Ruşen Çakır’ın konuğu Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun, CHP’nin iç tartışmalarını, yargı kararlarını değerlendirdi. Girasun, “CHP’ye kayyum barış sürecine yönelik bir sabotaj” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve yönetiminin görevden alınması kararına itiraz etti.
8 Ekim 2023’te gerçekleştirilen İstanbul İl Kongresi’nin iptali için açılan davada mahkeme, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve mevcut yönetimin görevden alınmasına karar verdi.
Roj Girasun, son kararı “sürece yönelik ikinci bir sabotaj” olarak değerlendirdi: “Eğer bu, 15 Eylül’de CHP’nin genel başkanlığını da kapsayan, genel kurultayını ve olağan kurultayını etkileyecek bir şeye dönüşürse, İstanbul kurultayının bir pilot karar gibi görüldüğünü söyleyebiliriz Bunun sürece dönük ikinci bir sabotaj olduğu kanaatindeyim. 19 Mart operasyonu sürece olağan toplumsal güveni zaten önemli ölçüde zayıflatmıştı. Muhalefetin elitlerinden tutun kamu kitlesine kadar. Süreçle ilgili soru işaretleri çok fazlasıyla sıklaşmıştı.”
Roj Girasun, “4-5 Kasım 2023’teki Kurultay’dan beri CHP içinde bir çatlak var. O günden bugüne Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağırlığı azalmış olsa da, partideki gölgesi silikleşse bile CHP içindeki çatışmaların ve tartışmaların kamuoyu önünde sürdüğünü gördük. İktidar da bunu fark etti. İktidar, CHP’nin kendi iç gündemiyle boğulmasını ve bu meselelerle uğraşırken kendisiyle ilgilenemeyecek hale gelmesini arzu ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu hamlesi, CHP’lileri partideki farklı gruplarla karşı karşıya getirmek, CHP’nin kurumsal kimliğini zedelemek ve mümkünse partiyi bölerek orta vadede yeni bir siyasal oluşum çıkarmak üzerine kurulu bir hesap. Ancak ikinci bir ihtimal daha var. Ben o ihtimale daha yakınım.” dedi.
19 Mart’tan bu yana CHP
Girasun sözlerine şöyle devam etti: “Bu kadar büyük bir makro kararın, eğer Cumhur İttifakı’nın ortak bir uzlaşısı sonucunda alınmışsa, yalnızca CHP’yi kendi iç sorunlarıyla boğuşturmak ve siyaseten hantal, yorgun kılmak amacıyla ilişkilendirilebileceği kanaatinde değilim. Bu aynı zamanda, Kılıçdaroğlu üzerinden yeni CHP yönetimini yeni anayasa tartışmalarına masaya çekmeye yönelik orta vadeli bir hesap olabilir” dedi.
Girasun, “CHP toplumsal karşılık üretmesi açısından en parlak dönemde olduğunu söyleyebiliriz. Bu yadsınamaz bir gerçek. Diğer taraftan, toplumsal karşılığın, sosyolojik meşruiyetin de Türkiye siyasetinde etkisinin en az olduğu dönemlerden geçiyoruz.” dedi.
- ÖZEL HABER: Gürsel Tekin, kayyum heyetiyle ilk toplantısını yaptı
- CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum olarak atanan Gürsel Tekin kimdir?
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Roj’la konuşalım. Roj, merhaba.
Roj Girasun: Merhaba Ruşen abi.
Ruşen Çakır: Olayın hukukla ilgisi olduğunu hiç düşünmediğim için doğrudan siyaset soruyorum. İktidar niye böyle bir şey yapıyor sence? CHP’yi İstanbul’da böyle zor durumda bırakan, en azından kendi içerisinde kavga ediyormuş görünümü yaratan çok beklenmedik bir hamle yaptı. Yani ara karar olduğu için beklenmedik diyorum. Mahkeme kararı sonucunda böyle bir şey çıksaydı daha bir beklenen olurdu. Ne diyorsun?
