Türkiye erken seçime mi gidiyor? Türkiye yeni bir 19 Mart’a mı gidiyor? Ruşen Çakır’ın konuğu Mümtaz’er Türköne, CHP İstanbul İl Yönetimi’nin görevden alınmasını “siyasette deprem” olarak nitelendirdi.
CHP İstanbul İl Yönetimi görevden alındı. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen kararla İstanbul İl Başkanlığı’na geçici olarak Gürsel Tekin, Zeki Şen, Hasan Babacan, Müjdat Gürbüz ve Erkan Narsap görevlendirildi. İstanbul İl Yönetimi’nin görevden alınmasının ardından CHP MYK olağanüstü toplanma kararı aldı.
Özgür Çelik görevden alındı
8 Ekim 2023’te gerçekleştirilen İstanbul İl Kongresi’nin iptali için açılan davada mahkeme, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve mevcut yönetimin görevden alınmasına karar verdi.
Mahkeme, seçimlerde usulsüzlük iddialarının “yaklaşık ispat” seviyesinde doğrulandığını belirterek kongrede seçilen il başkanı, yönetim kurulu ve disiplin kurulu üyelerini görevden uzaklaştırdı. Kararla birlikte kongrede seçilen kurultay 198 delege de görevden alındı.
Mümtaz’er Türköne, son yaşananları değerlendirdi. Türköne,”Bugünkü durum,19 Mart ile benzer sinyalleri veriyor. Borsanın düşme oranı 19 Mart ile neredeyse aynı. Siyasette ciddi anlamda bir deprem oluyor. İyi şeylerin habercisi değil bu. DEM ve MHP’den müdahale olur, yorum yapılır. Çünkü ortada halkı ikna etmesi zor bir durum var. Toplumun buna ikna olması, hukuki bir süreç olarak algılaması imkansız gibi gözüküyor” dedi.
Türkiye erken seçime mi gidiyor?
Erken seçim iddialarına değinen Türköne, yargı hamlelerinin CHP’nin arkasındaki halk desteğini artırdığını söyledi: “Bu yargı operasyonları Cumhuriyet Halk Partisi arkasındaki halk desteğini arttırıyor. Toplumsal tepkiler siyasallaşıyor ve CHP’nin arkasına geçiyor. Bütün bunları yaparken seçime gitmek ihtimalleri çok zayıf. Ben seçime giden yolun çözüm süreci ile harekete geçeceği kanaatindeyim.” dedi.
Türköne sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’de bütün siyasi süreçleri belirliyor. Ana faktör o, ana dinamik o”
Videoda Türköne, “Seçime giden yol şu mekanizma ile hayata geçebilir: AK Parti çözümle ilgili somut adım atmamakta direnirse DEM Parti’nin alacağı tavır ‘Bu işten bir şey çıkmayacak, hiç olmaz yeni gelen hükümet baksın bu işlere, bunun önü açılsın’ diyebilir. MHP’de iki arada bir derede çözüm sürecine bağlı seçimin önünü açabilir ama doğrudan doğruya Saray’dan kaynaklı bir takviminin arka planda işlediğine dair bir kanaat bana inandırıcı gelmiyor” dedi.
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Merhaba Mümtaz’er.
Türköne: Merhabalar. Merhabalar Ruşen.
‘’Feti Yıldız yine bir açıklama yapar mı?’’ diye kinayeli bir şekilde soranlar var. Ne diyorsun?
Türköne: Yapabilir, çünkü bugünkü durum 19 Mart’la benzer sinyaller veriyor. Borsanın düşme oranı 19 Mart’la hemen hemen aynı. Siyasette ciddi manâda bir deprem oluyor. İyi şeylerin habercisi değil bu. Dışarıdan, DEM’den, MHP’den muhtemelen müdahale olur, açıklama olur, yorum yapılır. Çünkü ortada halkı ikna etmesi çok zor bir durum var. Toplumun buna ikna olması, bunun doğal bir hukuki süreç olarak algılanması imkânsız gibi görünüyor. Çünkü bir Asliye Hukuk Mahkemesi hâkiminin eliyle, Türkiye’deki borsayı %5 kadar düşürecek bir gelişmeyi kararlaştırmak, hakikaten hukuk mantığına da, yargı mantığına da, siyasal süreçlerin işleyişine de aykırı. Bir kere, Yüksek Seçim Kurulu var, seçim kurulları var. Doğrudan doğruya bu işlerden sorumlu olan, anayasanın bu işlerle ilgili görevlendirdiği yargı merciidir seçim kurulu. Bir Asliye Hukuk Mahkemesi’nin siyaseti tam anlamıyla tersyüz edecek böyle bir karar vermesi, bana kalırsa akla zarar bir şey.
