İYİ Partili Buğra Kavuncu ile söyleşi: “İktidar Türkiye’deki güçlü ve zengin sandık geleneğini hedef alıyor”

Özgür Özel Özgür Çelik Ekrem İmamoğlu

İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve yönetimini görevden uzaklaştırma kararını değerlendirdi. Kavuncu, bunun sadece CHP’nin meselesi olarak değil Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren bir konu olarak görmek gerektiğini vurguladı. İşte CHP operasyonları: İYİ Parti ne diyor videomuz.

8 Ekim 2023’te gerçekleştirilen CHP 38. Olağan İstanbul İl Kongresi’nin iptali için açılan davada İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi ara kararını açıkladı. Mahkeme, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve mevcut yönetimin tedbiren görevden uzaklaştırılmasına karar verdi

CHP operasyonları: İYİ Parti’nin duruşu

İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu videoda CHP’ye yönelik kayyum tartışmalarını değerlendirdi. Ruşen Çakır’ın, “2 Eylül neden oldu?” sorusunu Kavuncu şöyle yorumladı: 

“Türkiye’nin sahip olduğu çok kıymetli bir değer var o da sandık. Bu bizim kültürümüze işlemiş. Türkiye’de seçimlere katılım oranı her zaman çok yüksek. Milletimiz iradesine çok düşkündür. 1980 darbesi sonrası referandumda oyları yüksek çıkmasına rağmen Kenan Evren’in partisinin kısa sürede dibe vurması, 31 Mart 2019’da iptal edilen seçim sonra verilen tepkiler de çok net gördük.  İktidar bunu kıramadı ama 2019’dan sonra sandık iradesini deforme etmeye, itibarsızlaştırmaya başladı. Bu sadece CHP özelinde değil, hepimizi ilgilendiren bir durumdur.” 

CHP ile İYİ Parti’nin yeniden yan yana gelmesinin “fiili bir durum karşısında ortak hareket etme” olarak yorumlanabileceğini belirten Kavuncu, “Genel Başkanımız hep ‘bütünleşik muhalefetten’ bahseder. Bunun iki temel dayanağı var, iktidarı sandık yoluyla değiştirmek ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi denilen ucubeden kurtulup güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek” diye konuştu. 

“Yargı siyasallaştı” 

Yargının siyasallaştığını ve kayyum kararının açık bir siyasi dizayn çabası olduğunu vurgulayan Kavuncu şunları söyledi: 

“Yüksek Seçim Kurulu siyasi partilerin kongreleriyle ilgili son ve nihai karar mercii. Ben il başkanlığı yaptım. YSK’nın nasıl işlediğini biliyorum. 2017’de mühürsüz oylarla ilgili kararı da hatırlıyoruz. Bugün ise aleni bir şekilde siyaset dizayn ediliyor.”

Ruşen Çakır’ın “15 Eylül’de CHP yönetiminin geçersiz sayılması halinde ne olur?” sorusuna Kavuncu şu yanıtı verdi: 

“İstanbul İl Kongresine dair 2 Eylül’de alınan karar, 15 Eylül’de çıkabilecek olumsuz kararın ön habercisi gibi. Bu Türkiye demokrasisi açısından bir felaket olur. Ülkeyi başka bir kategoriye düşürür. CHP’nin iç meselesinden öte, Türk demokrasisinin alacağı yara daha çok önemlidir. O yüzden hangi parti olursa olsun, başına geldiğinde bütün mensupları şu net tavrı koymalıdır, ‘seçilmiş kongre vardır, genel başkanımız da odur. Başka hiçbir kararı kabul etmiyoruz.’ Bu kötülüğü durdurmanın başka yolu yoktur.” 


Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu’yla beraberiz. Buğra, merhaba.

Buğra Kavuncu: Selamlar.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ruşen Çakır: Dün Genel Başkanınız… Dündü yanlış hatırlamıyorum değil mi? Artık yaşlılık ve yorgunluktan şeyleri karıştırıyoruz.