Roj Girasun: Evet, şimdi önce gündelik siyasal hesaplar üzerinden bir yorum yapmak gerekir. Birincisi, CHP içerisindeki çatlağın biz 4-5 Kasım kurultayından bu yana, yani 2023 yılından bu yana süregelen bir çatlak olarak kalmaya devam ettiğini, CHP içerisindeki elitlerin bir şekilde büyük oranda uzlaşmadığını, çatışmaya devam ettiğini gördük, müşahede ettik. Şimdi o günden bugüne de her ne kadar Kılıçdaroğlu’nun ağırlığı azalmış olsa da, parti üzerindeki gölgesi silikleşse bile, diğer taraftan CHP içi çatışmaların, CHP içi tartışmaların hem kamuoyu önünde sürdürüldüğünü hem de CHP içerisinde bu çatlağın, kavganın sürdüğünü gördük. Şimdi iktidar da burayı gördü aslında. Daha gündelik bir yorum yapacak olursak, iktidar aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendi iç gündemiyle boğulmasını ve yine kendi iç gündemiyle uğraşırken kendisiyle ilgilenemeyecek bir hâle gelmesini arzu ediyor. O yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu hamlesi işte CHP’lileri bir şekilde CHP içerisindeki bir başka azınlık grup olan CHP’lilerle karşı karşıya getirmek, CHP’nin kurumsal kimliğini zedelemek, gerekirse CHP’yi bölmek ve CHP’den mümkünse orta vadede bir başka siyasal parti çıkarmak üzerine kurulu bir hesap. Ancak ikinci bir ihtimal daha görünüyor, ki ben o ihtimale artık daha yakın duranlardanım. Ben bu kadar büyük bir makro kararın, ki eğer Cumhur İttifakı’nın ortak bir uzlaşısı sonucunda böyle bir karar alınmışsa, bunun salt CHP’yi kendi iç sorunlarıyla boğuşturmak, CHP’yi siyaseten hantal kılmak, yorgun kılmakla ilişkilendirilebileceği kanaatinde değilim. Bu aynı zamanda Kılıçdaroğlu üzerinden yeni bir CHP yönetimini yeni bir anayasa kurmak konusunda masaya çekme üzerinden bir orta vadeli hesap olabilir diyorum.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Ruşen Çakır: Peki, şunu sormak istiyorum. Siz Rawest olarak daha çok Güneydoğu ağırlıklı ama her yerde araştırmalar yapıyorsunuz ve sen de işin gereği birçok kamuoyu araştırmalarını yakından takip ediyorsun. 19 Mart’tan bu yana özellikle CHP’nin belli bir ivme yakaladığı konuşuluyor. Şimdi burada görevi alan, yani Gürsel Tekin ve arkadaşları, ki birisi istifa etti ama, kayyumlar diyelim, sanki bir cenazeden bahsediyorlar ama ortada sanki bambaşka bir şey var. Yani burada garip bir durum yok mu? Yani şu anda CHP’yi kurtarmak iddiasıyla ortaya çıktılar ama tam CHP’nin sanki en parlak dönemi. Yanılıyor muyum?
Roj Girasun: Öyle. Yani Cumhuriyet Halk Partisi’nin en azından toplumsal karşılık üretmesi açısından tarihinin en parlak döneminde olduğunu söyleyebiliriz. Yani bu yadsınamaz bir gerçek. Ancak diğer taraftan toplumsal karşılığın, sosyolojik meşruiyetin de Türkiye siyasetinde herhâlde etkisinin en az olduğu dönemlerden birinden geçiyoruz. Yani Cumhuriyet Halk Partisi sayısal olarak güçlü, sosyolojik meşruiyeti güçlü ve Türkiye’de artık birinci parti hüviyetinde bir siyasal parti olmasına rağmen siyasal etkisi sınırlandırılmış bir siyasal parti. Bu sebeple de bir tezatla karşı karşıyayız. Yani aslında son 20 yılda bütünüyle, adım adım, gıdım gıdım aldığı oy desteğiyle, sosyolojik destekle iktidara gelen, devlet içerisinde etkisini, yetkisini arttıran bir siyasal iktidar gün itibarıyla bir sosyolojik destekten artık mahrum kalıyor. Ancak bunu daha önce sosyolojik destek karşılığında devlet içerisinde yetkilerini arttırması sonucunda oluşturduğu yeni bir meşruiyetle karşı taraftaki sosyolojik desteği zayıflatarak ortada durmaya çalışıyor. CHP’nin zaten şu anki açmazı biraz buradan ileri geliyor. Ama bir başka zaafı da CHP’nin, şimdi yayının başında bahsettim, Cumhuriyet Halk Partisi 4-5 Kasım 2023 tarihinden bu yana sürekli kendi iç tartışmalarıyla hatırlanıyor. Oysa ki 31 Mart yerel seçimlerinden sonra alınan o tarihi zafer sonrasında bu tartışmaların sönümlenmesi gerekirdi veyahut 19 Mart operasyonları sonrası, İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası ortaya çıkan o toplumsal basınç sonrasında bu tartışmaların tamamen ortadan kalkması gerekirdi. Ancak ortadan kalkmadı. Yani biraz da bu toplumsal destek CHP yönetimini rehavete sürüklemiş olabilir. Çünkü siyasal partiler aslında, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi gibi lider partisi olmayan, bir tarihsel geleneğin içerisinden gelen, bir ideolojik backgroundu olan siyasal partiler, örgütlerin güçlü olduğu bir siyasi parti, en az toplumsal destek kadar elitler uzlaşısını da önemsemek zorunda. Benim gördüğüm, 4-5 Kasım 2023 tarihinden bu yana CHP toplumsal alana açılmak konusunda ne kadar başarılı olduysa kendi iç çelişkilerini gidermek konusunda bir o kadar başarısız oldu. Yani bugün Gürsel Tekin’in veyahut farklı Cumhuriyet Halk Partili isimlerin, önceki yönetimde yer alan isimlerin, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu şekilde gündeme gelmesi, bir şekilde arkalarına bazı isimleri sürükleyerek bir meşruiyet arama çabasında bulunması biraz CHP’nin bu konudaki zaafıyla alakalı.
