmek için atılacak adımlar ‘hukuki’ olsa bile hukukumuzun bütünlüğüyle de uyumlu olmalıdır. Örneğin ‘silah bırakanların toplumsal yaşama katılması’ amaçlanırken seçim işbirliklerinin suç olarak görülüp hapisliklerin ve yargılamaların sürdürülmesi büyük çelişki olacaktır. Aynı mantıkla bir bölüm yurttaş için toplumsallaşma yolu açılırken seçilmişlerin kayyum vb. yöntemlerle yurttaşın verdiği görevi yapması engellenmemelidir. Yine Anayasa Mahkemesi ve Anayasa’ya göre uygulanmasından yükümlü olduğumuz AİHM ve AYM kararlarını uygulamak, böylece demokratik yapımızı tahkim ederek ilerlemek yerine fiili uygulamalarla veya ‘özel yasalarla’ sorunları çözmeye çalışmak en başta Süreç’e zarar vereceği gibi toplumsal karşılığı da olmayacaktır. Yürürlükteki hukuksal düzenin gereği olan haklar ve uygulamalar pazarlık konusu olmamalıdır. ‘Zaten’ Anayasa’nın ve yasaların gereği olan adımlar atılmalıdır. Tutukluluk hali yasada öngörüldüğü açıklıkta uygulanmalı, tutukluluk peşin cezalandırma aracı olmaktan çıkarılmalıdır.

7. Nasıl isimlendirirsek isimlendirelim yakın dönemde bir ‘süreç’ deneyimi vardır. Başarısız olmasında önemli bir etken de bölgesel etkilerdir. Bu bakımdan barışçı, yapıcı bir bölge dış siyaseti Süreç’in olmazsa olmazıdır. Komşu ülkelerin içişlerine saygı göstererek iç savaştan çıkmış ülkelerin demokratik yapılanmasına yardımcı olmak ülkemizdeki gelişmeleri doğrudan olumlu etkileyecektir. Tersi durum ise, bölgede halkların demokratik haklarına karşı tutum almak ‘içerdeki’ süreci tahrip potansiyeline sahiptir. Bu bakımdan bölge ülkelerinin bütünlüğünü esas alarak sabırlı, kolaylaştırıcı, barışçı, demokratik bir dış politika için öneriler geliştirmek de komisyonun görevleri arasında sayılmalıdır.

Çalışmalarınızda başarılar dilerim.”

Ahmet Şık: “Telafisi zor derin yaralar açıldı”

Ahmet Şık, Can Atalay’ın mektubunu okumasının ardından görüşlerini aktardı. Türk ve Kürt emekçilerinin tarihsel çıkarlarının ortak olduğunu vurgulayan Ahmet Şık, “İnkar politikalarıyla başlayıp bugüne kadar gelinen süreçte Kürt sorunu şiddet, ölümler, faili meçhuller, kayıplar, anti-demokratik, faşizan uygulamalar, seçme seçilme hakkının gasp edilmesi gibi bir dizi farklı biçimde kendini göstermiştir. Bu biçimlerin her biri toplumumuzda telafisi zor derin yaralar açmış; çoğunlukla acılar yoksul evlerin payına düşmüştür. Bir yandan Taybet analar, sırtında tek bir kazağı ve ayağında terlikleriyle 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’lar yitip gitmiştir, diğer yandan hep yoksul evlere şehit haberleri gelmiştir” dedi.

Siyasi tutukluluk ve kayyum atamaları eleştiren Ahmet Şık, “Barışın tesis edilmesinde en başta şiddetin durmasına ve silahların susmasına ihtiyaç duyulduğu açıktır. Bu bağlamda silahları bırakma çağrısı, PKK’nin fesih kararı ve geçtiğimiz günlerde gerçekleşen silah yakma töreni çok hayati adımlardır. Bu adımların atılmasından umutlanmaktayız” diye devam etti.

“Barış, Demokrasi ve Eşit Yurttaşlık Komisyonu”

Ahmet Şık komisyon toplantısında şunları vurguladı:

“Ancak çok boyutlu sorunlar yumağının ortasında bu nedenle biz, barışın yalnızca silahların bırakılmasıyla tamamlanacak pasif bir hâl değil; demokrasi ve eşit yurttaşlık temelinde kurulacak aktif bir çözüm olduğuna inanıyoruz. Önümüzdeki dönemde atılması gereken adımlar da bu yaklaşıma dayanmalıdır. Van’a kayyum atama girişiminde de dile getirdiğimiz gibi, Van’a kayyum atanırken İzmir’de demokratik yaşam olmaz. Esenyurt’a kayyum atanırken ya da Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Can Atalay, Ekrem İmamoğlu haksız yere içeride tutulurken de demokratik bir çözümden söz edemeyiz. Bu doğrultuda, Kürt halkının özgün ve özgül konumunu gören ama geniş anlamda bir demokratikleşme sorununun altını çizmek zorundayız.”