Ruşen Çakır yorumladı: Gürsel Tekin’in yaptığı en büyük hesap hatası

Ruşen Çakır, CHP İstanbul İl Başkanlığı’na atanan kayyum Gürsel Tekin’in durumunu değerlendirdi. Çakır, Tekin’in 2024 yılında gazeteci Ozan Gündoğdu’na yeni parti başkanlığı teklif ettiğini ve şu anki pozisyonunun artık siyasi hesap değil mecburiyet haline geldiğini söyledi.

Ruşen Çakır, CHP İstanbul İl Başkanlığı’na atanan kayyum Gürsel Tekin hakkında konuştu. Çakır’a göre, Tekin’in şu anki durumu artık siyasi bir hesap olmaktan çıkmış durumda.

Çakır, Ozan Gündoğdu’nun bir podcast’te anlattığı ilginç detayı aktardı: “Meslektaşımız Ozan Gündoğdu bir podcast’te Gürsel Tekin’in kendisine geçen yıl, ağustos ayında yeni partinin genel başkanlığını teklif ettiğini anlattı.”

“Türkiye’de yeni devlet kuruluyor” iddiası

Tekin’in Gündoğdu’ya parti başkanlığı teklifinde bulunurken söylediklerini aktaran Çakır şunları kaydetti: “Diyor ki, Türkiye’de yeni bir devlet kuruluyor, yeni bir devlet inşa ediliyor. Bu devlet Ekrem İmamoğlu’na asla izin vermez. Dolayısıyla CHP’ye asla izin vermez.”

Çakır, bu teklifin sadece bir sohbet değil, ciddi bir öneri olduğunu vurguladı: “Karşısındakine bir gazeteci olarak sohbet değil, bir teklifte bulunuyor. Partinin genel başkanlığını teklif ediyor. İnanılır gibi değil.”

Gürsel Tekin'in yaptığı en büyük hesap hatası (Video)
Gürsel Tekin’in yaptığı en büyük hesap hatası | Ruşen Çakır yorumluyor

“Tekin’in öngörüsü doğru çıktı ama hesapları tutmadı”

Çakır, Tekin’in bir şeylerin olacağını öngördüğünü ancak hesaplarının tutmadığını belirtti: “Orada ne olmuş? Şunu görüyoruz ki daha henüz 19 Mart olmamış ama Gürsel Tekin bir şeylerin olacağını hissediyor. Bu anlamda tahmini doğru çıkıyor.”

CHP’nin 31 Mart seçimlerindeki başarısının Tekin’in beklentilerini boşa çıkardığını söyleyen Çakır: “CHP’nin yüzde 37 oyla birinci parti olması, neredeyse batıdaki bütün belediyeleri kazanması, aynı zamanda Karadeniz’de, Doğu Anadolu’da, İç Anadolu’da çok şaşırtıcı yerleri alması herhalde beklemiyordu.”

“Erdoğan vurdukça CHP güçleniyor”

Çakır, 19 Mart operasyonunun beklenen sonucu vermediğini, tam tersine CHP’yi güçlendirdiğini savundu: “Evdeki hesap çarşıya uymuyor. Yani Erdoğan vurdukça CHP güçleniyor. Özgür Özel güçleniyor, Ekrem İmamoğlu güçleniyor ve kamuoyu araştırmalarında CHP tekrar birinci parti olarak çıkmaya çalışıyor.”

Özgür Özel’in liderliğini değerlendiren Çakır, “Özgür Özel olağanüstü bir performansla bir liderlik sergiliyor ve hala daha devam ediyor” dedi.

Gürsel Tekin'in yaptığı en büyük hesap hatası | Ruşen Çakır yorumluyor
Gürsel Tekin’in yaptığı en büyük hesap hatası | Ruşen Çakır yorumluyor

“İktidar tarafından yerleştirilen figüran”

Çakır, Tekin’in rolünün değiştiğini ve artık farklı bir konumda olduğunu söyledi: “CHP dışında bir şey yapmak yerine iktidar tarafından CHP’nin içine yerleştirilme oyununda bir figüranlığı kabul ediyor. Bundan da bir şey çıkma ihtimali hiçbir şekilde yok.”

15 Eylül’de yaşanacaklar konusunda uyarıda bulunan Çakır: “Daha önemlisi 15 Eylül’de yaşanacaklar. Ne yaşanacağını bilmiyoruz. Hatta 15 Eylül gelmeden, tıpkı İstanbul’da olduğu gibi ara kararla CHP genel merkezine kayyum da atılabilir.”

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.


Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Gürsel Tekin, kayyum, kendisi ‘‘çağrı heyeti’’ diye söylüyor ama kayyum. İstanbul CHP’ye kayyum olarak atandı ama fiilen böyle bir şey yapamıyor. Polis nezaretinde partililerin girmesinin yasak olduğu eski il binası diyelim ya da şu anda ‘‘genel başkan çalışma ofisi’’ olarak değiştirildi. İl binası Cumhuriyet Halk Partisi’nin Bahçelievler İlçe Örgütü’ne taşındı biliyorsunuz ama oraya gidiyor. 31 kişinin içeri girmesine izin veriliyor. O da Gürsel Tekin’in elemanları, diyelim. Geçen bir yayına bağlandığında ya da bir demeç verdiğinde şöyle demişti: ‘‘İstesem 30 bin kişiyi toplarım. Çok kişi bunun çevresindeki kahvelerde benden haber bekliyor’’ demişti. 30 bini göremedik ama 31 kişi en azından olduğunu biliyoruz ve “biz buraya temizlik yapmaya geldik” diyorlar. Neyi kastediyorlar anlamak mümkün değil.

Şimdi ‘‘en büyük hatası’’ dedim. O kadar çok hatası var ki ama baştan çok büyük bir hata yapmış. O da Türkiye’nin nereye doğru gideceğini yanlış görmüş, öyle söyleyelim. Şimdi bunun bir evveliyatı var tabii ki. Önce 2024 yerel seçimleri öncesinde, Şubat ayında CHP’den istifa ettiğini söyledi ve yerel seçimlerde oy vermeyeceğini söyledi. Biz onu orada ayrıldı biliyorduk ve sonra da yeni bir parti kuracağı söylendi. Ve ne oldu? 31 Mart seçimlerinde CHP birinci parti çıktı. Yani onun herhalde aklında böyle bir şey yoktu istifa ederken. CHP’nin %37 oyla birinci parti olmasını, neredeyse batıdaki bütün belediyeleri kazanmasını, aynı zamanda Karadeniz’de, Doğu Anadolu’da, İç Anadolu’da çok şaşırtıcı yerleri almasını herhâlde beklemiyordu. Ama daha sonra bu beklentisinin devam ettiğini öğrendik. Nasıl öğrendik? Dün ilginç bir şey oldu. Meslektaşımız Ozan Gündoğdu, bir podcastte Gürsel Tekin’in kendisine geçen yıl Ağustos ayında yeni partinin genel başkanlığını teklif ettiğini anlattı. Çok şaşırtıcı. Yeni bir parti kuruluyor ve Gürsel Tekin, Ozan Gündoğdu’yla buluşuyor ve ona bu yeni partinin başkanlığını teklif ediyor. Diyor ki: ‘‘Türkiye’de yeni bir devlet kuruluyor. Yeni bir devlet inşa ediliyor. Bu devlet Ekrem İmamoğlu’na asla izin vermez. Dolayısıyla CHP’ye asla izin vermez.’’ Yeni bir arayış, olabilir ama karşısındakine bir gazeteci olarak sohbet değil, bir teklifte bulunuyor. Partinin genel başkanlığını teklif ediyor. İnanılır gibi değil. Zaten o da açık bir şekilde reddetmiş.