Buğra Kavuncu: Evet, dündü.

Ruşen Çakır: CHP Genel Merkezini ziyaret etti ve bayağı bir destek verdiniz. Ne diyorsun, 2 Eylül neden oldu?

Buğra Kavuncu: Şöyle, tabii, biz çok yoğun bir saha çalışma programından geliyoruz. Gündemi de çok yakından takip etmeye çalışsak da yine Ankara’daki, İstanbul’daki gibi olmuyor. Ben Antep, Maraş, Osmaniye, Kilis, Hatay o illerdeydim. Dün gece çok geç saatlerde döndüm. Tabii yaşanan biteni doğru okumamız, doğru anlamamız lazım. Yani bunun hukuki detaylarına girecek değilim. Ben özellikle sadece bu konu değil bir bütün olarak bakıyorum. Türkiye’nin sahip olduğu çok kıymetli bir değer var. O da sandık. Yani bu bizim kültürümüze işlemiş. Ben yıllarca yurt dışında da yaşamış bir insan olarak şunu çok net olarak gördüm ve söyleyebilirim: Bizde seçimlere katılma oranı çok yüksektir. Yani ta işte Sened-i İttifak’la başlayan, Tanzimat’la devam eden, daha sonra parlamenter hayata geçiş bir tarihtir, bir alışkanlıklar bütünü getirmiştir ve milletimiz de bu değerine çok düşkündür, çok da saklar, kıymetli bulur bunu. Biz 1980 darbesi olduğunda referandumda %85’lere varan oyların daha sonra Kenan Evren’in partisinde çok aşağılara düştüğünü gördük. İşte 31 Mart 2019’da iptal edilen seçim sonrası bu milletin nasıl bir tepki verdiğini de biz gördük. Beraberinde mesela geçmişte yine yaşanan bir 367 mevzusu vardı, hatırlayın. Yani yıllarca cumhurbaşkanının belli usullerle seçilmiş olduğu yapının dışına çıkacak bir karar aldı Anayasa Mahkemesi ve o seçimler sağlıklı ilerleyemedi, Mecliste yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri. Sonrasında yapılan seçimlerde gene millet oy tercihlerinde belki işte ideolojik veya fikri bağlılığını bir tarafa bırakıp daha çok demokrasiden, yani kendi iradesine herhangi bir şekilde saygısızlık yapan veya farklı yaklaşan her türlü ele, her türlü zihniyete karşı çok net ve şiddetli bir tepki verdi. Şimdi bunu kıramadı bu iktidar. Tabii bunu özellikle 2018 cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin artık yaşamaya başladığı andan sonra, özellikle işte 31 Mart 2019’u ben hep bir kırılma noktası olarak ve ileride de bunu çok konuşacağımızı hep söyleyen bir kişi olarak altını çiziyorum, iktidar o günden itibaren bu iradeyle oynamaya, onu deforme etmeye kalkmaya, onu itibarsızlaştırmaya, bunun gücünü ve etkisini düşürmeye başladı. Milletvekili transferlerini de ben buna bağlıyorum. Yani seçmen açısından sandığa olan güvenin, siyasete olan güvenin yıpranması çok ürkütücü, korkutucu bir şey. Cumhuriyet Halk Partisi özelinde bir konu da değil artık bu. Yani bütün muhalefeti, Türkiye’nin geleceğini, demokrasimizi ilgilendiren bir konu. Bunun çok yakından takip edilmesi ve buna karşı çok net ve birlikte tepki gösterilmesi lazım. Çünkü bu bizim çok kıymetli bir değerimiz. Yani bunun dayatılmasını kabul etmemek gerekiyor.

Ruşen Çakır: Şimdi şunu sorabilir miyim? Şimdi siz daha öncesinde aslında CHP ile partiniz birlikte Millet İttifakı olarak 2018 seçimlerine girdiniz. Daha sonra da Altılı Masa deneyimi oldu. Ama son dönemde biraz aralar açıldı sanki özellikle komisyon meselesinde, ki seninle daha önce de konuştuk bunu biliyorsun. CHP ile İYİ Parti iki ayrı stratejik tercih yaptı. Şimdi tekrar iki partinin bir yakınlaşması mı söz konusu, yoksa bu yaşanan bir fiili duruma karşı ortak hareket etme mi sadece?