CHP, 19 Mart’ta çok esaslı bir cevap vermiş ve inisiyatifi ele almıştı. Bu sefer de aynı senaryonun tekrarlanma ihtimalini ne kadar görüyorsun? Yeni cevaplar, yeni yöntemler bulması gerekecek herhalde.
Türköne: Sanıyorum bu sivil itaatsizlik tarzı şiddet içermeyen protesto eylemleri, mitingler ve benzer protesto eylemleri çok yaygın bir şekilde ve 19 Mart sonrası olanlarla mukayese edildiği takdirde, muhtemelen çok daha etkili bir şekilde devreye girer. CHP iyi kullanıyor. Bir de birikimi var, tecrübesi oluştu 19 Mart’tan bu yana. On dokuz Mart hakikaten sarsıcı bir gündü Türkiye için. Siyasetin temel dinamiklerini değiştirmeye yönelik bir hamleydi. Cumhuriyet Halk Partisi buna bir refleks verdi. Miting alanlarında kalabalıkları toplayarak, keskin bir muhalefet moduna geçerek etkili bir cevap verdi. Fakat iktidar kanadı, yani bu mahkeme tasarrufu, bu yargı tasarrufu olarak kabul edilemez. Toplum bunu bu şekilde satın almaz. Bu, doğrudan doğruya 19 Mart’ta olduğu gibi iktidarın, kendisine rakip olan muhalefeti, seçimi kazanma ihtimali oldukça yüksek görünen muhalefeti tasfiye etme, imha etme operasyonu olarak algılanıyor. Durum böyle olunca, Cumhuriyet Halk Partisi’nin arkasındaki meşru destek, halktan gelen destek, doğal olarak tırmanır, yığılma artar, miting alanları yine canlanır.
Ancak, cevabını vermemiz gereken soru şu: Burada ne tür bir akıl, ne tür bir muhakeme tarzı, ne tür bir strateji devrede ki böyle bir hamleyle sonuç alınacağını düşünüyor? Toplumdan gelen tepkilerle bir şiddet ortamının doğması, bu şiddet ortamının, olağanüstü tedbirlere, Olağanüstü Hâl dâhil, buna benzer yollara, yöntemlere müracaat etmeye gerekçe oluşturması gibi ihtimaller geliyor insanın aklına. Fakat 19 Mart’tan bu yana Cumhuriyet Halk Partisi’nin çok dikkatli ve olgun bir muhalefet stratejisi, kitlesel gösteri stratejisi hayata geçti. Provokasyonlar olmazsa durumu kontrol altında tutacağını gösterdi, ispatladı. Doğrusu, bütün analiz yeteneğimizi, olup bitenlerdeki sebep-sonuç ilişkilerini, bu işleri yapanların kafasındaki niyetleri, nereye varmaya çalıştıklarını, hepsini birlikte değerlendirdiğimiz zaman bile, mantıklı bir sonuç çıkartmak, bu işlerin arkasında hakikaten selim bir aklın, bir sağduyunun, bir mantığın olduğunu söylemek çok zor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Çok sık sorulan bir husus var. Tabii ilk akla gelenlerden birisi bu süreç ve komisyon meselesi. Biliyorsun CHP’nin komisyona girmemesi yolunda bayağı sesler yükselmişti. CHP buna rağmen girdi ve girdiği andan itibaren de çıkması çağrıları var. Bu olay sanki bu ihtimali tekrar gündeme getiriyor. Hatta bunu biraz daha ileri götürüp, CHP’yi komisyondan çıkmaya zorlama hamlesi olarak değerlendirenler de çıkıyor. Seninle daha önce bunu çok konuştuk: Erdoğan CHP’nin komisyonda olmasını gerçekten istiyor muydu, yoksa dışarıda kalmasını mı istiyordu meselesi vardı. Bu hafta komisyon toplantısı yok, haftaya var. Ama bu olay ve bu olayın ardından yaşanacak olaylar, kaçınılmaz olarak komisyonu ve süreci bayağı bir gölgeleyecek herhalde.