Dün Ozan’la sohbet ettim. Telefonda konuştum. Gürsel Tekin’le önceki tanışıklığının bir yayında karşılaşıp yayın arasında ettikleri sohbet olduğunu söyledi. Ben mesela Gürsel Tekin’i yıllardır tanıyorum. Bayağı bir konuşmuşluğumuz var. Yayın da yaptık, röportaj da yapmışımdır. Onun böyle bir tanışıklığı var. Bu kadarcık bir tanışıklığı var ve ‘‘partiye gel’’ de değil, partinin genel başkanı ve bunu söylediği zaman Ağustos 2024. Orada ne olmuş? Şunu görüyoruz ki daha henüz 19 Mart olmamış ama Gürsel Tekin bir şeylerin olacağını hissediyor. Bu anlamda tahmini doğru çıkıyor. Hissediyor ya da biliyor. Ağustos’tan sonra, bayağı bir zaman sonra 19 Mart operasyonu yapılıyor ve tam da Gürsel Tekin’in dediği: ‘‘Bunlar CHP’ye izin vermeyecekler. Yeni bir şey oluyor. Ekrem İmamoğlu’na izin vermeyecekler. Dolayısıyla yeni bir parti kurup en azından muhalefeti belli bir yerde tutalım.’’ İktidar olma iddiasında değil herhâlde bu parti. Ama sonra ne oluyor? İşte en büyük hesap yanlışlarından birisi de bu; CHP, Erdoğan’ın, ki bu 19 Mart hamlesini yapan Erdoğan’ın asla beklemediği, istemediği tabii ama beklemediği bir direniş gösteriyor. Toplumsal muhalefeti örgütlüyor. Özgür Özel olağanüstü bir performansla bir liderlik sergiliyor ve hâlâ daha devam ediyor. Yani bir proje olduğu kesin. Devletin ya da Erdoğan’ın en azından bir niyeti var; birilerini tasfiye etmek, CHP’yi etkisiz kılmak. Bunlar doğru. Ama yanlış olan ne? Evdeki hesap çarşıya uymuyor. Yani Erdoğan vurdukça CHP güçleniyor. Özgür Özel güçleniyor, Ekrem İmamoğlu güçleniyor ve kamuoyu araştırmalarında CHP tekrar birinci parti olarak çıkmaya çalışıyor. İşte bunu Erdoğan öngöremedi. Yani bir hazırlık yapmış ama hesapları tutmadı. Gürsel Tekin ve onunla beraber hareket eden kişiler de bu gelmekte olan darbeyi görmüşler. Ona göre pozisyon almışlar. Fakat Erdoğan’ın hesabı tutmayınca onların da hesabı tutmuyor.

Normal şartlarda böyle bir anda bu kadar direniş gösteren, bu kadar güçlü çıkan, saldırılardan güçlü çıkan bir CHP gerçekliği karşısında ne beklenir: O zaman bir an önce o gidilen yoldan dönmek beklenir. Ne olur? Mesela “İstifa ettim” demiş ama etmemiş. Gürsel Tekin pekâlâ CHP’de kalabilir ve CHP’nin haftada bir; İstanbul’da hafta içi çarşambaları ve hafta sonu değişik illerde yaptıkları mitinglere katılır, kendini gösterir ve bir tür durumu telafi etmeye çalışır değil mi? Hayır. Burada ne yaptı? Tam tersine Erdoğan’ın son hamlelerinin bir aktörü olmaya kalktı ama daha önce de söyledim, bu hamlenin, yani en son kayyum hamlesinin aktörü değil. O bambaşka bir şey. Orada artık bunu nasıl yapar, bu başka bir şey. Artık burada bir hata yok. Burada, nasıl söyleyeyim, bir angaje olma hâli var. Belli ki bir yerden artık dönememe hâli var. İlk başta yapılan bir siyasi hesap, tutmayan bir siyasi hesap ama şimdikinin siyasi hesap olduğunu sanmıyorum.

Yani, polis zoruyla il binasına girmenin ve oraya gidip çay içip hiçbir şey yapmadan, dört tane yanınıza insan atamış mahkeme, daha ilk gün ikisini kaybetmiş birisiniz ve görüyorsunuz nasıl bir tepki gördüğünüzü, bu saldırının, 2 Eylül darbesinin CHP’yi daha da kızıştırdığını, daha da kenetlediğini görüyorsunuz ama sürdürmeye devam ediyorsunuz. Niçin? Artık bu, siyasi bir hesap değil. Bu bir sanki mecburiyet. Bu konuda herkes değişik şeyler söylüyor. Bunun çok fazla bir anlamı yok. Artık buradan Gürsel Tekin’e herhangi bir şey çıkma imkânı yok. Tabii CHP buradan yara alır. Şu olur, bu olur. Bütün bunlar olabilir. Daha önemlisi 15 Eylül’de yaşanacaklar. Ne yaşanacağını bilmiyoruz. Hatta 15 Eylül gelmeden tıpkı İstanbul’da olduğu gibi ara kararla CHP Genel Merkezi’ne kayyum da atanabilir. Bunların hepsi olabilir. Ama şunu görüyoruz ki bu hamleler, yargı yoluyla CHP’yi etkisizleştirme hamlelerinden iktidar sonuç alamıyor ve Gürsel Tekin başta yaptığı: ‘‘Evet, devlet CHP’yi istemiyor. Ona göre CHP’nin dışında bir şey yapalım’’ arayışında çuvalladı. Şimdi CHP dışında bir şey yapmak yerine, iktidar tarafından CHP’nin içine yerleştirilme oyununda bir figüranlığı kabul ediyor. Bundan da bir şey çıkma ihtimali hiçbir şekilde yok. Tabii bütün bunlardan Türkiye kaybediyor. Ekonomiden falan hiç bahsetmiyorum. Çok anladığım hususlar değil. Ama hep bunu söylüyorum, yani bunca hayatımda o kadar şey gördüm, böyle sakil bir durumla hiç karşılaşmadım. Hele o neydi? İl binasına girmeler, milletvekillerine biber gazı sıkmalar, şunlar bunlar. Neyse, şöyle söyleyelim, bir defter kapandı. CHP’nin defteri ama hâlâ açık. Bakalım bundan sonra ne olacak. 