Ruşen Çakır: Peki, son olarak şunu sormak istiyorum: süreç meselesi. Biliyorsun Halk TV canlı yayınında soruldu Özgür Özel’e. Özgür Özel dedi ki, “O masadan kalkmamızı Erdoğan istiyor. Kalkmayacağız.” dedi. Ama biliyorsun, masa yani komisyon oluşurken CHP içinden ve CHP’nin çevresinden çok kişi, ‘‘Bu iktidarla aynı masaya oturulmaz.’’ diye bir baskı yapmıştı. Bu kayyum olayından sonra da, ‘‘Gördüğünüz gibi olay böyle. Artık bu masada kalınmaz’’ diye bir baskı var. Buna uymayacağını söyledi Özgür Özel, ama üzerindeki baskı iyice artıyor. Bu olayı zaten bir yerde yavaşlamış olan diğer süreçle beraber okuduğunda ne dersin?
Roj Girasun: Ben bir defa bu kararla beraber, ki bu eğer CHP’nin genel başkanlığını da kapsayan, yani genel kurultayını da, olağan kurultayını da etkileyecek bir şeye dönüşürse 15 Eylül’de, ki nitekim İstanbul kurultayı bir pilot karar gibi görünüyor, bunun sürece dönük ikinci bir sabotaj olduğu kanaatindeyim. 19 Mart operasyonu sürece olan toplumsal güveni zaten önemli ölçüde zayıflatmıştı. Muhalefetin elitlerinden tutun kamu kitlesine kadar süreçle ilgili soru işaretleri çok fazlasıyla sıklaşmıştı. Şimdi bu yeni karar, yargı eliyle alınan bu yeni karar, süreçle ilgili tabii ki hem toplumsal kamuoyunda hem de muhalefetteki soru işaretlerini artıracak, itirazları büyütecek. Ancak bu kararın kendisi süreçle ilgili nasıl bir yere evrilebilir sorusu için de beklemek lazım. Çünkü az önce ifade ettiğim gibi, eğer bu Cumhur İttifakı’nın iki siyasal partisinin beraber üzerinde uzlaştığı bir karar ise bu bence CHP’yi kendi iç meseleleriyle meşgul etmekten fazlasına tekabül ediyor.
Ruşen Çakır: Anladım. O zaman işin rengi değişir, diyorsun. Biliyorsun, daha yeni Erdoğan’la Bahçeli görüşmüştü. Bütün bunlar peş peşe yaşanıyor. Hikmet Çetin’in Bahçeli ile görüşmesi var. Şimdi bazı izleyicilerimiz, takipçilerimiz, okurlarımız Cumhur İttifakı’ndaki farklılıklar konusuna çok itibar etmiyorlar ama bu olayda bir şekilde bu dinamiğin yine devreye girme ihtimali var mı sence?
Roj Girasun: Pekâlâ var. Ben Milliyetçi Hareket Partisi’nin süreçle ilgili kaygıları gidermeye çalışırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o arada kendi işlerini görmesine göz yumduğunu söyleyebilirim. Ama buna iştirak etmek konusunda çok istekli davranmadığını hep müşahede ettim. Ancak dün itibarıyla bazı MHP’li kurmayların bu konuyla ilgili daha net açıklamaları tabii belki bu konu özelinde o farklılıkların pek olmayacağını söyleyebiliyor. Diğer taraftan da Hikmet Çetin’in bazı açıklamaları var. Bunlar farklı şekilde yorumlanabilir. Ama tabii Ruşen abi, en nihayetinde şunu söylemek kolaycılık ve garanticilik: ‘‘Cumhur İttifakı topyekûn şekilde yoluna devam ediyor. Burada bir çatlak yok. Muhalefete karşı bir operasyon yürütüyor.’’ O hâlde, Cumhur İttifakı’ndaki çatlakları ve ayrımı görmezden gelerek buraya karşı bir itiraz geliştirmek demek, toptancılık ve kolaycılık. Zaten bunun dışında bir söz kurmaya çalışmak, bu çatlakları, bu ayrımları tam da böyle kriz zamanlarında yine görmeye çalışmak, öfkeye rağmen görmeye çalışmak insanı daha doğru siyaset okumaya sevk edebiliyor.