Türköne: Zaten söylediğin şeylerin içinde mantığı da var. Erdoğan bu hamleyi CHP komisyondan çıksın diye yaptıysa, Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşen de komisyondan çıkmamak olur.
Mümtaz’er, Özgür Çelik açıklama yapıyormuş. Onu bir canlı verelim, sonra devam edelim. Sen de izlersin. Özgür Çelik İstanbul İl Başkanlığı önünde açıklama yapıyor.
Özgür Çelik: Biraz sonra açıklanan kararla ilgili bir değerlendirme toplantısı gerçekleştireceğiz. Burada bir değerlendirme yapacağız. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel MYK toplantısı sonrası alınan kararları kamuoyuyla paylaşacaktır. Biz de İstanbul İl Başkanlığımızda gerçekleştireceğimiz toplantı sonrası alacağımız kararları sizlerle paylaşıyor olacağız. Kısaca şunu ifade etmek isterim. Hep söylüyorum, Cumhuriyet Halk Partisi ve Türkiye’de mevcut azınlık iktidarının arkasına hizalanmayan herkes, her kurum, 360 derecelik bir saldırı altındadır. Alınan karar Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar yürüyüşünü durdurma çabasıdır. Üç yüz gündür bu topraklar büyük bir adaletsizlikle karşı karşıya. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel hakkında her gün açılan soruşturmalar, fezlekeler… Partimizin Cumhurbaşkanı adayı Sayın Ekrem İmamoğlu şu anda Silivri zindanındadır. Belediye başkanlarımız şu anda Silivri zindanında ve yurdun dört bir yanında zindanlardadır. Bürokratlar, çalışma arkadaşlarımız, şu anda Silivri zindanında ve yurdun dört bir yanında cezaevlerindedir. Bu uygulamalarla Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar yürüyüşünü durduramadılar. Millet ayakta. Millet Türkiye’nin 81 ilinde ayakta. Bu ana kadar gerçekleştirdikleri hukuksuzluklarla Cumhuriyet Halk Partisi’ni durduramadıkları için, bu tür kararlarla Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar yürüyüşünü durdurmaya çalışıyorlar. Buna izin vermeyeceğiz. Millet ayaktadır. Milletimizle beraber, halkımızla beraber mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi halktır. Burası halkın evidir. Burası baba ocağıdır. Baba ocağını, halkın evini hiç kimse teslim alamaz. Hepinize teşekkür ediyorum. Sağ olun.
Evet, Özgür Çelik kısa bir açıklama yaptı. Belli ki esas olarak Ankara’da MYK toplantısında alınacak kararları bekliyorlar, ona göre hareket edecekler. Oradaki kararlar önemli. Bu akşam bunun işaretlerini görürüz. Bu akşam yine bir miting gibi bir şey de olabilir. Yarın zaten Zeytinburnu’nda CHP’nin bir mitingi vardı. Mümtaz’er kaldığımız yerden tekrar baştan alalım. ‘’Bu karar, çözüm sürecini nasıl etkiler?’’ meselesine dönelim.
