Gülen cemaatinin kendi kendini feshetmesi meselesi bir süredir gündemde. Bunun konuşulması çok doğal. “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” kKomisyonu çerçevesinde PKK ile anlaşmaya varmayı düşünen ülkenin, FETÖ/PDY davaları ve KHK mağdurlarına da demokratik haklar tanımasının iyi olacağını düşünen geniş bir kesim var. Özellikle Medyascope’ta bu konu çok gündeme geldi. Bu konuda, Gülen cemaatinin kendini feshetmesinin doğru olacağını söyleyen (ben dâhil) insanlar oldu. Bu feshin detayları var tabii; sadece Türkiye’de mi feshedilecek, sadece mahrem hizmetler mi feshedilecek gibi. Ama zannediyorum “feshi savunanların” neredeyse hiçbirisi bunun mümkün olduğunu düşünmedi.
Çünkü bu kararın muhatabı, yani cemaatin yönetimi —vefat edene kadar Fethullah Gülen, sonrasında da kimlerden oluştuğu belirsiz ama genellikle damat ve mollalardan kurulu “âli heyet”— dokuz yılı aşkın bir süredir işlenen cürümlere dair tek kelime etmedi. İçeriden ve dışarıdan gelen eleştirileri duymamazlıktan geldiler. Eski hikâyelerini anlatmaya devam ettiler. Dolayısıyla bir örgütü feshedebilecek tek şey olan yönetim, yani cemaat yönetimi, kesinlikle fesih veya benzeri bir şeye yaklaşmayacaktır. Cemaatin statükosu tarafında hiçbir değişiklik beklenemez; tepedeki “abiler” sessizliğe, onların koruyucusu olan sosyal medya tipleri de (gazeteci demiyorum ben onlara) manipülasyona ve algı yönetimlerine devam edecekler.
Şeyma Bozoğlu, Medyascope yazısında üç gruptan bahsetmişti; ilki eskiden cemaate iltisakı olup artık cemaati terk etmiş olanlar, ikincisi hâlâ cemaatle iltisaklı olup mevcut yönetimden rahatsız olanlar, üçüncüsü ise hâlâ cemaati temiz görenler ve mevcut cemaat statükosu. Bozoğlu’nun çağrısı ilk grubaydı, ve bu grubun bir bildiri ile kendilerini ifade etmelerini salık veriyordu. Bu bildiri, bir fesih değil, çünkü bu grup artık cemaatin içinde değil. Böyle bir bildiri, ne kadar işe yarar, emin değilim. Denenmesin demiyorum, ama bunun sonuçsuz bir çaba olacağını düşünüyorum.
Ülkenin ve devletin korkusu, cemaatin eski “paralel devlet” pratiğini yeniden denemesi. Böyle bir ihtimalin zayıf olduğunu düşünüyorum ama eğer olacaksa bu, ikinci ve üçüncü grupların hareketiyle olur. Bu yüzden ilk grubun bildirisinin devlet açısından bir güvence yaratmayacağı açık.
Devlet, bir fesih ilanı beklemeden “cemaat tabanına” karşı yumuşayabilir; aslında yapılması gereken de bu. Yakın zaman önce bu konuda X’de şöyle yazmıştım: “Devlet, cemaat tabanına birazcık yumuşasa, yumuşak bir fesih yavaş yavaş zaten olacak. The cemaatten geriye, kendi hiyerarşisi, şahinleri ve oran olarak çok azalmış bir kısım adanmışları kalacak. Bu yumuşama nasıl yapılabilir: “iltisak” haricinde suçu olmamış olanlara, yurt içindelerse hayat hakkı, yurt dışındalarsa ülkeye geri dönme hakkı vererek; eski “tabanı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet” söylemine geri dönerek; “sivil ve mahrem” ayrımı yapıp diyalog kurarak…”
Ama bu yumuşama, ne yazık ki, en azından yakın zaman içinde olacak gibi görünmüyor. Belki komisyon başarıya ulaşırsa ve gerçekten ülke demokrasi ve adalet noktasında ilerleme kaydedebilirse ancak o zaman olabilir.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Ben o zamana kadar çok şeyin değişeceğini zannetmiyorum. Öngörüm, yavaş yavaş da olsa, Bozoğlu’nun yazısında bahsettiği üçüncü gruptan ikinci gruba geçenler, ve ikinci gruptan birinci gruba geçenler olacaktır. Belki de devlet, bunun olmasını bekliyor, acelesi yok; zaten iktidar için “FETÖ tehdidi” her zaman kullanışlı bir siyasi araç.
Aslında bütün bu tartışmalar, cemaat içinden veya dışından eleştiriler, mağduriyetlerin dile getirilmesi, olanı anlamaya çalışmalar, orta ve alt seviyedeki bizlerin arasındaki bir etkileşim. Bunlar ne Gülen cemaatinin tepesindekilerin, ne de iktidarın ve devletin tepesinin çok da umurunda değil. Peki hep böyle olmaya devam mı edecek? Eğer yeterince sayıda insan—özellikle görünürlüğü olanlar—Gülen cemaatinin “sivil tarafıyla bir dini cemaat, mahrem tarafıyla bir organize suç örgütü” olduğunu dile getirdikçe, bir yerde bu durum değişecektir.
Bir bildiriyle olmayacaktır bu iş. Ama konuşmaya, tartışmaya devam ettikçe insanlar, çok zaman da alsa, “şeytanlaştırma veya melekleştirme,” yerini, daha rasyonel bakışlara bırakacak; ve Türkiye, diğer problemleri gibi bu problemi de çözecektir. En azından ben öyle umuyorum