Açık Oturum (488): “Özgürlük, demokrasi gelecek, silahlar susacak!” | Komisyondan çok şey mi bekliyoruz?

Açık Oturum’un 489. bölümünde Göksel Göksu, konukları Sezin Öney, Vahap Coşkun ve Hakan Yavuzyılmaz ile Meclis’te kurulan “Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” ile gelen iyimserlik rüzgârını ve kaygıları konuştu. Terörün Türkiye’nin gündeminden tamamen çıkartılmasını, toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesini, millî birlik ve kardeşliğin pekiştirilmesini, özgürlük, demokrasi ve hukuk devleti alanında çalışmalar yapmayı hedefleyen komisyonun sunduğu fırsatları ve riskleri değerlendiren konuklar, sürecin sonunda Türkiye’nin demokratikleşebilmesi için muhalefetteki partilerin ortak paydada buluşması gerektiği görüşünde birleşti.

Komisyondan beklentileri iki başlıkta toplayan Vahap Coşkun, iktidarın sadece PKK’nın dağdan inme sürecine odaklanarak bunun üzerinden bir hukuki hazırlık yapılmasını beklediğini söyledi. CHP ve DEM Parti başta olmak üzere muhalefet partilerinin ise “Madem böyle bir komisyon oluşturuldu, o zaman Türkiye’nin acil demokratik gündemi de konuşulmalı” görüşünü benimsediğini aktaran Coşkun, “İki görüşün de kendi içerisinde haklılık payı var. Muhalefet çok acil, çok kritik konularda bizi sürecin bir parçası hâline getiriyorsunuz ama diğer konularda bizimle herhangi bir şekilde istişare etmiyorsunuz” diyerek iktidarı eleştirebilir. Bu doğru, haklı bir tavır. Beri tarafta iktidarın da ‘Türkiye’nin bütün demokratikleşme problemlerine odaklanırsa, bu komisyon işlevsiz hâle gelir’ şeklindeki argümanı da bence önemli. Mesela bu komisyon Kürt meselesini çözemez. İmkânı yok” dedi.

Kürt meselesinin çözülebilmesi için anayasal değişiklikler yapılması gerektiğini söyleyen Vahap Coşkun, CHP’nin baştan itibaren “Eğer anayasa konuşulacaksa biz bu komisyonda yokuz” dediğini hatırlattı ve anayasanın bu komisyonda konuşulmayacağına dikkat çekti. Coşkun şunları söyledi:
“Anayasayı konuşamıyorsanız Kürt meselesini de çözemezsiniz. Diğer demokratikleşme problemleri de siyasi partiler arasında derin çelişkiler yaratabilir. Benim burada daha orta yolcu bir önerim var. Komisyonun daha ziyade silah bırakma sürecine odaklanması gerektiğini ve bu konuda bir yasal hazırlık yapması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu da az buz bir konu değil. Silah bırakma dediğiniz husus hem silah bırakmayı hem eve dönmeyi hem topluma entegrasyonu içerir ve bu yasal mevzuatta birçok değişiklik yapılmasını gerekli kılar. Yani ceza kanunundan tutun, ceza muhakemeleri kanununa, infaz kanunundan tutun, terörle mücadele kanununa kadar birçok konuda değişiklik yapmanız gerekir ve bu gerçekten ciddi bir mesaidir. Bunu yaparken diğer taraftan bence iktidarın komisyonun elini kolaylaştırması ve zeminini güçlendirmesi lazım. Yani demokratikleşme hamlelerini bu arada atması lazım.”

Açık Oturum (488): "Özgürlük, demokrasi gelecek, silahlar susacak!" | Komisyondan çok şey mi bekliyoruz?
Açık Oturum (488): “Özgürlük, demokrasi gelecek, silahlar susacak!” | Komisyondan çok şey mi bekliyoruz?

“Otorite pratikler Türkiye’de devam ediyor”

Yasal bir değişikliğe ihtiyaç duymadan hayata geçirilebilecek hamleleri de sıralayan Coşkun, mahkeme kararlarının uygulanmasını, kayyum uygulamasına son verilmesini, seçilmiş belediye başkanlarının görevlerine iade edilmesini bu hamlelere örnek olarak gösterdi.