Türköne: Ben senin söylediğini referans alarak cevaplandırmıştım soruyu. Tayyip Bey, AK Parti kanadı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin komisyondan ayrılmasından çok büyük mutluluk duyar. Komisyonun ve komisyonun üstlendiği görevin yerine gelmesini, icra edilmesini zaten istemiyordu. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi de o eğilime, o tabloya tepki olarak komisyonda ısrarla kalır gibi bir sonuca varmak lazım. Fakat burada başka bir şey devrede: Yani komisyonla ilgili, komisyonun geleceğini tayin edecek, çok kısa zamanda, bir ay gibi zaman zarfı içinde komisyonla ilgili beklentileri cevaplandıracak olan asıl gelişme şu olabilir: ‘’Komisyonun bir görev üstlenmesi, yerine getirmesi ne ölçüde mümkün?’’ denildiği zaman, DEM’in, CHP’nin, gelip komisyonda konuşan eski Meclis Başkanlarının hepsinin söylediği ortak bir şey var: Anayasa Mahkemesi, AİHM kararlarının uygulanmadığı, kayyum atamalarının hâlâ eski statüde devam ettiği, infaz yasası ile ilgili bir hazırlığın yapılmadığı, ‘’Terörsüz Türkiye’’ dediğiniz zaman bile, sonrası için hiçbir hazırlığın yapılmadığı, hiçbir adımın atılmadığı bir süreçte, komisyonun çok fazla bir anlamı kalmıyor. Muhtemeldir ki, bu alanda beklenilen, umut edilen gelişmeler olmadığı takdirde DEM ile birlikte Cumhuriyet Halk Partisi komisyondan ayrılabilir. O zaman çözüm süreci de ciddi bir tartışmaya, hatta Türkiye’yi seçime götürecek bir dinamiğe yol açabilir. Çünkü Türkiye’de siyasetin bütün parametrelerinin neredeyse tamamı çözüm sürecine bağlı. Çözüm süreci konusunda alacağı tavır, Cumhuriyet Halk Partisi’nin üzerine gelen bu tasfiye hamlelerini boşa çıkartmak için de bir araç, bir zemin.
Evet, çözüm süreci üzerinden düşünmek, çözüm sürecini bunun bir aracı veya sebebi olarak görmek doğru, mantıklı bir yaklaşım. Cumhuriyet Halk Partisi’nin elinde bu konuda çok ciddi kozlar var. Fakat 19 Mart’tan bugüne kadar yaptığı hamlelerde neredeyse boşa çıkan bir şey yapmadı. Hepsi son derece tutarlıydı, insicamlıydı. O yüzden, çözüm sürecine ve komisyona karşı aldığı tavırda da boşa düşmeyeceğini tahmin ediyorum. Muhtemeldir ki Cumhuriyet Halk Partisi ve DEM ile ve diğer toplumsal muhalefet alanlarıyla uyum içinde hareket eder. Türkiye siyasi tarihinde yargı kararlarıyla, parti kapatmalarla, partiler üzerinde tahakküm kurarak doğrudan doğruya partinin ana kadrosunun tasfiyesinin amaçlandığı operasyonlarla, bugüne kadar netice alındığına dair en küçük bir örnek yok. Partiler kapatılıyor, yenisi kuruluyor, daha güçlü oluyor. Yani siyasetin mecrasını, toplumun çizdiği istikameti hiçbir yargı kararı değiştiremiyor. Bunun en bariz örneği, 1957’den sonra, Demokrat Parti’nin Cumhuriyet Halk Partisi’ne, bugün AK Parti’nin uyguladığı şeylerin tıpatıp aynını uygulaması. O dönemde de yargı üzerinden mallar müsadere edildi. Tahkikat komisyonlarıyla CHP’liler, gazeteciler, parti yöneticileri içeri alındı. Bugünkü gibi bazı koruma, dokunulmazlık gibi şeyler de yoktu o zaman. Ve hepsi yargı eliyle gerçekleşti. Şartlar çok benziyor. Tıpatıp, hemen hemen aynı.
Sözünü kesiyorum, belki sen de görmüşsündür. Bugün, Süleyman Gökçe imzalı, ‘’Türkiye’de ilk rekabetçi otoriterlik olayı. Demokrat Parti’nin 1950-1960 arası iktidarı’’ diye İngilizce bir makale çıkmış. Bu konuda yapılmış, yeni çıkmış bir araştırma. Yeni değil aslında, şubat ayında yazılmış, ağustos ayında yayınlanmış. Böyle bir araştırma da var yani. Bir izleyicimiz baskın seçim konusunu sormuş. Bugünlerde sağda solda bu tür senaryolar çok çıktı, görmüşsündür. Yani CHP’yi kapatıp, kayyum atayıp, ‘’Merkez Bankası para istifliyor…’’ vesaire. Böyle bir senaryo sana makul geliyor mu?