Yayını bitirmeden, ithafa gelmeden önce bir not. Bütün bu süreçte, işte CHP’ye yapılan darbeler sırasında, darbe sonrasında operasyonlar yapıldı, çok sayıda kişi gözaltına alındı, bunların bir kısmı adli kontrol şartıyla bırakıldı; ama iki kişi tutuklandı: Birisi Nur Betül Aras, diğeri Abdullah Esin. Abdullah Esin’i tanımıyorum ama parlak bir Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi olduğunu biliyorum. Sosyal medyadaki paylaşımlarına baktım. Gerçekten çok parlak bir genç. Nur’u iyi tanıyorum çünkü kendisi yıllar önce bana e-mail’le bir yazı yollamıştı. Ben o yazıyı Medyascope‘ta bastım. Sonra kendisiyle konuştuk. İstanbul dışında yaşıyordu. Yazılarını Medyascope‘ta bastık. AK Parti üzerine çok çarpıcı bir yazı dizisi de hazırladı, onları da bastık. Daha sonra İstanbul’a geldi, İstanbul’da çalışmaya ve yaşamaya başladı. Bir yerden sonra Medyascope‘ta yazmayı bıraktı, kendi blogunda yazmaya başladı. Çok kalemi kuvvetli bir arkadaş. O da cumhurbaşkanına hakaretten bu arada tutuklandı maalesef. Bunlar artık Türkiye’de bizi şaşırtmayan ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmamızda bizi bir kere daha utandıran hamleler. Düşünce, ifade özgürlüğünün hiçbir şekilde ciddiye alınmadığını görüyoruz. Özellikle cumhurbaşkanına hakaret gibi acayip bir uygulama var Türkiye’de ve birçok kişi bundan muzdarip. Umarım Abdullah ve Nur Betül en kısa zamanda özgürlüklerine kavuşur. Nur Betül’ün daha yeni ilkokula başlayan bir kızı da var, onu da eklemek isterim.

Peki, bugünün ithafı kime? Isabelle Adjani’ye. Isabelle Adjani, Fransız sinemasının, aslında dünya sinemasının en parlak isimlerinden birisi. Bizim için şöyle bir anlamı var, bizim derken yine ortaokul, lise yıllarımız Isabelle Adjani’nin ilk parladığı yıllar, Fransa’da tabii ki. Aslen Cezayirli. Annesi Alman, babası Cezayirli ama o zamanlarda hep bir şey çıkmıştı: “Isabelle Adjani Türkmüş, babası Türkmüş” diye. Sonra öğrendik ki babası Cezayirli olmaktan nedense utanıyormuş ve kendisine Türk diyormuş. Ama Cezayirli. Çok genç yaşta sinemada çok parlak bir çıkış yaptı. Onun bu melez hâli ya da işte Cezayir asıllı olması çok büyük bir ilgi uyandırmıştı. O tarihlerde biz ortaokulda falandık herhâlde. Çok büyük yönetmenlerle çalıştı. Truffaut’yla, Herzog’la, Polanski’yle çalıştı. Hâlâ sinemanın içinde, şarkıcılığı ve modelliği var, fotomodelliği var. Özellikle güzellik malzemelerinin fotomodelliklerini yaptığını biliyoruz. İyi bir oyuncu. Bir ara hakkında AIDS oldu diye rivayetler çıkmıştı, olmadığı anlaşıldı. Ama nedense böyle bir şey de çıkmıştı. Eskisi kadar popüler olmadığı muhakkak. Mesela bir Catherine Deneuve kadar iz bırakmadığı, bir Romy Schneider kadar iz bırakmadığı muhakkak ama gerçekten Fransız sinemasının ve dünya sinemasının kendine özgü isimlerinden birisi. An itibarıyla 70 yaşındaymış ve iki çocuğu var. Birisinin Daniel Day-Lewis’ten olduğunu yeni öğrendim. Çok da şaşırdım açıkçası. O da ayrıca sevdiğim bir İngiliz aktördür. Burada Isabelle Adjani’ye bir saygılarımı ve takdirlerimi ileterek noktayı koyuyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.