Buğra Kavuncu: Yani bunu şu cümle üzerinden değerlendirmekte fayda var. Genel Başkanımızın kurduğu cümle üzerinden ifade edelim. Hep bütünleşik muhalefetten bahseder Genel Başkanımız Sayın Dervişoğlu. Bütünleşik muhalefetin kastı da şudur: Muhalefetin üzerinde ortaklaştığı birkaç nokta vardır. Bunlardan bir tanesi elbette ki iktidarın sandık yoluyla bir an önce değişmesi. İki, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin, kuvvetler ayrılığının yok edildiği bu yapının, yargının siyasete sopa olması, siyaset tarafından bir sopa gibi kullanılmasının, işte ekonomide Merkez Bankası’nın bağımsızlığının göz ardı edilmesinden tutun da irrasyonel birçok politikaya kadar orada aklın dışında uygulamaları, yani bunların hepsinin devreden çıkması ve güçlendirilmiş bir parlamenter yapının var edilmesi. İşte az önce de size bahsettiğim o sandık ve seçme kültürünün bizim nasıl böyle 150 yıllık bir tarihçeyle içimize sinmiş ve artık Avrupa’daki, dünyadaki en yüksek seçime katılma oranına sahip bir millet olmamıza yol açacak bir tarihçedir bu. Bunun böyle bir 2017 referandumuyla ve sonrasında 2018’de bir anda hayata geçirilmesi çok büyük travmalara ve kurumların zafiyete uğramasına da yol açmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi başlı başına bir ucubedir. Bu ayrı bir konu tabii. Ama muhalefetin üzerinde mutabık kaldığı iki konudan ikisi de çok önemli ve bunun üzerinde bir bütünleşik muhalefetin varlığı çok kıymetli. Bunu da her platformda Genel Başkanımız vurguluyor. Dünkü konuşmasında da gene bunun altını çizdi. Şimdi son yaşadığımız süreç de demokratik hayata bir kasıttır. Yani Yüksek Seçim Kurulu çok nettir. Yüksek Seçim Kurulu siyasi partilerin yapmış olduğu kongrelerle ilgili son ve nihai kararı verecek olan yapıdır. Ben il başkanlığı yaptım 5 yıl, iki tane kongre geçirdim, il kongresine katıldım. Her iki kongrede, ilçe kongrelerinde Yüksek Seçim Kurulu’nun itirazlara ve birçok parti içinden gelen itirazlara yönelik nasıl kararlar aldığını gördük. Aynı Yüksek Seçim Kurulu’nun 2017’deki 1,5 milyon mühürsüz oyla ilgili bütün itirazlara rağmen bir karar aldığını ve buna yapılan itirazlara rağmen ‘‘Yüksek Seçim Kurulu son nihai mecradır’’ dendiği ve bunun değişmediğini de gördük. Şimdi burada aleni ve açık şekilde siyaseti dizayn etme çabası var. Dolayısıyla siyasi partilerin varlığı, bizim kendi fikir ve düşüncelerimizi ileride ifade edebilecek bu ortamın, bugün ifade ettiğimiz bu ortamın yok olmaması için, yani siyaset yapmayı uygun hâle getiren, siyaset yapmayı mümkün kılan bir ortamın yok edilmesi zaten bizlerin varlığının da yok olması anlamına gelir. Onun için sonuna kadar burada bir direnç gösterilmeli. Bu, bizim cumhuriyetimizin varlığının da teminatı. Demokratik hayata kasıt kabul edilemez. Ki burada şuna çok güveniyorum ben, yani milletin bu konudaki duyarlılığına ve hassasiyetine çok güveniyorum. 31 Mart’ta da gördük bunu. Fakat işte bu tahrip edilmeye çalışılıyor. Yani bu milletvekili transferleri de işte o tahribatı aslında pekiştirmenin bir yolu. Aslında şu söyleniyor: “Ne yaparsanız yapın, bak biz işte onu transfer ederiz, buraya müdahale ederiz.” Yani bu siyasi sahtekârlığın vebali de çok büyük. Çünkü seçmenin içindeki o “Ben kendi irademi koyarım ve değiştiririm, değiştirme gücüne sahibim” duygusunu yok edecek bir senaryonun da parçası olmuştur bunlar. Uşak olmuştur, maşa olmuştur.