Ruşen Çakır: Son olarak dedim ama bir şey daha sormak istiyorum. Dün Reha Ruhavioğlu ile konuştuğumuzda Kürt seçmende 19 Mart’tan sonra CHP’ye yönelik ilginin arttığı, hatta bir yöneliş olduğu saptamasının üzerinden konuştuk. Şimdi bu 2 Eylül olayının ilk anından itibaren en erken tepkiyi DEM Parti verdi, biliyorsun. Diğer partiler daha sonra geldi. Hem açıklama yaptılar genel merkezden, sonra İstanbul İl Eş Başkanları ziyaret etti CHP’yi. Orada medyaya açıklama yaptılar filan. Şimdi bu süreçle beraber DEM Parti’nin CHP’den daha Cumhur İttifakı’na doğru yöneldiği yolunda birtakım değerlendirmeler yapıldı, biliyorsun. Ama bu son olayda da gördük ki evet, şu anda mesela arkadaşlar o görüntüyü de koyuyorlar, DEM Parti İstanbul İl Eş Başkanı Özgür Çelik’le beraber mesela. CHP ile DEM Parti arasında bu tekrar yakınlaşma konjonktürel bir şey mi, yoksa daha köklü bir ilişkiye dönüşebilir mi?
Roj Girasun: Yani şöyle, DEM Parti’nin birinci gündemi süreç meselesi ve süreç meselesini bütün konuların önüne koyuyor, yani aciliyeti olan mesele bu ve DEM Parti süreci bütün bu meselelerin önüne koyuyor. Diğer taraftan da yaklaşık 10 yıldır hem toplumsal muhalefetle hem siyasal kurumsal muhalefetle kurduğu ilişki biçimi DEM Parti’yi tabii ki buralarla yakın ilişki kurmaya, aynı zamanda ilkesel bir tutum sergilemeye mecbur bırakıyor. Yani hem mecbur bırakıyor hem de istekli tutuyor. O yüzden ben bunları iki birbiriyle çelişen tutum olarak görmüyorum. Yani süreç en nihayetinde DEM Parti’yi Cumhur İttifakı’na katmadığı gibi, bu tür durumlar da bence DEM Parti’yi tekrar Cumhuriyet Halk Partisi ile müttefik şekilde iktidara karşı pozisyon alan bir yere sürüklemez. Ama ne olabilir bu bütün durumun sonunda? DEM Parti’nin özellikle metropolde yaşayan seçmenlerini tekrar bir miktar daha Cumhuriyet Halk Partisi’ne yakınlaştırabilir. Şimdi Reha Ruhavioğlu’nun söylediği şey şu açıdan önemli. Biz bir süredir bölge Kürtleri ile metropol Kürtleri arasında bir farklılaşma görüyoruz. Yani artık bu bir trende dönüşmüş durumda, böyle bir küçük şeyden ziyade, bir küçük değişim ve fotoğraftan ziyade artık bir trende dönüşmüş durumda. Özellikle metropol Kürtleri kendilerini daha çok toplumsal muhalefetle adlandırıyorlar, orayla ilişkilendirerek konuşuyorlar ve iktidar karşıtlıkları zayıflamış değil, bütün süreç hikâyesine rağmen. Bu tür adımlar, iktidarın bu tür yaptırımları Cumhuriyet Halk Partisi ile metropol Kürtleri arasındaki ilişkiyi daha da arttırabilir. Ama bütün bunların sonunda 19 Mart’tan sonra gördüğümüz hikâye burada da dönüşürse, bu gündelik öfke en nihayetinde bir apolitik nihilizme kayarsa o zaman hikâye değişebilir. O yüzden CHP’nin bugünkü öfkeyi soğutmadan kalıcı, hızlı ve etkin bir çözüme kavuşturması gerekiyor. Aksi durumda, ilk anda Kılıçdaroğlu’na ve Gürsel Tekin gibi isimlere yönelecek bu öfke zamanla soğuyup siyasetten daha da uzaklaştırabilir seçmeni.