Hakan Yavuzyılmaz ise CHP’nin kurulan komisyona kolayca girmesini eleştirerek elindeki bir fırsatı kaçırdığı görüşünü savundu:

“Aslında şunu yapabilirdi. Benim şu şu şu taleplerim var. Bunlar demokratik talepler… Eğer biz bu rejimden bir barış, demokrasi, kardeşlik adımı bekliyorsak, önce bunları bir yapsınlar. Ya da CHP kendi Kürt meselesine dair programını somut şekilde açıklayıp, ‘Bu programın takipçisi olacağım. Bu süreç nasıl ve ne kadar benim programımla paralellik gösterecek, onu da kamuoyuyla paylaşacağım, bu komisyonda da tutanaklara sokacağım’ diyebilirdi. Böyle bir şey de olmadı. Henüz komisyona girmeden önce ve bu fırsatı değerlendiremedi. Oynayabilirdi ve bu kartları oynamak bu süreci sekteye uğratmazdı ama rejimin otoriter pratiklerinin maliyetini artırıcı etkisi olabilirdi. Hiçbir maliyet olmadı burada. Ve otoriter pratikler Türkiye’de hâlâ devam ediyor. O yüzden CHP’nin bu sürece dâhil oluşu iktidar açısından çok kolay oldu.”

Türkiye’nin ikili bir sürece girdiği tespitini yapan Yavuzyılmaz, “Bir yandan kurumsal olarak Meclis içerisinde kardeşlik, barış, demokrasi; bir yandan da birtakım muallak kanunların keyfî yorumlanarak, partizan yargı eliyle belli muhalif kesimlerin susturulduğu, hapse atıldığı bir süreç… Bu ikili süreçte muhalefetin çok önemli bir denge tutturması gerekiyor. Çünkü Mart’tan beri yaratılmış bir toplumsal demokratik direnç var, bir mobilizasyon var.” dedi.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Yavuzyılmaz en büyük kaygısının CHP’nin yarattığı toplumsal demokratik direncin sönümlenmesi olduğunu kaydetti.

“Süreç içinde yeni bir süreç”

Sezin Öney de TBMM çatısı altında kurulan komisyonu “süreç içinde yeni bir süreç” olarak niteledi ve CHP’nin kendisini komisyona girmek zorunda hissettiği yorumunu yaptı:

“Niye? Çünkü Türkiye’nin yönetimine talip. Önümüzde bir gün bir seçim olacak ve orada Kürt seçmenlerin de desteğini istiyor. Onun ötesinde kendisinin Kürt meselesiyle ilgili bir vizyonu olduğunu, bir yaklaşımı olduğunu ortaya koymak istiyor. İşin tabii ki kolay yöntemi biraz da bu.”

Sürecin büyük ölçüde algı yönetimi olduğu görüşünü savunan Öney, süreç ile Suriye’deki gelişmeler arasındaki bağlantıya dikkat çekti. Öney, sürecin asıl odağının da sorunları perdelemeyi ve olası tepkileri sönümlendirmeyi hedeflediğini değerlendirerek bunun bir algı yönetimi olduğunu söyledi.
Öney, “Bunun içinde elbette bir çatışmasızlık öngörüsü olabilir ama gerçek bir silahsızlanma, sorun çözme gibi şeylerin olduğunu düşünmüyorum. Ve şimdiye kadar da beni yanıltan bir durum olmadı bu konuda. Çünkü birçok tevatür dolaşıyor ama bir yılını tamamlıyoruz. Gerçekte yapılan hiçbir şey yok. Hatta serbest bırakılanlar dahi, örgüt üyeleri dahi farklı popülizmler arasında kayboldu ama bunlar çoktan olması gereken şeylerdi zaten. Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği bir madde üzerinden örgüt üyesi olmamakla beraber örgütten tutuklu olanların serbest bırakılması bir şey değil.” dedi.