Ruşen Çakır: Son olarak şunu sorabilir miyim? 15 Eylül’de CHP kurultay davası var ve önce hani bir şey olmaz beklentisi vardı ama bu 2 Eylül’den sonra beklentiler de değişti. CHP’nin yönetiminin bir şekilde geçersiz sayılması hâlinde ortaya çıkacak olan durum nasıl bir fatura getirir Türkiye’ye?

Buğra Kavuncu: İşte az önce de bunun nasıl bir fatura getireceğini veya bunu iktidarın nasıl hevesle uyguladığını, hayata geçirdiğini farkında olarak ya da olmayarak, bu millet iradesinin kendisini nasıl rahatsız ettiğini anlatabilmek için o örnekleri verdim. Uzatmak için söylemiyorum, milletvekili transferlerini de onun bir parçası olarak görüyorum. Muhalefet partisinden oy alıp iktidara gitmek seçmenin duygusunu da törpüleyen, hırpalayan bir yapı. Şimdi tabii böyle bir ihtimal gün geçtikçe büyüyor. Yani 2 Eylül’de İstanbul İl Kongresi ile ilgili alınmış olan karar, 15 Eylül’de alınması muhtemel, bize göre işte olumsuz kararın çıkma ihtimalinin de adeta bir ön habercisi gibi. Şimdi tabii bir istinaf olacak, itiraz olacak. Bu kaç yıl sürecek onu da bilmiyoruz. 1 yıl, 2 yıl, 3 yıl… İstanbul İl Kongresi’nde seçilmiş üst kurul delegeleri var. Bunların tabii durumu o kararla birlikte netleşecek. Fakat 15 Eylül’de nasıl bir refleks gösterileceğine dair de bir tahmini güçlendiriyor. Bu bir kere Türkiye demokrasisi açısından bir felaket olur. Türkiye demokrasisi açısından başka bir seviyeye, yani bir alt seviyeye düşmek olur bu. Hani seviye derken yukarı anlamında söylemiyorum. Başka bir kategoriye gitmesi demektir Türkiye’nin. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendi içinde ne olur, ne biter, yani bunların benim için çok da bir anlamı kalmıyor. Yani Türkiye’nin içine düşeceği durum, Türk demokrasisinin alacağı yara, tahribat, bunlar çok daha mühim, önemli. Şunu bekliyor insan tabii, yani bunu Cumhuriyet Halk Partisi özelinde söylemiyorum, hangi partinin başına gelirse gelsin iktidarın bu oyununu görüp bu partinin veya herhangi bir partinin başına geldiğinde o partinin bütün mensuplarının şu cümleyi kurabilmesi lazım: “Biz alınacak herhangi bir kararın akabinde, bizim üzerimize bu konuyla ilgili düşecek herhangi bir görev olursa bunu şiddetle reddediyoruz. Partinin yapmış olduğu bir kongre vardır. Seçilmiş olan bir genel başkanı vardır ve bizim genel başkanımız da odur. Seçilmiş, yapılmış olan kongre de bizim kabulümüzdür.” diyerek net bir cevabı ve reaksiyonu da iktidara ve bu oyunu kuranlara göstermesi lazım. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi için de böyle, yarın bir gün bizim başımıza gelirse de aynı şey bizim mensuplarımız için de geçerli. Zira bu kötülüğü durdurmanın başka yolu yok. Yani o net tavırların çok net gösterilmesi lazım.