Türköne: Doğrusu bu yargı hamleleriyle böyle bir senaryonun uyumu konusunda ciddi şüphelerim var. Çünkü bu yargı operasyonları Cumhuriyet Halk Partisi’nin arkasındaki halk desteğini arttırıyor. Toplumsal muhalefetin, yani insanların içinde bulundukları ekonomik şartlardan, hayatın zorluklarından kaynaklanan tepkileri, bu hamlelerle bir siyasal tepkiye dönüyor ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne desteğe dönüşüyor. Bütün bunları yaparken seçime gitmek… Yoksulluk, hayat pahalılığı, enflasyon, kemer sıkma politikaları, bütün bunların hepsine ara verip, sağdan soldan çok ciddi paralar temin edip kısmi bir rahatlamayla toplumu seçime getirip tekrar kazanma ihtimalleri çok zayıf.
Ben seçime giden yolun şu mekanizma ile harekete geçeceği kanaatindeyim: Biraz önce söyledik, çözüm süreci Türkiye’de bütün siyasi süreçleri belirliyor. Ana faktör, ana dinamik o. Şayet AK Parti, saray çözümle ilgili somut adım atmamakta direnirse, DEM’in alacağı tavır, ‘’bu işten bir şey çıkmayacak. Hiç olmazsa seçim olsun, yeni gelen hükümet baksın bu işlere ve bunun önü açılsın’’ olabilir. Böyle olduğu takdirde, Milliyetçi Hareket Partisi iki arada bir derede, çözüm sürecine bağlı olarak, o konuda ısrarlı tavrına dayanarak seçimin önünü açabilir ve Türkiye seçime gidebilir. Ama doğrudan doğruya iktidardan, saraydan kaynaklanan bir seçim stratejisinin, bir seçim takviminin, arka planda işlediğine dair bir kanaat bana çok inandırıcı gelmiyor.
Son bir soru. Tam da senlik bir soru. Devlet Bahçeli, Özgür Özel’in dokunulmazlığının kaldırılmasına onay verir mi? MHP grubu el kaldırır mı, böyle bir oylamada?
Türköne: Bu sorunun cevabı da çözüm süreci ile alâkalı. Mesela Saray, AİHM, AYM kararlarının uygulandığı bir hamle yaparsa, ki yapabileceğini zannetmiyorum, onu yaptığı takdirde bütün iktidar araçlarının, o otokratik araçların hepsini kaybetmiş oluyor. Yargıyı da, yani yargı sopasını da işlemez hâle getirmiş oluyor. O yüzden, Bahçeli’nin çözüm süreci ile ilgili bir tıkanma veya açılma ihtimaline göre karar vereceğini düşünüyorum. Dikkat ederseniz, bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisi ile ilgili bütün açıklamaları, içinde mutlaka çözüm süreci ile ilgili beklentiler, umutlar, ısrarların yer aldığı metinlerde yer aldı. DEM’in tavrı burada çok belirleyici. Suriye’deki gelişmeler malum, fakat Türkiye’yi seçime götürecek 3 ay, 5 ay, 6 ay zaman kaybettirecek bir şeyden daha fazlası, AK Parti’nin, Sarayın çözüm süreci konusunda ayak sürmesi kadar pahalıya patlamayabilir. Bu görülebilir. Ehven olan yol, yani daha mantıklı görünen yol olan seçim yolu özellikle DEM tarafından tercih edilebilir. Çünkü bu konunun asıl sahibi, asıl mimarı DEM, öyle görünüyor. Ve bunun üzerinden Türkiye seçime gidebilir. Başka çare kalmadığı ortaya çıkarsa Milliyetçi Hareket Partisi de bu yolu açabilir.
Mümtaz’er çok teşekkürler. Evet, Mümtaz’er Türköne ile CHP İstanbul İl Yönetimi’nin görevden alınmasını değerlendirdik. Görüşmek üzere.